Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

30 bin öğretmenin atama töreninde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının sonunda; “Dün bana şöyle bir resimli mesaj geçmişler. İki tane özel harekatçı, 'Yürü uzun adam arkandayız' diye. Çok duygulandım. Onlar orada şehit olmaya inanmışlar” demiş ve eklemiş: “Sıkıntılı yerler var, doğru. İşte bak o sıkıntılı yerlerde şu anda bu kadar şehitler veriyoruz değil mi? Niye veriyoruz, bu toprakları yeninden vatan yapabilmek için veriyoruz'.

Bir iki hususu, ne dediklerinin ve niye inandıklarının bilinmediğini sanmasınlar diye  belirtmek istiyorum.

1/ Sayın Erdoğan politikalarını destekleyen afiş kıvamında fotoğraf ve sözlerin gönderilmesinden duygulandığına göre, karşı fotoğraf ve sözlerin gönderilmesinden de fazla rahatsız olmayacaktır; en azından eleştiri mesajları gönderilmesini sakıncalı ve tehlikeli bulmamaktadır! Oysa O, karşı gösterileri “kişiliği aşağılama” olarak görüp yargıya vermeyi alışkanlığa çevirmiş bir siyaset adamımızdır.

Sağlık Bakanlığı, AVM önü, ibadethane bahçesi, yürüyüş alanları ve çocuk parklarında sigara içmenin yasaklanacağını açıkladı önceki gün. Bu kararı alkışlayanlarla beraber, karşı çıkanların da sayısı pek çok. 

Karşı çıkanlar “Açık alanda da içemeyeceksek nerede içeceğiz?” diyorlar. 

İşte, bu konu, dönemlerle birlikte bir uçtan bir uca değişen “normal” algısından bahsetmek için harika bir fırsat.

Açık alanlarda sigara içebilme “özgürlüğü”, tamamen yerleşik algı ile ilgili. “Açık alan ise nerede olursa olsun, içilebilir” diye düşünüyoruz. Öyle değil esasında... 

1989’da uçak ve otobüslerde sigara yasağı başladığı zaman da sigara kullanıcıları “bu özgürlük ve hak elimizden alınamaz” diyorlardı, zira o dönem “normal olan” kapalı alanlarda sigara içmekti. Aksini düşünmek “hak gaspı” olarak algılanıyordu. 

Bir de aradan geçen 27 yılda ne oldu ona bakalım: Bugün uçakta sigara içseniz size deli muamelesi yaparlar. Uçaktan atılırsınız, hakkınızda işlem yapılır...

Bugün dünyanın pek çok ülkesinde, herhangi bir yerde sigara tüttürene de uçakta sigara yakmış muamelesi yapılıyor, bu “açık” alanlara ev balkonu, yol kenarı, sokaktaki bank bile dahil.

Diyarbakır -- Tarih 13 Ocak 2016… Saatler 23’ü gösterirken Diyarbakır’ın Çınar ilçesi büyük bir patlamayla sarsıldı. Emniyet Müdürlüğü’ne bomba yüklü bir araçla saldırı yapılmıştı.

Saldırının haber alınmasıyla Acil Sağlık Hizmetleri biriminin telsiz merkezi de hareketlendi. Diyarbakır’a 30 kilometre uzaklıkta bulunan ilçeye ambulanslar sevk edildi. Ambulanslar 30’u aşkın yaralıyı kent merkezindeki hastanelere götürmeye başladı. Telsiz anonslar arasında bir komut dikkat çekti: “Yaralı polisleri ve yakınlarını Asker Hastanesi’ne götürün.”

Al-Monitor’un da dinlediği bu anons birkaç kez tekrarlandı. Yetkililere göre Asker Hastanesi diğerlerinden daha yakın olduğu için yaralılar buraya sevk edildi.

Bölgedeki çatışmalarda yaralanan askerlerin orduya ait hastanelerde tedavi edilmesi bilinen bir uygulama. Ancak yaralı polislerin bu hastaneye sevk edilmesi yeni bir uygulama. PKK’nın gençlik yapılanması YDG-H ile güvenlik güçleri arasında şehir merkezlerinde yaşanan çatışmalarda yaralananlar, son aylarda Asker Hastanesi’nde tedavi ediliyor. Yaralının görevine bakılmaksızın Asker Hastanesi’ne sevk ediliyor.

Birkaç yıl öncesine kadar, “İktidara geldiğimizde 3000 dolar olan kişi başına geliri 10.000 dolara çıkarttık” sözü, başta Tayyip Erdoğan olmak üzere, AKP sözcülerinin ağzından neredeyse her gün duyulurdu. Son dönemde duyulmaz oldu. Erdoğan sık sık “Merkez Bankası rezervlerinin 20 milyar dolardan 130 milyara” yükselmesiyle övünürdü. Şimdi bu konulara girmiyor. 

Yukarıdaki iddialar, sayısal veri olarak doğruydu. Ama sayısal veri, tek başına fazla bir anlam ifade etmez. Öncesi ve sonrasıyla, başka büyüklüklerle karşılaştırınca anlamlı olur. Merkez Bankası rezervi gibi. Bu veri tek başına bir şey ifade etmez. Şarlatan olmayan iktisatçılar, bu rezervleri aylık ithalat büyüklüğü olarak ifade ederler. Merkez bankalarının, kriz olduğunda, ihracat çöktüğünde, ithalat yükümlülüklerini karşılama kapasitesini gösterir. 

2002 sonunda Merkez Bankası döviz rezervlerinin değeri 26 milyar, ithalat ise 51 milyar dolardı. Yani rezervler 6 aylık ithalata denk geliyordu. 2015 sonunda bu rezervler 110 milyar dolar, ithalat ise 207 milyar. Oran 2002 ile aynı: 6.3 ay! Bu rezevlerin olması gereken teknik seviyede hep kalmış. AKP yönetiminin ne başarısı ne de başarısızlığı söz konusu.

150 sene önce değil, sadece 1.5 sene önce, temmuz 2014… Suriye’den Türkiye’ye geçmeye çalışan silahlı grup, jandarmaya denk geldi, çatışma çıktı, üç askerimiz şehit oldu. Genelkurmay açıklama yaptı, “çatışmada en az altı PYD/PKK mensubu terörist öldürüldü” dedi.

*

Böylece… PYD’nin PKK’dan farklı olmadığını, farklı isimle aynı örgüt olduklarını kayda geçirdi.

*

Asrın liderimiz bayram namazındaydı, camiden çıkarken mikrofon uzattılar. “PKK’nın şehit ettiği üç askerimiz hakkında ne diyorsunuz?” diye sordular. “PKK mı, PYD mi, orada bir yanlışınız var, benim bildiğim PYD diye açıklandı” cevabını verdi.

*

Tuhaf bi durumdu.

Genelkurmay “PYD/PKK terörist” diyordu. Asrın liderimiz ise, hem PKK’ya toz kondurmuyor, hem PYD’ye terörist demiyor, hem de ikisinin farklı örgütler olduğuna dikkat çekiyordu.

Zaman zaman kimi siyasi kıskaçlar oluşur. Kürt sorununda gelinen aşama da böyle bir duruma işaret ediyor. 

Nitekim son bir kaç yıl bu sorunun derinleşmesine, hatta biçim değiştirmesine tanıklık yaptı. 

Sahneye Türkiye'deki Kürtlerin siyasi ve tarihi parçası olan Suriye Kürtleri çıktı. Bu çıkışla birlikte Türkiye'nin Kürt meselesi ulusal sınırları aştı. Bu çerçevede PKK bir bölge aktörü olmaya yüz tutarken, Kürt hareketinin iddiası büyüdü. Suriye-Türkiye Kürtlerini kuşatan, ayrı bir siyasi yapının altını çizen bir tahayyüle dönüştü. Kürt hareketinin önüne tarihi fırsatlar da çıktı. Bir yandan PKK-PYD'nin IŞİD'le mücadelesi, ABD'yle ittifak kurmalarına ve meşrulaşma umuduna kavuşmasına yol açtı. Öte yandan bölgedeki güç ve hegemonya savaşları, Türkiye'nin bunun içindeki yeri, Esat karşıtı politikaları, Kürt hareketinin İran ve Rusya tarafından kullanılacak bir koz olmasına zemin hazırladı. İran-Rusya ikilisi ile Kürt hareketi arasındaki ilişkiler şeffaflaşacak kadar kritik bir seyir göstermeye başladı.

Türk popunun kara koyunluğunu hiç kimseye kaptırmamak kaderi Yıldız Tilbe’nin. Herkesin hata yapma, saçmalama, çark etme hakkı var, onun yok. Hafızasız toplumumuz bir onun gaflarını unutmuyor. Ne özrü kabul görüyor, ne pişmanlığı.

Turkcell’in 14 Şubat reklamında oynadığı için linç edilmekte şu sıra. “Çare Yıldız Tilbe’de” reklamı için “Bu ırkçı kadını nasıl oynatırsınız?” şeklinde topa tutulan Turkcell sitesinden kaldırdı reklamı. Açıklama yapılmadığı için henüz, sebebini bilmiyoruz ama sosyal medyada kopan kıyamet olabilir.

Tabii ki korkunç şeylerdi 2014 yılında Twitter’dan yazdıkları. “Hitler az bile yapmış” yenilip yutulacak cümle değil. Ama Yıldız Tilbe de her şeye rağmen ırkçı ilan edilecek insan değil. Bence özellikle geceleri uzak durmasında sayısız fayda olan Twitter hesabından kontrolsüzce salladığı için oluyor ne oluyorsa. Bir dolu anlamlı anlamsız, Mars’tan mı nereden attığı belli olmayan cümle sıralıyor. Bu olayda da İsrail’e kızıyor Gazze’de olan biten için, sapla samanı karıştırıp ağzına geleni sıralıyor.

Sadece Türkiye’nin değil dünyanın da gözü Halep’te. Peki Halep neden önemli? Halep’in “düşmesi” sadece silahlı muhalifler ve Türkiye açısından kayıp olmayacak, aynı zamanda başından bu yana Suriyeli muhalifleri destekleyen ABD liderliğindeki koalisyonun da yenilgisi anlamına gelecek. Sekiz maddede Halep’in Suriye rejimi, muhalifler, bölge ve Türkiye açısından önemi...

1- Başbakan Davutoğlu’na “Direnişi Kahramanmaraş, Stalingrad gibidir” dedirten Halep, Suriye’nin ikinci büyük kenti. Ülkenin sanayi ve ticaret başkenti. IŞİD’in elindeki Rakka’dan farklı olarak Türkiye’ye yakın olması nedeniyle son derece stratejik önemde. Halep bölgesel ilişkilerin geçiş noktası. Halep’i kim elinde tutarsa psikolojik üstünlüğün yanı sıra askeri ve siyasal üstünlüğü de ele geçirmiş olacak.

2- Suriye ordusunun Hizbullah ve Rusya’nın desteğiyle dört yıldır kuşatma altındaki Nubbul ile Zehra’yı almasıyla Halep ile Kilis arasındaki bağlantı koparılmış oldu.

Tarihi okumak güzel de, ya yaşamak?

Ankara’da gene, “Suriye’ye askerî operasyon” seçeneği masada. Son bir yılı aşkın sürede, temcit pilavı gibi gündeme gelen bir proje bu.

Türk Silahlı Kuvvetleri, Suriye’ye bir harekât gerçekleştirmeye hep soğuk oldu. Necdet Özel’in Genelkurmay başkanlığı döneminde, Özel’in sivil karar alıcıları ikna çabalarının, “askerî yapabilirlikler ve yapılamazlıklar” üzerine uzun istişarelere dayandığı öne sürülüyordu. Şimdi ise, Genelkurmay yönetiminin bu soğukluğu, medya üzerinden, “Birleşmiş Milletler kararı olmazsa, biz de müdahale etmeyiz” gibi daha dolambaçlı ve sert biçimde ifade etmeye çalıştığı gözleniyor. Evet, TSK’nın duruşunda değişim olmamış olabilir de, üsluplarda değişim var gibi gözüküyor. “Başkomutan” sıfatını taşıyan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da, sınırlanmayı sevmediğini, kararlarının reddine alışkın olmadığını, siyasi kişiliğinin “Hayır” sözcüğünü kabul etmediğini de biliyoruz.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'le önceki akşam gerçekleştirdiği baş başa görüşme merak uyandırdı. Aslında 'rutin olması gereken' ziyaretin, ülkenin iç ve dış güvenlik şartları ile AK Parti dinamikleri dikkate alındığında özel anlam kazanması da doğal.

Görüşme ile ilgili bazı detayları paylaşmadan önce bir hususun altını çizmekte yarar var. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gül'le ilişkilerinde her zaman özenli ve nazik olmaya, görüş ve önerilerine değer vermeye, bu tutumunu da hissettirmeye gayret etti. Kökü derinlere uzanan değişik örnekler bulunsa da yakın tarihte Erdoğan'la Gül arasında üç önemli kırılma yaşandığı da bir gerçek. Gezi Olayları ile başlayan, 17-25 Aralık darbe girişimine yaklaşım farklılığıyla belirginleşen, Gül'ün aktif siyasete dönme niyetini açıklamasına rağmen AK Parti olağanüstü kongresinin toplanma zamanlaması ile netleşen yol ayrımı, halihazırda yeni bir kavşakta buluşmuş da değil. Ama bütün bunlar Erdoğan ve Gül'ün, iki devlet adamı tecrübesiyle buluşmasını, Türkiye ve bölge meseleleri hakkında geniş ufuk turu yapmasını engellemedi, engellememeli de...

Popüler İçerikler

Beklenen Gün Geldi: Birbirinden Ünlü İsimler Saygı1 Formatının İkinci Konuğu Sertab Erener İçin Sahneye Çıktı!
Askerlerine Cinsel Saldırıda Bulunan Komutana 38 Yıl 70 Ay Hapis Cezası Verildi
Domuz Eti Skandalıyla Gündeme Gelmişti: Köfteci Yusuf Yeni Bir Sektöre Giriş Yapıyor!