Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Anonymous 5 gün önce dediği gibi bir şey oldu ve bugün bankalara saldırıldı[1]. Saat 16:00 sonrasında bankalara, 11:00 itibariyle de Turkiye.gov.tr ve Ulaştırma Bakanlığa sitelerine erişim ancak, yurtdışına olan bağlantılar kesilince sağlanabilir hale geldi. Ancak sitelere erişim hala zorlanıyor. Ziraat Bankası, Garanti Bankası, İşbankası yanında Noterler Birliğinin, Ulaştırma Bakanlığı başta çeşitli devlet sitelerinin de çöktüğü görülüyor.

Noter Bilgi Sistemindeki sorunun saldırı mı, yoksa bir arıza mı olduğu bilinmiyor. Noter Bilgi Sistemi kapalı bir sistem. Sabah 11 itibariyle meydana gelen olayın sonrasında, Türkiye genelindeki tüm noterlerde araç alım-satımları durdu.

Daha önce mesai saatlerinde düzenlenen saldırılar bu sefer mesai saati bitimine denk geldi ya da sıkıntı çekildiği nokta bu oldu. Henüz büyüklüğü konusunda bir bilgi veremiyoruz ama bankaların, devlet sitelerinin de saldırı altında olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü sitelere erişimde zaman zaman sıkıntı var ve hatta bazen ulaşılamaz oluyor.

Fadıl Akgündüz’ün şükürler ve salât u selâmlar eşliğinde milleti, daha doğrusu müminleri “Caprice Gold Maldivler”e çağırdığı reklam yaklaşık iki yıl önce televizyon ekranları ve internetteydi. Ben 28 Şubat 2014’te ona dair bir yazı yazmıştım.

Akgündüz reklamda âlâyıvala ile Hint Okyanusu’nun ortasındaki Maldiv adalarından birinde Müslümanlara özel, “ultra-lüks” tatil imkânı sunan bir “Ada-Otel”in açılış duyurusunu yapıyordu. 250 özel plajıyla, ummanın “Hicab” üzere parsellendiği tesise “”Eshab-ı Kiram”dan Ebu Eyyub El Ensari”nin adının verildiğini de müjdeliyordu.

Bu zatı muhteremin hepimizin malûmu “Eyüp Sultan” olduğunu hatırlatalım.

Bir “Sefa Müslümanlığı”nı hayata geçirmeye yönelik, dindarları “Mavera’dan Masiva’ya” dalmaya, daha anlaşılır deyişle dünyaya alabildiğine tamah etmeye çağıran bu “Helâl Tatil” projesine neden bu adı münasip gördüğüne de şöyle açıklık getirmekteydi Akgündüz:

Türkiye'ye doğru bir 'tahrik kuşatması' hazırlanıyor.

Alın Türkiye haritasını önünüze...

Bir pergelle çizin etrafını... 

Göreceksiniz...

Sınırlarımızdaki ‘sinir savaşı’nı.

İşte son haber:

-Rus Savunma Bakanı, Ermeni Savunma Bakanı ile toplantı yaptı...

İki ülke ortak savunma anlaşması imzaladı... Rusya, Ermenistan’ın Türkiye sınırına savunma sistemi kuracak.

Yani?

-Rusya bir Türk savaş uçağına saldırmak için ‘fırsat kollamaya başladım’ diyor.

Ağır tahrik...

Ardından Ermenistan açıklamayı yaptı:

-Azerbaycan’la ateşkes bitti. Artık savaş hali var...

Ağır tahrik...

Yani her an Azerbaycan sınırında bir ‘tahrik’, bir ‘çatışma’ bekleniyor artık.

Türkiye’nin Azerbaycan’la askeri işbirliği, ‘tek millet iki devlet’ sözü var...

Ağır tahrik...

Musul... Musul’daki askeri varlığımıza yapılan saldırı... 

Ağır tahrik...

Suriye... Esad’ın PKK’ya verdiği açıktan destek...

Gazete adıyla çıkan bir takım yayınlarda yazılar yazıyorlar.

Gazetecilik yapmıyorlar.

Bölgeden haber kaynakları yok.

Devletin istihbarat organlarından ‘bülten’ alıp bilgi diye döşeniyorlar.

Buna rağmen sabah akşam PKK ve HDP’ye hitaben yazıyorlar.

40 yıldır söylenen sözleri tekrar ediyorlar: PKK zalim. PKK terör yapıyor. Savaşın müsebbibi PKK.

40 yıldır böyle söyleyerek, meseleye buradan, yani devletin bakılmasını istediği yerden bakınca ne olmuş? Kan durmuş mu?

**

Yok ama…

Onlar daima ve sadece terörist dedikleriyle konuşma halindeler.

PKK ve onun gençlik yapılanması YDG-H’nın üs haline getirdikleri bazı ilçelerden temizlenmesine yönelik operasyonlarda yüzde 90 başarı sağlanmış.

Bu arada 180 üzerinde militanın öldürüldüğü de verilen haberler arasında...

Bu noktada soralım:

PKK sokak savaşlarıyla öz yönetimi kurabilir mi? Kuramaz...

Peki, devlet güçleri sokak savaşlarında başarı sağlayarak bu sorunu çözer mi? Çözemez...

Asayiş güçleri yarın o ilçelerden çekildiğinde PKK’lılar çok muhtemelen geri dönüp sokakları kazmaya, barikatlarda mevzilenmeye devam edecek.

Bu gidişin sonu yok... Ölen ölecek, kalan acılar halkın yüreğini dağlayacak...

Emekli General Nejat Eslen telefonda bir kısa yorum yapıyor...

Devletin önünde üç yol var, diyor...

Dünya dönüyor ama Türkiye’nin gündemi dönmüyor. Bir yanda barikat, hendek, Toma, tank, ölüm, acı var; öte yanda başkanlık istemiyle demokrasiden hukuka, Meclis’ten yargıya, haktan özgürlüğe bu toplumu koruyacak ne varsa hepsine meydan okuyanların sebep olduğu karanlık!

Bu iki gidişat bağlantılı kuşkusuz; birini çözmeden, ötekini çözmek de imkansız. Mesele nasıl çözüleceğinde! Sanırım, ilk anlamamız gereken de, çözüm için Hükümet veya Erdoğan’dan değil, kendimizden medet ummamız. 

Örneğin ben de, isyan edip artık yeter diye haykıranlara katılıyorum ama sorunu yaratanlardan çözüm beklemenin anlamsızlığını görmeden edemiyorum. Yani, bugüne kadar Hükümet’ten hangi eleştiri karşısında olumlu bir yanıt alınabildi ki, bugün, ortaya bir güç koymadan, Erdoğan’ı ve Hükümet’i geri adım atmaya zorlamayı, barış sürecine geri döndürmeyi düşünebilelim?

Bunun gibi, bir tarafta bombalar patlar, bedenler yere yığılır, kentler boşalırken beri taraftaki sessizliği kınıyorum ama bu sessizliğin nereden kırılacağının pek düşünülmediğini de görmezlikten gelemiyorum.

Avusturyalı bilim felsefecisi Paul Feyerabend doğa bilimlerinde kullanılan başlıca tüm yöntemleri eleştirerek reddeder ve bilimde ilerlemeye imkân veren tek ilkenin 'her şey uyar' (anything goes) anlayışı olduğunu söyler.

“İşinizi gören her şey kabul”, diye de ekleyebilirmiş Feyerabend. Söz konusu düstur, bir ara postmodernitenin belirleyici unsurlarından biri haline geldi. Buna göre, olayları tanımlayan şey akıl, gerçek, gelenek ya da tutarlılık değil, kendi hakikatiniz olarak ne ileri sürüyorsanız oydu.

Postmodernizmin bu anti-realist kuralı artık geçerliliğini büyük ölçüde kaybetmişse de, sesini arada bir duymak mümkün. Bazı Batılı liberal ve solcu yazarlar arasındaki Türkiye tartışmasına da benzer bir 'her şey uyar' ciddiyetsizliği damgasını vurmuş görünüyor.

“PKK, IŞİD ile savaş bahanesi altında kendi işlediği terör suçlarını gizlemeye çalışıyor. İşin aslı şu ki Türkiye Suriye'de hiçbir Kürt hedefi bombalamıyor. Sadece Türk ve Kürtlerin hayatını tehlikeye atan PKK'lı teröristlerin peşinde.”

Sur'da atılan kurşunların, patlayan bombaların seslerinden giderek uzaklaşıyorduk.

Yeni yapılan Diyarbakır Havaalanı'na giden bulvarın üzerindeki kavşağa varınca, asfalttan fışkıran alevler kesti önümüzü.

Göbekten sola kırdık direksiyonu. O tarafta da göz gözü görmüyordu dumandan. Göbeği dönüp sağa girdik. Bir polis Akrep'i geri geri giderken üzerine bir ses bombası atıldı. Ateş açmaya başladı Akrep'teki polisler. Biz sadece polisleri görüyorduk ateş ederken ama gelen seslerden bomba atanların da karşılık verdiği anlaşılıyordu.

Belli ki artık protestolar, kentin göbeğindeki bir ilçeyi neredeyse üç haftadır kuşatmalara karşı duyulan tepkiler Diyarbakır'ın yoksul mahallelerinin ötesine taşmıştı. Orta ve üstü gelire sahip yeni Diyarbakır'ın bazı mahalleleri de giderek artan bir hızla çatışma alanlarına dönüşüyordu.

Bugüne kadar meydana gelen çatışmanın en şiddetlisini perşembe gecesi yaşadık. Saat 01.00 civarında öyle büyük bir çatışma başladı ki sanki kendinizi Bosna Hersek’te, Kobani’de çatışmaların içindeymiş gibi hissediyorsunuz. Sabahleyin her tarafın dümdüz olacağını sanıyorduk. Çatışmalar sabah 07.00’ye kadar devam etti. 11 günlük sokağa çıkma yasağı sürecinde ilk kez bu kadar mühimmatın, ağır silahların kullanıldığına tanık olduk.”

Bu sözleri dün Cizre’de konuştuğum iki kişi benzer sözlerle anlattı. Bir başkasıyla konuştuğumda, “Aslında devlet teröristleri bırakın 11 günde, bir günde temizler. Ancak halkın zarar görmemesi için çok dikkatli davranıyorlar. Ne kadar dikkatli olunursa olunsun ister istemez vatandaşlar da olup bitenlerden büyük zarar görüyor” diyor.

KURŞUNA DİZDİLER

AKP hükümeti döneminde teröristler öylesine dokunulmaz olmuş, öylesine bazı ilçelere yerleşmiş ki her ev, her iş yeri sanki onların karargahı… Evlerden evlere geçitler kurulmuş, yer altından geçiş yolları yapılmış.

Şehitlik, Bağlar ve Yenişehir ilçelerinde fırın ve eczaneler dışında işyerlerinin tümü kapalı. Belediyeye bağlı halk otobüsleri çalışmıyor. Öğretmenler velileri arayarak çocuklarını okula göndermemelerini söylüyor.

Bu, hafta başı Diyarbakır manzarasından bir kesit.. 

Ve insanlar…

Abdülkadir Konuksever Sur'da insanlarla konuşup, Aljazeera'de izlenimlerini yazmış, herkese okumasını tavsiye ederim. (http://www.aljazeera.com.tr/profil/abdulkadir-konuksever). 

İşte bir kaç örnek…

“M.C, HDP'ye oy vermiş onlara konuşuyor: 

'Eğer bu kadar hendeklere meraklılarsa gelip hendeklere kendileri girsin. Çıktılar hendekleri savundular ve ardından herkes evine geri döndü. Ben dönebiliyor muyum? Hayır. Dışarıda sığıntı gibi yaşıyorum akrabalarımın yanında. Arkadaş, aklı başında bir politika önerin canımı vereyim, ama bu nedir? İnsan halkına ve gerçeğine bu kadar mı uzak olur?'

Popüler İçerikler

Kılıçlı Yemin Olayında Yeni Gelişme: Teğmenlerden Sonra Komutanlar da Disipline Sevk Edildi
Bahis Reklamı ve Teşvik İçin Soruşturma Başlatılmıştı: RTÜK Başkanı TV8 İçin İnceleme Başlatıldığını Açıkladı!
Domuz Eti Skandalıyla Gündeme Gelmişti: Köfteci Yusuf Yeni Bir Sektöre Giriş Yapıyor!