Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Bir asker, sınıf penceresine silahıyla mevzilenmiş, arkasındaki duvarda Atatürk’ün “Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır” yazısı… DHA’nın servis ettiği bu çarpıcı, dehşet verici fotoğraf, Kürt illerinde ateşi tırmanan savaşı tüm çıplaklığıyla anlatıyor.

Öte yandan, PKK’nın Şırnak merkezde bir anaokuluna bomba yerleştirdiği, çocukları canlı kalkan olarak kullandığı haberi hemen AK gazetede manşetlerde… Yaşı yeten ve az buçuk okuyan, 90’larda benzer haberlerin nasıl servis edildiğini gayet iyi hatırlar.

Nitekim Eğitim-Sen Şırnak Şube Başkanı Serhat Uğur, “Gerçekten insanların akıllarıyla alay ediyorlar. Okullar zaten kapalı! Okulu karargah gibi kullanan özel harekat, jandarma…” diyor.

Koskoca devletin servis ve manipüle ettiği haberler dururken, kim inansın Eğitim-Sen başkanına?!

Herkes başlarına gelenlerden dolayı ilk önce Türkiye'yi sorumlu tutuyor. 'Başımızın üzerinde yeri var', 'Seviyoruz', 'Özümüz Türkiye' ile başlayan cümleler 'Bütün bu belaları IŞİD'i destekleyen Türkiye başımıza sardı' diye devam ediyor.

Kerbela’nın dışında otogarın yakınında bir mülteci kampında bin bir ah dolaşıyor. IŞİD istilası Şiiler için etnik-mezhebi temizliğe dönüştü. Tel Aferli 123 bin Türkmen Kerbela ve Necef gibi korunaklı kentlere sığındı. Kamptaki 1250 ailenin ihtiyaçlarını ‘Merceiyye’ yani İmam Hüseyin Türbesi karşılıyor. Bu kamp, Türkiye’nin Türkmen siyasetinin nasıl çamura battığına da ışık tutuyor. Herkes başlarına gelenlerden dolayı ilk önce Türkiye’yi sorumlu tutuyor. “Başımızın üzerinde yeri var”, “Seviyoruz”, “Özümüz Türkiye” ile başlayan cümleler “Bütün bu belaları IŞİD’i destekleyen Türkiye başımıza sardı” diye devam ediyor. Düne kadar hami ya da garantör ülke olarak gördükleri Türkiye’ye ilişkin hayalkırıklığını anlatan iki aşamalı bir süreç var: “Önce Kürtlerin sonra IŞİD’in insafına terk edildik.”

Türkmenlerin sığındığı kamp...

Haziran 2014’te Musul-Erbil yolunda IŞİD ile Peşmerge arasında sıkışıp kalan Türkmenlerin çaresizliğine tanık olmuştum. Kürdistan Bölgesel Yönetimi ‘kefalet belgesi’ yani konaklayacağı yerden davet kâğıdı olmayanı Erbil’e sokmuyordu.

Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi, Nobel kimya ödülünü alan Aziz Sancar’ın adını bir sokağa vermeye karar verdi geçen hafta. Ankara-Çankaya’daki Abdullah Cevdet Sokağı’nın adını, Aziz Sancar Sokağı diye değiştirdiler. AKP-CHP-MHP oybirliğiyle. AKP’liler açısından, Aziz Sancar’ı “onore etmek”, Abdullah Cevdet’ten kurtulmanın vesilesi oldu biraz da. AKP’nin Meclis Başkanvekili, Abdullah Cevdet’in “millete hakaret eden birisi” olduğunu söylemiş. 2005 sonbaharında da söylemişlerdi bunu. Büyükşehir Belediye Meclisi’nin milliyetçi-muhafazakâr üyeleri, Abdullah Cevdet’in “vatan, millet ve ordu düşmanı” birisi olduğunu ileri sürmüş, adının kaldırılmasını istemişlerdi. Malûm, Abdullah Cevdet geç Osmanlı döneminin en radikal Batılılaşmacılarındandır. Öcüleştirilirken bıkmadan el atılan malzeme, zamanında “neslin ıslahı için Macaristan’dan damızlık insan (erkek) getirilmesini” teklif ettiği rivayetidir. Adamın teklifi, çorak ve ıssız Anadolu’da nüfusu artırmak ve tarımsal gelişmeye katkıda bulunmak maksadıyla göçmen çiftçi gelişinin teşvik edilmesinden ibaretti aslında.

Her neyse, onyıllardır Abdullah Cevdet Sokağı diye hayat etmiş, mahalle ve şehir sakinlerinin hatıralarına, postacıların-kargocuların zihnine, adres soranların yol tarif edenlerin diline öyle yerleşmiş bir sokağın daha adı değişiverdi işte.

Aslında Fadıl Akgündüz’ü değil, hâlâ Fadıl Akgündüz’ün hayali projelerine inanıp paralarını kaptıranları tutuklamak lazım...

Çünkü bizde kolay yoldan mal sahibi olma kafası olduktan sonra Fadıl Akgündüz daha çok olmayan projeler yapıp satar...

Eminim yine biraz yatıp çıkacak, birkaç sene sonra belki bu sefer Mars’ta devremülk projesi gibi bir cin fikirle yine milletten para toplayacaktır...

Bakın tıkır tıkır işleyen, sürekli büyüyen bir Deniz Taksi sistemi vardı İstanbul’da, ne oldu ona?

Söyleyeyim... Fadıl Akgündüz 2011 yılında özelleştirmeden 1,5 milyon dolara Deniz Taksi’nin işletmelerini aldı...

O güne kadar sürekli Deniz Taksi kullanan, İstanbul’da su yolunun gelişmesi için Deniz Taksi hakkında onlarca yazı yazan ben bir daha binmedim Deniz Taksi’ye...

Ne olur ne olmaz, batar falan diyerek...

Fadıl Akgündüz işletmeyi aldıktan sonra ilk iş deniz taksilerin adını değiştirdi, Capsea yaptı...

O ana kadar sürekli büyüyen Deniz Taksi yatırımları bir anda durdu...

Salonda çıt yok. Az önce birbirine bağlı altı-yedi klasörü tutan sicimi çözdü mahkeme başkanı. “Ana dosyayı bu sabah getirtebildik” dedi. Yargıtaydan ancak gelmiş İstanbul Çağlayan Adliyesi'ne karış kalınlığında dev klasörler. “Adalet mülkün temelidir” yazısının önünde mahkeme başkanı ve iki üye, dokunulmaktan yıpranmış kâğıtları çeviriyor birer birer. 21 yılın düğümüydü o sicim.

İnanmak zor. İlhan Çomak 21 yaşındayken cezaevine girmişti, 21 yıl 4 aydır cezaevinde. Ömür yarısı. Arasanız kırtasiyelerde o dosyaların bazılarını bulamazsınız, üretimi yoktur. Çomak da bir yazısında cep telefonu denilen aleti ilk cezaevi personelinde gördüğünden, internet cahili oluşundan bahsetmişti kinayeyle. Nereden bilsin? 21 yıllık dosyasını inceleyen heyetin tam arkasında bir ekrandan görüyoruz onun yüzünü. İzmir Kırıklar Cezaevi'nin beyaz badanalı duvarının önünde artık kırlaşan saçları daha da belli oluyor. Konuşurken cezaevine mahsus o yankıyı işitiyorsunuz; sesi başka türlü dağıtıyor, emiyor cezaevi duvarları. Bir yakını görevliye soruyor sessizce “O da bizi görüyor mu?”

Ekim 2016’da Avrupa’nın kapıları bize açılıyor diye seviniyorsanız, sakin olun ve bu yazıyı okuyun

Türkiyelilerin olur olmaz nedenlerden reddedilen vize başvuruları, fahiş vize fiyatları, gülünç vize süreleri, konsolosluklarda memurların tavırları vatandaş için bitmez tükenmez eziyet ve hakaret vesilelerini hepimiz biliyoruz. Gümrük birliği içinde olduğumuz AB ülkeleriyle bağlantıda olan iş dünyasının vize çilesi dolayısıyla yaşadığı haksız rekabet üzerine artık akademik çalışmalar yapılıyor. Öğrenci değişim programı Erasmus’a katılıp üniversitesine gidemeyen öğrenci, ortak olduğu araştırma projesi bağlamında toplantıya katılamayan öğretim üyesi, uçağa atlayıp habere gidemeyen gazeteci… Türkiyelilerin mağduriyeti hakikaten akıl alır gibi değil. İktisadi Kalkınma Vakfı ve TOBB’un bir Brükselli stk ile birlikte Kasım 2009 ilâ Ocak 2010 arasında işleme koyduğu Visa Hotline şikâyet masası iki ayda 1000 başvuruya ulaşmıştı. Hakaret boyutlarına erişmiş bu adaletsizliğin çaresi yıllarca bulunamadı. Nihayet 2013 sonunda Avrupa Komisyonu ile vize muafiyeti müzakeresinin başlamasını sağlayacak adım atıldı ve “Vize Serbestîsi Mutabakat Metni” ile “İade ve Geri Kabul Anlaşması” imzalandı. Türkiye, Ankara Anlaşması’nın Katma Protokolüne binaen ve AB’nin Batı Balkan ülkelerine tanıdığı muafiyeti dikkate alarak tam muafiyet yolunu seçti. Bu, hukuken doğru olsa da şimdinin koşullarında gerçekleşmesi siyaseten imkânsız bir adımdı. Çok daha gerçekçi olan “belli gruplara muafiyet” seçeneği dikkate alınmadı.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik’le Güneydoğu’da sürdürülen büyük operasyona ilişkin sohbet ettik.

Öncesi ve sonrasıyla çözüm sürecinin aşamalarını yakından bilen bir isim olan Çelik, örgütün stratejisi ve devletin buna karşı geliştirdiği reflekse ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Çelik, sahadan gelen haberler ışığında güvenlik güçlerinin hukuki zeminde hareket etmeleri konusunun altını özellikle çizdi. İsrail ile yürütülen görüşmeleri değerlendirirken kullandığı “dost devlet” ifadesine, özellikle İslami kesimden gelen yoğun tepkilere bakışını da özetledi.

Çelik’in açıklamaları şöyle:

Çözüm sürecini Ak Parti tek başına başlattı. Ama son 1 yıl içerisinde görüldü ki, silahlı unsurların yurt dışına çıkarılması görüşmesi devam ederken bunlar daha çok silah sokup üstlenme yapmışlar ve dağdaki yapılarını şehre ve kırsala taşımak şeklinde yönlendirmeye çalışmışlar. Mahkemeler kuruluyor, vergi toplanıyor. Yani bir zamanlar JİTEM adı altında yapılan gayrimeşru uygulamalar KCK yapılanmaları vasıtasıyla yapılıyor, Kürtler üzerinde bir ret, inkar ve asimilasyon politikası uyguluyor.

Kandil, şehir savaşlarını yayma kararı aldı.

12 ilçeye ilave olarak 6 yerde daha hendek ve barikat savaşını başlatacaklar.

Kandil, 12 ilçede başlatmıştı “ Hendek savaşı ”nı, şimdilik Cizre, Silopi ve Sur'da sürdürüyor.

Ancak bazı illerde HDP'li belediye başkanları, Kandil'in şehir savaşlarını başlatın talimatına karşı çıktı.

Hiçbir ülke şehir merkezlerinde, hendekler açılıp, barikatlar kurulmasına izin vermez.

Bu kışı operasyonlarla geçireceğimiz anlaşılıyor.

Bir ay sürecek kritik bir döneme giriyoruz.

Başta sokağa çıkma yasağı olmak üzere bunun getirdiği zorluklar var. Evini terk etmek zorunda kalan insanlar nerede barınacak? İmkanı olanlar ev kiraladı, yoksullar yakınlarının yanına taşındı. Bu bir gün değil, 1 ay değil, 4-5 aydır devam eden bir sıkıntı.

Diyarbakırlı işadamları dertli. Amasız barış 7 Haziran’da bir gecede sonuna kadar savaşa döndü, ne olduğunu anlayamadık, diyorlar. Hâlbuki biz, barış sözü verdiği için oylarımızı AKP’ye verdik. Anayasa referandumunda yetmez ama evet dedik. AKP’nin istediği anayasa değişikliklerini destekledik.

Yine İslamcılar başörtüsü nedeniyle mağdur oldu. Onlar mağdur ve mazlum diye sahip çıktık. Bütün bunların ardından yatırım ortamı düzeldiği için Diyarbakırlı işadamları olarak, barış sürecinde, pek çok yatırım yaptık. Hattâ barış olacak, turizm gelişecek düşüncesiyle oteller inşa ettik. Yeni işyerleri açtık. Diyarbakır organize sanayi sitesinde yeni yapılan üretim tesisleri nedeniyle yer kalmadı. Ama şimdi bırakın ürettiklerimizi satmayı, şehrimize turist gelmesini; bizler evlerimizi, binalarımızı, işyerlerimizi satıp şehri terk etmek istiyoruz.

Ocağına incir ağacı dikilen bir kadının, doğup büyüdüğü yuvasını mecburen terkedip, Girit’ten İzmir’e göçeden Zeynep’in oğluydu. İsmi, Mustafa Fehmi’ydi. Dokuz Eylül Üniversitesi eğitim fakültesinin nüvesini oluşturan İzmir Erkek Öğretmen Okulu’na gitmiş, Cumhuriyet’in ilk öğretmenlerinden olmuştu. Nasıl bir devrimci ruh taşıdığını göstermesi açısından yazıyorum… Soyadı Kanunu çıkmadan tee altı sene evvel, henüz öğrenciyken, Kubilay soyadını almıştı.

İzmir Menemen’de asteğmen olarak vatani görevini yapıyordu. 23 yaşındaydı. Tam bugün, 23 Aralık’ta… “Şeriat isteriz” diye ayaklanan yobazlar tarafından, göğsünden kurşunlandı, yaralı haldeyken testere ağızlı bağ bıçağıyla kafası kesildi, bir sırığın ucuna takıldı, dolaştırıldı. Müdahale etmeye çalışan bekçilerimiz Hasan ve Şevki de şehit edildi.

Menemen olayı, Şeyh Said’den sonra Cumhuriyet’in karşılaştığı ikinci irtica kalkışmasıydı. Bölgede sıkıyönetim ilan edildi, divan-ı harp kuruldu. 105 sanık yargılandı, 28 sanık idama mahkum edildi, TBMM onadı, Kubilay’ın kafasının kesildiği yerde sehpa kuruldu, asıldılar.

Popüler İçerikler

Mauro Icardi'den Olay Wanda Nara Paylaşımı: ''Evimde 2 Saat Boyunca Beni Taciz Etti''
Bahis Reklamı ve Teşvik İçin Soruşturma Başlatılmıştı: RTÜK Başkanı TV8 İçin İnceleme Başlatıldığını Açıkladı!
Meteoroloji 49 Kente Fırtına Uyarısı Verince Hava Forum 58 Kilo ve Altında Olanları Tiye Aldı