Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Ankara’nın göbeğinde, bir barış mitinginde bomba patladı. Yüzlerce kişi yaralandı. Sakatlandı. Kolsuz, bacaksız ve en önemlisi ruhsuz kaldı. 103 kişi öldü.

Faillerden biri Yunus Emre Alagöz adlı bir Adıyamanlıydı. Birkaç ay önce Suruç’taki katliamın faili Abdurrahman Alagöz’ün ağabeyi. O günlerde yazmıştık, “Yunus Emre Alagöz kayıp, bir eylem planlıyor” diye. İşte planladı.

Ankara Katliamı’nın üstünden üç ay geçti ve dün ikinci canlı bombanın kimliği açıklandı. E.U. adlı bir Suriyeli. Diyarbakır bombacısı Orhan Gönder gibi, Suruç bombacısı Abdurrahman gibi, Ankara’daki Yunus Emre gibi IŞİD üyesiydi. Aynı hücrenin üyesi.  

**

Bu durumda, “Ankara katliamının ikinci faili de anlaşıldı” deyip rahatlayacak mıyız?

Kocaman bir hayır.

IŞİD’in Türkiye’deki hücreleriyle ilgili bir felaket habercisi olmak istemem ama hatırlatmak mecburiyetindeyim. Evet, yine.

Pazar akşamüzeri, sektirmeden takip ettiğim iki müzik dergisinden bir olan Mojo'nun (diğeri Uncut) son sayısını almak üzere kitapçıya uğradım.

Rafta kalan son kopyayı alırken, derginin ara sıra yaptığı güzelliklerden birini tekrarladığını gördüm; özel zarf içindeydi Mojo...

Dergi aynı zamanda kapak konusu olan David Bowie’nin iki fotoğrafının özel baskısını yeni yıl hediyesi olarak dağıtıyordu okurlara.

Pazartesi sabahı gazeteye yazıyı yolladıktan sonra keyifle okumak üzere dergiyi “uzanabileceğim” bir noktaya koydum.

Yazı için çalışmaya başlamak üzereyken eski ve yakın bir dostumdan mesaj geldi: “Bowie’yi de kaybettik...”

*

Darbe sert oldu, beklenmedik bir anda geldi açıkçası.

Laf olsun diye “beklenmedik bir an” demiyorum; kimsenin hastalığından haberi yoktu.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre 2014 yılında boşanan çiftlerin sayısı 2013’e göre yüzde 4,5 artarken, yeni evlenenlerin sayısındaki artış yüzde 0,1 oranında kaldı.

“On yıllara sığan bu hızlı ve etkili gelişmelere karşı oluşan direnç, kanunlara kadının adının bile konmasına engel çıkarırken, bakanlıklardan da adını sildirmeyi başarmıştı. Bunu yaparken en önemli dayanakları ise kuşkusuz “kutsal aile” formülü idi.”

“Kutsal Devlet” ve “Aile, Türk toplumunun temelidir (m. 41)” anlayışıyla kaleme alınan 1982 Anayasası’nın biçimlendirdiği muhafazakâr Türk toplumu ve onun yansıması olan Türkiye Büyük Millet Meclisi de bir komisyon kurarak bu gelişmeyi incelemeye karar verdi.

Oysa otuz dört yıldır yürürlükte olan 1982 Anayasası toplumun demokrasi, hak ve özgürlük taleplerine sessiz kalamamış, birçoğu esaslı olmak üzere onlarca değişiklik geçirmiş, bu arada kadının birey olarak varlığını kabul ettirme çabalarına özellikle Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinin de katkısıyla fazla direnememişti.

Bir televizyon programına bağlanarak, “Ülkenin doğusunda yaşananların farkında mısınız? Burada yaşananlar televizyon ekranlarında farklı aktarılıyor. Sessiz kalmayın. İnsanlar ölmesin, çocuklar ölmesin, analar ağlamasın” diyen Ayşe Çelik adlı bir yurttaş ve programın yapımcısı, sunucusu hakkında terör propagandası yapmaktan soruşturma açıldığını duyduğumda gerçekten inanamadım. Ortalıkta o kadar çok yalan, o kadar çok provoktif haber, duyum, söylenti var ki, bu da onlardan biridir diye düşündüm. Meğer gerçekmiş! Gerçek olduğu açıklanınca, terör propagandası yapıldığı iddia edilen programı youtube’tan izledim. Ve o anda, aklımdan ilk geçen şey, avaz avaz sokağa çıkmak, “Nereye gittiğimizin, neler olduğunun farkında mısınız!” diye haykırarak ilk bulduğum meydanda kendimi yakmak oldu.

Kadın çıldırmış, hezeyan halinde, ne yaptığının farkında değil diye düşünebilirsiniz. Haklı da olabilirsiniz, çünkü bu ülkenin ahlaklı, vicdanlı insanlarını çıldırtmaktasınız. Bunca hukuksuzluk, bunca zulüm, bunca ölüm karşısında çaresizlikten çıldırıyoruz. “Durun bir, görün bir, ölümün değil hayatın, savaşın değil barışın yanında yer alın, yakında birbirimizin boğazına sarılacağız, farkında mısınız” diye yeterince yüksek sesle haykıramamaktan, haykırdığımızda sesimizi duyuramamaktan çıldırıyoruz.

Van Gölü kenarındaki lüks villayı kiralayan ‘Başkale Gücü’nü deşifre eden polis, başarılı bir operasyonla eylem timini etkisiz hale getirdi. PKK’lı grubun, baharda yapılması planlanan yeni kalkışmaya hazırlandıkları belirlendi.

PKK’nın, “halk ayaklanması”nı gerçekleştirmek amacıyla Güneydoğu ve Doğu Anadolu’daki il ve ilçelerde başlattığı “hendek eylemleri” süreciyle mücadele devam ederken, Van’da gerçekleştirilen operasyonun perde arkasına bakılmasında fayda var.

Van operasyonuna geçmeden önce, biraz geriye gidelim.

Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığı, 19 Aralık’ta il emniyet müdürlüklerine önemli bir yazı gönderdi.

Yazıda, PKK’nın Türkiye sorumlusu ile “öz savunma” birimleri sorumluları arasında 16 Aralık’ta gerçekleşen bir telsiz görüşmesinin detayları yeraldı.

Örgüt yöneticilerinin telsiz konuşmalarında, güvenlik güçlerinin “bu kez kapsamlı operasyon” gerçekleştirileceği belirtilirken, PKK kadrolarına şu talimatlar verildi:

Havuzlu lüks dubleks villayı cephaneliğe çeviren PKK’lı teröristler, ses getirecek eylemlere hazırlanıyordu.

Günler, haftalardır sokağa çıkma yasağının uygulandığı bir yerden telefon ettiğini söyleyen ve kendini öğretmen olarak tanıtan bir kadının söylediklerinin bir kelimesi bile suç unsuru taşımazken, benzer tanıklıklar defalarca gazetelerde yayımlanmışken, programın sunucusu hakkında terör örgütü propagandası iddiasıyla soruşturma açılması, bir şiddet eylemidir. Doğan medya grubunu biraz daha ürkütmek, pıstırmak, iktidar uyumlu yapmak için fırsat olarak değerlendirildiği açık. 

Bu aynı zamanda iktidarın medya politikasını aydınlatıyor. AKP devleti ve fiili başkan için, yazılı basından katbekat daha önemli televizyon. Genel olarak halkın ve özel olarak AKP seçmenlerinin esas bilgi kaynağı olan televizyon yayınlarının bütünüyle iktidar partisi ve devlet güçlerinin güdümünde olması iktidarın tahakküm politikası açısından stratejik öneme sahip. 

Bunun yanında terörle mücadele gerekçesi altında, 1990’lardaki gibi, belki ondan daha kapsamlı bir devlet terörüne dönüşen şiddet politikası siyasal alana egemen. 1990’lardan farklı olarak, bu devlet şiddeti, iktidar partisi ve devletin bütünleşmesi ve parti devletinin tüm kurumlarının tek bir emir-kumanda zinciri içinde çalışmasıyla birlikte yürütülüyor.

‘Her şeyin bir haddi hududu vardır‘ derdi büyüklerimiz. Had, hudut derken, ilkokul çocuğunun kavrayabileceği düzeyde insani ve ahlaki değerleri, davranış biçimlerini kastederlerdi.

Mesela çalmamak… Mesela insana, hayvana, ağaca zarar vermemek… Mesela, terbiyeli olmak… Mesela, sözünün eri olmak…

Şayet bir gün “AKP iktidarının en büyük zararı ne oldu?” diye sorulursa cevabım şu olur: Temel insani değerlerin üzerinde tepinerek geri dönülmez zararlar verdi.

Bakınız, Beyaz hadisesi buna örnek.

Televizyona bağlanan ve daha sonra ‘öğretmen olmadığı!’anlaşılan Ayşe Hanım’ın sözlerini sessizce dinledikten sonra alkışlayan Beyaz’a ‘terör örgütü soruşturması‘ açıldı.

AKP’nin tasmalı yazarları kendinden geçti; olay Doğan Medya grubunda vuku buldu ya, saldıralım paralayalım abiler ablalar!

Biri bizden, biri Almanlardan… Örnekleri, iletişim konferanslarımızda “Kendi krizini nasıl yaratırsın?” ya da “Büyütürsün” bölümünde gönül rahatlığıyla kullanabiliriz…

Birincisinin kahramanı kısaca Beyaz diye anılan Beyazıt Öztürk Bey… Anlaşılan o ki, canlı yayında iyiden iyiye tabiri amiyane ile 'tufaya' getirilmiş. Belli ki, hiçbir taksiratı yok aslında. Arayan kişi, telefonu bağlayan ve gerekli güvenlik kontrolleri yapan teknik elemanları, 'fake' (sahte) sorularla atlatmış… Beyaz da 'uyanamamış' o konuşma tarzına. Apolitik kişiliği yüzünden olacak kendini Ayşe öğretmen diye konuşan kişinin söylediklerinin arkasındaki 'propaganda' tonlamasını 'okuyamamış', bir de üstüne üstlük salondakilere alkışlatmış…

Yayını denetlemek için birkaç saniye geciktiren teknik sistem de yok kanalda herhalde…

Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) arasında 2012-2015 dönemi için imzalanan Ekonomik Yardım Mali Protokolü’nün süresi 31 Aralık 2015’te doldu. 2016-2018 dönemi için yeni mali protokol imzalanacaktı. Mali protokolde anlaşma sağlanamadığı için KKTC hükümetinin her yılsonunda memur ve emeklilere ödediği 13’üncü maaş ile çiftçilere ödenmesi gereken paralar da ödenemedi.

AKP hükümeti, mali protokolün imzası için Ekim ayında Anamur’dan KKTC’ye akıtılmaya başlayan 75 milyon metreküp suyun adadaki dağıtımı, satışı, su faturalarının tahsilatı konusunun protokolde formüle bağlanmasını şart koşuyor.

Devlet Su İşleri (DSİ) tarafından yürütülen proje ile Mersin’in Anamur ilçesindeki Dragos Çayı’nın suyu, denizin 250 metre altından döşenen 80 kilometrelik boru hattı ile Girne’ye ve burada inşa edilen Geçitköy Barajı’na akıtılmaya başlandı.

Dört yılda tamamlanan ve “Asrın Projesi” olarak adlandırılan su boru hattının açılışı AKP hükümetinin 1 Kasım 2015 seçimleri öncesindeki en büyük kozlarından birisiydi. 17 Ekim 2015’te Anamur ve Girne’de düzenlenen iki ayrı törenle vanalar açıldı, su akmaya başladı.

Dün revize Orta Vadeli Program (OVP) açıklandı. Hatırlayacaksınız 1 Kasım seçimlerinden önce açıklanan OVP’de cari dolar fiyatlarıyla milli gelir sansür edilmişti. Ve böyle bir sansür Cumhuriyet tarihinde ilk defa yapıldı. Bu sansür sayesinde AKP seçimleri kazandı. Çünkü seçmene fakirleştiğini göstermediler. Rakamları sansürleyip gizlediler. Tam aksine satın alma gücü paritesine göre yani bir tür hayalî rakamlarla seçmene “zenginleştin bak bize oyunu ver” dediler. Ve seçmen gerçekten kandırıldı. Ama dün gerçeği itiraf etmek zorunda kaldılar.

MİLLİ GELİR 2015’TE 722 MİLYAR DOLARA GERİLEDİ. APPLE VE COCA-COLA’NIN TOPLAM DEĞERİNİN 720 MİLYAR DOLAR OLDUĞUNU HATIRLATALIM

Bu itirafla gerçek ortaya çıkınca milli gelirin cari fiyatlarla dolar olarak son iki yılda 823 milyar dolardan önce 799 milyar dolara, ardından 722 milyar dolara gerilediğini gördük. Bu arada Apple’ın 540 milyar dolar, Coca-Cola’nın 180 milyar dolar piyasa değeri olduğunu hatırlatalım. İşte 78 milyon kişi ancak bu iki şirketin toplam değeri kadar üretim yapabiliyoruz.

Popüler İçerikler

Cübbeli Ahmet Çakarlı Araçla Geldiği Etkinlikte Şeriatı Savundu: Skandal Sözlere Tepki Yağdı!
Sosyal Medyada Süren Öğretmenlik Tartışması: Az Çalışıp Çok mu Maaş Alıyorlar?
Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!