Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

ABD Başkanı Barack Obama’nın 19 Ocak’ta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı aramasının ardından yapılan açıklamada, İstanbul-Sultanahmet’teki IŞİD ve Diyarbakır-Çınar’daki PKK terör eylemlerinden dolayı taziyede bulunduğu açıklanmıştı.

Bu önemliydi, ama en az o kadar önemli olan bir ayrıntı da Başkan Yadımcısı Joe Biden’ın yaklaşan ziyareti üzerine konuşmuş olmalarıydı; taziye vesile olmuştu.

Telefon adeta ‘Yardımcımı tam yetkiyle gönderiyorum, çözelim meseleleri’ mesajı vermek içindi.

***

Dün akşam İstanbul’a inen Biden, 23 Ocak cumartesi günü hem Cumhurbaşkanı Erdoğan, hem Başbakan Ahmet Davutoğlu ile görüşecek.

Öncesinde, yani bugün, resmi açıklamalarında “reform yanlısı” diye tanımladıkları “sivil toplumla” bir araya gelecek.

AK Parti iktidarı, ülkeyi yönetememenin öfkesini, “gücünün yettiğinden” çıkarmaya çalışıyor. Bildiri imzalayan akademisyenlere yönelik linç kampanyasının hızını kaybetmeden devam etmesinin nedeni bu. “Demokrasi” diye yola çıktılar, ceberut rejim kurdular, bu işte bir tuhaflık olduğunun hiç değilse bazısı farkında. “Kürt meselesini çözüyoruz” diye yola çıktılar, lanetli 90’lı yıllara geri döndük. “Bölgede oyun kuracağız” diye yola çıktılar, kurmak bir yana, oyun dışı kaldılar, heveslendikleri “tarihi rol” kursaklarında kaldı, rolleri “göçmenleri Avrupa’dan uzak tutma bekçiliği” ve “IŞİD jandarmalığı’na kadar düştü. Vize kaldırdık diye övündüğümüz Suriye sınırına şimdi kalın duvar örmekle meşgulüz. Tüm bunların faturasını çıkaracak “düşman” lazım, “diş geçirilemeyenler” karşısında bozum olmanın yükünü birilerine yıkmak lazım, olağan şüpheli ise, her zaman olduğu gibi malum; “ülkesine yabancılaşmış aydın”, “vatan haini akademisyen”.

Rusya'nın sınırımızdaki Kamışlı'ya uzman asker göndermesi...

Bölgedeki havaalanını büyütmesi...Bunlar bir tek şeyin işaretidir.Rusya, Türkiye’nin güneyinde tehlikeli bir üs kuruyor.

Amaç, PKK uzantısı PYD’yi askeri ve lojistik açıdan desteklemek. Rusya, Suriye’nin kuzeyinde ve sınırımızda bir ‘otonom Kürt bölgesi’ inşa etmeye çalışacak. 

Ve oradan Türkiye’deki terörist faaliyetlere, şehir çatışmalarına destek verecek. 

Dahası o bölgedeki bazı tehditleri ateş altına alabilen Türkiye’ye karşı bir koruma kalkanı kuracak.Oraya açılan ateş Rus askerine açılmış sayılacak.Kamışlı’ya gelen Rus askerinin sırrı budur.Hayali, hedefi budur.Kuzey Irak gibi bir Kuzey Suriye...

Suriye’nin kuzeyinde ‘İncirlik’ benzeri bir hava üssü...Kamışlı bölgesindeki havaalanını büyütme amacı budur.

Türkiye’de 1970’ten sonra doğduysanız, illa ucundan bucağından Ertem Eğilmez’in Arzu Film’i ile büyümüşsünüzdür. ‘Hababam Sınıfı’, ‘Süt Kardeşler’, ‘Salako’lar, ‘Bizim Aile’ler, ‘Neşeli Günler’... fakirama gururlu babalar, fedakâr anneler, sınıf farkı tanımayan aşklar, duygusal mutlu sonlarla alternatif bir dünyanız olmuştur illa ki.

Gerçek hayatın sillesini yiyene kadar insanları hep böyle sanmış olmanız da mümkün. Sonrası biraz hayal kırıklığı, evet. Büyüdükçe her başımız sıkıştığında dönüp Yaşar Usta’ya sığınmamız bundan olsa gerek.

‘Hababam Sınıfı’nı 2000’lerde çekilen korkunç versiyonlarıyla tanımadığınızı, çakma aile filmleri ve mahalle dizileriyle ‘Bizim Aile’ arasındaki farkı gördüğünüzü umarak konuşuyorum tabii. Çünkü yıllar yılı senaristlerimiz, yönetmenlerimiz ‘o tadı’ aradı, bulamadı. “Ertem Eğilmez filmleri gibi” diye tanıtılan filmler 10’uncu dakikasında içimize fenalık verirken ‘Neşeli Günler’i her yakaladığımızda sanki ilk kez izliyor gibi olmamızın bir sebebi olmalı.

Anadolu Ajansı (AA) 6 Ocak’ta, ‘Dünya Nükleerden Vazgeçmiyor’ başlıklı bir haber servis etti. “Ajans bağımsız değil, yazdıklarına kim inanır” diyerek üzerinde durmadım ama haberin yayıldığını görünce bu yazıyı yazmak şart oldu. Nükleeri savunanlar yıllardır nükleer santral ve yapımı süren reaktör sayılarıyla ilgili verileri çarpıtarak sunuyor. Bu yazı aracılığıyla o oyunu da bozalım.

Haberde dünyada 442 nükleer santral olduğu ve 64 nükleer santralin yapımının da sürdüğü yazılı. Önce AA’nın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’ndan aldığını (UAEA) söylediği rakamları yine aynı kaynağı kullanarak düzeltelim. Dünyada 442 nükleer santral yok, çalışabilir durumda 441 nükleer reaktör (santral değil reaktör) var. Bunların hepsi de çalışmıyor. Örneğin, Japonya’da 43 reaktör var ancak sadece 2 tanesi çalışıyor. O yüzden doğrusu, çalışabilir demek ama nükleerciler yıllardır kelime oyununu yaparak, arızalı, kapalı reaktörleri de çalışır gibi gösteriyor. Yapımı süren reaktör sayısı da yanıltıcı. AA’nın dediği gibi 64 değil 67 reaktör inşa aşamasında gözüküyor ama yakından bakınca işler değişiyor.

Terör ve sosyoekonomik sorunlarla boğuşan Türkiye’nin ana gündemine beklenmedik bir tartışma daha eklendi. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun imzasıyla yürürlüğe giren kamu personeline Cuma namazı için izin verildi. Genelgede “Anayasa ve ilgili mevzuatla güvence altına alınan dini inanç hürriyetinin bir gereği olarak; Cuma namazı saatinin mesai saatine denk gelmesi halinde kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanlardan isteyenlere mesai kaybına neden olmadan izin verilir” denildi.

Kamuoyundaki ilk tepkiler tweetlerle geldi:

“Bye bye secularism, bye bye republic, hello Afghanistan!” (“Bay bay laiklik, bay bay cumhuriyet, merhaba Afganistan!)

Davutoğlu ‘Cuma namazı için mesai düzenlemesi yapıyoruz.’ Ya Hitler konusu ya da zamlar gündemden düşsün istediler galiba bu kez.”

“Cuma namazı izni zaten vardı, devlet dairelerinde hele. Şimdi gitmeyen parmakla gösterilecek. Sıkıysa gitme.”

Uzun süreli iktidarın sırrını öncelikli olarak düşman üretme yeteneğinde aramak lâzım. 14 yıl, tek bir düşmanla geçirilemeyecek kadar uzun bir süre. Roller de, sıralamalar da zamanla değişiyor. Mesele düşmanları ve rollerini değiştirirken inandırıcı olmakta.

İktidar oyununu, yükselen ve düşen düşman rollerini takip ederek çözmek mümkün. Esaslı politika değişiklikleri, sıralamayı yeniden düzenleyerek veya yeni düşmanlar üreterek yapılıyor. “Bütün kötülüklerin kaynağı” olan Güney'deki ülkenin birden “Türk halkının dostu” haline gelmesinin, bölge politikasındaki köklü değişikliği haber vermesi gibi. Sisi'nin Mısır'ı da öyle. Son olarak Kılıçdaroğlu'nun “diktatör bozuntusu” lâfı üzerine bütün AK Parti sözcülerinin polemik yarışına girmesi ve nihayet asıl muhatabın, yani Cumhurbaşkanı'nın “çirkef, yüzsüz, pişkin, ahlâksız, serseri mayın” sıfatlarıyla karşılık vermesi, iktidarın düşmanları sıralamasında önemli bir değişimin işareti olarak görülmeli. Kılıçdaroğlu hakkında zaten savcılık soruşturma başlatmış, Cumhurbaşkanı'nın ilave olarak tazminat davası açacağı haber verilmişti. Sorun şurada ki, Kılıçdaroğlu bu sözü daha önce de etmişti. Yeni olan ne? Düşman sıralamasında değişiklik ihtiyacından başka?

Gelir dağılımı arasındaki uçurum giderek büyüyor.

Dünyanın nimeti, birkaç sülalenin öğünü.

Zenginler yemelere doyamıyor, milyarlarca insan hayata hiç dokunamadan açlıktan ölüyor.

İngiltere Oxford Üniversitesi bünyesinde, yoksulluk üzerine çalışmalar yapan sivil toplum örgütü Oxfam bir rapor yayınladı. Çarşamba günü başlayan Davos zirvesinde zenginler ile fakirler arasındaki uçuruma dikkat çekmek niyetiyle...

Zenginin malı züğürdün çenesini yormasın, yüzde 1'lik kesimin dünyanın geri kalanından daha zengin olduğu bir dünya, dünya olarak kalmaz demek istiyor rapor.

Dünya kamuoyu raporu nasıl gördü bilmiyorum. Türkiye'de rapor, Acun yarışmalarının binde biri kadar “görülmedi”.

Raporlar yayınlanıyor, yayınlandıkları ile kalıyor. Çünkü rapordan çıkan neticeler konusunda, sorumluluk alması gerekenlerin para hırsı dışında her şeye gözleri ve kulakları kapalı.

İzmir’in Ödemiş ilçesi Bademli beldesine 1071 yılında dikilen, Türkiye’nin en yaşlı zeytin ağacı, 945 yıldır bağlı bulunduğu toprağından sökülerek Expo için Antalya’ya taşındı.

Kolay değil bir ağacı yerinden alıp başka bir yere taşımak. Bu elbette bir anlamda “medeniyet” göstergesi! Ama bu medeniyet “ilkel bir medeniyettir”.

“Medeniyetin ilkeli olur mu?” sorusu tam bir tartışma konusudur elbette. Neden olmasın? Teknolojinin geri kalması, geri teknolojilerin kullanılması, medeniyeti yalnızca teknolojiye indirgeme yanında daha da önemlisi teknolojinin kullanılış şekli ve amaçları medeniyetin ilkelliği konusunda bir hayli pratik sunmuştur toplumsal yaşama.

Ama burada konumuz ağaç. Hem de öyle böyle değil. Yaklaşık 1000 yaşında bir ağaç.

1000 yıllık bir ağaç sadece onun yaşamını tehdit eden bir durumun bertaraf edilmesine yönelik zorunlu bir gereklilik sonucu yerinden edilir.

Korkmadan, usanmadan, hesap yapmadan, kıvırmadan “İnsanlar ölmesin” diyebilmenin dahi bu kadar zor olduğu bir iklimde, popüler figürlerin barış, eşitlik ve demokrasiden yana tavır alması çok önemli.

Barcelona oyuncusu Arda Turan, umarım “Ülkemdeki sorunların da eşitlik ve demokrasiyle çözülmesini çok isterdim” temennisinin arkasında durabilir.

Zira Gezi’ye ‘ilk üç gün destek’ (Hangi üç gün? Neden üç gün? Belli değil!) verdikten sonra dönemin başbakanı Erdoğan’la ‘yakın arkadaşlık’larını ilan eden Turan’ın ayar yemesi, an meselesi.

Bakınız Beyaz, eskaza yayına bağlanıp aynı mesajı veren bir konuğu yüzünden nasıl titremekte…

Ayşe öğretmen hedef haline getirildi, süründürülüyor…

Akademisyenlerin barış çağrısından sonra Erdoğan’ın başlattığı cadı avının üzerine kimler çark edip, kimler köşelerinde daha da büzülüyor…

Popüler İçerikler

"Aşk Solcudur..." Kızılcık Şerbeti'nde Deniz Gezmiş Anıldı
İstanbul Bağcılar ve Ataşehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Okullarda Yılbaşı Kutlamasını Yasakladı!
Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı