Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Ankara’nın 24 Kasım’da Hatay vilayetindeki Türkiye-Suriye sınır bölgesi üzerinde bir Rus Su-24 savaş uçağını düşürmesinin nedenini doğru anlamak için peşinden gidilmesi gereken ana soru nedir? Bu soruyu olayın yaşandığı gün formüle etmemiz gerekseydi herhalde pek çoğumuzun aklına gelen şu olacaktı: “Ankara’nın Rus uçağını düşürmekteki amacı nedir?” Uçak olayının üzerinden iki hafta geçtikten sonra ise Rusya ve Türkiye’nin krizle ilgili tutum ve davranışlarına bakıp bunları birbiriyle mukayese etme imkânını buluyoruz ve o zaman da doğru ve geçerli soru şöyle biçimleniyor: “Moskova’nın, bir Rus savaş uçağının Türkler tarafından düşürülmesini sağlamaktaki amacı neydi?”

Çünkü bu krizde uçağı düşüren Türkiye, oyun kurucu ise Rusya. Moskova’nın uçağın düşürüldüğü günden itibaren Türkiye’ye karşı turizm, dış ticaret, istihdam, yatırımlar ve ortak projeler alanlarında uygulamaya koyduğu yaptırımların hızı ve yaygınlığı, Suriye’den kaynaklı bir kriz anında atılacak adımların önceden düşünülüp planlandığı ihtimalini dışlamamızı önlüyor. S-400 hava savunma füzelerinin uçak düşürüldükten sadece iki gün gibi kısa bir süre sonra Suriye’deki Hmeymim Hava Üssü’nde konuşlandırılabilmiş olması da bu adımın önceden planlandığının kanıtıdır.

Perver'in dün yaptığı açıklamayı yandaş gazeteler şu başlıkla sunmayı tercih etmiş: 'Şivan Perwer'den PKK'ya tokat gibi yanıt.'

Çok ilginç.

Hükümete yakın gazetelere bakan bir kişi Kürt sorununun hendeklerle başladığını sanabilir.

Yahut…

Kürt sorununun hendeklerin kapatılmasıyla son bulacağı fikrine kapılabilir.

Böyle bir kişi aramızda mevcut ise onları gerçeklerle buluşturmak boynumuzun borcudur.

Şehrin ortasında gençler tarafından hendekler kazılması kabul edilebilir bir şey değildir. Gençlerin şehrin ortasında, -bu hendeklerin etrafında- silahla dolaşması son derece vahim bir durumdur.

Fakat arkadaşlar… Allahaşkına bir düşünün…

Bu hendekler ne zaman kazıldı?

Hükümetin gayrimenkul rantlarını vergilendirmek için kanuni düzenlemeye gideceği belirtiliyor.

Ne tür rantların vergiye tabi olacağı, vergiyi arsa sahibinin mi, arsa üzerine inşaat yapanın mı, inşaattan daire, işyeri alanın mı ödeyeceği belli değil.

Hele hele, şimdilerde yayılan “Kentsel Dönüşüm” modası kapsamında yıkılıp yenilenen binalarda dairesi olanların rant vergisi yükümlülüğünün olup olmayacağı hiç belli değil.

Şu bir gerçek ki rant vergisi yükü, gayrimenkulün son alıcısının üzerinde kalacak. Bu nedenle gayrimenkul fiyatları vergi yükü kadar artacak.

İmar planlarının arsa üzerinde inşa edilecek yapıların büyüklüğünü artıran kararlarına bağlı olarak arsa fiyatlarında büyük sıçramalar ortaya çıkıyor.

Rant nedir?

Rant, sahip olunan bir varlığa, genelde gayrimenkule, dayalı olarak emek verilmeden kazanılan gelirdir.

Suriyeli mülteciler sınırdışı mı ediliyor?

Herkesin konuştuğu, son olarak da hak örgütlerinin dillendirdiği bir iddia var: Mülteciler İstanbul, İzmir ve diğer kentlerde yerleştikleri bölgelerden alınarak önce geri gönderme merkezlerine, oradan da geldikleri ülkelere gönderiliyor.

İddiayı araştırmak için konuştuğumuz sivil toplum örgütleri, geri gönderilen ailelerle konuştuklarını ancak bunun genel bir politika olup olmadığını söylemek için ellerinde (henüz) yeterli veri olmadığı görüşünde.

Halkların Köprüsü Derneği’nden, Avukat Gülsüm Kayacan “Kampların dışarıya kapalı olduğunu, oraya gönderilenlerden bilgi alınamadığını” söylüyor.

Altı ayrı hak örgütü dün, bu iddiayı destekleyen bir açıklama yaptı ve Avrupa Birliği’yle imzalanan son anlaşma sonrası “işlerin değiştiğini” söylediler.

Halkların Köprüsü Derneği, İstanbul Tabip Odası, Müşterekler, Toplumsal Afet Platformu, Okmeydanı Yardımlaşma Derneği ve Tarlabaşı Göçmen Dayanışma Mutfağı’nın dünkü ortak açıklamalarından:

Kürt hareketinin adımlarını her koşulda savunan, mağduriyeti her durum için uygulama şablonu olarak benimseyen, bugünü tarihle açıklayanların bir izahat faslına geçmesi gerekiyor... 

Güneydoğu'daki çatışmaların, mahalle direnişlerinin, fiili özerklik ilan etmenin, silahla kentleri savaş yerine çevirmenin anlamı nedir?

Tüm bunlar kimilerinin iddia ettiği gibi hükümetin çözüm sürecindeki eksikliklerine, yaptığı hatalara indirgenebilir mi? 

PKK'nın da daha ilk gün küçümsediği, önemsemediği, “AK Parti'yle yol alınmaz, bu metin ciddiye alınmaz” dediği, daha sonra Dolmabahçe Mutabakatı adını verdiği “çerçeve” Cumhurbaşkanı ve hükümet tarafından reddedildiği için mi bu yangın çıktı?

Bunun ikna edici bir tarafı olabilir mi?

IŞİD'in Suruç ve Ankara saldırılarını keyfi ve akıl dışı bir biçimde doğrudan, hatta eylemci olarak AK Parti'ye fatura etmesine inanan aklı başında bir HDP'li var mıdır?

Bugünlerde hangi CHP’li ile konuşsanız bu cümleyi mutlaka duyarsınız.

Muhalifler olağanüstü kurultay için yeterli imzayı toplayamayınca CHP kurultayına basının ilgisi şimdilik azaldı. Oysa CHP örgütleri oldukça sıcak günler yaşıyor, kulisler kaynıyor...

16-17 Ocak’ta yapılacak olağan kurultay öncesi il ve ilçe kongreleri tam gaz sürüyor. Şu ana dek 900’den fazla ilçede 20’ye yakın ilde kongreler tamamlandı. Gözler ise özellikle en fazla kurultay delegesini çıkaracak olan İstanbul’a kilitlendi. 26-27 Aralık’ta Bostancı Gösteri Merkezi’nde yapılacak kongrede Murat Karayalçın aday olmayacak. Ankara’dan milletvekili adaylığı beklerken Kılıçdaroğlu’nun hamlesi ile İstanbul il başkanlığına getirilen Karayalçın, görevini tamamladığı düşüncesinde. “Kemal Bey benden seçime kadar istemişti. Normal olarak 7 Haziran’da bırakmam gerekiyordu. Ama gözlemlerim ve önerilerimi kongrede sunayım diye bekledim” diyor.

Geçen hafta sonu tamamlanan ilçe kongreleri partinin ağır toplarının güç savaşına sahne oldu. Sonuçlar herkesi memnun etmiş görünüyor ki kime sorsanız, “Biz kazandık” diyor.

İl başkanlığı içinse aday furyası yaşanıyor.

Türkiye'de ekonomik ya da siyasi kriz dönemleri aynı zamanda kamu yönetimi reformuna ilişkin talep ve beklentilerin yüksek sesle dile getirilmeye başlandığı dönemlerdir. Ekonomide enflasyonun ve döviz kurlarının yükseldiği, istihdamın daraldığı ve bütçe gelirlerinin azaldığı dönemlerde zorunlu kamu harcamalarının karşılanmasında yaşanan güçlükler, hükümetleri ya yeni finansman kaynakları bulabilmeleri için iç borçlanmaya gitmek ya da kamu harcamalarında kısıntı yapmak zorunda bırakmıştır.

Türkiye'de ortalama on yılda bir kamu yönetiminin yeniden düzenlenmesine yönelik ortaya çıkan girişimler, 60'larda, 70'lerde, 80'lerde yaşanan yüksek enflasyon dönemlerinin ve bütçe açıklarının devletçi politikaları sürdürülemez hale getirmesinin kamu yönetiminin finansman yapısı ve işleyişi üzerinde yol açtığı erozyonu gidermek amacını taşımışlardır.

2003'te iktidarın el değiştirmesinin hemen ardından başlatılan ve daha sonra akamete uğrayan kamu yönetimi reformu da, 2001 Ekonomik Krizinin kamunun finansman ve bütçe dengeleri üzerinde yol açtığı ağır hasarı gidermek, kamu hizmetlerinin karşılanmasında zorunlu hale gelen iç borç sarmalından kurtulmasını sağlamak üzere devletin küçültülmesine ve daha etkili işleyen bir mekanizmaya dönüştürülmesine yönelikti.

Yılbaşında asgari ücretin 1300 lira olacağı şimdiden belli. Peki 1300 lira asgari ücret bugün emeğiyle geçinen geniş kitleler için neyi ifade ediyor? Asgari ücretlinin yaşam standardında bir iyileşmeye yol açar mı? Birkaç maddede özetlemeye çalışırsak;

(I) Öncelikle adını koyalım… Bilindiği gibi asgari ücret, sadece sayıları resmi olarak 5 milyon olduğu belirtilen asgari ücretlilerin meselesi değil, tüm emeğiyle geçinenlerin yaşam standartlarının bir göstergesi, refah düzeyi ve gelir dağılımının bir ölçütüdür. Bu tanımdan hareketle asgari ücret, ne dolar mağduru işverenin kar haddinin, ne de dış politika skandallarının ülkeye 9 milyar dolar fatura çıkardığı hükümetin ekonomik öngörülerinin bir konusudur. Asgari ücret, ürettiğimiz değerler üzerinde sahip olduğumuz paydır, sınıfsal bir meseledir ve ülkedeki büyük eşitsizliklerin temsilidir.

(II) Hükümet-işveren kanadının işçi kanadına karşı iki katı üstünlüğe sahip olduğu Asgari Tespit Komisyonu’nda antidemokratik bir yöntemle tespit edilen asgari ücret, her yıl baskın tarafın mutabakatıyla hızlıca sonuçlanıyordu. Bu yıl ise hükümet-işveren arasında 1300 lira pazarlığına takıldı. Altını çizelim bir çatışma değil, bir pazarlık. Malum, 1300 lira asgari ücrete karşın sermayenin nasıl tavizlerle teselli edildiğini izliyoruz.

Dikkat ediyor musunuz; Can Dündar'la Erdem Gül'ün içeride tutulmasını sellemehüsselam savunan kimse yok. 

Tutuklamayı yerinde gören hâkim ve savcıdan başka. Onun dışında, bir de içten gelmeyen, mahcup ve zorlama birkaç kem küm müstesna. 

Tutuklama tedbirini lam’sız cim’siz, çekinmeden, bodoslama savunan aklı başında kimse çıkmıyor.

* * *

O kadar ki... MİT TIR’ı haberlerinin hedefindeki isimlerden bile tereddütsüz hak veren hani nerede!

Başbakan Davutoğlu, ‘aslolan tutuksuz yargılamadır; tutukluluk, ancak zorunlu hallerde başvurulan istisnai bir tedbirdir’ demedi mi her sorulduğunda?

Cumhuriyet’in MİT TIR’ı yayınlarına en sert tepkiyi gösteren Cumhurbaşkanı Erdoğan, o gün bugündür tek söz mü etti? En azından tutuklu yargılama kararıyla arasındaki mesafeyi koruma özeni sergilemiyor mu?

En son Bilal Erdoğan, İtalyan gazetesi Corriere della Sera’ya konuştu. Bakın bakalım o savunuyor mu tutuklanmalarını?

Geçen hafta sonu biri Avrupa’da, biri de Güney Amerika’da iki önemli seçim gerçekleşti. Bu iki seçimin de, Türkiye’ye yönelik de taşıdığı mesajlar var. Onun için, bu yazı ve gelecek yazımı, bu iki seçime ayırıyorum.

Güney Amerika’daki Venezuela genel seçimlerinin ve yaklaşık yirmi yıllık “Chavez Devrimi/ Devri”nin defterinin kapanmasına yol açabilecek sonuçları oldu; muhalefet, ezici bir çoğunluk elde etti. Ağır derecede kutuplaşmış, bir tarafın halkçı bir devrim yaşandığını, öteki tarafınsa popülist bir baskı- otoriterlik ortamının hâkim olduğunu düşündüğü bir ülkede, siyasi güç nasıl el değiştirir? Venezuela’da yaşanan işte tam bu; Chavez hakkında ne düşünürseniz düşünün, konuya bir de bu açıdan bakmakta fayda var. Bunu gelecek yazıda yapacağız.

Öte yandan, diğer seçim, ilk bakışta Türkiye’yi çok da ilgilendirmeyen bir konuyu gündeme getiriyor; aşırı sağın yükselişi. Acaba gerçekten Türkiye etkilenmeyecek mi bu çıkıştan?

Bahsettiğimiz bu diğer sandık meselesi; yani, Avrupa’daki seçim, Fransa’da yapılan yerel seçimlerin ilk turuydu. Aşırı sağ Front National (Ulusal Cephe), ilk turdan birinci parti olarak çıktı.

Popüler İçerikler

Ayliz Duman Çok Sade Kaldı: Miss Universe 2024'te Gelmiş Geçmiş En Çarpıcı Ulusal Kostümler Giyildi!
"Bir Evim Varsa Onun Sayesinde": Hakan Meriçliler'den Vural Çelik Tartışmasında Gülse Birsel'e Büyük Destek!
TSK'dan Atatürkçü Teğmenlerin Kılıçlı Yemini İçin Açıklama: "Mesele Kılıç Değil, Emre Uyulmaması"