Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Alt alta topla çıkan sonucu devlet hanesine şöyle yaz: Destansı bir ihmaller silsilesi, destansı bir çöküş. Bugün bunu destekleyen başka bir bilgi daha...

Ne Adalet Bakanı, ne İçişleri Bakanı istifa etmedi. Etmesin zaten, bu onların istifasıyla kapanacak bir yara değildir.

Halihazırdaki hükümet, AKP hükümeti değilmiş. Değil zaten, bu son üç ayın hükümetinden öte başlayan bir karanlıktır.

5 Haziran 2015 – Diyarbakır bombalı saldırısı – 5 can yitik

22 Temmuz 2015 – Suruç bombalı saldırısı – 34 can yitik

10 Ekim 2015 – Ankara bombalı saldırısı – 102 can yitik

Alt alta topla çıkan sonucu devlet hanesine şöyle yaz: Destansı bir ihmaller silsilesi, destansı bir çöküş.

Her geçen gün bunu doğrulayan başka bir bilgi daha elde ediyoruz.

İlk bakışta AB ile Türkiye arasında mülteci krizi üzerinde varıldığı bildirilen mutabakat, bir “al-ver” egzersizi olarak görülebilir.

Şöyle ki: AB zirvesinin sonunda yapılan açıklamaya göre, Türkiye Avrupa’ya yönelik göçmen akınını kendi sınırları içinde sıkı bir kontrol altına alacak, buna karşılık olarak da AB Türkiye’ye maddi yardımda bulunacak ve Birlik ile ilişkilerinde Ankara’ya bazı avantajlar sağlayacak. Ancak bu mutabakatın sadece bir ön anlaşma veya bir yol haritası olduğunu, bunun kesinleşmesi için detaylar üzerinde daha çok görüşmek gerektiğini belirtelim. Nitekim Almanya Başbakanı Angela Merkel’in yarın İstanbul’da Türk liderleriyle yapacağı görüşmeler, bu yeni pazarlık sürecinin bir parçası olacak.

Yükümlülükler...

Şimdiki şekliyle prensip mutabakatı, Türkiye’ye AB ülkelerine yönelik göç hareketini engelleyecek tedbirleri alma sorumluluğunu yüklüyor. Sınırların, kıyıların kontrolü gibi görevlerde AB Türkiye ile işbirliği yapacak. Mültecilerin Türkiye’de barındırılması için kamplar kurulacak. Bu da aslında 2 küsur milyon sığınmacının (ve yeni gelebileceklerin) Türkiye’de “misafir edilmesi” -yani kalması- anlamına gelir... Bu arada Türkiye’den istenen bir başka husus da Türkiye’den yasa dışı yollarla Avrupa’ya geçen göçmenlerin “iadelerinin kabul edilmesi” dir. Bu da Türkiye’ye ek bir sorumluluk yüklüyor.

IŞİD yalnız başına yapmamış da yanında PKK varmış, hatta öbürü de varmış, beriki de varmış demek için çıldırıyorlar! Yandaş gazetelere emir verildi, Perşembe günü hepsi aynı manşetle çıktı. Bülten yolluyorlar sabah Cuma vaazı gibi, o bültene göre manşet atılıyor. Basın tarihi yazacak bu rezillikleri, İletişim Fakülteleri’nde okutulacak. Sen onu bunu bırak da Cuma vaazında ‘IŞİD bir terör örgütüdür, İslam’ın terörle ilgisi yoktur, olamaz, İslam barış dinidir, hiç insan kendi kendini de patlatarak, kendi dininden masum insanları yok yere, hiç yere öldürür mü’ diye vaaz verdirdin mi? Gerçekler ortaya çıkmasın diye yayın yasağı koydular.

Kimse takmıyor. Bağımsız gazetelerde satır satır anlatılıyor, canlı bombalar hangi köyde nasıl toplantı yapmış, Ankara’ya nasıl gelmiş, bombaları nasıl patlatmış... Ablası iki yıl önceden devlete nasıl yalvarmış, kardeşlerimi kandırdılar, kurtarın diye! Niye üstüne gidilmedi, niye önlenmedi? Telaşlarını anlamak mümkün değil. Kimse siz yaptırdınız demiyor. Niye engel olmadınız diyor! Nedir bu IŞİD sempatisi? Teröristin dinlisi dinsizi olur mu! Neyi saklayacaksınız, seçime kadar mı saklayacaksınız? O parçalanarak ölenler hiç mi vicdanınızı sızlatmıyor?

Başbakan Ahmet Davutoğlu’na bakılırsa bu bombacılar PKK ve IŞİD’in ortak operasyonunun elemanları.

Nasıl oluyor da oluyor, sınırın öbür tarafında birbirlerinin gırtlağına sarılmış iki örgüt, sınırın bu tarafında ortaklaşa bombalama eylemi yapabiliyor?

Böyle bir şey yok aslında, Başbakan halkı uyutmaya çalışıyor, hepsi bu.

Hem bunları söyler, hem de bombalama eylemi üzerine yorum yapmayı bile yasaklarsa zannediyor ki bu canavarların yetişmesine neden olan ortamdaki rolünü unutturabilir.

Hayır bayım, amacınıza ulaşamayacaksınız. Herkes bilecek ki bu sizin eseriniz.

Türkiye’de son üç canlı bomba eylemini yapanların nerede ve nasıl yetiştirildiklerini biliyoruz.

Sizin Emniyetinizin de, MİT’inizin de bunlara göz yumduğunu biliyoruz.

Politikada açık konuşulmaz fakat bazen her şeyi özetleyen bir söz kulağa çarpar, geçer. Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker’in ağzından dün gece çıkan cümle de böyleydi: “Türkler mültecileri Avrupa’dan ne kadar uzak tutarsa, Türklere vize de o kadar kolaylaşır.”

Ondan önce Başbakan Ahmet Davutoğlu konuyu bizim açımızdan şöyle özetlemişti: “Kesinlikle Schengen konusunda adım atılmadan, vize liberalleşmesi ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının vize olmadan Avrupa’ya seyahatleri mümkün olmadan Geri Kabul Anlaşması imzalamayız.”

Ne oluyor?

Avrupa Birliği’nin mülteci göçü nedeniyle etekleri tutuştu. AB ülkeleri mülteci istemiyor, Almanya kendi ülkesine gelenleri AB içinde dağıtamıyor, Başbakan Merkel’in ibresi büyük bir hızla düşüyor. Peki: Mülteciler hangi rota üzerinden geliyorlar?

Kavga etmekten asla vazgeçmeyeceğim. Fakat bu kavgayı ederken de asla ezik davranmayacağım. Eşit davranacağım.

Anlatayım…

Herifin teki çıkıyor, sıfatına, suretine bakmadan önüne gelene “ Ermeni ” diyerek hakaret ettiğini zannediyor. Şu partinin üyeleri Ermeni dönmesiymiş, bu partinin mitingine gidenler kripto Ermeni’ymiş falan diyerek milyonlarca insanın önünde şov yapıyor. Koca memlekette Ermeni kelimesinin ana bacı küfür etmekten daha ağır bir karşılığının olduğu bir iklimde yaşamamızı istiyor.

Kalkıp diyorsun ki “ Sensin Ermeni be iğrenç adam. Çocuklarımız var bu ülkede. Sokakta, okulda, askerde, işyerinde, hayatın her yerindeler. Nasıl böyle konuşursun? ”

Medya son dakika haberi geçiyor: “ Hayko Bağdat 2,5 yıl hapisle yargılanıyor. Herife iğrenç demiş, Ermeni demiş ” falan filan…

Ankara Katliamı’nda katledilen Barış Annesi Meryem Bulut’u, hepimizin Meryem Anne’sini sokaklarda, meydanlarda tanıdım. Onu hep kortejlerin en önünden, pankartları göğsünü gere gere onurlu bir mücadelenin nişanını taşır gibi tuttuğu anlardan, halaylardan sonra başımızı öpüp okşarken, her birimize evladı gibi sarılırken hatırlıyorum.

Türkçe bilmezdi, ama benim gibi Kürtçe konuşamayanların ne dediğini aşağı yukarı anlardı, o nedenle yan yana olsak da pek konuşamazdık.

2014 yılı başında HDP’nin Okmeydanı Seçim Bürosu’nu açmadan hemen önce, büroya emekçilerin, Kürt özgürlük hareketinin sembol afişlerini asınca bize kızmıştı, 'Yalnız siz mi eziliyorsunuz? Filistinliler de eziliyor, başka halklar da eziliyor, onların da fotoğraflarını asın!' demişti. Sonra, Okmeydanı’ndaki Kürt gençlerle seçim bürosunu yeniden düzenlemiştik; kadınların, LGBT’lerin, Filistin’de direnenlerin, katledilen Sevag Balıkçı’nın fotoğraflarını asınca, “Şimdi oldu” dercesine başını sallamıştı.

1956 yılında Gelibolu’da doğdu. 1979 yılında Fransa, Grenoble Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdi. 1982 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı. 1985 yılında aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde doktorasını tamamladı. 1981-1999 yılları arasın...devamı

Suriye'de 4,5 yılda 350 bin insan öldü. 12 milyon insan evsiz barksız, 2, 5 milyon aç sefil halde mülteci durumuna düştü.

Baş sorumlunun Esat olduğuna herhalde hiç bir şüphe yok.

Türkiye, Suriye'nin en uzun sınırı olan komşusu. Bu felaketin bir numaralı tanığı. Suriyeli mültecilerin yüzde 90'nın Türkiye'ye geldiği, sayının 2 milyonu geçtiği dikkate alınırsa sadece bu boyutuyla bile açık mağduru.

Türkiye iç savaşın başından beri keskin bir şekilde Esat karşıtı oldu.

Bunu siyasetin erdemi, halka karşı şiddete kuvvetli itiraz gerekçesiyle açıkladı, bölgede kurulacak demokratik, çoğulcu siyasi düzenlerin dış politikasıyla daha uyumlu, kendi gücünü daha pekiştirici olduğu fikrinden yola çıktı.

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek Strazburg'da AİHM Büyük Daire'de görülen “Ermeni Soykırımı' temyiz davasını kazandı.

Bilindiği gibi, Perinçek İsviçre’de verdiği bir konferansta Ermeni soykırımı iddialarının emperyalist bir yalan olduğunu söylemiş ve bu sözleri nedeniyle yargılanıp mahkum olmuş, bunun üzerine kararı AİHM’e götürmüştü. AİHM Büyük Dairesi verdiği kararda Perinçek’in sözlerini düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirdi. Böylece Ermeni soykırımı iddialarını reddetmek suç olmaktan çıktı. AİHM’in verdiği bu nihai karardan sonra “Ermeni soykırımını tanıma” kararı alan Avrupa devletlerinin parlamentodan çıkarttıkları kararları geri almak zorunda kalacaklarını; yasalarında “Ermeni soykırımını inkâr”ı suç kabul eden devletlerin bu yasaları değiştirmek durumunda olacaklarını öngörebiliriz.

Doğrusu, ifade özgürlüğünü en üst değer olarak kabul ettiğini her metninde dile getiren Avrupa demokrasisinin bu kadar açık bir fikir özgürlüğü ihlalini ancak bunca yıl sonra intikal etmesi ve kaldırabilmesi şaşılası bir durum. Geç olsun, güç olmasın, diyeceğiz ama bir problem daha var: Karara baktığımızda, Büyük Daire’nin tartışmayı Ermeni soykırımı ile sınırlı tutma, tartışmayı Yahudi Soykırımı’na kadar götürmeme konusunda net bir kırmızı çizgi çizdiğini görüyoruz.

İnsanın en bayağı, insanlıktan çıkmış en korkunç hali karşımızdaki. En asgari insanlık zeminini bile kaybetmiş ve tümüyle tanınmaz olmuş en zelil varoluş biçimi. O canavarca itkinin, o kara nefretin kendisini indirgeyebileceğimiz, kıyaslayabileceğimiz sıradan ve bildik hiçbir zemine izin vermeyen radikal kötülüğü. Benzersiz, rakipsiz, yırtıcı, saf kötülük… Uyandırdığı dehşet duygusu bundan, onu kavramaya yarayacak hiçbir araca sahip olmayışımızdan.

İnsanlığın zaman içinde edindiği ve inşa ettiği bütün sınırları ve ölçüleri, ortak bütün referans ve değerleri inkâr ederek ve yıkarak var olan adlandırılamaz bir alçaklık çökeltisi. İnsanın iyiliği ve yüceliği ile ilgili bütün inanç ve beklentilerimizi, kurduğumuz bütün hayalleri tek seferde ortadan kaldıracak denli güçlü, pis bir tortu. İnsanın en kıymetli kapasitelerini; vicdanı, yumuşak kalpliliği, nezaketi, acıma hissini, iyi niyeti, bağışlamayı, merhameti toptan iptal ederek nerede duracağı tümüyle belirsiz taş kalpli ve zalim bir yaratık . Onun mide bulandırıcı sureti.

Bunları da gördük ya ahir ömrümüzde. Parçalanmış insan ölüleri, katledilmiş çocuklar, analar babalar daha oracıktayken, başka herkesin dili tutulmuş, acıyla içi boşalmışken şeytani bir zevkle zevklenenleri… İnsan olana bundan daha büyük bir zulüm, daha büyük bir ıstırap nedir ki başka?

Popüler İçerikler

Türkiye Kaçıncı Sırada? Bir Ankete Göre En Güzel Kadınların Bulunduğu Ülkeler Açıklandı
A Millî Takım'ın UEFA Uluslar Ligi'ndeki Play-Off Turu Rakibi Belli Oldu: Macaristan
Bahis Reklamı ve Teşvik İçin Soruşturma Başlatılmıştı: RTÜK Başkanı TV8 İçin İnceleme Başlatıldığını Açıkladı!