Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Bana 'döndü' derler, bana 'korktu' derler diye doğru bildiklerimi söylemekten asla çekinmeyeceğim.

- Yeri gelip aynı konularda Tayyip Erdoğan’la düşüncelerimiz örtüştüğünde... Bunu yüksek sesle ifade etmekten kaçınmayacağım. Örtüşmediğinde eleştiri hakkımdan feragat etmeyeceğim.

 - Tayyip Erdoğan’ın ya da Ahmet Davutoğlu’nun uçağına asla ve kata binmeyeceğim.

- Devlet yapınca “katil devlet” diye haykırıp PKK yapınca suspus olmayacağım.

 - Bir tarafın mahalle baskısından kurtulup başka bir tarafın mahalle baskısının boyunduruğu altına girmeyeceğim.

- Tetikçi müptezellerle mücadelemden milim geri atmayacağım.

Akademisyenlerin açıklamaları tartışılıyor.

Yakışıksız saldırılar sürüyor.

İlk önerim kabadayı ağzıyla yapılan açıklamalara aldırmamaktır. Bunlar, ilerde hepimizin, söyleyenin de okuyanın da yüzünü kızartacaktır; yeni örnekler eklemeyelim.

İkincisi, ahlak dışı konuşmaların amacını anlayalım.

İkinci seçim yetmedi, üçüncüsüne hazırlanılıyor. Çoğu yapay, var olan düşmanlıkları çoğaltmalı; eskilerine, yaratılanlara yeni düşmanlar eklenmeli!

Umut, halkın yaratılan düşmanları eskilerle birleştirip, aynı sepete koymasıdır.

Kürt meselesi aynı değil mi?

Birlikte soralım: İstersen, bir saat sonra terör kalır mı?

Evet, 'Vatanın birliğinin tehlikede olduğu günlerde akademik özgürlük olmaz' diyene soralım; vatanın birliği söz konusuysa, terörün durmasını niçin istemiyor?

İktidarın kullandığı çok da işe yarayan bir yöntem var. Saçmalasa da, hata da yapsa bundan mağdur olarak çıkabilmeyi becermek. Hatta bu saçmalamayı ya da hatayı eleştirenleri düşman gösterip hedef haline getirebilmek. 

Cumhurbaşkanı üniter devlette başkanlığa örnek olarak, kimse Hitler örneğini vermemişken kendi kendine Hitler’den bahsetti. Gelen tepkiler üzerine Saray, bunu kötü bir örnek olarak verdiğini açıkladı. Oysa Hitler bir federasyonda, yarı başkanlık rejiminde iktidara gelmişti. Bundan bahsedenler derhal en hafifinden kötü niyetli ilan edildi. Hitler örneğinin sakilliğini ve örnek olarak verilmesindeki cahilliği göstermek neredeyse vatan hainliği olarak ilan edildi. 

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “Dini Bilgilendirme Platformu”nda “öz kızını öperken şehvet duymanın nikâha etkisi olur mu” diye bir soruya cevap verildi. Cevapta bazı hallerde bunun nikâha etkisi olmayacağı, çeşitli dini kaynaklara atıfla yer alıyordu.

Muhtıralı askeri darbelerle ve son olarak da '28 Şubat' ile 'Postmodernizm' in Türkiye'nin siyaset ve düşünce yaşamını nasıl etkilediğini görmüştük. PKK terörünü kınamak yerine devleti suçlayan 'Akademisyenler İnisiyatifi'nin 'Bu Suça Ortak Olmayacağız' başlıklı bildirisi dolayısıyla da, 'Empresyonizm'in (İzlenimcilik) bizim siyaset ve düşünce yaşamımıza hâlâ yön verdiğini bir kez daha görmüş olduk. 

Empresyonizm nedir? 

Empresyonizmde sanatçı izlediği görüntüyü, ışığı ve renkleri algılamasına göre resmeder... Edebiyat ve müzikte de bireysellik ve görülüp duyulanın değil algılananın ya da hissedilenin ağır basması, empresyonist ürünlere damgasını vurur. Mesela Ankara'da teröristler bomba patlattığı zaman bir siyasetçi kalkıp 'Devlet suçludur' derse, bu söylem gerçeği değil hissedileni yansıtır...

Sabah on suları, ben de Taksim yakınlarındayım, bir patlama sesi geldi. Belli ki uzakta bir yerde, ama nerede? Burada ben böyle bir ses işitiyorsam, patladığı yerde nasıl bir ses çıkarmış olmalı?

Bunun bir uğursuzluğun sesi olduğunu hissettim. Zaten nicedir uğurlu bir şey olduğu yok. Böyle bir patlamadan da ancak bir yeni felâket çıkar. Nitekim çok geçmeden haberler gelmeye başladı.

Haberler gelmeye başlarken yayın yasağı da geldi. Duyduk ki Cumhurbaşkanı açıklamış: “Suriye uyruklu” diye, ardından yasak. Niye? Belli değil. Herhalde “niye” diye sormak da yasak kapsamına girer.

Şu son zamanlarda hayatımızda “ironi”den geçilmiyor. Bu “ironi” örneklerinin önemli bir kısmı da iktidardan kaynaklanıyor. Birinin dediğinin tersini öbürü söyleyebiliyor (tabii sonunda hep aynı “biri”nin söylediği geçerli oluyor); ama ille “biri” ve “öbürü” olması da şart değil. Aynı kişi de kendisiyle çelişebiliyor. Hayat böylece renkleniyor.

Önceki gece TRT’nin ortak yayınında Diyanet İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez’le birlikteydik.

Son dönemde yeniden tartışmaların odağında yer alan Görmez’e sorular yönelttik.

2010 yılının kasım ayından bu yana Diyanet İşleri Başkanlığı görevini yürüten Görmez, bu koltuğa oturan 17. isim. 

Diyanet İşleri Başkanı, son haftalarda üç konu üzerinden gündemde.

Çok üzgün

Bunlardan birincisi, bir babanın kızına duyduğu şehvet hissinin sonuçları bağlamında Diyanet’in fetva hattına yöneltilen soruya verilen yanıt.

En kaba özetiyle, ensesti meşrulaştırdığı iddia edilen yanıtın ardından doğal olarak kıyamet koptu.

İkinci mesele, Görmez’in Aleviliğe dönük son açıklaması. Bu açıklamada kullandığı, “kırmızı çizgi” ifadesinin aurasıyla Alevi kesimde oluşan tepki.

20 Haziran 1987, Mardin Pınarcık Köyü, PKK on altı çocuk, altı kadını öldürüyor.

9 Temmuz 1987, Midyat, PKK on dört çocuk öldürüyor.

9 Mayıs 1988, Nusaybin Taşköy Mezrası, PKK sekiz çocuk öldürüyor.

11 Haziran 1990, Şırnak Çevrimli Köyü, PKK on iki çocuk öldürüyor.

1 Ekim 1992, Bitlis Cevizdalı Köyü, PKK otuz sivili öldürüyor,dokuzu çocuk.

6 Temmuz 1993, Erzincan Başbağlar Köyü, PKK yirmi sekiz sivili öldürüyor, on biri çocuk.

Liste böyle uzayıp gidiyor, son olarak Diyarbakır Çınar’da üç çocuğu öldürüyor.

Çocukları öldürerek, Güneydoğu’da özerkliği elde etmesi ya da herhangi bir amaca ulaşması mümkün değil.

PKK terör örgütü iğrenç yüzünü bir kez daha gösterdi. Çocuk çoluk demeden Çınar’da masum insanları katletti. Olması gerektiği gibi bütün devlet ve halk buna tepki gösterdi. Terör örgütüyle mücadele konusunda bazı minik istisnalar dışında herkes mutabakat içinde.

Bazı sözde aydın ve akademisyenler Voltaire’in, “Fikrine katılmıyorum ama fikrini savunmanı ölümüne destekliyorum” sözünü yanlış anlamışlar. Bir terör örgütünü anlamaya çalışmak da ne demek. Adam silahla önüne geleni öldürüyor, bebekleri katlediyor, sen ona tek laf etmiyorsun ama terörle mücadele eden devleti suçluyorsun.

Ben şunu anlarım. Bir aydın çıksa ve “PKK terör örgütünü lanetliyorum ama bağımsız Kürdistan kurulmasını istiyorum” dese, bu fikir özgürlüğüdür.

Kibritle oynamayın dedim size

bak karakol ufff olmuş

Çınar merkez, patlıyor herkes :)

Bahar erken geldi

ilk cemre Çınar’a düştü

Karakol güneşimizi kesiyordu

ortadan kaldırıldı

Vah vah karakolsuz mu kaldık

vah vah emniyetsiz kaldık şimdi

Çınar karakolunda yaralanan

polisler için Z grubu kan aranıyor,

şaka lan şaka, kansız bunlar

Tüh, karakolun dış cephesi

dört ay önce yapılmıştı

Pkk kanatlandırır

Yeni yılı havayi fişek değil

karakol patlatarak kutluyoruz

Pek çok hukukçu, dernek, siyasi parti, valilerin Sur, Cizre, Şırnak gibi yerlerde aldıkları kamu düzenini sağlamaya yönelik tedbirler arasında sokağa çıkma yasağının bulunmasını, hukuki dayanağı bulunmadığı ve anayasaya aykırı olduğunu iddia ediyorlar.

Sokağa çıkma yasağı uygulamasını anayasaya aykırı bulanların temel gerekçesi anayasanın 13. Maddesi. Zira bu maddede, “temel hak ve hürriyetler”in, “yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği” hükmü var. Aykırılığı dile getirenler, sokağa çıkma yasağının kişilerin, dolaşım, ulaşım, sağlık ve eğitim ulaşma gibi temel hak ve özgürlüklerini sınırlandırdığını belirtiyor, bu madde kapsamına girdiğini ve anayasanın ihlal edildiğini söylüyorlar.

Peki bunun böyle olduğuna kim karar verebilir?

Elbette anayasa mahkemesi

Popüler İçerikler

Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!
Görüşme Esnasında Erkeğe Maddi Sorular Sorulmasını Destekleyen Kadın Tepkilerin Odağında
Sosyal Medyada Süren Öğretmenlik Tartışması: Az Çalışıp Çok mu Maaş Alıyorlar?