Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Türkiye yeni yıla yeni bir stratejik ortaklık sayfası açarak girdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 29-30 Aralık’taki Riyad ziyaretinde Suudi Kralı Selman ile iki ülke arasında 'stratejik işbirliği konseyi’ kurulması konusunda anlaştı. Bu modelleme 2011’e kadar komşularla sıfır sorun sloganının gölgesinde ‘Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’ adıyla Suriye ve Irak ile hayata geçirildiğinde heyecan vericiydi. Şimdi ne heyecan veriyor ne de ciddiye alınacak bir tarafı var. 

Suudiler kendi âli menfaatleri için çevre temizliği yapmaya çalışıyor. Suriye’de Esad yönetimini devirmek, Yemen’le Husileri silmek, İran’a Körfez’i dar etmek Suudilerin tek başına yapabileceği işler değil. Körfez İşbirliği Konseyi ve onun çakma NATO’su Yarımada Kalkanı ile de olacak gibi değil. O yüzden bileği sağlam ortaklara ihtiyacı var. Bu bağlamda askeri kapasitesi öne çıkan üç ülke Pakistan, Mısır ve Türkiye.

Mısır’ın yeni lideri Abdulfettah Sisi, Müslüman Kardeşler’e yaptığı darbe sonrası milyarlarca dolarlık kredi aldığı Riyad’a müteşekkir olsa da ne Yemen’de Suudilere lejyon olmak ne de Suriye’deki kirli savaşa karışmak istiyor. Dahası Suriye konusunda Rusya’ya yakın duruyor.

Pakistan ise Tehrik-i Taliban gibi örgütlerle başı yeterince beladayken kendi Şii nüfusunu ayaklandıracak şekilde mezhepçi bir savaşa girmekten kaçınıyor.

Dünya ekonomisini 2016 yılında neler beklediğini merak ediyor musunuz?

Bende merak ettiğimden farklı yabancı kaynaklara göz atarak kapsamlı bir liste çıkardım.

İşin ilginç yanı şu:

Ekonomistler oldukça çelişkili görüşlere sahip.

Kimi petrol fiyatlarının daha da düşeceğini öngörürken, kimi 2016 yılına sonuna doğru yeniden 100 doları bulacağını inanıyor.

Kimi “Brezilya ekonomisi çöküyor” derken, kimi de ağustos ayında yapılacak Yaz Olimpiyatlarının sadece Brezilya ekonomisine değil tüm gelişmekte olan ülkelere de iyi geleceğini iddia ediyor.

“Petrol yeniden 100 doları bulacak” gibi en sivri öngörülerde bulunan genç yatırım bankası Danimarkalı Saxo Bank’ın ekonomistleri cam kürede bakın neler görmüş:

Silikon Vadisi üzerinde kara bulutlar. Bir milyar dolar değerindeki start-up şirketleri kötü bir yıl bekliyor. Melek yatırımcılar 2016 yılında bunlara cimri davranacak.

Faiz oranlarının yükselmesi, Çin ekonomisinin yavaşlaması gibi faktörler güçlü doların sonunu getirecek. Euro güçlenecek.

Hasan Karakaya'nın ölümü, bizim meslekteki insanları derinden etkiledi. Yakından tanıyanlar, dostu olanlar, sevenler hüzünlere, acılara boğuldu. Sevmeyenler ise, Hasan Ağabeyin eski yazılarını karıştırıp, intikam almanın peşine düştü.

Eskiden ölümler daha çok iz bırakırdı

Eskiden ölümlerin yaşattığı acılar, hüzünler, travmalar daha çok etkilerdi insanı sanki. Şimdi ne kadar hızlı unutuyoruz hepsini. 

Tabutu omuzlayıp, kara toprağa defnettikten sonra, eve gelene kadar unutuyor her şeyi insanlar. Sanki hiç ölmeyecekmiş gibi, hayata yapışıyorlar yine. Sanki ölüm ona hiç ulaşmayacakmış gibi, dünya nimetine, makamlara, koltuklara, şöhrete, servete sarılıyorlar. 

Oysa az önce defnettiği arkadaşının yanına gidecek bir süre sonra. Onu da başka arkadaşları omuzlayacak, onun hakkında da birileri bir kaç tivit atacak, bir iki yazı yazacak ve onu da unutacaklar...

Karşımızda kötülükten beslenen bir siyasal akıl var. Geleneksel, ucuz ayak oyunlarıyla hükümranlığını sürdüren bir saltanat heveslisi ardına düşmüş çıkar çevresi bunlar. Öyle bir cehalet bataklığında savruluyorlar ki; fikirlerine iman etmiş, uyuşmuş, eleştirel dilden şeytandan korkar gibi ödleri patlayan kişiler bunlar. Böyle durumlarda bilim etkilidir elbet. Ama daha değerli olan etik ölçülerle tartılmaktır. ODTÜ hem bilim merkezidir, hem etik değerlerin belki ülkedeki son temsilcisi olan kurumdur. Gelenek kolay oluşmaz. ODTÜ eşitliğin, adaletin, sosyalizmin kalesidir. Genleri böyledir. Bunun dışında olamaz. ODTÜ’ye saldırıyorlar, çünkü ODTÜ onlara ayna tutuyor; gerçeği gösteriyor…

Bayağılığın, yalancılığın, cehaletin peşine düşen yığınlar her zaman olur. Siyasi akıl hamasetle elde ettiği gücü öylesine hovardaca kullanır ki, hesap vereceği hiçbir kurum kalmadığı için iyice saldırganlaşır. Kendi hukukunu koyarak meşruiyet yaratır. Düşman saydıklarını ya zindana tıkar, ya işinden eder; yetmez, propaganda araçlarıyla ki genellikle sermeye sahipleri gönüllüdür buna, “yeni gerçeklik” yaratır. Bu süreç sanılanın tersine, ağırlıklı olarak meclis muhalefetinin katkısıyla güçlenir. Her zorba iktidar, kendine uyumlu muhalefet ister. Açık söyleyeyim, bugün ODTÜ’nün temsil ettiği değerlere MHP, HDP, CHP yönetimleri de düşmandır.

Avrupa Birliği (AB) yeni bir yılı karşılamaya hazırlanırken, siyasi sorunlardan oluşmuş kusursuz bir fırtınayla da karşı karşıya. Daha önce kullandığı ve bir dizi felaketi ancak zar zor atlatmasına yarayan strateji ise artık yeterli olmayacak gibi.

AB elbette kriz yönetimine yabancı değil. Örneğin, avro krizinin Birliği yok etmesi beklenirken, krizin ardından yapılan zorlu zirvelerle sorun birkaç yılda az çok halledildi. Yunanistan hâlâ kötü durumda, ama AB ve avro bölgesi üyeliğini koruyor. AB'nin ise artık ekonomi politikası koordinasyonu için daha güçlü mekanizmaları var.

İngiltere'nin AB üyeliğinden çıkmasının sonuçları ile başa çıkmak, takip eden yıllarda siyasi açıdan Avrupa'yı havasız bırakarak karşı karşıya olduğu diğer onlarca sorunla mücadele edemez hale getirir.”

Ancak bugünkü durum, AB'nin şimdiye dek içine düştüklerinden çok daha zorlu, özellikle de karşı karşıya olunan ciddi sorunların sayısı düşünülecek olursa.Avrupa, AB liderlerinin bir zamanlar hayalini kurduğu 'dostluk çemberi' yerine, büyük ölçüde İslamcı terör ve Rusya'nın Doğu Ukrayna'daki saldırgan tavrının etkisiyle bir 'ateş çemberine' dönüşmüş durumda.

DİYARBAKIR -- “Üç arkadaşız 800 liramız vardı, son on liramız kaldı. Bu da bitince, sınırdaki sudan geçip Türkiye’ye gideceğiz”. Bu sözler, 10 günü aşkın süredir Türkiye-Irak sınırının Irak tarafında, Türkiye’ye geçmek için bekleyen taksi şoförü Ramazan Badur’a ait. Al-Monitor’un telefonla ulaştığı Badur yorgun ve ümitsiz bir şekilde Türkiye’nin kendilerine geçiş izni vermesini istiyor. Badur, Türkiye’ye giriş yasağı olan biri değil. Sadece Badur değil, binlerce kişi günlerdir Kürt yönetiminin kontrolündeki İbrahim Halil Gümrük kapısında bekliyor. Beklemelerinin nedeni Türkiye’nin sınırı kapatması.

Türkiye ile Irak arasındaki tek kara sınır kapısı olan Habur da Türkiye’deki çatışmalı süreçten etkilendi. 13 Aralık’ta Şırnak’ın Cizre ve Silopi ilçelerinde ilan edilen sokağa çıkma yasağının ardından Habur Sınır Kapısı da giriş çıkışlara kapatıldı. Türkiye’den Irak’a transit geçiş yapmak için bekleyen TIR’lara kısa süreli izin verilirken, Irak’tan Türkiye’ye geçmek için bekleyen binlerce araca ve içindekilere izin çıkmadı. Bunun üzerine çoğu şoför binlerce kişi günlerdir Irak tarafındaki İbrahim Halil Gümrük Kapısı’nda mahsur kaldı.

Bugünlerde sınır kapısında manzara aynı… Yolcu taşıyan taksiler gümrük sahasının içinde, TIR’lar ve kamyonlar sahanın dışında bekliyor. Herkesin gözü kulağı Türkiye’den gelecek haberde. Ancak haber bir türlü gelmiyor.

Takvimdeki sayıların değişmesi ile, dertlerin geride kalacağı “iyi bir yıl” ummanın bir anlamı olmadığını hepimiz biliyoruz. Yine de bir temenni mahiyetinde bu türden laflar ediyoruz. Bu yılbaşı, temenni olarak bile iyi yıllar dilemek mümkün değil, ülkemiz başımıza yıkılıyor! 

Bir bölgesinde savaş koşulları yaşanan bir ülkede, üstelik barış umutları tüm taraflarca alabildiğine baltalanırken, iyi bir yıl ummak mümkün değil. Burası artık rahat uyunamayan bir ülke ve durum giderek daha vahim bir hal alıyor. “Yeni yıl”arifesinde canınızı sıkacak şeyler yazmaktan kaçınamıyorum, çünkü “ne olursa olsun paşa canımız üzülmesin” anlayışından hazzetmiyorum. Zaman canımızı sıkmak, kara kara düşünmek, bir çıkış yolu bulmak için kendimizi paralamak zamanı. 

Ne savaş varken yokmuş gibi davranabiliriz, ne “başkanlık sistemi” adı altında otoriter bir liderlik sistemi inşası adımlarını hafife alabiliriz. Ana muhalefet partisinin yapıcı, uzlaşmacı siyaset adına yeni anayasa sürecine olumlu katkı sunmaya çalışmasını anlayabiliriz, ama gerisi hikâye! Yeni anayasa sürecinin hayra yorulacak hiçbir yanı yok.

2016 yılında neler olacak?

Benim neyim eksik….

Nostradamus olamaz mıyım?..

“Qudo Vadis” sorusuna yanıt bulamaz mıyım?..

Ben de fal bakamaz mıyım?

Hele kahve fincanına bir bakayım; neyse halimiz çıksın falımız:

1) Erdoğan başkanlık sistemini referanduma götürecek. Kazanamayacak!

2) Anayasa değişikliği konusunda partiler uzlaşamayacak. Referandumdan AKP ve HDP’nin istediği sonuç çıkmayacak.

3) Erdoğan’ın referandumu kaybetmesi yeni tartışmalara neden olacak; “Cumhurbaşkanlığını da kaybetmiştir” denilecek. Erdoğan’ın Saray’da oturmaya devam etmesi protestolara neden olacak. Erdoğan, yeni bir referandum için kurmaylarına emir verecek.

4) Referandum yenilgisinin faturası Davutoğlu’na çıkarılacak; başbakanlıktan istifa ettirilecek. Yerine Damat Berat Albayrak başbakan olacak.

AKP’nin, devleti ve toplumu İslamcı faşizm doğrultusunda biçimlendirme  programı pürüzsüz sürdürülebilecek mi? Bana kalırsa, görünüşte sağlam olan iktidar blokunu aşındırabilecek kırılganlık öğeleri, “fay hatları” var. 2016’da bunların çatlaklara yol açması mümkündür. Bu fay hatlarından bazılarını tartışalım.

Belki de başta gelen Kürt sorunudur. Burada birkaç soru söz konusudur.

İktidar blokunun Kürt hareketine karşı son aylarda uyguladığı şiddet yöntemlerinin arka planı, iç gerilimleri nelerdir? Kısa vadede tasarımı nedir?

Kürt hareketinin de silahlı ve siyasi kanatlarının kısa ve uzun vadeli hedeflerinin, mücadele yöntemlerinin arka planındaki farklılaşmalar, iç gerilimler nelerdir?

Bu sorulara ışık tutacak, uzantıları kavrayabilecek bilgiden, melekeden yoksunum. Kürt sorununun AKP için oluşturduğu fay hattını bu nedenle tartışmaya kalkışmayacağım.

***

İkinci fay hattı, başkanlık rejimini hayata geçirme hedefi tıkandığı takdirde aktif hale gelecektir. Zira, Türkiye’de faşizme biçimsel geçişin en kritik adımı başkanlık rejimidir.

26 Aralık Cumartesi sabahı evin kapısı sert bir şekilde çaldı. Çocuklar uyanıktı. Üzerimde yatak kıyafetleri, çalışma masamda birkaç saattir Lawrance Freedman’ın ‘Strategy’ adlı kitabını okuyordum. Ben doktora yaparken Freedman, King’s College’da (Londra Üniversitesi) ‘Savaş Çalışmaları Bölümü’nün başkanıydı. Parlak bir akademisyendi, odasının önünden geçerken hayranlık hissiyle dolardım.

İşte kitabı okurken biraz da doktora yıllarıma, o yılların Londrasına döndüm. Kapı açıldığında ise gerçek dünyaya.

Kapıda 4 polis, biri bayan, bir de yanlarında sivil bir kadın. Polisler sakallı, sert bakışlı, uzun boylu… Üzerlerinde reklam tabelası gibi kocaman harflerle ‘POLİS’ yazıyor. Yani evin basıldığını görmeyen kalmamış olmalı.

Popüler İçerikler

HTŞ Lideri Colani Kadına Başını Örtme Talimatı Verdiği Videoyla İlgili İlk Kez Konuştu
Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!
Sosyal Medyada Süren Öğretmenlik Tartışması: Az Çalışıp Çok mu Maaş Alıyorlar?