Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

IŞİD'in saldırıları durmuyor. Arka arkaya geliyor. Niye son dönemde sıklıkla yapılan IŞİD terör saldırılarıyla karşı karşıyayız?

Uçağım Berlin’e iniyor.

Türkiye-AB ilişkileri üzerine konuşma yapacağım; dış politika ve rehine krizi üzerine toplantıya katılacağım.

Yağmurlu, kasvetli ve boğucu bir hava var.

Arabada, telefonumu açıyorum. İrkiliyorum, yine terör, yine ölen ve yararlanan masum insanlar.

Sultanahmet’de canlı bomba eylemi olmuş.

Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da yaşananlara, şimdi de İstanbul ekleniyor.

IŞİD saldırıyor, masum insanları hedef alıyor, katliamlar yapıyor, korku toplumu yaratmaya çalışıyor.

İstanbul'daki terörist eylem aslında beklememiz gereken bir saldırıydı.

7 Haziran seçimi öncesinde HDP binalarına ve Diyarbakır mitingine yapılan bombalı saldırılar, Suruç ve Ankara’daki canlı bomba saldırıları, yılbaşında Ankara’da saldırı hazırlığı yaparken yakalanan teröristleri hatırlarsak, bu hiç de beklenmeyen bir saldırı değildi.

Hepsinin kökü aynı yere dayanıyor.

Hatırlayacaksınız, Ankara’daki canlı bomba saldırısından sonra Emniyet, İstanbul’da eylem planlayan dört kişinin Türkiye’ye girdiği ile ilgili bir uyarı yayınlamıştı.

Teröristlerin sahte kimlik taşıdıkları, gerçek isimleri bu uyarıda yer almıştı.

İstanbul’daki dünkü saldırıyı gerçekleştirenler bunlardan biri miydi, bu yazının yazıldığı saate kadar bilinmiyordu.

Belki onlardı, belki IŞİD’in başka hücreleri.

Belki yurtdışından eylem amacıyla Türkiye’ye gelmişlerdi, belki de IŞİD’in burada yerleşik hücrelerinden biriydi.

Bugün yarın kim olduklarını öğreneceğiz nasıl olsa.

Ama kolayca öğrenemeyeceğimiz şey IŞİD’in Türkiye’deki eylem kapasitesinin ne olduğu.

Suriye içsavaşının kızıştığı ve göç dalgalarının sınırlarımızdan içeriye doğru yayıldığı günlerde, kaç kişi cihatçı örgütlerle savaşmak için Suriye’ye gitti? Ne kadarı geri döndü? Bunların cihatçı terörist gruplarla ilişkileri devam ediyor mu?

Türk askerinin Sünni gruplarla peşmergelere eğitim verdiği Musul yakınlarındaki Başika Kampı, son olarak 7 Ocak saldırısıyla gündemdeydi.

Türk askerlerinin üslendiği yer Gedu bölgesi.

Ankara’nın, geçtiğimiz 3 Aralık’ta güvenlik gerekçesiyle kampa çok sayıda asker ve ateş destek unsurları göndermesi Irak merkezi hükümetiyle ilişkilerinde ciddi bir krize yol açtı. ABD, Rusya ve İran’ın destek verdiği Bağdat yönetimi, Türkiye’yi BM Güvenlik Konseyi’ne şikâyet etti.

Zamanlaması manidar iki saldırı

Şapkayı önüne koyan Ankara, 14 Aralık’tan itibaren kamptan kısmen çekilmeye başladı. Bu faaliyetin adı, “yeniden tanzim” olarak duyuruldu.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, yapılan takviyeyi, “eğitici” konumundaki askeri güçleri IŞİD ve PKK tehdidinden korumak olarak açıkladı. Gelişmelerden Musul Valiliği’nin talebi ve Irak hükümetinin bilgisi olduğunun altı çizildi.

Cumhurbaşkanı ve Başbakan, Irak’ın toprak bütünlüğüne en çok saygı gösteren ülkenin Türkiye olduğunu vurguladılar. “Irak hükümeti, gerekli tedbirleri aldığında Türkiye’nin orada kalmasına da ihtiyaç kalmayacaktır” dediler.

Kampa, Bağdat’la yaşanan krizin ardından iki saldırı gerçekleşti. İlki, kısmi geri çekilmenin başladığı tarihi izleyen günlerdeydi; 16 Aralık 2015’te. Ucuz atlatılan IŞİD saldırısında dört askerimiz yaralandı.

İkinci saldırı ise daha organize ve eller tetikte olmasa çok ağır sonuçları olabilecek bir tarzda gerçekleşti.

Sultanahmet’teki saldırının ilk akla gelen şüphelisi IŞİD. İntihar bombası saldırıları örgütün imzası gibi. Suruç ve Ankara’da memleketin bugüne dek gördüğü en büyük terör saldırılarını kısa süre içinde IŞİD gerçekleştirdi. Geçen sene bu zamanlar yine Sultanahmet’te IŞİD bir polis memurunun ölümüyle sonuçlanan bir intihar saldırısında bulunmuştu.

Kaç zamandır yakalanan intihar bombacıları ve hatta intihar bombası yeleği imalathanesi de IŞİD’in ne kadar yaygın ve rahat bir şekilde örgütlendiğini gösteriyor.

Radikal’de Ezgi Başaran dün, yani saldırının olduğu gün yayımlanan yazısının başlığını “Tehlike Uyarısı: Bu IŞİD’ciler nerede?” olarak atmış.

Sultanahmet meydanında dün terör yine 10 can aldı. Kör ölümün, kör şiddetin, IŞİD belasının en çok vurduğu ülkelerden birisi Türkiye. Suruç, Ankara, İstanbul derken 6 ay içinde sayısı 200'e yaklaşan kurban verildi IŞİD saldırılarında.

“IŞİD ile siyasi iktidar işbirliği yapıyor” tarzı, yıpratma hedefli stratejik ahlak dışı kampanyalara, “siyasi iktidar takıntılı” kimi kalemlerin az zeki tutumlarına rağmen, Türk toplumu soğukkanlılığını korumayı bildi, biliyor.

IŞİD terörü Türkiye'ye ülke dışı bir dalgayla geliyor. Bir süre sonra bu “dış kaynak” şu veya bu şekilde boğulacaktır.

Ancak terörün diğerini bu topraklar üretiyor. Diğer ifadeyle bu topraklarda bu şiddetin uzandığı sosyolojik ve politik bir yatak var.

Yılgın ülkenin alkışı bol, her bir saniyesi promosyon ve reyting dehası Beyaz Şov, defnedilemeyen ölü çocuklar diyarından gelen telefonla nerede yaşadığını hatırlamak zorunda kalmıştı.

Stüdyoyu basan soğuk hava, içinde çocuk bekletilen derin dondurucu, serin oda ya da sokakta can çekişerek son nefesini verip bir hafta orada bırakılan, 23 gün sonra ailesinden habersiz gömülen Taybet Ana’nın üzerinden gelen ürpertici esinti gibiydi...

Ve çok kısa bir ‘ölümü’ andıran sessizlik bile olmuştu.

Cıvık popüler kültür üreticisi şov, haftanın ‘danışıklı’ yeni dizi, film, single lansmanı esnasında Türkiye’nin gerçeklik zeminine sert çakılıvermişti.

Tabii ki aynı gök kubbe altında, bebeklerin ana karnında, kucağında vurulduğu ülkede gün olur genç bir öğretmen akış dışı bir anda sözü öldürülen Kürt çocuklarına getirirdi.

Sahi 35 gün, 89 günlük kelebek kadar ömür biçilmiş çocuklar neden yoktu dünyamızda?

Böyle gitmez ortak…

Böyle yaşayamayız…

Her düşünce, her görüş birer çiçek gibidir özgürlük bahçesinde…

Bu alçak basınç…

Bu poyraz…

Bu karayel…

Yaşanmaz…

Bu bir isyan yazısıdır…

Hapishane mazgallarından meslektaşlarımızın sesi geliyor… Güldürü programları dahi suçlu bulunup asıldılar… Şehit babası ağıt yaktığı için vatan haini sayıldı…

Fikrini söyleyenin linç edildiği, ağzını açanın alınıp götürüldüğü…

Diktatörden yana olmayan herkesin yok edildiği…

Sonunda herkesin sustuğu…

(……)

Sultanahmet'teki terör saldırısına vakit geçirilmeden yayın yasağı konulmasını destekliyorum.

Terörle mücadele kolay iş değil. 70'li yıllardan beri nerdeyse yarım asırdır terörle mücadele ediyoruz ve bu esnada güvenlik ve istihbarat bürokrasisinde bir takım tecrübelerin biriktiği kesindir. Bu birikim, bugüne kadar bir işe yaramamış gibi görünüyorsa da hemen hüküm vermeyelim ve şöyle düşünelim: ‘Mutlaka devlet büyüklerinin bir bildiği vardır!' İşte yayın yasağı, halk tabiriyle ‘Ağzı olanın konuşmaması', yine halk tabiriyle ‘Her kafadan bir ses çıkmaması' için son derece elverişli bir tedbirdir. Yayın yasağının lüzumunu şöyle anlamalıyız: Yangında yanan şey, tahta, plastik, yanıcı sıvılar veya gazlar değildir; havadır, havanın içindeki oksijendir. Eğer yangın havayla bağlantısını keserseniz yangın söner.

“İleri demokrasi” ile yönetilen “Yeni Türkiye”de geleneksel yayın yasağı getirerek en temel gazetecilik ilkelerini çiğneme alışkanlığı son olarak dün sabah Sultanahmet’te meydana gelen canlı bomba saldırısının hemen ardından yaşandı.

Olayın gerçekleşmesinin üzerinden bir saat geçmişken, radyo ve televizyonlara yayın yasağı geldi. Akşam saatlerinde İstanbul 7. Sulh Ceza Hakimliği, saldırıyla ilgili yayın yasağını genişletti, sosyal medya da dahil olmak üzere her yerde yayın ve haber yapılmasına yasak getirdi. Kararın içeriğinde ayrıca soruşturmaya gizlilik kararı da yer aldı. Yasağa ve kısıtlama kararına gerekçe olarak, “Milli güvenlik, kamu düzeni ve kamu güvenliği ile toprak bütünlüğünün korunması” gösterildi.

AKP hükümetleri sadece iki konuda istikrar sözünü sonuna kadar tutuyor, Türkiye’nin her yanında yaşanan ölümler ve yayın yasakları. Halkın doğru haber alma hakkı, keyfi kararlarla engelleniyor.

Sultanahmet Meydanı'nda patlatılan bomba, Türkiye'nin dirliğini, düzenini, bütünlüğünü hedef alan tehdit söz konusu olduğunda, Diyarbakır ile İstanbul'un bir farkı olmadığını kanıtlamıyor mu?

Bu tür bombalı eylemlere daha önce Suruç'ta ve sonra da Ankara'da tanık olmamış mıydık? 20 Temmuz 2015'te Şanlıurfa'nın Suruç ilçesinde düzenlenen bombalı intihar saldırısında 34 kişi ölmüş, 100'den fazla kişi de yaralanmıştı. 10 Ekim 2015'te ise Ankara Garı kavşağında patlatılan bombalarla 97 kişi ölmüş, 160 kişi de yaralanmıştı. Sultanahmet'teki bomba ile de dün 10 kişi öldü, 15 kişi de yaralandı. 

Aldatılmışlıktan öfkeye geçiş

Bu eylemlerin toplum psikolojine yansıması ise, kesinlikle ' Öfke ' şeklinde oluyor... Yakın düne kadar teröre ' Terör ' demeyenlere bile hoşgörü ile yaklaşan kesimlerde önce ' Aldatıldık ' diye başlayan duygular, sonunda ' Bunlar gerçekten hainmiş ' yargısına dönüşüyor.

Popüler İçerikler

Önce Meydan Okuyup Sonra R Yapmıştı: Murat Övüç "Bülentinkiler Sahte" Dediği Diva'nın Eteklerine Kapandı!
HTŞ Lideri Colani Kadına Başını Örtme Talimatı Verdiği Videoyla İlgili İlk Kez Konuştu
Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman
YORUMLAR
13.01.2016

Ahmet Altan ve Hasan Cemal yazıları yok!!! Yakışmadı Onedio en azından daha okunabilir köşe yazarları olabilirdi..yazık..

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ