Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Kendisine ‘bölgesel aktör’ ve ‘oyun kurucu’ payelerini biçen hükümet, Rusya ile hesapsız bir gerilim yüzünden Türkiye’yi Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi NATO’nun gölgesinde hizaya soktu. Rus uçağının düşürülmesi karşısında Vladimir Vladimiroviç Putin’in kestirilemeyen öfkesi ve bedel ödettirme çabaları Türkiye’nin bölgesel hesaplarını paralize edecek şekilde dallanıp budaklanıyor.

Hükümet bir devletin başına 100 yılda bir düşecek bir krizi soğutamadan bu kez Irak’la yüksek gerilimli bir sayfa açtı. Türk ordusunun Musul’a bağlı Başika’daki askeri eğitim kampına sevkiyat yapması üzerine Bağdat’tan kestirilemeyen bir çıkış geldi:

“48 saat içerinde askerlerinizi çekin yoksa BM Güvenlik Konseyi'ne gitmek dahil tüm seçenekleri kullanacağız.”

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun gereksiz bir gerilimi düşürmek için Iraklı mevkidaşı Haydar el İbadi’ye mektup yazması elbette önemli. Ne var ki Türkiye’nin dostluğuna önem veren Dışişleri Bakanı İbrahim el Caferi’nin sürenin bugün dolacağını hatırlatması mektubun pek de işe yaramadığını gösteriyor.

Ülkede savaş var; bizler Batı’da yaşayanlar farkında mıyız, farkında mısınız?

Güneydoğu’da şehirler, mahalleler, dağlar, kırlar yakılıp yıkılıyor; insanlar ölüyor, öldürüyor, çoluk çocuk kaçıyor, göçüyor. Televizyonlar yıkılmış evlerin, kurşun delikleriyle kevgire dönmüş duvarların, barikatlar kurulmuş, hendekler kazılmış, çukurlar açılmış sokakların, atılan bombalardan çıkan dumanların görüntüleri, eşliğinde nerelerde sokağa çıkma yasağı ilan edildi, nerelerden yasak kaldırıldı, nerelere yeniden koyuldu, ana haber olarak tekrar tekrar yayınlıyor. İki küçük çocuğunu elinden tutmuş, öteki elinde beyaz yemeniden teslim bayrağıyla evinden, mahallesinden kaçmaya çalışan bir kadının; on günü aşkın susuz, elektriksiz, ateş altında kalmış bir mahallede keskin nişancılar tarafından vurulmayı göze alıp küçük su bidonuyla sokağa çıkmış çok yaşlı bir adamın; vurulmuş, kanlar içinde sokakta yatan bir çocuğun görüntüleri geliyor ekranlara. Suriye’de, Irak’ta, yıllar önce dağılan Yugoslavya’da, Bosna’da içimiz burkularak, insanlığımızdan ve el uzatamamaktan utanarak izlediğimiz sahneler: Savaşın acıları…

“Bizim kağıt-kalemi bile zor soktuğumuz, Deniz Seki’yle camekan arkasından telefonla görüşebildiğimiz, başkalarının sesini bile kaydedemediği cezaevine nasıl dizi seti kuruldu? Deniz Seki, cezaevinde kamera karşısına geçti. Kameralar, ışıklar, çalışanlar koğuşlara kadar nasıl sokuldu? Bunun izinleri nasıl verildi? Yoksa söz konusu atv dizisi olunca Adalet Bakanlığı’ndan bir talimatla, bizim göz taramasıyla zor girdiğimiz demir parmaklıklar sonuna kadar açılıyor mu hemen?”

IŞİD tehdidi ve mülteci sorunuyla başlayan ve Rus uçağı kriziyle devam eden bir dizi olay, Ankara’yı dış politikada temel bazı ayarlamalar yapmaya sevk etmiş bulunuyor.

Başlıca ayar, Batı’ya“dönüş” yönündedir.

Türkiye Batı ittifakında yer almakla beraber, iktidar son birkaç yılda Batı’ya karşı mesafeli davranmış, zaman zaman (Ukrayna krizinde görüldüğü gibi) müttefiklerinden farklı tutumlar almış, çeşitli beyan ve hareketleriyle Batı’dan uzaklaştığı algısını yaratmıştır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birkaç vesileyle Rusya Devlet Başkanı Putin’e “Bizi Batı’dan kurtarın, Şanghay beşlisine alın” mealinde söyledikleri Batı’da Türk dış politikasında bir “eksen kayması” olarak yorumlanmıştır.

Bu duruma yol açan iki faktör var: Birincisi, Batı’nın ve özellikle Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye karşı izlediği ters politikalar; ikincisi de Ak Parti iktidarının kendi ideolojisine ve vizyonuna göre dış politikaya getirdiği değişikliklerdir.

Birleşmiş Milletlerin düzenlediği İklim Değişikliği Konferansı’nın bu yıl 21.’si gerçekleşiyor. Türkiye basınında bu konferans, Rusya-Türkiye krizinin yansımaları üzerinden basında yer buldu. Oysa bu mevzuyla ile ilgili konuşacak, tartışacak çok söz var.

Bilindiği gibi, sanayi devrimi sonrasında atmosferde bir takım gazlar hızla birikti. Sera gazları olarak bilinen bu gazların başında karbondioksit geliyor. Güneşten gelen ultraviyole ışınlarının yansıyarak geri dönmesi, bu gazlar nedeniyle engelleniyor. Bu ışınlar tekrar yeryüzüne dönüyor. Böylece küresel ısınma denen olay gerçekleşiyor.

Dünya ısındıkça buzullar eriyor, deniz seviyesi yükseliyor. Canlı türleri yok oluyor. Bu ısınmayla artan seller, fırtınalar vb. ne kadar doğal afet olduğu da artık tartışmalı bir konu haline geldi.

İnsanoğlu yaklaşık 50 bin yıldır yeryüzünde varlığını sürdürüyor. Ancak 50 bin yılda diğer canlılar ve çevre ile uyum içinde yaşarken, son 250 yılda dünyayı öylesine kirletti ki; artık dünya yaşanmaz bir hal aldı. İnsanoğlu bunu nasıl başardı(!) diye sorarsak bunun yanıtı çok kısa ve net: Kapitalizmi keşfetti.

Artık devletler birbiri ile terör örgütleri üzerinden savaşıyor. Eski usul cephe savaşı kalmadı. Terör örgütleri var. Onlarla savaşan askerler var.

Devletler ekonomi üzerinden birbiri ile savaşıyor.

Ukrayna krizinden sonra Batı, Rus ekonomisini darboğaza soktu. Yeni savaş usulü böyle.

Yeni savaşlardan Kurtuluş Harbi menkıbelerine benzer hikâyeler çıkarmak zor. Babaanne torununun yorganını barutların üzerine serdi, kağnı arabası ile cepheye yardıma koştu hikâyesi çıkmaz.

Türkiye eski Türkiye değil. İnsanlar dışarıdan mal alıyor dışarıya mal satıyor, temsilcilik alıyor. Herkesin herkesle teması var; konuşuluyor, tartışılıyor.. Nereye varacağına dair akıl yürütülüyor. Dünyayı sadece Türk medyasından okumayan önemli bir kesim var. Onların ayakları yere basıyor.

...

Dilek Doğan, Armutlu’daki evine baskın yapan polislerce vurularak öldürüldü. Polis hakkında “ihmali davranışla ölüme sebebiyet vermekten” iddianame hazırlandı. Doğan ailesinin avukatı Oya Aslan, geçen Cuma savcılığa verdiği dilekçeyle, polisin tutuklanmasını, “kasten insan öldürme” suçundan yargılanmasını talep etti.

Dilek’in annesi, babası ve ağabeyi Mehmet Doğan olayın görgü tanığı. Anlattıklarına göre, salonda diğer polisler arama yaparken polislerden biri kimliklerini alıp dışarı çıktı, sonra da hızla geriye dönüp Dilek’i vurdu. Polis, ifadesinde “Dilek Doğan’ı bilerek vurmadığını” iddia etti. Ağabey Mehmet Doğan’ın kendisini engellediğini, bu sırada silahını ateşlediğini söyledi.

Buna karşın avukat Oya Aslan da o çok basit ve her şeyi açığa çıkaran soruyu sordu: “Polisin eli neden tetikteydi?”

Rus uçağının düşürülmesiyle ilgili çift yönlü kuşkular var.

Düşen uçaktan sağ olarak kurtaran pilot Murachtin, “ Hiçbir şekilde uyarı almadık. Ne telsiz, ne göz teması … hiçbir iletişim kurulmadı” diye açıklama yaptı. Rus pilot, propaganda amaçlı konuşmuş olabilir. TSK, 5 dakika içinde 10 kez ikaz edildiğini açıklamıştı. Ses kayıtları yayınlandı. Amerikalı Albay Steve Warren, koalisyon güçleri olarak Türk tarafının ikazlarını duyduklarını belirtti. Hollanda'da yayın yapan RTL 4 televizyonuna konuşan Hollandalı bir general ise “ Kalkıştan hemen sonra acil durum frekansından Türk Hava Kuvvetleri'nin çağrısını duyduk. Türk hava sahasına girmek üzere olan uçak onlarca kez uyarıldı. Ruslar bir kez bile cevap vermedi”

Bir iddia, Rusya, Ortadoğu'da kalıcı olma, Suriye operasyonlarını genişletme, NATO'nun hayır dediği S 400 füzelerini yerleştirme adına uçaklara yanlış harita yüklenmiş, Guard denilen telsiz frekansı kapalı mı tutulmuştu?

Bu tuzağın Türkiye ile Rusya'ya birlikte kurulduğu tezini yabana atmıyorum.

Rus uçağının düşürülmesi konusunda ABD, Türkiye'nin yanında yer alıyor. Ama öyle güçlü bir destek yok. Ayrıca, “ ABD ile Rusya'nın Suriye politikaları yüzde 80 örtüşüyor ” tespitinden hareketle, Türkiye'ye ortak kumpas mı kuruldu sorusu kafamı kurcalıyor.

Hadi gözünüz aydın.

Gene AB’ye giriyoruz.

*

Gerçi AB’ye gireceğimiz tee 2003 senesinden zaten belliydi. Asrın liderimiz başbakan olur olmaz, resmi temaslar için Almanya’ya gitmiş, “en geç sekiz senede AB’ye üye oluruz” demişti. Sayın basınımız “sekiz seneye kalmaz” manşetleri atmıştı. Alman yeşiller partisi başkanı Claudia Roth da, kendisine hedef koymuştu, “size söz veriyorum, Türkiye AB’ye girdiği zaman evleneceğim” demişti.

*

Sayın basınımız haklı çıktı.

Sekiz seneye kalmadı.

Hemen o sene…

2004’te AB’ye girdik.

Türkiye'nin, bir gece ansızın Irak'ın, IŞİD kontrolündeki Musul kenti yakınlarına ilave asker sevkiyatı, başta ev sahibi Irak olmak üzere kimi bölge ülkelerinin tepkisine yol açtı.

Geçen cuma geç saatlerde, televizyonlarda alt başlık olarak geçen son dakika haberlerine göre, Türkiye Musul'a asker sevkiyatı yapıyordu. Olayın mahiyeti daha tam anlaşılmadan yapılan ilk yorumlarda, Türkiye'nin IŞİD'e karşı koalisyona destek amaçlı kara birliklerini komşu ülkeye gönderdiği belirtiliyordu. İlk verilen haberlerdeki yanılgı sonrasında kısmen düzeltildi zira Peşmerge ve diğer bazı gruplara IŞİD'le savaşmak üzere yaklaşık 1 yıldır eğitim veren mevcut Türk birliklerine takviye ve görev değişimi amaçlı komşu ülkeye asker sevkiyatı gerçekleşiyordu. Ne var ki, Milliyet'in geçen pazar günkü haberine göre, Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin (Doğrusu hükümet olacak) kontrolünde olduğunu söylediği Başika ilçesindeki Türk eğitim birliğinin Peşmerge güçlerini eğittiği kamp, komando ve tank takviyesiyle en az 600 asker barındıran tabur seviyesine dönüştürülüyordu.

Popüler İçerikler

Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?
Sevgilisine Atacağı Fantezi Mesajını Yanlışlıkla Karısına Atan Ünlü Patron İcralık Oldu
Kılıçlı Yemin Olayında Yeni Gelişme: Teğmenlerden Sonra Komutanlar da Disipline Sevk Edildi