Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Suriye krizini başlatan saikler ne idiyse kanın durmasının önündeki engeller de aşağı yukarı aynı. Suriye’deki krize siyasi çözüm çerçevesinde Rusya ve ABD’nin patronajlığında başlatılan Cenevre süreci, vekâlet savaşındaki tarafların ihtiraslarını aşamıyor.

Malum uluslararası aktörler 14 Kasım’da Viyana’da Suriye’de geçiş süreci için bir yol haritası belirlemişti. BM destekli yol haritası 1 Ocak’ta Suriye yönetimi ile muhaliflerin müzakere masasına oturmasını, 6 ayda geçiş hükümetinin kurulmasını ve 18 ayda seçimlere gidilmesini öngörüyordu. 1 Ocak’ta taraflar toplanamadığı gibi yeniden tayin edilen 25 Ocak tarihi de ıskalandı.

Çözümü tıkayan şey temsiliyet meselesi. Ortada bir vekâlet savaşı olunca herkes kendi vekilini masaya sürmek istiyor ya da rakiplerin önüne kırmızıçizgiler çekiyor.

Suriye, İran ve Rusya silahlı isyan sürecinde Katar, Suud ve Türkiye’nin âlicenaplığına mazhar olmuş Ahrar el Şam ve İslam Ordusu gibi örgütlerin terör listesine alınmasında ısrar ediyor.

Biden ziyareti belli ki çok sıkıntılı geçti. İktidar medyasının bir kısmı, birkaç cılız ses dışında çaktırmamaya çalışıyor, olmuyor; ortak noktaların altını çiziyor, olmuyor. Diğer taraftan, iktidara muhalefet eden çevreler için de fazla sevinmeye gerek yok. Kendi içinde barış ve demokrasiyi kurmayı becerememiş bir ülkede dışardan telkine bel bağlamak olacak iş değil. Ama muhalefet edenler o kadar dışlandı, düşman ilan edildi ki, güçlü bir ülkenin ilgisinden medet umulur hale geldi. Bu ayıplanmaktan ziyade hayıflanacak bir durum. 

Uluslararası planda müttefikleri, muhatapları, her kim varsa, ilişkileri herkesle kötü giden bir ülke haline gelmek bize çok pahalıya mal olabilir, orası kesin. Bu esnada en büyük bedeli yine muhalif çevreler öder, tecrübe ile sabittir. Dünyadan bağını koparan rejimler, içte daha fazla baskıya abanır; hırsını, hıncını güç yetirebildiğinden alır. Böyle rejimlerin pusulası iyice şaşar, ta ki ülke harap olana kadar.

Leyla Zana, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşme talebinde bulunmuş. Erdoğan’ın bu talebe olumlu cevap vermesi, kimi çevrelerde barış umudunu canlandırdı. 

Umutlu olmak, bunun için mücadele etmek elbette önemli. Üstelik hepsi de çok kıymetli. Fakat bazen abartılı umut, meseleleri daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor. Çünkü gerçeği kabul edip, ona göre hareket etmediğimiz zaman, sonuç alamıyoruz ve hayal kırıklıkları yaşıyoruz. 

Gerçek şu: Ülkede birçok sorunun çözümü gibi Kürt sorununun çözümü için de yüksek bir demokrasiye ihtiyaç var. Fakat demokrasi can çekişiyor. Özgürlükler rafa kaldırılmış. Ülkeyi yönetenlerin tek gündemi başkanlık sistemi.

Başkanlık sistemi dedikleri şey tek adam yönetimi. Adeta bir rejim değişikliği gündemde. Üstelik plan tıkır tıkır işliyor. Bu planı bozacak, engelleyecek ne bir çaba var ne de bir strateji.

Yedikule Bostanları'ndaki barakalar yıkılırken bostancıların ulaşabildiği en üst merci Avrupa Yakası Zabıta Daire Başkanlığı oldu.

Kendilerine mart itibariyle bostanları tahliye etmeleri gerektiği, bostanlarda artık bostancılık faaliyeti yürütülmeyeceği, buranın Park ve Bahçeler Müdürlüğü’ne devredileceği, çim ve peyzaj alanı yapılacağı söylendi.

Zabıtalardan biri “Çevre kirliliği neden gösterildi” dedi.

Mevlanakapı’dan Yedikulekapı’ya surun önündeki açık alanı kapsayan arazide bostancılar yıllardır işgalci statüsünde ve ecrimisil ödüyorlar. Bir tür kullanım bedeli, kira veya vergi diye düşünebiliriz bunu.

*

27 bostancının biri dışında hepsinin tek bildiği iş bu. Bu meslekle büyümüşler, çocukluklarından itibaren bostancılık yapmışlar. Buradan tahliye edildiklerinde hepsi mağdur olacak. İşsiz ordusuna bir tabur asker daha eklenecek.

Sadece iş güç, geçim meselesi de değil, bu insanların sosyal ilişkileri de bostanlarda yürüyor. Hayatları bostanla birleşmiş vaziyette. Bostanları kaybettiklerinde bugüne kadarki hayatlarını da kaybetmiş olacaklar.

Yaralı IMC kameramanı Refik Tekin’in canı pahası çektiği görüntülerde kan ağır ağır birikiyor..

İfade özgürlüğü bundan daha iyi ne anlatabilir?

Zırhlı araçlar, telsiz cayırtıları, uzaklarda bir yerlerde peş peşe ateşlenen otomatik silahların tok patlamaları...

İkisi battaniyelere sarılı halde el arabasında, ikisi o anda dört ölü daha. Kareye cenaze arabaları giriyor. Günler süren ablukada ölülerin sokaktan kaldırılması mesele.

Gemilerde ‘doğumu’ simgeleyen beyaz bayrak, burada ‘ölülerin sokaktan kaldırılması’ için çekiliyor... 

Fakat işe yaramıyor. 

Beyaz bayrak taşıyan yaşlı bir kadının bulunduğu grubun üzerine ateş açılıyor. Beyaz bayrak altında ölü taşıyan insanlar vuruluyor... 

Türkiye 1949 tarihli Cenevre Sözleşmesi’ni 1954 yılında imzaladı... Sözleşmenin tam adı ‘Harp Halindeki Silahlı Kuvvetlerin Hasta ve Yaralılarının Vaziyetlerinin Islahı Hakkında Cenevre Sözleşmesi’...

HDP’nin 2. Olağan Kongresi’nin yapıldığı salona girerken, Haziran 2014’te gerçekleşen Olağanüstü Kongre’deki atmosferi hatırlamaya çalıştım.

Cumhur-başkanlığı seçimine yaklaştığımız günlerdi.

Kongre salonundan solda yaşanan arayışa cevap olabilecek bir dil yansıyor; en genç, en renkli, özgürlükçü, halkçı, demokratik, barışçı, emekçi ve ekolojist parti tanımı yapılıyordu. 

Cumhurbaşkanlığına adaylığını koyan Selahattin Demirtaş, Kürtlerin partisini Kürt milliyetçiliği çizgisinin dışına taşırabilmek ve mümkün olduğunca ülke partisi olabilmek hedefiyle projelenen HDP’nin kongresinde ilgiyle karşılanıyordu. 

O günden bugüne çok şey oldu.

Karşılıklı güvensizlikle yürüyen çözüm süreci baş aşağı gitmeye başladı.

6-7 Ekim Kobani eylemleri bunu hızlandırdı.

7 Haziran’da HDP’nin yüzde 13 oyla kendi rekorunu kırması, AK Parti’nin tek başına iktidarı kaybetmesi, Suruç, Ankara patlamaları, art arda gelen şehit haberleri arabayı devirdi.

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Türkiye ziyaretinden geriye kalan pek çok başlık var. Joe Biden, gerek Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la, gerekse de Başbakan Ahmet Davutoğlu ile yaptığı görüşmelerde sadece Ankara’yı değil, tüm bölgeyi doğrudan ilgilendiren kritik konularda Amerikan tarafının görüşlerini ortaya koydu.

Önce görüşmelerin genel çerçevesi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, G20 Zirvesi’nde ifade ettiği çerçeveyi bir kez daha iletti Amerikalı muhatabına. Türkiye’nin DAEŞ, PKK, El Kaide, DHKP-C gibi terör örgütleri arasında hiçbir ayrım yapmadığının ve PYD ve YPG’yi de terör örgütü olarak gördüğünün altı çizildi.

Ayrıca Türkiye’nin DAEŞ’le mücadele konusunda uluslararası koalisyona verdiği destek hatırlatıldı Biden’a. Irak’ta yaşanan istikrarsızlığın gerek DAEŞ, gerekse PKK için zemin oluşturduğu ifade edildi.

Aynı çerçeve Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından da ortaya konuldu: ‘Teröre karşı ortak tavır alma konusunda aynı yaklaşımı benimsediğimizi bir kez daha teyit ettik. DEAŞ, PKK, DHKP-C, Nusra gibi terör örgütleri arasında bir fark görmedik.

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Türkiye’de yaptığı gayrı resmi görüşmelerde muhatap aldığı kişi ya da kurumlar çok dikkat çekti, tartışıldı.

Ancak gözden kaçan birşey var; Biden’ın görüşmedikleri.

ABD Başkan Yardımcısı, Türkiye ziyaretinin ilk gününde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son dönemde yaptığı konuşmalarında hedef aldığı tüm kesimlerle görüştü.

Erdoğan’ın “casuslukla”

suçladığı gazeteciler; “karanlık” ilan ettiği akademisyenler, terörist iması yaptığı

HDP’liler…

Ancak yine Erdoğan’ın ve AKP’nin hedefinde olup da, Biden’ın görüşmediği tek bir kesim dikkat çekti:

Gülen Cemaati ya da “paralel yapı”…

Biden randevu listesine, bağlantılı şirketlerine el konulan, gazeteleri kayyuma devredilen, devlette paralel yapı kurduğu iddiasıyla hapse atılan, hatta kermes düzenleyip yardım topladığı için gözaltına alınan tek bir Gülen Cemaati mensubunu dahil etmedi.

Genç gazeteciler için birinci ders: Siz, kimin öldürülmeyi hak ettiğine karar verecek bir infaz ekibi değilsiniz

Ben, Haberdar sitesinde haftada bir yazı yazıyorum.

Said Sefa da Haberdar sitesinin sahibi ve yazarı.

Sefa, Van’da 12 kişinin vurularak öldürülmesinden sonra Van’a gitmiş, o evi görmüş, çevredekilerle konuşmuş ve bir yazı yazmış.

Sonra da davet edildiği Halk TV’ye çıkarak bu olayın bir “infaz” olduğunu orada da söylemiş.

Türkiye Gazetesi’nden Yıldıray Oğur bu programı izlemiş.

Ve şöyle yazmış:

“Karşımdaki ekranda Halk Tv açık ve sabah programında Van’da bir evde ‘infaz’ edilen 12 kişi hakkında konuşuluyor. Konuk gazeteci Van’a gitmiş, o eve girmiş, bu kesinlikle ‘infaz’ diyor.

Havuz medyası; ‘sözde’ vurgusu ile andığı STK (sivil toplum kuruluşları) temsilcilerinin… CHP ve HDP milletvekillerinin... AKP’den iki Kürt vekilin... Gazetecilerin... Velhasıl derdi / sözü olanların ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ile görüşmesini ‘SKANDAL’ diye nitelendirdi. 

Gerçi, Biden’ın Türkiye trafiğine Saray’dan açık bir tepki, itiraz gelmediği için, bu haberler birinci sayfalarda kaybolup gitti. Yine de, “bozulmadık sanmayın” kabilinden kayıt düşülmüş oldu. 

En görünür tepki, tahmin edileceği üzere Aydınlık gazetesinden geldi. Gazete, “muhafazakârlarla Vatan Cephesi’ni kurduk” diyen Doğu Perinçek’in yüzünü kara çıkartmadı. ‘BİDEN’IN PKK’YI KURTARMA TURU’ diye sekiz sütuna manşet çaktı. ABD’nin 2 numaralı adamı ile görüşenleri topa tuttu.

Bir tepki de, Komünist Parti’den geldi. Hem de çok sert ifadelerle. 

KP açıklamasında söylenen özetle şu: “Ortadoğu’yu kana bulayan emperyalist gücün temsilcisi ile görüşmek için sıraya girdiniz... Elbirliği ile ülkeyi bu onursuzluğun içine ittiniz. Saygısız sömürgeciye ‘görüşmem’ diyemediniz...” 

Amacım havuz medyası, yandaşları, yardakçıları dururken KP ile polemiğe girmek değil. Faşizme karşı mücadelenin paydaşı olarak gördüğüm KP’yi ciddiye alıyorum. Tam da bu nedenle açıklamaya dair iki söz etmeyi gerekli sayıyorum.

Popüler İçerikler

151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı
Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı
Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman