Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Normal şartlarda Singapur’da 2008’in Ağustos ayında kurulan iki şirketin bizi pek ilgilendirmemesi gerekiyor. Ama normal şartlarda değiliz. Şirketlerin isimleri havalı. Grand Fortunes Venture ve Lucky Venture. Aynı gün kurulmuşlar, adresleri de aynı. Adreste şirketleri boşuna aramayın. Singapur’da barlar sokağında bir binaya rastlarsınız. 

Zaten artık şirketleri Singapur’da da aramayın çünkü 2011’de şirketler nedense British Virgin Adaları’na taşınmış. Muhtemelen doktor, deniz havası almalarını salık vermiş. 

Yine 2011’de İstanbul’da Powertrans diye bir şirket kurulmuş. Kurulsun bize ne? Onu British Virgin Adaları’ndakiler düşünsün. Şirketin yarısı Grand Fortunes Venture’a, diğer yarısı da Lucky Ventures’a ait. 

Ne güzel işte yabancı sermaye istikrarı görmüş Türkiye’ye yatırım yapıyor. 

Hakikaten istikrarı görmüşler. 2011 seçimlerinden sonra istikrar dalga dalga memlekete yayılırken Kuzey Irak petrollerini taşıma imtiyazı da Powertrans şirketine verilmiş. 

Singapur’da kurulmuş sonra British Virgin Adaları’na taşınmış şirketlerin sahibi olduğu Powertrans’a kim genel müdür olmuş? Ahmet Şadi Güngör. Kendisini tebrik etmek lazım, dünyanın öbür ucundan gelen yatırımcılar Türkiye’ye gelir gelmez onu fark etmişler.

Amerikan Merkez Bankası FED sonunda, 2006 yılından bu yana ilk kez faizleri 25 baz puan artırarak yüzde 0.50'ye çekti. 

FED, bu kararı alma gerekçesi olarak; işgücü piyasasındaki kayda değer iyileşme ile enflasyondaki yükselişle yüzde 2’lik hedefe ulaşma konusunda görece emin bir tablo olmasını gösterdi. Toplantı sonrası yapılan açıklamada, aslında bir yol haritası, faiz artış rotası ortaya kondu. Bundan sonraki FED duruşunun yine verilere dayalı ve ekonomideki gidişatla uyumlu olacağı not düşülerek, bu faiz artışının devamının ‘kademeli’ olacağı vurgulandı.

FED’in karar organı Açık Piyasa Komitesi’nin 17 üyesinin 10’u 2016 yılında faizleri 1.40’ın üzerinde görüyor. Bu, ‘kademeli’ artış vurgusu da dikkate alınırsa 2016 yılında 8 kez toplanacak FED’in, en az 4 toplantı sonunda yapacağı 25 baz puanlık artışlarla faizleri yılsonunda yüzde 1.50’ye getireceği anlamına geliyor.

Tahminlere bakılırsa, bugünkü görünüm içinde 2017 yılında da artışların devam edeceği, yıl içinde ilave 1.25 puanlık artışla yılsonunda yüzde 2.75’e gelineceği görülüyor. Enflasyonda hızlanma daha yüksek artışlara, istihdam koşullarında kötüleşme faiz artışlarının askıya alınmasını getirebilecek.

Suudi Arabistan 33 ülkeyle birlikte teröre karşı İslami cephe kurduğunu ilan etti. Duyuruyu yapan Savunma Bakanı Prens Muhammed bin Selman, 'Teröre Karşı İslam İttifakı' adını verdikleri koalisyonun sadece IŞİD’e karşı değil diğer 'terörist' gruplarla mücadele edeceğini söyledi. Riyad merkezli koalisyon istihbarat, eğitim ve koordinasyon desteği sağlayacak. İlk etapta uygulama alanları Irak, Suriye, Libya, Mısır ve Afganistan.

Maşallah!

Tonlarca cihatçı grupla Suriye’yi lime lime eden vekalet savaşının baş finansörü, Irak’ta Şiilere karşı Kaideci dalganın manipülatörü ve Lübnan dahil onlarca ülkede cihadi selefilerin destekçisi Suudi Arabistan artık teröre karşı! Sevinçten gözyaşı dökebilirsiniz! Ama acele etmeyin, göz pınarlarınızdaki son damla heba olmasın!

Ulusal İran-Amerikan Konseyi’nin yöneticisi Trita Parsi, gelişmeyi, “Birileri Suudilere nisan şakasının 1 Nisan’da yapıldığını söylesin” diye ‘ti’ye aldı.

İnsanın canı “İyi şeyler de oluyor” klişesini tekrar edebilmek istiyor ya bazen, işte bir tanesi: Devam eden kadın cinayeti davalarından peş peşe iyi haberler geliyor. Özgecan Arslan kararını “Devamı nasıl gelecek, onu görelim” diye temkinli bir iç rahatlamasıyla karşılamıştık ki bu hafta Hasret Daşlı davası sonuçlandı. Tecavüze uğrayıp hamile kaldığı için ‘kirlenen’ namusunu temizlemek üzere aile meclisi kararıyla boğulup Batman çayına atılan genç kadının katilleri, avukatlarının mide bulandırıcı savunmasına rağmen ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırıldı.

Hakikaten insan bu savunmaları yazabilenin değil avukat, insan olmasına şaşırıyor. Efendim Hasret Daşlı 22, tecavüzcüsü 15 yaşındaymış, çocuk yaşta biri 22 yaşında birine tecavüz edemezmiş, bu hayatın ‘olağan’ akışına aykırıymış. Ama biliyorsunuz daha da küçük yaşta kız çocukları tecavüze ‘rıza’ gösterebiliyorlar, bu hayatın olağan akışına gayet uygun bizde. Hatta, asıl Hasret Daşlı yaşasa cinsel istismarla yargılanırmış! Ama yaşamıyor, hunharca katledildi, bu detayı atlayacak mıyız? Gencecik bir kadın, ölmüş gitmiş, hâlâ suçlu çıkarmaya çalışıyorsunuz, hiç mi vicdanı sızlamaz insanın?

Mondros Mütarekesi (1918) sonrasında Osmanlı’nın eli kolu bağlı, hızla Sevr felaketine (1920) giden yolda Mustafa Kemal o günleri anlatan, Osmanlı’nın içine düştüğü çıkmazı eleştiren bir kitap yazıyor, “Zabit ve Kumandan İle Hasbihal”. Padişahın buna dayanması mümkün değil, İngiliz yanlısı, daha sonra da yurt dışına kaçan Sadrazam Damat Ferit Paşa kitabı yasaklıyor.

Sadece Türkiye’de değil, dünyanın çeşitli ülkelerinde kitap yasakları hep var. Her yasak, bir süre sonra yasaklayanın yüzüne şamar gibi iniyor.

Örneğin, Amerika’da 1929 ekonomik bunalımını anlatan “Gazap Üzümleri” romanı yasaklanıyor. Aradan on yıl geçiyor, yazarı John Steinbeck yasaklanan kitabıyla Pulitzer ödülü kazanıyor.

Sovyetler Birliğinde rejimi eleştiren roman “Doktor Jivago” yasaklanıyor. Yazarı Boris Pasternak o kitabıyla Nobel Edebiyat ödülüne layık görülüyor.

Dünyadan çeşitli zamanlara ait pek çok örnek var.

Kitaptan tutuklama

Türkiye kitap yasakları açısından önde gelen ülkelerden.

Tarihin akışı içinde bazı vak’alar o akışın yönünü “bir anda” değiştiriverir. Bir tek olayın bütün bir akışı nasıl derinden etkileyebildiğine inanamazsınız. O olay, bazen kendi başına son derece önemlidir, bazen de değildir. Ama tetiklediği dönüşümler ‘devrim’ niteliğinde olur.

1914 senesinde Saraybosna’da Gavrilo Princip isimli bir Sırp genci, Avusturya-Macaristan Arşidükü Franz Ferdinand ile eşi Sophie’ye ateş ettiğinde bu sadece bir suikast eylemiydi. Bir kişi ateş etti ve iki kişi öldü. Ama o iş orada kalmadı. O iki el ateş Cihan Harbi’ni başlattı, yüzbinlerce insan hayatını kaybetti, dört yıllık harbin sonunda imparatorluklar haritadan silindi, güç dengeleri değişti, dünyada bir ‘yeni düzen’ oluştu.

Bu tabloyu gerçekten de Princip’in sıktığı o tek kurşun mu yarattı? Elbette hayır. O savaş mutlaka çıkacaktı, zira şartlar hazırdı. Devrimler, büyük isyanlar, savaşlar ancak toplumsal-siyasal şartlar hazır olduğunda olur. Şartlar hazır olunca, o isyan, devrim ya da savaş artık bir tek kıvılcımı ve tek el bir silah sesini beklemeye başlar.

Kürt Sorusu: Mesele şimdiye kadar cevaplanması gereken bir sual idi. “Nasıl birarada yaşayabiliriz”, “beraber nasıl adaletli, eşit bir yaşam oluşturabiliriz” ana fikirlerine odaklı bir soru vardı önümüzde.

Bir soruyu defalarca sorarsanız ve yanıt gelmezse, bir gün sormaktan vazgeçiverirsiniz. Hele bir de, soruyu yöneltince, yüzünüze yumruk üzerine yumruk; üzerinize tekme üzerine tekme inerse –artık peşini bırakırsınız.

Bugüne kadar meseleye, bu yüzden “Kürt Sorusu” demeyi tercih ediyordum “Sorun” demek yerine.

Şimdi, ben bunları yazarken Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kent merkezlerine, bölgedeki başlıca yerleşim birimlerine topyekûn girmesiyle, artık ortada soru, sorun falan bir şey kalmadı.

Artık önümüzde olan, acılı, sürüncemede bir bölük pörçüklük süreci.

“Bölünme” kavramı ile büyüdüm desem yeridir. Hep bu korku ve kaygı vardır Türkiye’de; şimdi de, bu gerçekleşiyor. Emarelerini seçiyor, bu durumun geldiğini sezdiren olayları izliyordum da; tabii, insan bu işin nasıl olacağını kafasında tam canlandıramıyor.

Hükümetin 2016 Yılı Eylem Planı açıklandı. Plan üç ay, altı ay ve bir yıl içinde gerçekleştirilmesi planlanan vaatleri ve reformları içeriyor. Bir bölümü seçim beyannamesi ve hükümet programında yer alan vaatler ve hedefler somut bir takvime bağlanıyor.

Muhalefetten planda öngörülen harcamaların kaynaklarının belirsiz olduğu eleştirisi geldi. Eylem planını bir referandum hazırlığı olarak görenler oldu. Hürriyet’ten Ahmet Hakan’ın tutumu ilginçti (11.12.2015). Hakan, işçiden öğrenciye, esnaftan dar gelirliye birçok kesime çeşitli düzeylerde kazanımlar sağladığı gerekçesiyle hükümeti “gürül gürül” övdü.

Eylem planında işçi ve dar gelirli için kazanım sayılacak kalemler yok mu? Elbette var. Asgari ücretin 1300 liraya yükseltilmesi, emekli aylıklarına 100 TL iyileştirme, gençlerin genel sağlık sigortası prim borçlarının silinmesi bunlar arasında sayılabilir. Ancak özellikle asgari ücret ve emekli aylıklarındaki iyileştirme için öncelikle muhalefeti gürül gürül övmek lazım. 7 Haziran seçimlerinde muhalefet ve özellikle CHP asgari ücret ve emekli aylıklarını ön plana çıkarmasaydı ne asgari ücretli ne de emekli gündeme gelecekti. Önce Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek lazım.

Siyasi tarihimiz aynı zamanda darbeler tarihidir.

Başarılı olan darbeleri biliyoruz.

27 Mayıs'tan, 12 Mart'a, 12 Eylül'den 28 Şubat'a kadar bir çırpıda sayabiliriz bunları.

Bir de başarısız darbe girişimleri vardır.

Genelkurmay eski Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın şüpheli sıfatıyla ifade verdiği 27 Nisan e-muhtırası bu minvalde sayılabilir mi ayrı bir tartışma konusu.

Başarısız darbe girişimleri denilince en meşhuru Talat Aydemir ile Fethi Gürcan'ın idamıyla sonuçlanan 22 Şubat ve 20 Mayıs darbeleridir. Bir de kıyısından köşesinden tartıştığımız 9 Mart vardır.

Siyasi tarihimiz aynı zamanda kanlı hesaplaşmaların, tasfiyelerin de tarihidir.

Osmanlı'da Cem Sultan vardır. Cumhuriyetin Cem Sultanları yani, ”Devrik Başbakanları“ da az değildir.

Özal'ın, Eşref Bitlis Paşa'nın tasfiye edildiği 1993 yılı devlet içinde kanlı bir tasfiye dönemi değil midir?

Bugün 17 Aralık 2015. 17/25 Aralık Cumhuriyet tarihinin en büyük rüşvet ve yolsuzluk soruşturması iki yıl önce bugün kamuoyuna intikal etmişti.

Soruşturma dört bakan, bunların üç çocuğu, işadamları, bir banka müdürü ve çeşitli düzeylerde kamu görevlileri hakkında “rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık” suçlarını işledikleri iddialarını gündeme getirdi. Delillerin hayli güçlü olduğu anlaşılıyordu ama iddiaların yargı önüne gelmesi mümkün olmadı. Zira AKP iktidarı, bunların uydurma, seçimle gelen hükümete karşı bir “darbe” girişimi olduğunu ileri sürerek soruşturmayı örtbas etmek için ne gerekiyorsa yaptı. Soruşturmayı yürüten yargı ve emniyet mensupları görevlerinden alındı, bir kısmı meslekten ihraç edildi, bir kısmı tutuklandı.

1999'da başlayan AB'ye katılım süreciyle benimsenen, hukuk devletini yerleştirmeye yönelik reformlar tepetaklak edildi. İktidar, soruşturmayı örtbas çabasını hukuk devletinin katli, basın özgürlüğünün kuşa çevrilmesi için bahane, fırsat olarak kullandı.

Popüler İçerikler

Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman
Berfu ve Eser Yenenler'in 3. Kez O Ses Yılbaşı'na Katılmaları Tepki Topladı
Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt