Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

HDP eşbaşkanlarının açıklamalarını “Anayasa suçu” olarak değerlendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, parti kapatmaya karşı olduğunu dile getirerek, dokunulmazlıkların kaldırılmasını önerdi 

›› Erdoğan başkanlık ya da yarı başkanlıkta denetim mekanizmalarının olmadığı ya da çalışmadığı iddialarının doğru olmadığını da belirterek, “Başkanlıkta denetim çok daha güçlüdür” dedi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile 2.5 gün süren Suudi Arabistan gezisinin ardından dönüş yolunda konuşma imkanı bulduk.

Seyahatin çok acı tarafı da vardı. Yeni Akit Gazetesi Genel Yayın Koordinatörü Hasan Karakaya’yı kaybettik. Bu sarsıcı gelişme dönüş yolunda uçaktaki havaya da yansıdı.

Elimde bir kitap, Virginia Woolf’un Varolma Anları...

Etraf bembeyaz.

Kar uyuşukluğunun içine gömülmüş hâldeyim.

Mutlak sessizlik derler ya öyle.

Arada bir bazı cümlelerin altını çiziyorum.

Düşüncenin yalnızlığından ve acılarından kurtulup...

Düşüncenin yalnızlığı...

Düşüncenin acıları...

Aklıma takılıyor.

Hem bu yalnızlığı, hem bu acıları yaşıyorsanız, hızla akıp giden zamanın acımasızlığı ya da insafsızlığı içinde insanın etrafı tenhalaşıyor.

Ya da etrafından el ayak çekiliyor duygusu güçleniyor.

Kimbilir belki de, bir başka deyişle ‘ıssız adam’laşıyorsun.

Kapalı görüş günü...

Görüş odasına koşar adımlarla gittim.

Dar kabinin camının ardında 20’lik bir fidan...

Benim oğlum...

Fidanın dalları sürgün verip yeşermiş sanki kollarının ucunda... O parmaklarıyla dokunuyor bizi ayıran kalın cama... Avuç içlerimiz camın iki yanında yapışıyor birbirine...

“Yapışıyor” demem lafın gelişi...

İki canın arası cam...

Aramıza dağlar, okyanuslar, kıtalar girdiği olmuştu; ama bu kadar yakınken ten tene dokunamadığımız olmamıştı hiç...

Şimdi yine aramıza kıtalar girmiş gibi, dokunma mesafesindeyken telefonlaşacağız.

Tenimizin işini gözümüz yapacak; bakarak dokunacağız...

Eski İslâm Ansiklopedisi var: 15 cilt, Milli Eğitim Bakanlığı’nın yayını. Ama bu başlangıçta İngilizce olarak basılmıştı –Leiden ve Londra’da. Yani bizimle bir ilgisi yoktu. Bunu çevirerek ve Türkiye’yle ilgili maddeler ekleyerek, ellilerde biz de yayımladık.

Derken Türkiye Diyanet Vakfı da bir İslâm Ansiklopedisi çıkarmaya karar verdi. Bunun ilk cildi 1988’de, son (44.) cildi de 2013’te yayımlandı. Ciddi bir eser.

Şu sıralar “yeni Türk şiiri” üstüne bir kitap yazmaya başladım. Ahmet Muhip üstüne yazarken bu ansiklopediye bakmak geldi aklıma. “Dranas” diye yok, “Dıranas” diye de yok… Anladığım kadarıyla Ahmet Muhip bu ansiklopedide yok. Olmaması tuhafıma gitti. “Acaba edebiyatçıları, şairleri almamışlar mı?” diye düşündüm. Bu sefer başka şair adlarına bakmaya başladım. O zaman şaşırtıcı durumlarla karşılaştım.

Yılın ilk devleti: Bornozoğulları, ocak ayında ilan edildi.

Yılın son devleti: Aralık ayında ilan edildi, Kürdistan Özerk Eşcumhuriyeti.

Yılın aklaması: Meclis hırsızlık komisyonu, bakanlarımızın hırsız olup olmadıklarını inceledi, Akp’liler Akp’li bakanların hırsız olmadıklarına karar verdi. Aynı gün, meclis kafeteryasındaki Lösev bağış kutusu çalındı, meclis basın bürosundaki dizüstü bilgisayar çalındı, meclis halkla ilişkiler binasından Kuran’ı Kerim çalındı.

Yılın Osmanlısı: “600 yıllık imparatorluğun 90 yıllık reklam arası sona erdi” diyen Akp milletvekili iflas etti. Eczanesi vardı, kapandı, kuyumcusu vardı, kapandı, evleri icra takibine girdi, makam aracına haciz geldi, akp’li belediyelere lale satıyordu, üretimi durduruldu. Bu servetinin hepsini reklam arasındaki Cumhuriyet döneminde yapmıştı, Osmanlı döneminde battı!

Avrupa Birliği’nin dünden itibaren uygulamaya koyduğu 2016 önceliklerini okudunuz mu?

Ben okudum, on madde, “Bize ne bundan” demeden okuyun lütfen, bize çok şey var.

İşte o on madde:

1-      İstihdam, büyüme ve yatırımı artıracak önlemler (bunların arasında çalışan ebeveynin hakları ve 2014-202o bütçe revizyonu da ele alınacak),

2-      Bağlantılanmış dijital tek pazar,

3-      İklim değişikliği siyasetindeki değişimleri de gözeten, dirençli bir Enerji Birliği paketinin oluşturulması,

4-      Daha derinlikli ve adil bir iç pazarın oluşturulması (işgücü hareketliliğinden ortak uzay stratejisine dek uzanan ayrıntılara sahip) 

5-      Daha derinlikli ve adil bir ekonomik ve mali birliğin oluşturulup Bankacılık Birliği’nin tamamlanması,

...

SAYIN Burhan Kuzu.

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı.

Sayın Kuzu.

Siz bize hep dediniz ki:

-Başkanlık sistemi çok demokratik olacak.

-Başkan, öyle çok yetkili falan olamayacak. 

-Başkan öyle bir denetlenecek ki... “Yandım Allah” diyecek.

-Asıl kuvvetler ayrılığı başkanlık sisteminde geçerli olacak.

-Asıl diktatörlük, parlamenter sistemde.

Bunları dediniz. 

Ve benim gönlümü çeldiniz. 

Size inanıp tuttum, “Böyle olacaksa... Ben bu başkanlık sistemi için ölürüm arkadaş” noktasına bile geldim.

Mehmet Uçum bir süredir Serbestiyet sitesindeki yazılarında ilginç bir yaklaşımı dile getiriyor.

“Doğal hukuk” fikri karşısına “siyasi hukuk” fikrini çıkarıyor.

Nasıl?

Yeterli güç dengeleri oluşmadıkça dokunulmaz hukuk kurallarının Türkiye gibi Batı tarihinin dışında yer alan ülkelerde (değişim ve talep ne istikamette olursa olsun), toplum ve siyaset üzerindeki yönlendirici egemenliğini eleştirerek işe başlıyor.

Doğrudur. Batı ülkelerinde toplumun değişme seyri ile hukuk oluşum seyri iç içe girmiştir. Bu oranda da evrensel değerler ve toplumsal talepler, dolayısıyla toplumsal meşruiyet arasında bir kesişme yaşanmıştır.

Bugünün dünden en büyük farkı, ezberlerimizin bozulmuş olmasıdır... Eski Türkiye'de birileri beyinlerimizi öylesine yıkardı ki, hiçbir mekanik veya kimyasal temizleyici bunlar kadar etkili olmazdı. 

1930'larda yurdun demir ağlarla örülü olduğunu düşünmüyor muyduk? 'İç ve dış düşmanlar' söylemi içinde kendi halkımızı da, resmi ideoloji dışındaki düşüncelerin ve hatta inançların sahiplerini de, kara listelere almıyor muyduk? Ekonomide Merkez Bankası memurlarının dünyadaki bütün para birimlerinin değerlerini belirleyebileceklerini zannetmiyor muyduk? 

Yeni aristokrasi 

Kendilerini 'Beyaz Türkler'in aristokrasisi olarak gören holding patronlarının, iki kuşak öncesinin esnafları olduklarını da biliyoruz artık... 'Beyaz Osmanlılar'ın yani 'Azınlıklar'ın nasıl tasfiye edildiklerini de ve yerlerine ikame edilenlerin nasıl sermaye sahibi kılındıklarını da artık irdeleyebiliyoruz.

KÜRT meselesinin çözümü kolay bir sorun olmadığını bilmek, soğukkanlı düşünmenin ilk adımı olsa gerek.

Akıl ve insaf, bu sorunları kan dökmeden çözmeye çalışmayı gerektirir.

Bu genel doğrudan hareketle, HDP diyor ki, devlet oturup PKK ile anlaşsın, kan dökülmesin.

Ama bu denendi... 

21 Mart 2013’te Öcalan’ın “Silahlı mücadele bitti, demokratik mücadele devrine giriyoruz” sözleriyle başlayan “çözüm süreci”nde devlet PKK’ya dokunmadı. PKK şehirlerde silah ve mühimmat depoladı...

Devlet, Öcalan’ın açıkça teşekkür ettiği “Müzakere Çerçeve Yasası”nı çıkardı. Yerel yönetimlerin yetkileri genişletildi. Başbakan Erdoğan “Gelişmiş ülkeler eyalet sisteminden korkmaz” diye konuşmalar yaptı. (29 Mart 2013)

Kürt dilinin kullanılması ve kimliğinin ifadesi üzerindeki hemen bütün yasaklar kaldırıldı... 

Amaç, sorunu silahtan siyasete çekebilmekti. Peki PKK ne yaptı?

Popüler İçerikler

Türkiye Kaçıncı Sırada? Bir Ankete Göre En Güzel Kadınların Bulunduğu Ülkeler Açıklandı
Kılıçlı Yemin Olayında Yeni Gelişme: Teğmenlerden Sonra Komutanlar da Disipline Sevk Edildi
ATM’lerde 200 TL Krizi: Fatih Altaylı’dan 5 Bin Liralık Banknot Önerisi