Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

PKK’nın Kandil’deki yöneticilerinden Murat Karayılan Eylül 2015’te ANF’de yayınlanan röportajında “Çözüm sürecini AKP’nin ve Erdoğan’ın bitirdiğini söylüyorsunuz. Bunun ardında bir seçim stratejisi olduğunu belirtiyorsunuz. Eğer böyle düşünüyorsanız, şiddeti tırmandırarak bu stratejiye en büyük katkıyı siz yapmış olmuyor musunuz?” sorusuna şöyle yanıt vermişti: “Biz yürüttüğümüz kendimizi savunmadır. Şiddeti biz değil, AKP tırmandırıyor. Bu savunma temelinde verdiğimiz cevabın AKP’nin stratejisine en büyük katkıyı yaptığını da düşünmüyorum.Burası tartışmalı bir husustur. Bizim kendimizi korumamız, darbe yemeden onları boşa çıkarmamız, kendi demokratik sistemimizi geliştirmemiz onların hesabını tümüyle boşa çıkarabilir. Bu yüzden, mevcut yürütülen sürecin AKP’nin stratejisine hizmet ettiği tespiti tartışmalı bir tespittir.”

PKK yöneticilerinin, 2 Kasım 2015 itibariyle, tartışmalı olmadığı anlaşılan bu tespiti niye bir türlü anlamadığı, daha da önemlisi anlamak istemediği en mühim konulardan biridir.

Temmuz ayının sonundan itibaren PKK örgütünün yaptığı şey şiddeti tırmandırmaktı, kendinin savunmanın çok ötesindeydi.

AK Parti 1 Kasım seçimlerinde muhteşem bir 

başarı elde etti.

Seçim gecesi AK Parti Genel 

Merkezi'ndeydik.

Milliyet'ten Serpil Çevikcan, Star'dan Mustafa Kartoğlu,Vatan'dan Murat Çelik'le birlikte.

Basından sorumlu Genel Başkan yardımcısı Ömer Çelik'in odasındaydık.

Genel Başkan Yardımcıları Mevlüt Çavuşoğlu, Naci Ağbal ve Grup Başkanvekili Mahir Ünal da vardı.

AK Parti yöneticileri bir yandan tebrik telefonlarına cevap veriyor diğer yandan da sonuçları takip ediyorlardı. 

AK Parti Genel Merkezi'ne çıkan yollar karnaval havasına dönüşmüş, partinin önüne toplanan binlerce insan sevinç kutlamaları yapıyordu. AK Parti göz kamaştırıcı bir başarı elde etmiş, zümrüdü anka gibi küllerinden yeniden doğmuştu. Zafer gecesinde gözlemlerde bulunmaya, AK Parti Genel Merkezi'ne hakim olan psikolojiyi anlamaya çalıştım. Başbakan'la birlikte balkona çıkan AK Parti yöneticileri ile konuştum. AK Parti'de, “Millet bize bir fırsat daha verdi” havası hakimdi.

Oyunun hedefinde HDP vardı.

“Seni başkan yaptırmayacağız” diyenler barajın altında bırakılarak cezalandırılacaktı.

Böylece de başkan olmaya yetecek milletvekili sayısına da ulaşılacaktı.

Yöntem olarak savaşı seçmişti Saray.

Kandil’de PKK’yi bombaladıkça, aslında Ankara’da HDP’yi bombalıyorlardı.

PKK buna önce misillemeyle, sonra büyük sabotajlarla, mayınlarla, bombalamayla karşılık verdikçe bütün düşmanlığın sivri ucu HDP’ye yöneliyordu.

Açıkça söylemek gerekiyorsa, PKK’nin savunmanın ötesine geçip çok yüksek volümlü bir misillemeye girmesi, “çatışmasızlık” sürecini ilan etmekteki gecikme, demokratik siyasetin, yani HDP’nin alanını iyice daralttı.

Bir de buna Cizre, Silopi, Silvan, Varto, Yüksekova, Sur, Lice gibi ilçelerde kurulan barikatlar, açılan hendekler eklenince, üstüne üstlük direkt bağlantısı olmadığı halde bir de Demokratik Özerklik ilanları bu görüntünün yanına konulunca, AKP’nin arayıp da bulamacağı bir algı operasyonu alanı yaratılmış oldu.

AKP, kendi kurmaylarının bile şaşırdığı bir oy artışıyla (7 Haziran’a göre yaklaşık 4 milyon) tek parti iktidarını yeniden ilan etti.

Yolsuzlukların, hukukun yok sayılmasının, hak ihlallerinin, Erdoğan’ın kuvvetler ayrılığını hiçe saymasının, şaibeli bombaların, Suriye politikasının ve IŞİD tehdidinin; hadi hiç olmadı ekonomideki duraklamanın, AKP’yi yıpratacağını düşünen benim gibiler, fena halde yanıldı.

Doğrusu, sonuçların 7 Haziran’dan çok farklı olmayacağını, dolayısıyla seçimin iptal edilme riskinin olduğunu da düşünüyordum. Belli ki, Ahmet Davutoğlu’nun da bizzat ifade ettiği gibi, 10 Ekim Ankara katliamı da AKP’ye yaramış!

Böylesine kirlenmiş, kamplaştırılmış, adil olmayan bir seçim ortamından çıkan zaferi intikam çığlıkları atmakla vicanlar rahatlayacaksa, buyursunlar…

Ama şunları unutmasınlar:

1) 17-25’i istediğiniz kadar vicdanınızda sıfırlayın, ‘yolsuz’ etiketini silmek için görmezden gelmek yetmez, ancak adil bir yargılama bu lekeyi silebilir.

Verilen görevleri, büyük bir istikrar içinde, büyük bir başarı ile dört dörtlük yerine getiren hangi yöneticinin istifası istenebilir?..

İster kamuda ister özelde olsun vazifelerini büyük başarı ile yapan bir yöneticiyi hangi akıllı görevden alır?..

Efendim; şöyleymiş böyleymiş, falanca yerlerden çok tepki geliyormuş, pek de sevilmiyormuş, falan, filan... Geçin bunları beyler geçin!..

Akıllı patron bakar; genel müdür kendisinin çıkarlarını tam manasıyla koruyor mu? Dediğinden bir milim dışarı çıkıyor mu çıkmıyor mu?.. Gerisini ne duyar ne de görür. Büyük ve profesyonel şirketlerin temel yönetim kuralları arasında genel müdürün sevilip sevilmemesi diye bir kıstas asla ve asla yoktur. Şirketin kapısının önüne sandık koysanız, genel müdüre sevdiklerine dair çalışanlarından hatta o şirketle ticari ilişkisi olanlardan tek oy çıkmayabilir. Fakat, patron öyle istediği için,  genel müdür, verilen vazifeleri hatasız yaptığı sürece koltuğunda oturur.

ADSIZ'ın sıkı takipçileri bilir. Söyleyeceklerini kenardan köşeden, oramı buramı sallamadan (başıma bu yüzden çok dertler açtım. Açmaya da devam edeceğimi biliyorum) ifade eden bir kardeşinizim. Lafın nereye geleceğini anladınız!..

En sonda söylenmesi gerekeni yine en başta söyleyelim;

Devlet Bahçeli çok başarılıdır. Evet efendim aynen öyle!..

Böyle akil bir toplumsal çoğunluğa sahip olduğumuz için çok şanslıyız. 

O çoğunluk ülkemizin sigortası... 

O çoğunluk demokrasimizin yegâne güvencesi... 

1 Kasım’da gereken balans ayarını yine o yaptı. 

Kaos heveslilerine, iç savaş kışkırtıcılarına; her Allah’ın günü Türkiye battı-batacak diye baykuş gibi konuşanlara; NATO’yu müdahaleye çağıranlara, yabancı gazetecilere tehdit mektubu yazdıranlara ağzının payını verdi. 

Hiçbir taşkınlık yapmadan sabırla olan biteni izledi, dinledi, bekledi ve sonunda büyük bir ağırbaşlılıkla söyleyeceğini söyledi: “Hele durun bakalım, ben daha ölmedim, buradayım.”  

* * *

Yüzde 49.5 gibi kimsenin beklenmediği bir sonuca yol açan etkenleri iki gruba ayırabiliriz: AK Parti’nin yaptığı düzeltmeler ve muhaliflerinin yaptıkları hatalar... 

7 Haziran’da AK Parti’yi ikaz etmek amacıyla başka partiye oy veren – ama daha çok sandığa gitmeyen - kesim, daha 8 Haziran sabahı ikazın ayarının kaçtığını ve hiç istemedikleri bir sonuç doğurduğunu görmüştü zaten. 1 Kasım onlar açısından bir “düzeltme” şansıydı, ikazları baki kalmak kaydıyla AK Parti’ye geri döndüler.

Seçimde oy kullananla-rın yüzde 50’si AKP’ye güvenoyu verdi. Seçmen oy verirken AKP’nin geçmişte yaptıklarını değerlendirdi. Gelecekte iyi şeyler yapacağına inanarak oyunu kullandı.

Piyasa da seçim sonuçlarına dayalı olarak “güven” tazeledi.

Türkiye ekonomisinde bir günde önemli değişiklik olmadı. Bir günde döviz giriş ve çıkışı değişmedi. Şirketlerin durumunda farklılık yok. Ama pazartesi sabahı dolar fiyatı ucuzladı, borsayükselişe geçti, faiz az da olsa geriledi.

Bu üç konudaki değişim, “piyasa”nın AKP iktidarına güveninin göstergesidir.

Cuma günü kapanışta 2.91 TL dolayında olan dolar fiyatı pazartesi sabahı 2.77 TL’ye kadar indi. Euro 3.10 TL, faiz 9.75 oldu.

Bunlar piyasanın ilk tepkisidir.

Güven çok önemli

Önemli olan sadece piyasanın değil,  ekonominin tüm oyuncularının, halkın güveninin artmasıdır.

1 Kasım seçimleriyle birlikte, Gezi direnişiyle başlayan ve AKP’nin görece gerilemesi ve hegemonik kapasitesinin daralmasıyla karakterize olan bir politik çevrim tamamlanmış oldu. Kendimizi kandırmayalım. Bu seçimi bir yenilgi haline getiren, HDP’nin (seçim bildirgesinin dahi yasaklandığı bir seçim “yarışında”) yaşadığı düşüş falan değildir. Esas neden, Gezi direnişiyle başlayıp tapelere ve uzatmalı seçim sürecine uzanan bu siyasal çevrimin kapanması, yani AKP’nin yavaş ve göreli de olsa gerileyişinin (elbette cebir ve hileyi de içeren yollarla) durdurulmuş olmasıdır. AKP’nin neoliberal otoriterizmi ciddi yaralar almış, ancak daha da sağa kırarak, ona has muhafazakâr popülizmin otoriter-baskıcı karakterini iyice pekiştirerek bu yaralarını sarmayı başarmıştır.

Dolayısıyla ortada “bizler” açısından bir mağlubiyet olduğu açıktır. Gezi sonrasında en olumsuz dönemeçte dahi “tarihin” bir biçimiyle bizim safımızda olduğu, yani AKP’nin yavaş yavaş da olsa çözülmekte olduğu varsayımıyla hareket ediyorduk. Bazılarımız post-Erdoğan zamanlara dair alelacele “restorasyon” tezleri dahi tedavüle sokmuştu.

1 Kasım seçimlerinin kaybedenleri kadınlar oldu.

Henüz kesin olmayan rakamlara göre, AKP 35, CHP 21, HDP 23 MHP 3 milletvekili çıkardı ki bu da toplamda 82 kadın milletvekili ediyor.Bu durumda CHP hariç tüm partilerin kadın milletvekili sayısında bir düşüş var.Haziran seçimlerinde 41 kadın milletvekilini meclise sokan AKP’nin şimdiki sayısı 35.HDP’nin kadın milletvekili sayısı 32’den 23’e, MHP’ninki ise 4’ten 3’e gerilemiş durumda.Haziran seçimlerinin rekoru tarihte kaldı.98 kadının parlamentoya girmeyi başardığı o seçimlere göre bugün kadın milletvekili oranında yüzde 17.6’dan yüzde 14,9’a gerileme söz konusu.Neticede ortaya çıkan kadınlar adına üzücü bir tablo.Kadınların siyasette temsil edilmesinde dünyanın en kötü skorlarından birine sahip olan Türkiye’deki son seçimler kadın-erkek eşitliği için yıllardan beri uğraşan kadın örgütleri için de ağır bir hezimet.

SEÇİMİN FARKLI DİNAMİKLERİ

KaDer’in Başkanı Gönül Karahanoğlu kadın milletvekili oranındaki düşüşü bu seçimin “farklı dinamiklerine” bağlıyor.Karahanoğlu “1 Kasım seçimlerinde KaDer olarak her zaman olduğu bir kampanya yapmadık.

Bazıları CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu eleştirmek için sabah olmasını zor bekledi. Hemen kurultaydan, Kılıçdaroğlu’nun istfa etmesi gereğinden, CHP’nin oy oranını yetersiz bulduklarından söz ettiler. Sanki, yıllardır CHP’nin oy oranı yüzde 30’un üzerindeymiş de, Kılıçdaroğlu bunu indirmiş gibi eleştirilerde bulunuyorlar. Evet, böyle bir ortamda CHP’nin, MHP’nin oylarının yüksek olması beklenir. Ancak işte seçmen böyle karar veriyor…

7 Haziran seçimine göre en büyük yenilgi MHP’de yaşandı. Şimdi MHP Genel Başkan Devlet Bahçeli’ye karşı da “güç birliği” hazırlığı var. Bahçeli’nin karşısına genel başkan adayı olarak çıkmanın kolay olmadığının onlar da farkında. 2019 yılına kadar seçim yok. 2019’un mart ayında yerel seçimler, ağustos ayında Cumhurbaşkanlığı, Kasım ayında da milletvekilliği seçimleri yapılacak. Bakarsınız 2019 seçimlerine üç siyasi parti de yeni genel başkanlarla girebilir. İşte bunun hazırlığı var.

Popüler İçerikler

Fernando Muslera, Jose Mourinho'yu Hedef Aldı: "İstemiyorsa Gidebilir"
İzmir'de 5 Küçük Kardeşin Öldüğü Yangın Faciası: Bakanlık, Aileyi 18 Kez Ziyaret Etmiş!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Karşıtlarına Mesaj Yolladı: "10 Yıl Daha Yaşasa Bambaşka Olurdu"