Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Alafranga tuvaletin deliği, konuştukça kötü kokular yayan bir gardiyan ağzı gibi, bu toplama kampının içinde biriken pisliği yayıyor etrafa...

Kalın beton duvarların ardından bekçi düdükleri işitiliyor; içerde florasanın biteviye ıslığı...

Soğuk.

Gündüz güneşi bile avluya uğramadan geçiyor; bina öylesine itici...

Havalandırmanın ışığı, pencerenin kahverengi parmaklılıklarında parçalanıp soluk gölgeler halinde hücremin zeminine vuruyor.

Asık suratlı çıplak duvar, sarışın bir kuyu sanki...

Duyduğu tüm sesleri büyütüyor:

Su, çağlayan gibi çınlıyor; kapı çarpması, gök gürültüsü...

Yalnızlık da çoğalıyor o kuyuda, özlem de...

Umudu yitirirsen, kapana kıstırılmış bir sıçan gibi içine kapanıp orada ufalanman işten bile değil...

Başbakan Ahmet Davutoğlu Bakü’ye giderken Türkiye’nin sıcak gündemi Suriye üzerine Rusya ile yaşanan krizdi.

Hala da öyle.

Daha dün İstanbul Boğazı'ndan geçen Rus savaş gemisinin güvertesinde bir askere sanki Türk uçağı saldıracak, o da vurmak için nöbet bekliyor pozu verdirilişine tanık olduk. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu “Kışkırtma” diyerek kınadı bu manzarayı.

Ama Davutoğlu’nun 4 Kasım’da Bakü’den dönüşü ardından bu ağır gündeme bir askeri gerilim konusu da eklendi.

Irak’taki Türk askeri varlığı.

Türk Özel Kuvvetleri Musul’un Başika kasabası yakınlarında askeri eğitim veriyordu ve yeni birlikler ve tanklarla bu birlikler takviye ediliyordu.

Kamuoyu bir anda dalgalandı: Acaba Suriye’den sonra Irak’ta da savaşın içine mi çekiliyorduk?

Uzun yıllar da geçse Tahir Elçi’yi öldüren o tek kurşunu kimin sıktığı bir muamma olarak kalacak.

Diyarbakır’ın tarihi ve soğuk parke taşlarının üzerinde yatan cansız bedeni görüldüğü anda başladı spekülasyonlar. Bazıları kurşunun polise ait olduğundan emin, diğerleriyse PKK’nin sorumlu olduğunu iddia ediyor. Kimilerine göre Elçi hedef alınmıştı, öte yandan kaza kurşununa gittiğini söyleyenler de var.

İşin aslını kim bilebilir? Daha önceki siyasi cinayetler ki birçoğu Tahir Elçi’nin avukatlığını bizzat üstlendiği faili meçhul cinayetlerdi, nasıl bir sır perdesi olarak kaldıysa bu olayın aslı da aynı şekilde açığa çıkmayacaktır.

Bu sorunun temelini oluşturan sistematik yapı varlığını korumaya devam ediyor ve bu yapının kendini bağımsız ve derinlemesine bir bakışla sorgulamak gibi bir niyeti yok, niyeti olsa da yapabilme kapasitesi yok.

Türkiye’nin seçim sonrası gündemi, jeopolitik risklerin epeyce yükseldiği bir süreci içeriyor.

İki sıcak örnek, sınırda Rusya’ya ait bombardıman uçağının düşürülmesi ve Irak içlerine asker ve zırhlı araç sevkiyatı.

Birincisinin ekonomik yaptırım olarak tepkisi geldi. Bu, uluslararası finans çevrelerinde alarm ışıklarını yaktı.

Uçak olayının üzerine Irak içine asker sevkiyatı haberinin gelmesi, alarma geçen jeopolitik risk algısının dozunu olasılıkla bir ileri dereceye yükseltecek.

Moody’s, bu defa jeopolitik riskleri ön plana çıkarmış.

Moody’s açıklamasında, üç ana tema ağırlık kazanıyor; biri, yavaşlayan ekonomi tablosunda Türkiye eğer reformları ağırdan alırsa notu düşecek.

1964 yılında Sivas Yıldızeli’nde doğdu. Yükseköğrenimini Gazi Üniversitesi Metalurji Bölümü’nde tamamladı. Yeni Nesil ve Yeni Asya gazetelerinde çalıştıktan sonra HBB TV’de muhabir ve haber müdürü olarak görev yaptı. TGRT’de Ankara Haber Müdürlüğü...devamı

Suriye'deki gelişmeleri takip ederken haber Irak'tan geldi.

Cerablus'a operasyonu beklerken, tanklarımızın Musul'a doğru ilerlediği haberini aldık.

Düşürülen uçakla ilgili Rusya ile yaşanan gerilimi takip ederken, operasyon Irak'ta yapıldı.

Türkiye aynı anda birkaç hedefe yönelik operasyon yapabilen bir ülke.

24 Kasım'da Rus savaş uçağını vurduğumuz gün, 18 uçakla Kuzey Irak'ta Metina, Zap, Avaşin-Basyan, Hakurk, Gara ve Kandil bölgesine yönelik sınır ötesi harekat yapılıyordu.

Eğer Rusların Suriye’ye gelişini savaşın ikinci perdesinin başlangıcı olarak yorumlayacaksak, şimdi üçüncü perdenin açıldığını rahatlıkla söyleyebiliriz!

Aslında gelişmeleri şöyle yorumlamak da mümkün: Türkiye’nin uçak düşürme “ hamlesi ” birileri için iştah açıcı ya da ufuk açıcı bir nitelik arz etmiş olmalı ki, sıranın “ ana yemeğ e” gelmekte olduğunu fark eden bazı aktörler koşar adım soluğu Orta Doğu sofrasının en yakınındaki buluşma mekânlarında (İncirlik vd.) almaya hazırlanıyorlar. Seride önce ABD hükümetinin kara birlikleri gönderme kararı aldığını duyduk. Sonra Fransa Hava Kuvvetleri saldırılarında vites yükseltmeye başladı, donanmasını Doğu Akdeniz’e sürdü. Geçtiğimiz hafta da Britanya ve Almanya savaşa dahil olmaya karar verdi.

NATO’nun ağır abileri nin muhtemel hedefi; Suriye’de sonuca çok yaklaşan Rusya’yı yavaşlatmak ve NATO koordinasyonundaki kara birliklerini devreye sokarak, Suriye Ordusu petrol kuyularını IŞİD’in elinden geri almadan önce yetişmek! Ve petrolü kendi elleriyle “ özgürleştirmek! ” Ne de olsa petrol şirketleri Ortadoğu’daki bu savaşın da sponsoru.

Zaman zaman yakınırım. Medya Mahallesi programının kimi izleyicileri benim “kim olduğum” konusunda bir türlü karar veremez. Yeri gelir, programı PKK sempatizanı olarak açar, AKP’li olarak kapatırım!

Geçenlerde bir hanımefendi, işi zirveye çıkardı. Mealen şöyle bir tweet attı:

“Rabbime inandığım kadar, senin MİT ajanı olduğuna inanıyorum. Sürekli AKP’yi kötülüyorsun. Üstelik hiç tutuklanmadın da..”

Fazlası var, eksiği yok. O hanımefendinin beynindeki hatlar nasıl karışmışsa, böyle bir sonuca varmış. Üstelik, ortaya inancını koyacak kadar da iddialı!!

Çok üzüldüm, bir tweet ile yanıtladım. MİT’in AKP’nin arka bahçesi olduğunu hatırlattım. “Dolayısıyla ajanı olsam bugün bambaşka yerlerde olurdum” diye ekledim.

Türkiye ve Rusya arasında yaşanan krizin, kamuoyunda tuhaf bir şekilde bir ‘meyve-sebze’ parantezinde konuşulması; olup biteni doğru anlamamıza katkı sağlamıyor. Elbette burada önemli bir ekonomik faaliyet sözkonusu. Gerek üretici açısından, gerekse Türkiye’nin ihracat dengeleri için önem taşıyor. Ancak Moskova ile yaşanan kriz bundan çok daha fazlasını konuşmayı ve geleceğe daha dikkatle bakmayı gerektiriyor.

İki ülke arasında yakın bir tarihe kadar devam eden ilişkiler, gerek ekonomik boyutu ve enerji başlığı altında devam eden projeler, gerekse de bölgesel krizleri konuşabilme kabiliyeti açısından önemli sonuçlar üretiyordu. Moskova’nın özellikle Ukrayna hamlesinden sonra kendisinde NATO’ya daha çok ‘hayır’ diyebilme enerjisi bulması, Kırım’ı işgali, ardından da Suriye konusunda başlattığı saldırgan tutum, dengeleri iyiden iyiye bozmaya başladı.

Şimdilerde, ‘Gaz bulamazsak ne yaparız?’ diyerek dertleniyoruz. Şunu söyleyeyim: Gazsız olmaz. Hayat gaza bağlandı. Ne yapıp edeceğiz, o gazı bulacağız...

Rusya krizi çıkınca, bizde “Acaba Rusya doğalgaz musluğunu kapatır mı?” tartışmaları başladı. Madde madde anlatayım...

-Doğalgaz boru ile geliyor. Önce gaz satacak ülkeyi bulmak, sonra boru döşemek gerekiyor. Satıcı ülke bulunsa bile kısa sürede boru döşemek kolay değil.

-Türkiye’ye boru ile gelen doğalgazın 2014 yılında yüzde 65’i Rusya’dan geldi.

-Doğalgazda kısa süreli dalgalanmalara ve kesintilere çare için depolama tesisleri kurmakta geciktik.

-Alternatif olarak sıvı gazı depolayacak ve doğalgaza dönüştürecek 2 tesisin kapasitesini artırmakta zaman kaybettik. Bu nedenle, boru hatlarından gaz gelmez ise, açığı sıvı gaz ile kapatma şansımız pek yok.

İnşallah Rusya ile ilişkiler düzelir. İnşallah Rusya, doğalgaz musluğu ile oynamaz. Durup dururken, elektrikler kesilmez, sanayi durmaz, mutfaklardaki ocaklar sönmez, insanlarımız bu kış günü soğukta kalmaz. Ama, işte bu da bize ders olsun.

Tarih dergisi kapandı.

Türkiye'de dergiler, “Her nefis ölümü tadacaktır” âyetinin hikmetine en yakından örnek gösterilecek varlıklardandır. Edebiyat ve fikir dünyamızda ‘hâlâ yaşayan' dergi, 100 küsür yaşında bisiklete binen nineler gibi mûcizevî bir dikkat ve hayreti hak ediyor. Dergi dediğin birkaç kafadar ve üç-beş kuruş sermaye ile kolayca kurulur ve aynı kolaylıkla “tiz” zamanda kayıplara karışır gider. Geriye birkaç dergi kurucusu ve samimi müdavimin özene-bezene biriktirip ciltlettiği ciltler kalırsa, -ki çoğunlukla o dahi zor ele geçer- ne âlâ... O da kârdır.Tarih dergisi, NTV Tarih dergisini yayımlayan ekibin eseriydi. Gezi olayları esnasında NTV üst yöneticileri, “Aman çocuklar ne yaptınız” paniğiyle dergiyi iç siyaset sunağına yatırıp kurban ettikten sonra aynı ekip tarafından şövalyece bir jest eşliğinde sarf edilen proleter bir gayretle yayınına başlamıştı. Daha iki yaşını bile dolduramadan 19. sayısında (evet dişleri çıkmıştı, evet yürüyebiliyordu ama henüz çok gençti!) kepenk indirdi.

Popüler İçerikler

Türkiye Kaçıncı Sırada? Bir Ankete Göre En Güzel Kadınların Bulunduğu Ülkeler Açıklandı
Zoru Başardık: Karadağ'a Üç Puan Hediye Eden Milli Takım'a Gelen Tepkiler
"Bir Evim Varsa Onun Sayesinde": Hakan Meriçliler'den Vural Çelik Tartışmasında Gülse Birsel'e Büyük Destek!