Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

İşin adı Suriyeli muhalifleri birleştirip Esad yönetiminin karşısına bir müzakere heyeti çıkarmak. Bu hamur kaçıncı kez yoğruluyor artık sayacak halimiz kalmadı.

Suriye’yi demokratikleştirecek aktörleri belirlemek için münasip görülen arabulucu Suudi Arabistan. Haşmetlinin ülkesi dünyanın en demokratik ülkesidir! Şahane bir modeldir! Bakmayın kadınların tek başına sokağa çıkamıyor ya da araç kullanamıyor olmasına. Demokrasi ihraç eden ülkeye bak; gıpta et ya da kahrol.

Malum 14 Kasım’da Viyana’da ABD, Rusya, İran, Suudi Arabistan ve Türkiye gibi krizde parmağı olan 17 ülke Suriye’de geçiş süreci için bir yol haritası belirlemişti. Buna göre 1 Ocak’ta Suriye yönetimi ile muhalifler müzakere masasına oturacak, 6 ayda geçiş hükümeti kurulacak ve 18 ayda seçimlere gidilecek.

Bu çerçevede taraflar 1 Ocak’ta masaya oturmadan önce müzakere heyetlerini belirmek için harekete geçti ama daha işin başında muhalif cephe bölündü.

Kumkapı, bulunduğu tarihi yarımadanın kadim ruhunu yansıtmakla birlikte, örneğin kıraathanelerinde “wi-fi” yazabilen, turistlerin rotasında bir mahalle. Şu dünyanın en tuhaf görüntüsü olabilir: Diyelim Ayasofya'yı gezip seyyar satıcıdan kafasına fes alan bir grup turist Kumkapı'daki bir binanın tel örgülerinden bağıran insanların fotoğrafını çekiyor... Bilmedikleri dillerde yardım çağıranlar...

Bu bina İl Göç İdaresi Müdürlüğü Geri Gönderme Merkezi. İçeride “sorunlu” göçmenler, varsa haklarında yürütülen soruşturmayı, sınırdışı edilmeyi bekliyor. Afrikalılar var, Suriyeliler, Afganlar, Türkmenistanlılar, Özbekler, Iraklılar. Sayılarını tam bilemiyoruz, anlatılan çok ama örneğin cezaevlerine her saat girme hakkı bulunan avukatlar buraya istedikleri gibi giremiyor. Değil ki ziyaretçi. Cezaevini andıran ama cezaevlerinden dahi daha muğlak uygulamalardan söz edilen yerler...

Tam karşısındaki lokantada dokuz yıldır çalışan Salim Bakkal, “Bütün gün bağırış eksilmiyor. Esnaf şikayet etmiş geçenlerde” diyor, “son zamanlarda daha da arttı bağırışlar”. Zaten geçen hafta içeride bir isyan çıktı, göçmenler yataklarını yaktılar. Yine.

Suriyeli sığınmacılar sorununa Avrupalı değerleri koruma perspektifiyle bakan bir Zizek tepkisi, Türkiye için de söz konusu olmalı mı? Temel bir soruyla başlamak gerekiyor: “Avrupalı değerler” mirasının Türkiye’deki karşılığı, olsa olsa, öncelikle laikliği içeren Cumhuriyet değerleri olabilir. Bu “değerleri” kendiliğinden benimseyen kalabalık (belki yüzde 25’lik) bir nüfus var olabilir. Ancak bilinçli, militan bir savunma da gerekiyor. Bunu kimler üstlenecek?

Slavoj Zizek, sığınmacılar, göçmenler sorunu karşısında Avrupa’nın seçeneklerini tartışan bir yazı yayımladı. Fazlasıyla “Avrupalılık” perspektifi taşıdığı için iki sosyalist düşünür (Nick Riemer ve Sam Kriss) tarafından eleştirildi; bunları yanıtladı; tekrar yanıtlandı.

Tartışmanın sürdüğü anlaşılıyor. Üç yazarın izlediğim yazılarının yer aldığı dergi ve blogları da sıralayayım: London Review of Books (9 Eylül), Idiot Joy Showland (11 Eylül), Jacobin (5 Ekim), In These Times (16 ve 17 Kasım). Zizek’in yazılarından birinin Türkçe çevirisi Sendika.org’ da da yer almıştı.

Bu sorun, “Müslüman, özellikle de Suriyeli göçmenler” kapsamı içinde ortaya çıktı; böyle tartışıldı. Suriyeli sığınmacılar Türkiye’nin de acil gündemindedir. Tartışma, bu nedenle bizleri de ilgilendiriyor.

Doç. Dr. Hatice Karahan Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nden onur derecesiyle mezun oldu. Aynı üniversitenin İktisat Bölümü’nden yüksek lisans derecesi alarak doktora çalışmalarını yapmak üzere ABD’ye gitti. 2006 yılında Ekonomi doktorasını tamamladığı ...devamı

Türkiye ekonomisi, dün açıklanan TÜİK verilerine göre, 2015 3. çeyrekte beklentilerin üzerinde bir performans sergileyerek, geçen yılın aynı dönemine göre %4 büyüdü. 1. ve 2. çeyreklerde sırasıyla %2,5 ve %3,8 yıllık GSYH artışı kaydeden ekonomimiz, böylelikle hızlanmaya devam ederken, köşemizin de klasik büyüme değerlendirmesi yapma zamanı gelmiş oldu. O halde, nasıl oldu da hız kazandık, madde madde inceleyelim.

3. çeyrekte tüketimdeki hareketlilik (beklendiği üzere) tempo kaybetmekle birlikte, ekonomiye en büyük destek yine bu harcama kaleminden geldi. Özel tüketim yıllık bazda %3,4 artış kaydederek, Türkiye ekonomisinin GSYH gelişimine 2,2 puanlık bir katkı verdi.

Başbakanın açıkladığı eylem planı makro ekonomik tedbirlerden ziyade sosyal politika ekseni daha güçlü olan düzenlemeler içeriyor. Gençler, kadınlar ve emeklilere ilişkin seçim vaatleri ilk üç ay içerisinde hayata geçecek gibi görünüyor. Diğer yandan eylem planında “Çalışma Barışı Paketi” adı altındaki tedbirler içerik olarak hem İş Kanunu’nda, hem de sosyal güvenlik kanununda önemli değişikliklerin yapılmasına neden olacak.

Kamuda asıl işi yapan taşeron işçilerinin kadroya geçirilmesi takvimi Başbakanın açıkladığı eylem planı ile netleşmiş oldu. Yaklaşık 200 bin çalışan için kadro tahsisi 2016’ın ilk üç ayı içerisinde gerçekleşecek. Bu konuda ilk olarak Maliye Bakanlığı’nın hazırlamakta olduğu yönetmelik bekleniyor, Bakanlar Kurulu kararıyla kimlerin kadro alacağı bu takvime göre netleşecek.

Sosyal yardımlarda çok fazla hukuki metin var. Pek çok kişi faydalanabileceği yardımların varlığından habersiz. Başbakan Bütünleşik Sosyal Yardım Sistemi’nin etkin bir şekilde kullanılmaya başlanacağını ve Aile Sosyal Yardım Destek Programı’nın hayata geçeceğini ifade etti. Bu sayede hem sosyal yardımlarda şeffaflık sağlanacak, hem de aile temelli bir sosyal yardım sistemi hayata geçirilmiş olacak.

Dün TÜİK 3’üncü çeyrek büyüme rakamlarını açıkladı. Yüzde 4 büyüdük. Yani geçen senenin aynı dönemine göre mal ve hizmet üretimi yüzde 4 arttı. Bu yazı büyümenin yapısal bir analizi. Medyatik ve spekülatif bir yaklaşım için direkt dipnota bakınız

Öncelikle rakamları şişirmek için şu yıldan yıla büyüme rakamlarını manşet yapmayı bırakmamız lazım. Gelişmiş ülkelerde ve hatta pek çok gelişmekte olan ülkede büyüme rakamları bir önceki çeyreğe göre raporlanır. Bizde de bu şekilde raporlanıyor fakat nedense hala yıldan yıla bakmayı bırakamıyoruz.

Çeyrekten çeyreğe yüzde 1.27 büyüdük. Medyaya olumlu bir şeymiş gibi yansıdı çünkü ‘beklenti’ lerin üstündeydi. Acaba büyüme mi yüksek geldi yoksa beklentiler mi çok düşüktü? Beklentiler piyasadaki ekonomistlerin modellerine göre belirleniyor. Bu yüzden küresel konjonktüre göre değişebiliyor.

Asıl bakmamız gereken ülkenin büyüme potansiyeli, onun bunun beklentisi değil. Potansiyelin üstünde mi yoksa altında mı büyüyoruz?

Bugün tüm dünyada vizyona giren film şöyle başlıyor: “Galaksinin bir diğer ucunda, bizim ‘ istikrarlı ’ ülkemizden çok uzakta karbon savaşları başlamıştı. Dünya adlı gezegenin Paris kentinde toplanan ülkeler, gezegeni yok eden iklim değişikliğine çare bulmak için iki hafta boyunca yüzlerce toplantı yapmıştı. Petrol, kömür ve gazdan gücünü alan fosil yakıt imparatoru , daha önceki 20 toplantıda olduğu gibi bu toplantıyı da sabote etmeyi başardı. 35 yıl içinde dünyadaki tüm canlı türlerinin dörtte birinin soyunun tükenmesine neden olacak iklim değişikliğini durdurma konusunda taraflar ciddi bir çaba harcamadı. Güneş kılıçlarıyla Paris’teki iklim konferansına katılan çevreci kahramanların çabası da şu ana kadar boşa çıktı. İmparator, kılıktan kılığa girerek görüşmeleri sabote ediyordu. Herkes iklim değişikliği sorununu çözmekten bahsetse de elini taşın altına koyduğunu söyleyenler bile İmparator’un etkisi altındaydı. Halkın büyük isyanı artık son umut olmuştu”.

Filmin sonunu anlatırsam racona uymaz, zaten sonu bugün çekiliyor. Paris’te şu ana kadar önerilenler gezegenin ağır bir hasar almasını önlemekten uzak. Tüm dünya, sanayi devriminden bu yana gerçekleşen sıcaklık artışının 1 dereceyi bulduğunu biliyor. Bu artış 1,5 dereceyi, daha da kötüsü 2 dereceyi geçerse kuraklıklar, seller, fırtınalar, deniz seviyesinde ciddi bir yükseliş bizi bekliyor.

HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, “Seni başkan yaptırmayacağız” sloganıyla bayraklaştırdığı Erdoğan düşmanlığına yönelik partisi içinden gelen itiraz ve eleştirilere ilginç bir suçlamayla karşılık verdi. Demirtaş’a göre parti içinde Erdoğancı bir damar var. Kendisine karşı çıkan isimler de işte bu “gizli” Erdoğancılar. Erdoğan’a sevdalı bu isimler, Kürt sorununun çözümünü nedense AK Parti’de arıyorlar! Sanki başka yerde aramaları gerekiyormuş gibi.

HDP’li o “gizli” Erdoğancılar’dan, Demirtaş’ın bu açıklamalarına tepki gecikmedi. Bu “suçlamayı” üstüne alan Sırrı Sakık ve Hasip Kaplan, Demirtaş’ı daha açık konuşmaya davet etti. Hasip Kaplan, parti tüzüğündeki “iki dönem kuralı”na uyarak yeniden milletvekili adayı olmayan isimlerden. Kaplan, Demirtaş’ın iki dönem kuralını çiğneyerek yeniden aday olmasına da karşı çıkmıştı. Şuraya gelmeye çalışıyorum; Demirtaş’ın parti içinde “Gizli Erdoğancılar var” çıkışı, bir ay sonra gerçekleşecek olan HDP kongresine yönelik bir hazırlık.

Saat 8.44’te Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsünün önündeyiz.

Nereye gideceğimizi bilmeden girip infaz yerine yöneliyoruz. İn cin top oynuyor.

Kapıdaki genç jandarma, kuşkulu gözlerle bize bakıp, “nereye?” diyor.

Sami bey “Nöbete” diye cevap veriyor.

İşte o an, o paha biçilmez ifadenin fotoğrafını yakalayabilmiş olmayı çok isterdim. Akabinde yapıştırılan, “Ne nöbeti abi?” suali da cabası...

Gerisin geriye girişe yönlendiriliyoruz.

Birisi benim, birisi de tuğla gibi “The Impossible Will Take a While: Perseverence and Hope in Troubled Times” (İmkansız Biraz Vakit alacak: Sıkıntılı Zamanlarda Sebat ve Umut) adlı kitabım için iki tane plastik iskemle çekiyorum ve nöbet başlıyor.

Prensibim şudur benim: Nasıl ki gürül gürül yeriyorsan… Gürül gürül de öveceksin.

İşte bu prensip gereği… Bugün hükümeti övüyorum. Hem de gürül gürül.

Övgümün gerekçeleri şunlardır:

* Henüz hiçbir muhalefet partisi, “Sizin vaatleriniz vardı, hani nerede kaldı o vaatler” dememişken… Çıkıp “Vaatlerimiz şunlardı, şu kadar zaman içinde yapacağız” demesini bildikleri için.

* Vaat ettikleri bazı çetrefilli mevzuları pekâlâ atlayabilecekken… Hiçbir kalemi es geçmedikleri için.

* “İktidara gelen, iktidara geldiği gün vaatlerini unutur”şeklinde bir ezber vardır bizde… İşte bu ezberi bozdukları için. Üstelik bu ezberi bozmaları için muhalefetin herhangi bir sıkıştırıcı çabası ortada yokken… Bunu yaptıkları için.

Popüler İçerikler

Zoru Başardık: Karadağ'a Üç Puan Hediye Eden Milli Takım'a Gelen Tepkiler
Mauro Icardi'den Olay Wanda Nara Paylaşımı: ''Evimde 2 Saat Boyunca Beni Taciz Etti''
Türkiye Kaçıncı Sırada? Bir Ankete Göre En Güzel Kadınların Bulunduğu Ülkeler Açıklandı