Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Petrol fiyatları neden düşüyor? Amaç, Rusya ve İran’ı dize getirmek mi? Bu düşüşün Rusya’ya etkileri neler ve Rusya buna ne kadar dayanabilir? ABD'nin enerji politikasının bunlarla ilgisi ne? “2016 Rusya için iflas yılı olabilir” diyen finansal güvenlik stratejisti Selva Tor bu soruların yanıtlarını Al Jazeera için kaleme aldı.

Petrol fiyatları Haziran 2014’ten bu yana düşüyor. 1 Haziran 2014’te 111,8 dolardan işlem gören Brent petrol 6 ay içinde yüzde 65 oranında değer yitirdi, Ocak 2015’te 46 dolara kadar geriledi. 4 Aralık’ta gerçekleşen OPEC toplantısı sonrası ise yeni bir şok dalgasına daha girildi ve petrol fiyatlarında radikal bir gerileme yaşandı. Bir hafta içinde ham petrol yüzde 12 değer kaybıyla 36,71 dolara, Brent petrol ise yüzde 20 oranında ucuzlayarak 37,93 dolara geriledi. Bu sabah itibarıyla ise ham petrol 34,4 dolar, Brent petrol 36,3 dolara gerileyerek yeni bir düşüş trendine girdi.

“Rusya’nın diğer petrol ihracatçısı ülkelere göre direnç eşiği çok düşük. Zira Rusya petrol çıkarma maliyetleri açısından dünyadaki emsallerine göre çok daha zor durumda.”

Gezi protestoları iktidara karşı darbe girişimi olarak damgalandığında, kuyruklu yalanlarla muhafazakâr kesimin sol ve laik nefreti tetiklendiğinde işin rengi iyice ortaya çıktı. 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarının kriminalize edilmesi bunu izledi. Soruşturmaları hazırlayan ekip, çok güçlü bir ihtimalle, Tayyip Erdoğan ’ı istifa etmek zorunda bırakmak üzere hareket etmişti. Yasal ve yasal olmayan yollarla ama güçlü delillere dayanarak hazırlanmış iddialarla harekete geçmişti. İktidar yargının ve polisin, adaleti ve kamu düzenini koruma aygıtları olması dışında bir işlevi olmasını kabul etmiyordu ve bunda kararlıydı.

Bu işin başı Ergenekon davalarıyla başladı. Adil yargılanma ilkelerinin hemen hepsinin çiğnendiği bu dava silsilesi, önce gerçekten derin devletin eli kanlı silahşörleri ve suça doğrudan bulaşmış ara kademe yöneticilerini hedefliyordu. Ya da hedefler gibi yapıyordu. Sonra fahri savcısı Tayyip Erdoğan olan bu soruşturma ve tutuklama dalgaları dipsiz bir suç torbasına dönüştürüldü.

Aklımı, kalbimi sıkıştıran, Sezen Aksu'nun söylediği 'boğulma' hissini tüm bedenime yayan bir şey bu.

“Hatırlayanlar, bilenler vardır. Doğu’da ve Güneydoğu’da araştırmalar yapan sosyolog Dicle Koğacıoğlu’nun kendini Boğaziçi Köprüsü’nden atarak intihar ettiğinde bıraktığı not: ‘Annem, babam, kardeşim. Beni affedin, çok acı var. Dayanamıyorum.’

(…)

Biz boğuladuralım, ülkenin doğusu yangın yeri; insanlar ölüyor. Şehirler, köyler, sokaklar, okullar, hastaneler; dahası evler, ocaklar yerle yeksan... Orada çok acayip şeyler oluyor. Öğrendiğimizde taşıyamayıp bir köprüden atlayacağımız kadar korkunç şeyler mi yaşanıyor? Ve biz gerçek bilgilere ne kadar ulaşabiliyoruz?

Sur, Dargeçit, Nusaybin, Silopi, Cizre’de doktor izinleri kaldırılıyor, hastanelere özel hazırlık önlemleri almaları söyleniyor, polis, asker sevkıyatının artırıldığı haberleri geliyor bölgeden, öğretmenler il ve ilçelerden uzaklaştırılıyor. Neden? Ne oluyor? Neler olacak? Neye hazırlanmamız gerekiyor?”

BM Güvenlik Konseyi 18 Aralık’ta Suriye tasarısını kabul etti. İyi haber, tasarının oybirliğiyle kabul edilmiş olması. Kötü haber, Suriye krizi gibi karmaşık bir sorunun tek bir kararla çözülmesinin mümkün olmaması. Nitekim ortada bir dizi belirsizlik var. 

Tasarının en muğlak yanı Esad’ın geleceğinin belirsiz olması. Bu durum, kurulacak siyasal sistem kadar Rusya ve İran’ın planlarıyla da ilgili görülebilir. Öte yandan, Suriye’de aktif tüm tarafların politik pozisyonlarına etki edecek askeri tablo oldukça dinamik ve değişken. Bu dinamizm sözü edilen “terörle mücadele” sürecinde de devam edecektir. 

Diğer sorun, sahada faaliyet gösteren silahlı gruplardan hangilerinin “terörist” ilan edileceğidir. Bu konuya açıklık getirilmemiş olması, bölgede istikrarı ötelerken, “vekâleten savaşları”nı da daha karmaşık hale getirmesi kaçınılmazdır. Nitekim hazırlanacak “teröristler listesi” kimin kimle nasıl mücadele edeceğini, kimlerin Suriye’de oyundan düşeceğini de gösterecektir.

Tam da o günlerde Amerika ve Rusya aynı savaşın içindedir. İkili, uzayda geçirdikleri 9. ayın sonunda uzay gemisinin içinden bir televizyon kanalına bağlanırlar. Ve ülkelerine işbirliği çağrısında bulunurlar.

Biliyorum, bu anlattığım kurgu gibi geliyor kulağa. Ama değil. Mart ayından beri aynı uzay gemisiyle yolculuk eden Amerikalı Scott Kelly ve Rus Mikhail Kornienko, geçtiğimiz hafta bir akşam Amerikan CNN kanalına bağlandılar. Hem de görüntülü olarak.

Sarfettikleri son söz ise şu oldu: “Bizim uzaydaki işbirliğimiz, aşağıdaki politikacılar için harika bir örnek. Onlar da burada birlikte bir ay geçirse, dünyadaki tüm sorunları burada çözerler!”

Oysaki yanılıyorlar. Çünkü ABD ve Rusya sadece uzayda değil, burada, dünyada da sıkı bir işbirliği içindeler!

‘Yeni’ kelimesini AKP kullanmaya başladığında muhalefet bunu bir seçim söylemi olarak gördü. Ama 2015 yılının bir biçimde yeni bir döneme eşik oluşturduğu herkes için malumdu. Bir yıl öncesinde yaşanacak üç, sonradan dörde çıkacak seçim ve ardından seçimsiz bir dört yıl… 

Seçimlerin sonucu ne olursa olsun Türkiye ‘yeni’ bir döneme geçecekti ve öyle de olacak. Bunun nedenlerinden biri muhalefetin kendisi. Son iki yılı kasıtlı manipülasyonlarla ve ne pahasına olursa olsun iktidarı devirme stratejisi ile harcamış olmasalardı, şimdi söz konusu ‘yeni’ o denli korkutucu olmayacaktı. Korkutuculuk AKP’ye atfedilen otoriterleşme veya her şeye hâkim olma dürtüsüyle ilişkili değil. Bunlar AKP karşıtlarının kendi tutumlarını doğrulamak için epeyce abarttıkları, gerçekliğin sınırlı bir bölümünü kuşatan belirtiler.

İnsansız hava aracı düşürdüler o gün, Başbakan seçim kürsüsünde haberini aldı “Şu an uçak düşürdük, kimse gücümüzü denemeye kalkmasın” dedi…

Alkışladılar… Üç gün uçağın insanlı mı, insansız mı olduğu anlaşılamadı… Vali gidip baktı, leylekten biraz büyük, mutfak tüpüne de benziyordu…

“Ne bu?” diye sordu, “Uçak” dediler…

Sonunda foto muhabiri içine sığmayınca, bunun demek ki “insansız hava aracı” olduğu kanaatine varıldı…

*

Dünya bizim gibi aptal değil…

Yalan söyleyince anlıyorlar…

Ama yalan alışkanlığı yüzünden; İran “Demedim” diyor, bunlar “Dedi” diyor…

Suriye “Silah“ diyor, bunlar “ilaç“ diyor…

Zeynep, Fehime, Emire, Ayşe…

İkisi Nusaybin’de, biri Cizre’de, diğeri Silopi’de öldürüldü.

Nusaybin’in Gırnavas Mahallesi’nde yaşayan 39 yaşındaki Emire Gök’ün dört çocuğu vardı. Silopi’de öldürülen 40 yaşındaki Ayşe Buruntekin ise ardında dokuz çocuk bıraktı.

Cizre’nin Cudi Mahallesi’nde öldürülen Zeynep Yılmaz henüz 45 yaşındaydı. Aynı mahallede yaşayan ve öldürülen 30 yaşındaki Hediye Şen’in iki çocuğu vardı.

Yine Cizre’de yedi aylık hamile Güler Yanalak da kurşunla vurularak hastaneye kaldırıldı. Kendisi yaşıyor, bebeği öldü. Ve yine Cizre’de bir yaşındaki bir bebek yaralandı.

Nusaybin’de 15 mahallede sokağa çıkma yasağı var. 55 yaşındaki Fehime Akti de burada öldürüldü.

Kadınlar ve bebeklerle birlikte yaşlılar, çocuklar, erkekler de öldürüldü:

Fuat Kav, PKK örgütünün, ortadan kaldırmadığı, cephede yok olmamış, hayatta kalan 30 civarındaki kurucusundan biri...

Bana bir açık mektup yazmış.

Örgütün sivil halkı kalkan yaparak, göç dalgasına ve sefalete yol açan ayaklanma stratejisini eleştirdiğim, “Bu insanlar mı direnen halk” başlıklı yazıma tepki vermiş. Ve halka yönelik tüm insanlık dışı uygulamaların sorumlusunun siyasi iktidar olduğunu söylemiş.

Diyor ki, Kürtlerin bir halk olarak varlığını sürdürme talebine şiddetle karşı çıkıyorsunuz. Bir aydınsınız, bir yazar ve her şeyden önce bir insansınız. Adaletiniz, vicdanınız bu kadar mı? Bir halkın halk olarak yasaklanmasına 'evet', o halkın halk olarak yaşama istemine 'hayır' diyorsunuz.

Tıpkı o filmdeki gibi Türkiye...sivillerin polisle girdikleri Amerika'nın bir şehrinde habire çatışmada öldüklerine tanık oluyoruz.

Polis hep aynı savunmayı getiriyor, ilk önce onlar silahına davrandı, biz kendimizi savunuyorduk diyorlar.

Sonra bir sivil toplum örgütü, kafaya takıyor bu cinayetleri, dikkatli bir şekilde incelemeye başlıyorlar.

Ortada çırılçıplak, devasa, korkunç bir gerçek olduğu anlaşılıyor.

Ölenlerin tamamı siyahi Amerikalılardır ve profilleri incelendiğinde, polislerin de süper ırkçı kişiler olduğu görülüyor.

Popüler İçerikler

Yeni Sezonda TV Ekranları Fena Karıştı: 5 Dizinin Ertelendiği Sezonda 6 Dizi Şimdiden Final Yaptı!
Fernando Muslera, Jose Mourinho'yu Hedef Aldı: "İstemiyorsa Gidebilir"
18 Yaşındaki Şampiyon Balerin Eylül Sıla Ilgaz, Aile Evindeki Odasında Ölü Bulundu