Alafranga tuvaletin deliği, konuştukça kötü kokular yayan bir gardiyan ağzı gibi, bu toplama kampının içinde biriken pisliği yayıyor etrafa...
Kalın beton duvarların ardından bekçi düdükleri işitiliyor; içerde florasanın biteviye ıslığı...
Soğuk.
Gündüz güneşi bile avluya uğramadan geçiyor; bina öylesine itici...
Havalandırmanın ışığı, pencerenin kahverengi parmaklılıklarında parçalanıp soluk gölgeler halinde hücremin zeminine vuruyor.
Asık suratlı çıplak duvar, sarışın bir kuyu sanki...
Duyduğu tüm sesleri büyütüyor:
Su, çağlayan gibi çınlıyor; kapı çarpması, gök gürültüsü...
Yalnızlık da çoğalıyor o kuyuda, özlem de...
Umudu yitirirsen, kapana kıstırılmış bir sıçan gibi içine kapanıp orada ufalanman işten bile değil...