Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Amerikan yönetiminin sahada en güvendiği güçlerin Rusya'ya kayması Washington için tam bir felaket senaryosu.

Amerikan başkan yardımcısı Joe Biden ile yapılan görüşmenin ardından hükümet kanadından ‘Amerika kaygılarımızı anladı, PYD davet edilmedi’ türünden açıklamalar geliyor.

Oysa Cenevre’de görüşmeler sürerken Amerika’dan iki önemli isim PYD’yi ziyaret etti.

Birincisi Obama'nın uluslararası IŞİD'le mücadele koalisyonu özel temsilcisi Brett McGurk.

Aynı saatlerde ABD dışişleri bakan yardımcısı Tony Blinken, PYD eş başkanı Salih Müslim’le Cenevre’de biraraya geldi.

Bu görüşmelerin ne zaman planlandığını bilmiyoruz.

Dolmabahçe açıklaması tanımlanamayan bir cisim olarak siyasette yer almaya devam ediyor. İşin merkezinde de yine başkanlık meselesi yatıyor.

Bülent Arınç, Erdoğan ’ın Dolmabahçe açıklamasından haberdar olduğunu söyledi. Cumhurbaşkanı belli ki bundan fevkalade rahatsız oldu. Ta Şili’lerden Arınç’a cevap verdi. Artık işin özgülü ağırlığı kalmadı. Belli ki köprüler atılmış.

Fakat Arınç, Dolmabahçe’den Erdoğan’ın haberdar olduğunu ilk defa söylemiyor.

Vakti zamanında hâlâ hükümet üyesiyken şunu demişti:

“Bugün yapılanlardan, yarın geleceğimiz noktadan Sayın Cumhurbaşkanımızın habersiz sayılması mümkün değildir, her şeyi çok iyi bilmektedir. Milli Güvenlik Kurulu ne zaman emretmişse kendisine bilgi sunulmaktadır. Çözüm sürecinde aktör olan bakan arkadaşlarımız tarafından kendilerine arz edilmektedir. ‘Bundan hoşlanmadım, hoşuma gitmedi, soğuk veya sıcak karşıladım’ beyanları kendi hissi beyanlarıdır. Sorumluluk hükümetin üstündedir, bunları kendi özgün düşünceleri olarak kabul edebiliriz.”

Başbakan Davutoğlu’na çok kızdığınız oldu mu hiç?

Bir başka siyasetçiye, mesela Erdoğan’a, Efkan Ala’ya kızdığınız kadar Davutoğlu’na da kızdınız mı? Açık söyleyeyim ben kızmadım.

Hayır, yüzündeki güleç ifadeden, arada demokrasi adına iki tane yakışıklı laf edişinden, akademisyenliğinden etkilenmiş değilim. Kusura bakmasın ama onu hiç ciddiye almadığımdan olsa gerek.

Bu ülkenin tarzı, tavrı ve kişiliğiyle fark yaratan bir başbakanı olarak hiç göremedim onu. Her konuştuğunda Saray’dan iki gün önce bağırarak söylenenleri mırıldanarak anlatmaya çalışan, oturduğu koltuk için müteşekkir, orayı kaybetmemek için tedirgin, stratejik derinlik diye bir numara tutturmuş, o da çoktan dalga konusu haline gelmiş bir gölge lider görüyorum karşımda.

Fakat ne yalan söyleyeyim, şu Toledo meselesinde artık işin suyunu çıkardı.

Neymiş? Tankların top atışı bitince Sur’u Toledo gibi yapacakmış! Tarihi bir merkez haline getirecekmiş!

Recep Tayyip Erdoğan “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini imzalayan akademisyenleri “güruh” diye tanımlıyor; “kendisine akademisyen denen güruh”. Geçtiğimiz Ekim’de, Almanya Şansölyesi Merkel’e hitaben bir mektup yazıp ziyarette bulunacağı Türkiye’nin politik vaziyetini eleştirenler için de “güruh” demişti. Konuşmasında altı kez tekrarlamıştı “güruh” diye. Eylül’de bir konuşmasında da, “milletimizi birbirine düşürmeye çalışan”, “güya siyasetçi, güya medya mensubu, güya sivil toplum kuruluşu temsilcisi bir güruh”tan bahsetmişti. Örnekler çoğaltılabilir.

İktidar medyasında da “güruh” gırla gidiyor. Yeni Şafak ’ta Salih Tuna, hücum ettiği Doğan grubunu “Aydın aşireti dediğim güruh” diye anıyor. Star ’da Cem Küçük, 2 Kasım’da, seçimlerinden önce “Erdoğan artık gidici” beyanında bulunanları, “artık sesini kesmesi gereken” bir “utanmaz güruh” diye tabir etmişti. Hilâl Kaplan, Charlie Hebdo baskınından sonra “Hepimiz Charlie’yiz” sloganını kullananlar hakkında “takıntı halinde ifade özgürlüğünden bahseden güruh” demişti. Yine Yeni Şafak’ta Ömer Lekesiz’in “paralel yapı” hakkında “kuduzlaşmış bir güruh” başlıklı yazısı var. Örnekler, daha daha çoğaltılabilir.

İktidarın carî dilinde, her hasım, “güruh” oluyor. Siyaset esnaflığının gözde küçümseme zamiri olan “birileri” bile değil… Bilimsellik taslamakla medya lisanının müşterek soğuk şahsiyetsiz zamiri olan “bir kesim” bile değil… İlle de “güruh”.

Türkiye’nin sınır güvenliği sisteminin güncel gelişmeler ve riskler ışığında yenilenmesi şart. Sınırların gözetimi ve korunması hizmetinin askeri yapıdan alınarak İçişleri Bakanlığı'na bağlı, özel eğitimli, sivil personelden oluşan yeni bir örgüt tarafından yerine getirilmesi gerekliliği ortaya çıkıyor.

Her ülke gibi Türkiye'nin de sınırları var. Fakat dünyada sınır sorunları Türkiye kadar karmaşık ve çok boyutlu olan ülkeler yok denecek kadar az.

Türkiye'nin sınır sorunlarının kapsamı hiç şüphesiz, içinde bulunduğu jeostratejik konumdan, kendisini çevreleyen ülkelerdeki toplumsal ve siyasal istikrarsızlık ve çatışmalardan, sık sık maruz kaldığı sığınmacı akınlarından, iç ve dış dinamiklerden doğan etnik ve ayrılıkçı terör hareketlerinden ve tüm bu faktörlere bağlı olarak gelişen silah, uyuşturucu, kaçakçılık gibi yasadışı hareketlerden kaynaklanıyor.

“Dünyadaki en riskli 10 sınır arasında gösterilen Irak ve Suriye sınırları son 35 yıldır Türkiye’nin iç ve dış güvenliğinin en büyük tehdit konusunu oluşturan PKK terörü için başlıca sığınma, yuvalanma ve geçiş güzergahı haline dönüştü.”

Güneydoğu’da üç ilçede yoğunlaşan operasyonlar kademeli olarak sürüyor.

Hükümetten gelen bilgiler operasyonlarda son aşamaya geçildiği yönünde.

Hükümet, bir süredir operasyonların ardından uygulanacak master plan üzerinde çalışıyordu.

Devletin, adı “çözüm” olmayan yeni süreci yürütme basamakları kabaca dört başlıkta toplanıyor.

Birincisi, kamu düzeninin tam olarak sağlanması.

İkincisi, idari önlemlerle kamu düzeninin yeniden bozulmasının kalıcı olarak önlenmesi.

Üçüncüsü, rehabilitasyon süreci çerçevesinde operasyonlar boyunca maddi-manevi zarar gören halkın her türlü mağduriyetinin en kısa sürede giderilmesi.

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani bu hafta tarihi bir Avrupa Birliği turunda. Yaklaşık 100 kişilik saygın bir iş adamı heyetinin eşlik ettiği Ruhani’ye İtalya’da üst düzey bir karşılama yapıldı. Roma’da Başbakan Matteo Renzi ve Vatikan’da Papa Francis ile görüşen Ruhani’nin sıradaki durağı Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ile bir araya geleceği Paris. İran, 16 Ocak’ta yürürlüğe giren nükleer anlaşmayı yerine getirmek için telaş ederken Avrupa’ya büyük bir alışveriş sepetiyle giden Ruhani her iki başkentte de bu sepeti doldurmaya çalışacak. Ekonomik yaptırımlar kalktığından beri uluslararası çarşıda alışverişte olan İran’ın karşısında milyar dolarlık anlaşmaları iple çeken satıcı ve alıcılar var.

Ruhani’nin 28 Ocak’ta Fransız ev sahiplerine gülümsediği sıralarda İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu da Kıbrıs’ın başkenti Lefkoşa’da Yunan mevkidaşı Alexis Tsipras ve Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nicos Anastasiades ile bir zirve gerçekleştirecek. Resmi açıklamalara göre üç lider çevre, turizm, enerji ve bölgesel güvenlik gibi bir dizi önemli konuyu ele alacak. Ancak tüm bu konuların üzerinde İran’a yönelik yaptırımların kalkmasını engelleyemeyen, nükleer anlaşmanın kalkanı arkasında İran’ın bölgesel bir güç ve terör destekçisi hâline gelmesinden korkan Netanyahu’nun hüsranı dolaşacak.

Allah korkusu var. Çok dürüsttür. Kul hakkı yemez. Yedirmez. Kayırma yapmaz. Haksızlığa göz yummaz. Kendini düşünmez. Millet için çalışır. Devlet bütçesinden yakınlarına, tanıdıklarına büyük paraların aktarılmasına izin vermez. Çok dürüsttür. 15 yıl milletvekilliği yaptı. 7 yıl Meclis Başkanlığı yaptı. 6 yıl Başbakan Yardımcılığı yaptı. Rahmetli Necmettin Erbakan’ dan bu yana 40 yıllık dava adamıdır. Abimizdir. Buz kırıcı, yol açıcı, yol göstericidir. Bülent Arınç’ ı böylesine övgü yüklü cümlelerle göklere çıkardılar.

Şimdi!

Yerden yere vuruyorlar.

“O zat” oldu.

“Cübbeli Bülo” dediler.

Manisalı Lawrance.

Dürüst hareket etmiyor.

Yaptığı apaçık ihanet!

Daha neler neler diyecekler.

Niçin?

Bilineni söylediği için.

Bülent Arınç da üstüne gelmekte olan “bu çirkef-çamur bulutuna” gözdağı vermiş. Ben “eski çınarım” demiş.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 23. maddesinde, “Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır. Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır. Çalışan her kimsenin kendisine ve ailesine insanlık haysiyetine uygun bir yaşayış sağlayan ve gerekirse her türlü sosyal koruma vasıtalarıyla da tamamlanan adil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır. Herkesin menfaatlerinin korunması için sendikalar kurmaya ve bunlara katılmaya hakkı vardır” ifadeleri yer alıyor.

Türkiye’de ise iş ve işçi güvenliği epeydir içler acısı bir durumda. Türkiye’nin kalkınırken katlettiği işçi sayısı her yıl yeni rekorlar kırıyor. Cumhuriyet tarihi boyunca görülmemiş bir işçi kıyımı var. 2015 yılında Türkiye'de 1730 işçi cinayeti yaşandı. Geçen yıl 18 yaşından küçük 63 çocuk iş kazalarında hayatını kaybetti, ölen çocukların 18’i 14 yaşından küçük.

AK Parti'nin kurucu babalarından biriydi.

Adı, Erdoğan ve Gül’le aynı hizaya yazılıydı. ‘Partinin triosu’ olarak anılan ilk 3 isimden biri.

İktidarın çelik çekirdeğini oluşturan asli unsurlardan, temel taşlardan, taşıyıcı sütunlardan sayılıyordu.

Tehlike geçtikten sonra trene atlayan kimi açıkgözler, şimdi Arınç’ı aforoz etme hakkını kendilerinde görmüyor mu, şaşıyorum.

AK Parti’nin bir yere gitmediği, artık kalıcı olduğu kesinleşmeden ona yanaşmayan kimi sağlamcılar, şimdi kendilerini AK Parti’nin merkezine koyup Arınç’ı dışlamaya yeltenmiyor mu! Şaşakalıyorum.

Ev sahibi oldular, evin ana direklerinden Arınç’ın samimiyetini sorguluyorlar.

Nerede haklı nerede haksız, söylediklerinin hangisi isabetli hangisi isabetsiz, nesi doğru nesi yanlış, hatasıyla sevabıyla tartışılacak elbette.

Sözleri ilgililerine sorulacak, onlar da Cumhurbaşkanı Erdoğan, hükümet sözcüsü Kurtulmuş veya bakanlar Çelik’le Ala gibi münasip gördükleri cevabı verecekler.

Sonuçta siyaset, tarikat değil. Körü körüne peşinden gidilecek şeyhleri de aklını şeyhin emrine koşmuş kurşun askerden müritleri de olmaz.

Popüler İçerikler

Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman
Tolunay Kafkas, "El Sıkmama" Olayına Müdahil Oldu: Hedefinde Volkan Demirel Var
İstanbul Bağcılar ve Ataşehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Okullarda Yılbaşı Kutlamasını Yasakladı!