Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Turgut Özal'ın 'üç-beş eşkıya' bakışından kapsamlı askeri operasyonlar çizgisine kayan Anavatan hükümeti, Mardin, Siirt ve Hakkâri'den komşu ilçeleri alarak, Şırnak ilini kurmuştu. 26 yıl sonra, Şırnak ve Hakkâri il merkezleri Cizre ve Yüksekova'ya taşıma gündemde.

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Londra yolunda gazetecilere açıkladığı hükümet hazırlıkları arasında Şırnak ve Hakkâri il merkezlerinin değiştirilmesi de var.

Buna göre, Şırnak il merkezinin Cizre, Hakkâri’nin de Yüksekova’ya taşınması planlanıyor.

Şırnak, Suriye ve Irak; Hakkâri ise Irak ve İran’a komşudur. Her ikisi de 1984’ten bu yana PKK’nın hem sınır ötesi geçişlerine, hem kanlı eylemlerine en fazla sahne olmuş illerdir.

Yemin ederim düşüp bayılacağım.

Muhalefetin, özellikle CHP ve MHP’nin içişlerini takipten bıktık.

Kurultay, delege, kongre, imza, aday, liste lafı duymaktan içimiz şişti.

Ben niye vatandaş olarak PM, MYK gibi kısaltmaların anlamını bilmek zorundayım? Niye parti tüzüklerinizi öğrenmek mecburiyetindeyim? Bana ne kardeşim?

Biz dizi yaparken hikâyeyi, rolleri, esprileri filan bir kenara bırakıp teknik ekipteki değişiklikleri, hangi yardımcı yönetmenin kimle sorunu olup ayrıldığını, onu...

Bilim ve teknoloji son 30 yılda 3 bin yıllık birikimi adeta ezdi geçti.

Çağların biri kapanıyor, diğeri açılıyor.

Daha Bilişim Çağı’na alışamadan, Maker Çağı’ndan söz ediliyor.

İnternet hızı inanılmaz boyutlara ulaştı. AR-GE dur durak bilmiyor.

Hükümet de bu konuda ciddi atılımlar içerisinde.

Torba yasada o var. Davos onu konuşuyor!

Peki, tüm bu gelişmelerin neresindeyiz?

Ekonomik krizler gibi teğet mi geçiyor, yoksa bir tarafından biz de yakalayabilir miyiz?

Okullara yazılım ve kodlama dersleri konulacağına yönelik sevindirici haberler var ama FATİH Projesi gibi bir hayal kırıklığı da söz konusu!

Türkiye, İslam Devleti (İD) ile mücadele ediyor mu? Ya da yaygın bir kanaat haline gelen ‘Türkiye, İD’i destekliyor’ tespiti hala geçerli mi? Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a sorarsanız Türkiye kadar İD ile mücadele eden başka bir ülke yok. 12 Ocak’ta İstanbul’un turistik mekânlarından Sultanahmet Meydanı’nda 11 yabancının öldüğü ve 11’i yabancı 16 kişinin yaralandığı son intihar saldırısından sonra Türkiye’nin İD ile mücadeledeki samimiyeti sorgulanınca Erdoğan yine esip gürledi: “Bölgede faaliyet gösteren tüm terör örgütlerinin ilk hedefi Türkiye’dir. Çünkü Türkiye ayrım yapmaksızın bunların tamamına karşı kararlılıkla mücadele yürütmektedir. Dünyada DAİŞ (yani İD) denilen terör örgütüyle Türkiye’den daha kararlı bir şekilde mücadele yürüten ve bizim kadar bedel ödeyen başka bir ülke var mıdır?”

Başbakan Ahmet Davutoğlu da Türkiye’nin İD’e karşı ne denli şedit olduğunu anlatmak için 'Yaklaşık 48 saat içinde DEAŞ (İD’in tahrif edilmiş kısaltması-FT) mevzilerine Suriye ve Irak'ta 500'e yakın kara atış vasıtasıyla top ve tank atışı ile taarruzda bulunulmuş. DEAŞ mevzileri, sığınakları hem Başika'da hem de Suriye'de sınır boyumuzda bütün imkanlarımızla vurulmuş. 200'e yakın DEAŞ mensubu son 48 saat içinde etkisiz hale getirilmiştir' dedi.

Gerek Erdoğan gerek Davutoğlu’nun Türkiye’nin İD’e karşı elinden geleni yaptığına dair beyanatlarının karşılık bulmamasının altında İD ile iştigal ya da İD’le mücadele sürecinde oluşan kara delikler ve gri alanlar yatıyor.

Temizlik, birden fazla karşılığı olan bir sözcük.

Hele siyaset, devlet, hukuk bağlamında kullanıldığında, anlam dünyası birden zenginleşiyor.

Siyaset ve devlet açısından “temizlik”; öncelikle, yolsuzluk, rüşvet, kara para ve her türlü suç gelirinden arındırılmış bir yönetim anlayışını yansıtıyor. Sadece yönetim anlayışı ve prensipleri değil tabii. Yönetici ve siyasetçilerin bizatihi kendisini de.

Zaman zaman da Başbakan Davutoğlu ’nun “Dört ilçe temizlenecek” ifadesinde olduğu gibi, devletin ve milletin bölünmez bütünlüğüne yönelik kalkışma hareketinde bulunan unsurlar için de “temizlik” ten bahsedildiğini işitiyoruz.

Hukuk söz konusu olduğunda, “temizlik” bu kez argo anlamıyla da çıkıyor karşımıza. Cinayet işleyen bazı zanlıların, polis yahut mahkeme ifadelerinde “temizlikten” bahsettiğine aşinayız.

Değerli ağabeyim Hrant Dink'in katledilişinin dokuzuncu sene-i devriyesini idrak ettik. O gün hafızamda saniye saniye kayıtlı. Zift gibi kara karelerden oluşan bir karabasan içine aniden yuvarlandık ve orada epey de debelendik.

Suikastı o günün siyasi bağlamından ayrı düşünmek mümkün değil. Bu cinayetin öyle Ruşen Çakır ve Ertuğrul Özkök'ün ısrarla yazdığı gibi “yalnız kurtların işi” olmadığını, 2006 ve 2007 yılında işlenen diğer cinayetlerle ilgisinin bulunduğunu hep düşündüm.

Çünkü hem Rahip Santoro, hem Dink, hem de Malatya misyoner cinayetlerinde tetikçi profili aynıydı. Birileri, tam da Çakır ve Özkök'ün yazdığı gibi bu cinayetlerin kendinden menkul, 18 yaşının altındaki 'loser'lar tarafından işlendiğini düşünmemizi istiyor veya bu davaların sadece bu tetikçi gençlerin etrafında dönmesini arzuluyorlardı.

“Yılbaşından bu yana kaç şehit verdik?” diye sor, bilen çıkmaz.

“Arda son maçta kaç asist yaptı?” diye sor, en az iki kişiden biri bilir.

“1128 akademisyenin imzaladığı bildiriden, üç tane akademisyenin ismini sayabilir misiniz” diye anket yapsak, kaç kişi sayabilir?

Sinem Kobal’ın yüzüğünden istisnasız herkesin haberi var.

“Türkiye bölünüyor mu?” diye manşet at, kimsenin umurunda değil.

“Ünlü çift ayrılıyor mu?” haberini tek sütuna koy, hücuma uğrasın.

Hrant Dink cinayetinde dokuz yılı geride

bıraktık.

Soruşturmaya ivme kazandıran, cinayet

mahallinde tetikçiye adeta gözcülük eden

kamu görevlilerini, özellikle de Jandarma İstihbaratı’na

çalışan kimi isimleri tespit eden

savcı bir hafta önce görevinden alındı…

Dink, Sabiha Gökçen’in aslında bir Ermeni

yetim olduğunu yazdığı için tehdit edildi,

düzmece davalarla mahkum edildi ve “itibarsızlaştırılması”

için her şey yapıldı. Ve öldürüldü…

Hakkari ve Şırnak il merkezlerinin Yüksekova ve Şırnak'a nakledilme kararı, Güneydoğu'da meselenin ne kadar zorlu boyutlara ulaştığını gösteriyor.

Üniter devlette merkezî otoritenin idarî taksimatta böyle düzenlemeler yapma yetkisi var fakat idaride devamlılık bakımından bu karar vahim soru işaretleri uyandırıyor.

Dünkü Cumhuriyet'te, geçen yılın ilk aylarında İmralı'da Öcalan'la devlet arasında yürütülen görüşmelerin tutanak özeti yayımlandı. Neler konuşulduğunun şu an itibarıyla hemen hiç önemi yok; önemli olan, ‘terör örgütü yöneticisi ile' devlet bürokratlarının bir masa etrafında oturup müzakere etmesidir. Devlet, daha doğrusu hükümet geçen yılın nisanında ani bir rota değişikliği ile görüşmelere son verdi. Haziran seçimlerinde büyük sarsıntı geçirince haziran-kasım arasında ‘Yok canım, bu kadarı olmaz' denilen şey oldu ve yeniden çatışma başladı. Böylece Kürt meselesinde devlet, Şeyh Sait Ayaklanması'ndan bu yana benimsediği ama başarılı olamadığı çatışmacı stratejiye döndü. Ne terakkî ama...

Dünya genelinde savaş, çatışma, zulüm ve iklim değişikliği kaynaklı yerinden edilmelerle ona bağlı göçler konusunda yeni, zorlu ve tehlikeli bir çağdayız. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği verilerine göre, dünya genelinde, her 122 kişiden birisi şu anda ya mülteci ya ülkesi içinde yerinden edilmiş ya da iltica etmiş durumda.

Dünyanın çeşitli bölgelerinde ağırlıklı olarak çatışma kaynaklı yerinden edilmeler söz konusu. Ancak, Suriye’deki savaşın trajik ve ağır sonucu olarak 8 milyona yakın insan kendi ülkeleri içinde yerinden edildi, bunun yarısı da çevre ülkelere sığınmak zorunda kaldı. İlginçtir, bu da başta Türkiye olmak üzere Ortadoğu’yu tek başına dünyada en fazla kişinin hem yerinden edildiği hem de yerinden edilmiş en fazla kişiye ev sahipliğinin yapıldığı bölge haline getirdi.

Türkiye, bu anlamda çok ciddi bir sığınma ülkesi. Şu anda halihazırda 19,5 milyon insan mülteci konumunda, bunun kayıtlı nüfus olarak 2,5 milyonu, ki kayıtdışı olanlarla birlikte tahminler 3 milyon civarında, Türkiye’de yaşıyor. Dolayısıyla başta ifade ettiğim çağımızın bu yeni, zorlu ve tehlikeli durumuyla ilgili mücadelenin yükü, maalesef dünya genelinde adaletli şekilde dağıtılmıyor.

Popüler İçerikler

"Aşk Solcudur..." Kızılcık Şerbeti'nde Deniz Gezmiş Anıldı
Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt
Sosyal Medyada Süren Öğretmenlik Tartışması: Az Çalışıp Çok mu Maaş Alıyorlar?
YORUMLAR
Pasif Kullanıcı
20.01.2016

90'lar özleminde olan Murat Yetkin'i mi? Muhalefet sözcüsü Gülse Birsel'i mi? CHP Dalkavuğu Abbas Güçlü'yü mü? Bir terör örgütünü ısrarla islamla bağdaştırmaya çalışna Fehim Taşekin'i mi? Okuyalım? Aşırı uç haline gelmiş Sözcü'yü Yurt'u Zaman'ı Haberdar'ı mı okuyalım?

20.01.2016

Heriflerin adı Irak ve Şam İslam devleti adam gelmiş burda hala bunları hala dinle bağdaştırmaya çalışıyorlar diyor :D

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ