Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Tarih Kasım 2014. Antep'te bir yerel gazete olan Kilis Postası'nda 'müjdeli' bir haber vardı. O vakitler bu müjdeden çıkacak melanetleri bilmiyorduk.

IŞİD ile kanlı münasebetlerimize dair elimizde neler var?

, Niğde’de jandarma ile IŞİD militanları arasında çıkan çatışma (Mart 2014), , Süleyman Şah Türbesi kuşatması (Ekim 2014), , HDP’nin Adana ve Mersin merkezlerine bomba (Mayıs 2015), HDP Diyarbakır mitingine bombalı saldırı (Haziran 2015),

Görüldüğü üzere ivme hızlı, yıkıcılığın yükselişi geometrik.

Elde başka ne var?

21 kişilik intihar bombacılarının listesi.

Diyarbakır, Suruç ve Ankara saldırılarını yapanlar zaten bu listedeydi ve birbirleriyle ilintili Adıyamanlı gençlerdi.

Ekonomi bilgisi”nin kendisin-den çok “ekonomi tarihi”nin önem kazanacağı bir döneme giriyoruz. Dikkat ederseniz, ekonomi yazarları ekonominin kendisinden çok, günlük olaylara değinen ve ekonomiyi doğrudan değil, dolaylı olarak etkileyen konularda yazmaya başladılar. Çünkü, artık küresel bütünleşme dönemi başladı. Bütün dünyada, gelişmekte olan ülke ekonomileri birbirlerine paralel biçimde hareket ediyorlar. Gelişmekte olan, fakat bir türlü gelişmiş ülke olamayan ülkeler bloğu arasında, sadece “pozitif ayrışma” veya “negatif ayrışma” gibi başlıklar öne çıkıyor. Bu ayrışmaların temel nedeni ise ya siyasi gelişmeler ya da ülkelerin oransal olarak yüksek bağları bulunan diğer ülkelerdeki ekonomik ve/veya siyasi gelişmeler oluyor.

Dünya ekonomisi ve zenginliklerinin dörtte birinden biraz fazlasını kontrol eden ABD, önümüzdeki on beş yıl içinde dünya ekonomisi ve zenginliklerinin üçte birinden biraz fazlasını kontrol edebilir hale gelecek.

Gezi eylemlerinde onlarca insanın öldürülmesi, binlerce insanın yaralanması, kör edilmesi, sakatlanması yetmedi. AKP, siyasette tahminlerin ötesinde ve derinlikte etki bırakan Gezi’den intikam almak adına ne yapacağını şaşırdı.

Kabataş yalanının bir traji-komediye dönüştü. ‘Darbeye teşebbüs’ le suçlanan Çarşı davası sanıkları hakkında yeterli kanıt bulunmadı, beraatleri isteniyor.

Can havliyle biber gazından kaçan, tıbbi müdahaleye ihtiyacı olan insanlar için ‘camiye ayakkabıyla girdiler, içki içip çiş yaptılar’ iddiaları da havada kaldı.

Ama olmaz!

Akit yazarı, büyük AKP düşünürü Abdurrahman Dilipak’ın ‘halife’ lik ilanına hazırlandığını açıkça söylediği ‘Reis’ , kendini maskara edenlerin daha fazla bedel ödemesini istiyor.

BÜLENT Arınç'ın CNN Türk'te Hakan Çelik'e yaptığı açıklamaları biliyorsunuz.

Bu açıklamalarıyla Arınç, bir zamanlar demokratik reformlara imza atan partisindeki otoriterleşme ve ‘tek adam’ hâkimiyetini ortaya koydu.

Hemen saldırıya geçen tetikçiler ve “kan damlayan kalemler” de aynı otoriterleşmenin mekanizmalarıdır.

“Koltuğu gitti, Arınç döküldü” imiş!

Halbuki Sayın Arınç “kuzu kuzu” davransaydı, partisinin genel başkanı ve başbakan olarak da atanabilirdi. Üstelik Davutoğlu ısrar ettiği halde Arınç kendisi adaylığı kabul etmedi; çekileceğini de bir yıl önce açıklamıştı üstelik. (28 Aralık 2014)

LİDER SULTASI

Bülent Arınç, hükümet üzerinde “cumhurbaşkanı vesayeti” olmaması gerektiğini söyleyen insandır. (28 aralık 2014)

“Montaj başkanlık sistemi olmaz” diyen insandır. (3 Nisan 2015)

Merkez Bankası bağımsızlığını savunan, yolsuzlukları eleştiren birkaç iktidar mensubundan biridir.

10 Ekim Katliamı’nın mesajı HDP’nin metropollerdeki seçmenine yönelikti: 7 Haziran’da verdiğiniz oyu geri almazsanız çatışma ve iç savaş Kürdistan’la sınırlı kalmaz, Türkiye’ye sıçrar. Patlamanın miting meydanında değil garda olması da bir tesadüf değil. Okul, gar, hastane... Sadece siyasi örgütlerin değil “ahali”nin, orta yolculuğun da sinir uçlarına dokunabilecek yerler.

Patlamanın failleri IŞİD’li olabilir. IŞİD, Kobane’nin intikamını almak istemiş olabilir. Bunlar mümkündür. Ama 7 Haziran’dan sonra ülkeyi kin ve nefret buhranına sürükleyen kişi belli olduğu için toplum bu kez “kim yaptı?” sorusundan çok “neden yaptın?” sorusuyla ilgilendi, buna cevap aradı. Korkunun hâkim olduğu konjonktürlerde olgular ile siyasal refleksler arasındaki tutarlılık, insicam ortadan kalkar.

Türkiye tarihinde siyasî kimliklerin bu kadar kesifleştiği-kutuplaştığı, bir arada var olma “bilinci”nin bu kadar zayıfladığı çok az dönem vardır. Bunlardan birisi, 12 Eylül öncesiydi. Cuntaya cılız bir tepki gösterilmesinin tek nedeni sağ-muhafazakârlığın toplumun dokularına işlemiş olması değildi. 12 Eylül öncesinin yarattığı yılgınlığın da payı vardı.

Bülent Arınç’ın “ fırtınalar koparsa kopsun ” açıklamaları tam da 5. parti tevatürleri ayyuka çıkmışken, doğal olarak gündemin merkezine yerleşti. Dahası, Arınç, kendini çok diplomatik konuşuyor sanmasına rağmen “ duygu ” ve düşüncelerini fazlasıyla açık eden bir siyasetçi.

Doğrusu, Arınç kendini biraz yanlış tanıyan bir siyasetçi; hep “ olgun, ketum, bilge, hitabeti güçlü ” bir siyasetçi modelinin içini doldurmaya çalışsa da sıklıkla “ nefsi galebe çalar ”. Ne kadar soğukkanlı ve aklıselim olmaya çalışırsa çalışsın çabuk kızar, bazen ağzını bozmaktan kaçınamaz. Yine de, hakkını teslim etmek lazım, gerçekten de makam, mevki, refah meraklısı olmadığını ispatlamış biridir. Beğenin beğenmeyin, gerçekten de bir ideali olan siyasetçidir. Ne kadar bazen kendini tutamasa da “efendi ” bir insandır ve tüm bunlar bugünlerde fevkalade meziyetler haline gelmiştir.

Beşir Atalay İçişleri Bakanı'ydı.

Polis Akademisi'nde 12 aydının katıldığı, Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi'nin startı yeni verilmişti.

Beşir Bey'le birlikte bölgeye gittik.

İlk durağımız Diyarbakır'dı. Beşir Atalay, Diyarbakırlılara, ”Sürprizlere hazır olun” demişti.

PKK, çözüm sürecinden rahatsız olmuş, kepenkleri kapattırmıştı.

Beşir Bey'e, ”Aracı olmak isteyen devlet var mı?” diye sormuştum. ” İngilizler çok istekli ” karşılığını vermişti.

7 Şubat MİT krizinden bir süre sonraydı.

Oslo belgeleriyle ilgili tartışma olanca sıcaklığıyla sürüyordu.

Muhatabıma, ” Oslo belgelerinin nereden sızdığını tespit edebildiniz mi? ” diye sormuştum.

Bir süre düşündükten sonra, ” Bazı tespitlerimiz var ” demişti.

Elif Çakır, bu akıl almaz hikâyenin “Kabataş Gelini” tarafından kendisine anlatıldığını söylüyordu haberinde.

*

Oysa gerçek hiç de böyle değilmiş.

Anlatılan “fanteziler”, aslında “Kabataş Gelini”nin fantezileri değil, Elif Çakır’ın fantezileriymiş.

*

Dünkü Taraf gazetesinde Kabataş haberinin çıktığı dönemde Star gazetesinde editörlük yapan Murat Seçkin’in yazısından öğrendim bu tarihi gerçeği.

Murat Seçkin yazısında olayı şöyle anlatıyor:

Gazeteci Elif, mağdur gelinle yaptığı röportajı gazetenin sistemine atıyor. Sayfanın editörü okuduklarını görünce şaşkınlığını gizleyemiyor. Bunları bu kadın mı anlattı? Elif’in cevabı: Psikolojik olarak bitmiş durumda. Konuşacak hali yoktu. Ne anlatabilirdi ki? Ama ne demek istediğini ben anladım.”

Son 3 aydır gündemimizin en önemli maddesi “erken seçim” iken, bu hafta bir olay, en sert kalpli insanlar dahil herkesi “şok” etti. 3,5 yaşındaki bir çocuğun yüzüne asit atıldı. Bir kaç gün sonra, saldırıyı gerçekleştiren kişinin çocuğun akrabası olduğu ve planlı bir olay olduğu ortaya çıktı. Ama daha ilginci Intel Pazarlama Müdürü olduğunu anlaşılmasıydı.

Zavallı çocuğun annesi, daha önce yaşanan bir olayda, bu enişteyle gidilen bir tatilde çocuğunun kolunun yandığını hatırlaması da başka bir durum. Yani bu kişinin ilk eylemi bile olmayabilirmiş.

Olayın bizi şaşırtan bir yönü ise, bu kişinin “Intel” firmasının Türkiye Pazarlama Müdürü olmasıydı. Dahası, yeni değil tam 10 yıldır Intel Türkiye’de çalışıyordu. Öncesinde de bir yandan Bilgi Üniversitesinde MBA yaparken, bir yandan da Grey Türkiye’de P&G markalarından sorumlu olduğu görülüyor.

Anlaşılan, PKK için sonun başlangıcına işaret eden günlerden geçiyoruz.

Kendi çıkarlarının değil, başkalarının çıkarları için yürütülen mücadelenin gelip dayandığı sonuç bu oldu:

PKK/PYD ile Baas’ın İttifakı!

Buna ittifak demek ne kadar doğru o bile tartışılır.

İttifaklar karşılıklı çıkarların korunduğu ve ‘kazan-kazan’ ilkesinin hayata geçtiği süreçler demektir.

Esat ve PKK/PYD İttifakında, kazanan sadece Esat ve Baas rejimidir. PKK/PYD Esat’ın gücüne güç katmak için kullanılan bir enstrümandan ibarettir.

Özgür Suriye Ordusuna ve diğer rejim muhalifleri güçlere karşı savaşta, gücünü kaybetmiş Baasçıların ordusuna kan verecek PYD, bu ordunun yeni savaşçı birimlerini oluşturacak, böylece Suriye’deki haklı Kürt mücadelesi bastırılmış olacak ve Baasçılığın şiddet ve terör siyaseti bir Kürt partisinin eliyle yeniden inşa edilecek.

Popüler İçerikler

Demet Akalın 'Laiklik' Açıklamasıyla Gündem Olan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'e Ateş Püskürdü!
Kılıçlı Yemin Olayında Yeni Gelişme: Teğmenlerden Sonra Komutanlar da Disipline Sevk Edildi
Teğmen Ebru Eroğlu İle İlgili Skandal Karar: Küfür ve Taciz İfade Özgürlüğü Sayıldı