Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Geçen yıl IŞİD barbarlığı karşısında Ezidilerin anlattıkları çok ağır gelmişti, bazılarını yazamadım bile. Ezidi ülkesi Şengal’i (Sincar) IŞİD’den kurtarmak için ‘Özgür Şengal Operasyonu’nun başladığını öğrenince 23 Eylül 2014’te Derik kampında kulak verdiğim insanları hatırladım yeniden.

Çadırların önünde oturmuş beyaz tülbentli kadınlar

Derinlere, çok derinlere dalmış bakışlar…

Çaresiz erkekler…

Taştan, topraktan oyun çıkaran çocuklar…

65 yaşındaki Murat Nasır öfkeliydi, kırgındı, umutsuzdu:

“Gece ikide Girzerik köyündeki çocuklarımla konuştum. Köyde çatışıyorlar, haber gönderip yardım istiyorlar ama yardım gitmiyor. Köyden kaçıp Şengal’in merkezine geldiler. Biz Şengal’deydik. Peşmerge, asayiş, parti sorumluları hepsi yanımdan geçip gitti. ‘Ayıptır’ dedim, ‘Düne kadar aslandınız şimdi tilki oldunuz’ dedim. ‘Baba kendini kurtar, dağa çık’ deyip gittiler. Dereye ulaştığımızda DAİŞ’i (IŞİD) destekleyen Sünniler bize ateş açtı.

YÖK pedagojik formasyona sınırlama getirdi. En fazla 15 bin aday formasyon eğitimi alabilecekmiş.

Bu karar, fen edebiyat fakültelerine kısa süre içerisinde vurulan ikinci darbedir. İlkinde pek çok bölümü kapatıldı, kontenjanları azaltıldı.

İkincisinde de, önlerinde iş bulmak için belki de tek seçenek olan öğretmenlik şanları ellerinden alındı.

Yüz binlerce hatta yarım milyondan fazla işsiz Fen Edebiyat mezunu var.

Bir o kadar da halen öğrenim gören öğrenci bulunuyor.

Tüm bunlara 15 bin kotası getirmek, acı hem de çok acı!

Kabullenmeleri kolay olmayacak.

Ama öte yanda da atama bekleyen yine yüz binlerce eğitim fakültesi mezunu var ve öğretmenlik öncelikle onların hakkı. Öyle bir noktaya gelindi ki, işin içinden çıkmak mümkün değil ve zaten YÖK de çıkamıyor. Peki hata nerede?

Türkiye’de düzenlenecek G-20 zirvesi, basında Antalya’ya kaç euro kazandıracağı gibi süfli meselelerle yer alırken hepimizin geleceğini ilgilendiren tartışmalardan bahseden pek yok.

İşin özeti şu: Mütemadiyen ekonomik büyümeyi hedefleyen gelişmiş+gelişen bu ülkeler, şimdiye kadar amansızca tükettiği için bir takım sorunlar yaşıyor.

Zira gidişat fena: Gıda fiyatları yükseliyor, denizde balık tükeniyor, kuraklık dalgalarıyla birlikte temiz suya erişmek zorlaşıyor, yeni hastalıklar türüyor, yetmezmiş gibi kutuplar tahminlerin ötesinde bir hızla eriyip, sahil kentlerini yutmaya hazırlanıyor. Bu tablo, artık tartışılmaz bir bilimsel gerçek olan iklim değişikliğinin sonuçları.

2071’de ‘Malazgirt-reloaded’ hayali kuranlara kötü haber: Araştırmalara göre 2100’de küresel gelirler, sırf iklim değişikliği yüzünden yüzde 23 daha düşük olacak.

“Küresel sorunlar küresel cevaplar gerektirmektedir. Bu ilkeden hareketle Antalya Zirvesi’nin bütün insanlık için ‘ortak iyi’ çabalarına önemli bir katkı sunacağına inanıyoruz.“ Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın Türkiye’nin G20 dönem başkanlığında gerçekleştirdiği ilkleri Al Jazeera için yazdı.

Türkiye, 15-16 Kasım 2015 tarihleri arasında Antalya’da gerçekleştirilecek olan G-20 zirvesine ev sahipliği yapıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında yapılacak olan zirvede, küresel ekonominin mevcut durumu, sürdürülebilir büyüme, kalkınma ve iklim değişikliği, yatırım, ticaret ve enerji konuları tartışılacak. Ekonomik gündemin yanı sıra küresel terör ve mülteci krizi gibi siyasi konular da liderlerin gündeminde yer alacak.

1 Aralık 2014’te Avustralya’dan dönem başkanlığını devralan Türkiye’nin G20 Dönem Başkanlığı teması, “Kapsayıcı ve Sağlıklı Büyüme için Ortak Eylem” olarak belirlendi. Bu kapsamda zirvede ele alınacak konular üç öncelikli başlık altında toplandı: “Kapsayıcılık, uygulama ve yatırım.”

“Türkiye dönem başkanlığında G20’ye bir yenilik getirilerek, kadınların sorunlarını ele almak ve küresel ekonomiye katılımlarını artırmak için ilk defa Kadın-20 (W20) açılım grubu kuruldu.”

Otomobilin icadı 19. yüzyılın sonuna doğru tarihlense de, ilk üretilen örnekler faytonların (manifaktür sistemi içinde imal edilen atlı arabaların) devamı gibidir. Kıvrılmış, kenarına kordon geçirilmiş saçtan çamurlukları, tek tek elle üretilmiş ahşap karkasları ve şasilerin üzerine giydirilmiş kaportaları ile ilk otomobiller elektrik, buhar, sonra içten yanmalı motorlar monte edilmiş faytonlara benzetilebilir.

Otomobilin asıl icadı, yani kitlesel bir tüketim nesnesine dönüşmesi ise tümüyle preslenmiş çelik taşıyıcı gövdelerin ve kaportaların dizisel üretimi ile mümkün oldu.

Bu değişimin öncüsü ise herkesin bildiği gibi dizisel üretimin mucidi Henry Ford. 1. Dünya Savaşı sonrası Ford küresel bir markaya dönüşünce, birçok kuruluş onu örnek aldı. Örneğin ABD’deki üretim merkezinden bölgesel pazarlara ulaşmak için Tophane’de kurulan ilk otomobil fabrikasının yıllık üretim kapasitesi o sırada ülkede bulunan toplam araç sayısının tam iki misliydi (Odman*). Ancak koşulların değişmesi nedeniyle bu fabrika uzun ömürlü olmadı. İskenderiye’ye taşınmak zorunda kaldı.

Günümüzün ekonomik koşulları, rekabet gücünün olması için otomobilin küresel bir ürün olarak geliştirilmesini zorunlu kılıyor. Tasarımı, parçaları, montajı artık çok farklı yerlerde gerçekleştiriliyor.

Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer'e göre, Akbank'ın dokuz yıldır ana sponsorluğunu üstlendiği Contemporary İstanbul ev sahipliğini yaptığımız G20'lerin 'sanat ruhunu' yansıtıyor.

10 yılını kutlanan Contemporary İstanbul’un açılışında sohbet ettiğimiz Suzan Sabancı Dinçer, Akbank’ın aynı anda üç önemli sanat etkinliğinin sponsorluğunu (Sabancı Müzesi Zero, Akbank Sanat- Louise Bourgeois ve Cİ) üstlendiğini hatırlatıyor.

Contemporary İstanbul’un açılışında rastladığı yabancı koleksiyonerlerin fuarı, Dubai, Basel gibi çağdaş sanat fuarlarından daha etkileyici bulmaları Suzan Sabancı Dinçer’i hayli sevindirmiş.

“Buradaki yenilikçi damar, dinamizmin sanatseverleri etkiliyor” diyor.

“ Fuarda İstanbul’un “sanatta bende varım” iddiası hemen göze çarpıyor. Bu fuar İstanbul’a yakışıyor” diye ekliyor.

10 Kasım günü, yani Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün vefatının 77. yıldönümü münasebetiyle ATO Congresium'da düzenlenen anma töreninde Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan çok önemli açıklamalarda bulundu.

Rejim endişelerini artık gündemimizden çıkaralım” derken, yeni bir dönem teklifi yapıyordu.

Türkiye, Osmanlı'nın yıkılışı ve özellikle Balkan ve Birinci Dünya Savaşı'nın travmalarını artık aşmak, kendisine güvenmek, insanına inanmak durumundadır. Aynı şekilde kuruluştaki hataların, yol açtığı mağduriyetlerin gölgesinden de artık kurtulmalıyız.

Cumhurbaşkanı bu durumu iki cümleyle öyle güzel özetlemişti ki, 78 milyonu kucaklayan, ortak bir zemini mümkün kılan bir açılım ortaya koymuştu.

“Cumhuriyetin ilk dönemindeki hassasiyetleri ve endişeleri anlıyorum. Bu endişelerin ürünü olan pek çok uygulamanın cumhuriyetin benimsenmesi ve güçlenmesi sürecini uzattığını da kabul etmek durumundayız, ama artık bunları geride bırakmamız gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti 92 yıllık tarihinin en büyük başarılarını son 13 yılda hayata geçirmiştir.”

Silvan yanıyor. Birbiri ardına acı fotoğraflar düşüyor önümüze. İlçede taş üstünde taş kalmamış. Evlerin duvarları paramparça. Sokaklar savaş alanı... Her türlü baskıya rağmen işini yapmakta inat eden gazetecilerin çabalarıyla, ülkemizin doğusundaki ablukayla ilgili sınırlı da olsa bilgi alabiliyoruz. Cep telefonlarının çalışmadığı bölgede, muhabirlerin sabit hattan ulaşmaya çalıştığı halk, patlama ve silah seslerinin yükseldiği mahallelerinde evlerine hapsolmuş, hayatta kalabilmek için dua ettiklerini anlatıyor. İnsanlar öldü. İnsanlar ölüyor. Batı için dizi saati... Silvan’ın yanışı haber değeri taşımıyor.

***

Ülkenin doğusundan yükselip batısına ulaşmayan acı, Silvanlı bir gencin haykırışıyla isyana dönüyor. Diyor ki, “Silvan herkes için ayağa kalktı, bugün Silvan için kimse ayağa kalkmıyor. Bunu unutmayacağım! Yanımızda duran kimse yok! İnsanız biz de, insan! İstanbul’daki bir ağaç kadar değerimiz yok.” Bu sözler derin bir yarılmayı tarif ediyor.

Suriye’de IŞİD’e yönelik bir büyük askeri hazırlık var. IŞİD’e karşı yaklaşan bu savaş nasıl yaşanacak? Aktörlerin sahadaki durumları neler? Daha da önemlisi bu savaşta Türkiye’nin temel çıkmazı ne?

Hem Türkiye’deki siyasi karar alıcıların açıklamalarından hem de uluslararası medyada yer alan haber ve yorumlardan anlıyoruz ki Suriye iyice ısındı. Görünen o ki Suriye’de IŞİD’e yönelik büyük bir askeri harekat hazırlığı var. Kuvvetle muhtemel bu hafta sonu Antalya’da toplanacak olan G20 zirvesi bu konuda kritik olacak. Bu yazıda IŞİD’e karşı ‘dizayn edilecek’ savaşın bir analizini sunmak isterim. Bu analizde de önce IŞİD’i kısaca askeri olarak tanıtmak, sonra Suriye’yi bir harekat alanı olarak tanımlamak ve en sonda da IŞİD’e karşı girişilecek harekatın dizaynı hakkında bilgiler sunmak sanırım en doğru yöntem.

Sadece dünkü gazetelere bir göz atsanız, iktidar partisinin, bu ülkede artık yeni bir resmi ideolojinin yerleştirilmesi adına siyasal tartışma imkânına son verdiğini veya bu sona çok yaklaştığını anlarsınız. 

Ben de öyle yapacağım, dünkü gazetelerde yer alan sadece birkaç haberden yola çıkacağım. Bence en çarpıcı olanlardan biri, Kültür Bakanı Yalçın Topçu’nun, Bahçelievler katliamı sanığı ve Susurluk kazasıyla ortaya saçılan karanlık devlet- siyaset-mafya ilişkilerinin baş kahramanı Abdullah Çatlı’nın mezarını ziyarete gitmesi. Bakan, “Çatlı’yı 70’lerden beri tanırım” demiş. Acaba nasıl tanırmış? Aralarında fikir birliği var mıymış, varsa neymiş o fikir? Bu mezar ziyareti ve pek çok benzer örnek, “derin devletle hesaplaşılıyor” masalının acı sonundan başka bir şey değil. Zaten sağ-muhafazakâr-milliyetçi kesim geçmişi ile hesaplaşmaya hiç yanaşmadı, tarihle yüzleşmeden kastettiği, muarızlarının yani CHP kanadının karanlık tarihini, diğer taraftan sol siyasetin geçmiş zaaflarını öne çıkarıp ardına saklanmaktı, o kadar. Şimdi, kalınan yerden devam ediliyor, eskisinin kaldığı yerden bayrağı devralan yeni bir derin devlet ile yeni bir karanlık sayfa açılıyor. Olan bu.

Popüler İçerikler

İstanbul Bağcılar ve Ataşehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Okullarda Yılbaşı Kutlamasını Yasakladı!
Sosyal Medyada Süren Öğretmenlik Tartışması: Az Çalışıp Çok mu Maaş Alıyorlar?
Okullardaki Yılbaşı Kutlamalarına Gelen Yasağa Mustafa Sandal'dan "Onlara İnat 'Duble' Kutlayacağız!" Tepkisi