Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Sevgili okurlarım bilmem farkında mısınız? 

Türkiye’de, demokrasi tarihinde hiç görülmemiş bir değişme yaşanıyor: 

İktidar partisi AKP, vaatlerini bile gölgede bırakan tehditlerle seçimleregidiyor... 

Hep vaatlerle seçim kazanan AKP, bu kez tehditlere bel bağlamış görünüyor.

AKP’nin çok sık değişen görüş ve politikalarına katılmayanların hain sayıldığını zaten biliyorduk... 

Bu politika ve görüşler, en temel iç ve dış politika konularında çok sık değiştiği ve insanlar bu değişime aynı hızda ayak uyduramadıkları için ülkede, yandaşlar dahil, hain sayılmayan kimse kalmadığını da görmüştük.

1 Kasım’la ilgili öngörüsünün tek başına iktidar olduğunu yineleyen Başbakan Ahmet Davutoğlu, seçimi ‘kader referandumu’ olarak niteledi

 Davutoğlu, seçim güvenliği konusunda ise “Oyunu kullandıktan sonra kimse binalarda kalmayacak. Oy sayılırken gelebilirler. Gizli oy, açık tasnif” dedi

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Konya mitinginin ardından gazetelerin Ankara temsilcilerinin sorularını yanıtladı.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, 1 Kasım seçimi arifesinde memleketi Konya’da seçmenlerle buluştu. 7 Haziran’da olduğu gibi büyük ve coşkulu bir kalabalığa hitap eden Davutoğlu’nun morali çok yüksekti.

BİR: Zalime de mazluma da kimlik sormaktan vazgeçerek. 

-İKİ: “Sen geçmişte bana şunu yapmıştın, şimdi de sana bunu yapıyorlar, oh olsun!” demekten vazgeçerek.

 -ÜÇ: Bir zalim, bir mazluma zulmederken “Çekirdeklerimizi hazırladık, seyrediyoruz” demekten vazgeçerek.

 -DÖRT: Her zaman ve her durumda zalimin kazandığı bir oyunun piyonu konumuna düşmekten vazgeçerek...

- BEŞ: Herhangi bir mazluma, “Sen eskiden benim haklarımı savundun mu ki şimdi ben senin haklarını savunayım” diye çemkirmekten vazgeçerek.

Partiler, seçim akşamı hiçbir şey söylemeden, toplanmayı öngörmelidirler.

Yarın akşam, her parti kendi doğrularını tekrarlayacak mı?

Geçen seçim sonrasında söylenenler 'tekrarlanırsa' sonuç değişir mi?

Partiler, 7 Haziran öncesinde söylediklerini, son iki ay da tekrarladılar da ne oldu?

Çok soru varda, kendilerini tekrarlayıp da ne oldu? Aynı yerde kaldılar!

Değişiklik yapacaklar mı?

Dört parti için de doğru yol nedir? 2015 Kasım ayı için bana göre şudur:

Seçim sonuçlarını aldıklarında, 'galiba düşünmeye ihtiyacım var' deyip, ertesi gün partilerinin yetkili kurullarını toplamaları, bu arada toplum önderlerinin görüşlerini almaya çalışmaları, yoğun bir çalışma ile üç dört günde partilerinin görüşünü belirleyip kamuoyuna açıklamaları tek doğru yoldur.

De Gaulle 'Kendi söylediklerine inanmayan siyasetçiler bu söylediklerine başkalarının inandıklarını görünce çok şaşırırlar' demişti. Türkiye'de ise hem kendi söylediklerine inanmayan hem de bu söylenenlere kimsenin inanmadığını gören siyasetçiler çoğunluktadır.

Ama bir de ağızlarından çıkanların kulaklarına ve dolayısıyla beyinlerine ulaşmadığı bir 'Aydın' kesimi vardır ki, böylesini ne De Gaulle ne de Churchill görmüştür kendi toplumlarında... 

Kemalist aydınlar 

Örneğin 'Kemalist Aydın' diye bilinen türün temsilcileri, güncel olayları değerlendirirken genellikle 'Atatürk yaşasaydı böyle mi davranırdı' şeklinde eleştirirler mevcut yöneticileri...

Geçen yazımda 2012-2013 yıllarında Suriye’de özerk bölge oluşumları başladığında gerek Türkiye gerekse ÖSO farklı bir politika izleseydi, PYD’nin Esad’la işbirliği önlenebilir miydi, sorusunu sormuştum.

Bu soruyu ortaya atmamın amacı geçmişin hesaplaşmasını yapmaktan çok, gelecekle ilgili bir tartışma açmak... 

Bugün Suriye krizi yeni bir evreye girmiş durumda. ABD ve Rusya başta olmak üzere, konuyla ilgili bütün taraflar bir araya gelerek soruna “siyasi bir çözüm” bulmaya çalışıyor. Bazı ülkelerin bu süreci “Esad’lı geçiş” diye adlandırması, bazılarının ise “Esad’ın gidiş sürecinin takvime bağlanması” demeyi tercih etmesi işin özünü değiştirmez. Suriye’nin geleceğinde Esad’ın olmayacağı artık anlaşılmış bulunuyor. Esad şu anda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da dediği gibi Lazkiye’de “butik bir devlet”e razı olmuş durumda.

Yarın kritik gün. Günü kritik kılan sadece seçimler ve muhtemel sonuçları değil, aynı zamanda Türkiye için yeni dinamiklerle yeni bir dönemin başlayacak olması.

Koşullar ortada:

Kürt meselesi yeni bir biçim almış durumda...

IŞİD belası diş gösteriyor...

Ortadoğu ve Suriye'de gelişmeler, dengeler, yeni aktörler Türkiye'nin dış politikası kadar iç siyasetini etkiler istikamette ilerliyor...

Ekonomik konjonktür rüzgarları arkamızdan esmiyor...

Çok yönlü toplumsal kutuplaşma ve siyasi gerilim, sistem dengelerini bozacak, şiddet ve sokak siyaseti kokuları yayacak, siyasi iktidarlara ve uygulamalara ilişkin kesintisiz meşruiyet tartışmaları üretebilecek bir seviyeye ulaşmış durumda...

Bir dilek tut…

Hiç suçu yokken, evinde otururken, göğsünden vurarak öldürdükleri Dilek Doğan, ellerine geçirdikleri polis gücüyle katledilen son evladımız olsun.

Bir dilek tut…

“Kendi çocukları Amerikalarda Avrupalarda geziyor, saraylarında ailece altın kaşıklarla yemek yiyorlar, benim kocam çocuklarına hasret gitti” diyen Dilek Koçak, son şehit eşi olsun.

Bir dilek tut…

“Ben sadece babamı kaybetmedim, beni koruyan, kollayan, koskoca bir dağı kaybettim” diyen Dilek Arslan, son şehit madenci kızı olsun.

Seçimlerin sonucu ne olursa olsun, önümüzdeki şu gerçek değişmeyecek: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “devlet adamı”, “devlet” olma mücadelesi sürecek. Erdoğan, “yüzde 52 oyla seçilmiş”, “ilk kez halkın seçtiği” bir cumhurbaşkanı olduğunu ve bu nedenle de “devleti” temsil ettiğini, hattâ devletin ta kendisi olduğunu düşünüyor. 2007’de yapılan referandumla, Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesinin “fiilî” bir sistem değişikliği yarattığına inanıyor. Tüm “hakaret davaları” da, “devlet olarak beni kabul edeceksiniz” mesajı.

Sadece Erdoğan’ın kendisi değil, zaman içinde dönüştüğü hâliyle AKP’nin de bu konuda kafası net; sağın merkezinden aşırısına bir yelpazede gezinen AKP, tipik bir popülist parti. “

Çağımızda Ortadoğu'nun devrilen diktatörleri bile demokrasiden bahsederek meşruiyet kazanmaya çalışırlardı.

Nasır’lar, Kaddafi’ler, Mübarek’ler, Bin Ali’ler...

Hatta Kaddafi, “liberal demokrasi”yi yetersiz bularak, PKK’nın KCK örgütlenmesine ilham kaynağı olan “Cemahiriye” (cumhurlar, topluluklar) adlı totaliter mekanizmayı “doğrudan demokrasi” diye satmaya çalışırdı!

2015 yılında HDP’nin seçim bildirgelerinde bu totaliter sistem “demokratik özerklik, yerel yönetim” etiketleri 

altında savunuluyor!

Çağımızda ülkelerin, hatta felsefi düşüncelerin bile itibarı, demokratik değerler konusundaki tavırlarıyla doğru orantılıdır.

Popüler İçerikler

Kızılcık Şerbeti Yapımcısından Müjdat Gezen'in Olay İddiasına Sert Yanıt!
Evde de Yapsak Ucuz Değil: Fatih Altaylı Evde Yaptığı Patlıcan Musakkanın Maliyetini Hesapladı
İlk Buluşmada Alman Usulü Hesap Ödediği İçin Buluştuğu Kişinin Cimriliğinden Dem Vuran Kadın Tartışma Yarattı