Aralık güneşi nazlı, ürkek, sönük. Günlerdir çatıdan kafasını uzatıyor. Avlunun 7 metrelik duvarından sarı bir uçurtma gibi aşağı süzülüyor. Avluya insin de kavuşalım diye bekliyorum. Ama hayır, 3 metre kala haince geri çekiliyor.
İnsan güneşe zıplar mı?
Parmak uçlarımla olsun dokunmaya çalışıyorum; ne mümkün. Hızla telleri aşıp telaşla uzaklaşıyor.
Sana kalan, gün boyu ıslıklı, soğuk, bir beyaz ışık yayan, florasan...
Tutukluluğumun 22. gününde ilk kez Silivri dışına çıkarken güneşle buluşmayı, ona dokunup tenimde hissetmeyi hayal ediyordum.
Ama kirli bir kış yağmuru, mendebur bir çehreyle karşıladı beni... Günlerdir çatıda oynaşan kış güneşi, nemrut bulutların ardına saklanmış.
Ama kararlıyım!
Hesap vermeyecek, hesap vermesi gerekenlerden hesap soracağım. Aynı araçtaki gencecik jandarma erine bakıyorum. Hesabını sorduğum şey onun parası, ülkesi, geleceği...