Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Almanya Şansölyesi Angela Merkel iki gün önce aniden Türkiye’ye gelme kararını açıkladı; 18 Ekim Pazar günü de geliyor.

Bu pek alışık olmadık bir ziyaret, daha çok da zamanlaması bakımından. Neden mi?

Diplomaside yazılı olmayan kurallardan biridir. Özellikle Batılı liderler, bir tarafı tutuyor görüntüsü vermemek için, kritik seçimlerden önce ziyarette bulunmamaya özen gösterirler.

***

Merkel, sadece Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun yeniden tek parti hükümeti kurması için değil, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın fiilen de olsa başkanlık sistemiyle ülkeyi yönetip yönetmeyeceğini belirleyecek kader seçiminden yalnızca iki hafta önce, neredeyse Mehter Marşı ile Türkiye’ye geliyor.

Demek ki bu acil bir durum Merkel açısından, öyle anlaşılıyor.

Nitekim, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) üyeliğinin en güçlü karşıtlarından olan Merkel, bu ziyarete hazırlık niyetine dün çıktı, “Türkiye kilit önemde” deyiverdi?

***

Neden kilit önemdeymiş Türkiye? Onu da söylüyor Alman açık sözlülüğüyle;  “Avrupa’nın mülteci kriziyle başa çıkması için”.

Konya’daki milli maç öncesinde yapılan saygı duruşunda tarihimizin en kanlı terör saldırısında ölenlerin hatırasına yuh çekip tekbir getirerek hakaret eden zihniyete mensup olanlar ile Ankara katliamı kurbanlarının değerlerini paylaşan kesimlerin aynı ülkede yaşamayı sürdürmesini nasıl sağlayacağız?

AKP ve Erdoğan iktidarının sona ermesinin ardından siyaset sınıfı, sivil toplum ve aydınlar, bu soruya geçerli bir cevap bulabilmenin sorumluluğuyla yüz yüze gelecek.

Bu ulvi amaç için ortak çaba harcayabilmenin bir ön koşulu var elbette: Türkiye’nin, birliktelik zeminini AKP ve Erdoğan iktidarının gitmesinden önce külliyen yitirmemiş olması…

Bu zemin zaten hiçbir zaman kapsayıcı ve sağlam olmadı.

Cumhuriyeti kuranlar, imparatorluğun bakiye ahalisinden bir Türk ulusu yaratma projesinde ancak kısmen başarılı olabildi. Modern ve laik bir Türk ulusu yaratmak için uyguladıkları toplum mühendisliği kendilerine İslamcılık rövanşizmi ve Kürt sorunu olarak geri döndü.

AİHM Büyük Dairesi, Ermeni meselesi konusunda 'Soykırım yapılmadı' demenin suç sayılamayacağını onayladı.

İsviçre 2005 yılında 'Ermeni soykırımını inkâr etmek suçtur' diye bir kanun çıkarmış, Doğu Perinçek ve arkadaşları aynı yıl Lozan'da ve başka İsviçre şehirlerinde bir dizi toplantılar yaparak bu kanunu bilinçli olarak çiğnemişler, soykırım iddiasının 'uluslararası yalan' olduğunu ifade etmişlerdi.

Lozan Mahkemesi 9 Mart 2007'de Perinçek'i mahkûm etti, mahkûmiyeti paraya çevirdi. Perinçek AİHM'ye başvurdu...

Sonuç olarak AİHM'de 2. Daire ve Büyük Daire, 'Soykırım değildir' demeyi cezalandırmanın ifade özgürlüğüne aykırı olduğuna karar verdi.

Karar iki açıdan son derece önemlidir.

ERMENİ MESELESİ AÇISINDAN

AİHM'nin Büyük Daire tarafından da onaylanan kararı, çok kuvvetli bir 'üst hukuk normu' meydana getirdi. Avrupa Konseyi'ne üye 47 devletten hiçbiri artık 'Soykırım değildir demek suçtur' diye bir düzenleme yapamayacaktır.

Büyük tarihçi Bernard Lewis, 1993 yılında Le Monde gazetesine '1915 olayları soykırım değildi' diye açıklama yaptığı için Ermenilerin açtığı davada Paris mahkemesince tazminata mahkûm edilmişti!

Bugün ise AİHM gibi yüksek bir yargı organı 'Suç değildir' diyor!

Hukuk ne yönde gelişiyor, görüyor musunuz?

AİHM kararı çok özetle diyor ki:

-'Soykırım' hukukta çok kesin ve dar tanımı olan bir kavramdır, genişletilemez.

-Soykırım suçu için 'özel kast' olmalı, bunun ispatı çok zordur.

-1915 olayları, Nazilerin yaptığı soykırıma benzetilemez.

İnternet ortamının hedef kitle üzerinde ne kadar etkili olabileceği konusunda, neredeyse internette sosyal medyanın boy göstermesinden bu yana adam gibi bir mutabakat sağlanamamıştır… 

Bazılarına göre müthiş etkilidir sosyal medya. Bazılarına göre olay birkaç 100 bin kişinin arasında dönen bir tür, tabir-î amiyane ile, 'geyiktir' ve Türkiye genelinde seçmen davranışını kısmen bile olsa yansıtmaz; tersine yanıltır…

Bu tür tespitleri ne zaman duysam, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapıldığı günün gecesinde, muhalif duruşuyla maruf bir kanalda, muhalif duruşlarıyla tanınan, sempatik ancak bir o kadar şaşkın bir bayan gazetecinin o inanılmaz spontane 'yorumunu' hatırlarım: “Aaa, olacak gibi değil! Bütün sosyal medya ölçümleri %60'la falan Ekmeleddin beyin kazanacağını gösteriyordu ama!..” 

Sosyal medya ve internet ortamının etkisini abartanlarla, Y-Generation (Vay Cenereyşın, diye okuyorlar) üzerine Anglosakson kaynaklarında, oranın kültür ve değerlerinde ve de ekonomik koşullarında yetişmiş gençler üzerine okudukları ve elde ettikleri verilerle, bizim Y Kuşağı arasında doğrudan bağlantı kurmaya çalışan ecnebi aydınlarımızın analizleri arasında ne kadar büyük bir benzerlik var…

Hafta başında yayın-lanan OVP bugüne kadar izlenen standart uygulamayı bırakarak GSYH ve kişi başına düşen milli gelir hesaplarını Satın Alma Gücü Paritesi’ne (SAGP) göre ilan etti. Bu şekilde 9.200 dolar civarında olan 2015 kişi başı milli gelir rakamı bir anda iki kattan fazla artarak 19.506 dolara çıktı. Peki bu iş nasıl oldu?

GSYH hesaplaması

SAGP teknik bir kavram. Amaç, ülkeden ülkeye değişen hayat pahalılığını göz önünde bulundurarak satın alma gücündeki farkları tespit ederek karşılaştırma yapabilmek. Bir örnek vererek anlatayım. Diyelim ki Türkiye’nin GSYH’si 10.000TL olsun. Bunu dolar cinsinden ifade etmek için dolar/TL kuruna bölmemiz gerekir. 2015 yılı için ortalama dolar/TL kurunun ilk üç çeyreğin ortalaması 2.65 olduğunu varsayarsak dolar cinsinden GSYH 3.773 dolar olur. 

Şimdi diyelim ki GSYH’yi SAGP’ye göre hesaplamak istiyoruz. O zaman önce ABD ve Türkiye için içine belli mal ve hizmetleri dahil ettiğimiz sabit bir sepetin maliyetini hesaplamamız gerekiyor. Bu sepetin içinde yerel üretime dayalı malların ağırlığı arttıkça TL maliyetinin azalmasını, ithalat vergilerin yüksek olduğu teknoloji ürünlerinin ağırlığı arttıkça ise TL maliyetinin artmasını bekleyebiliriz. Diyelim ki sepetin tamamını Türkiye’de 2.000 TL’ye satın alırken ABD’de 1.000 dolar ödediniz. İki ülke arasındaki kur oranı SAGP’ye göre hesaplarken aynı mal ve hizmetleri içeren sepetlerin maliyetleri eşitlenerek (1.000 dolar=2.000TL) dolar/TL kuru 2 olarak hesaplanır. Bu örnekte SAGP cinsinden 10.000TL’lik GSYH 5.000 dolar olur.

Radyo Televizyon Üst Kurulu önceki gün; yargı kararı olmadan savcılık talebi ile 7 kanalı yayın platformundan çıkaran Digiturk, Tivibu ve Teledünya’ya uyarı yazısı gönderilmesine karar verdi. Tivibu Türk Telekom’un, Teledünya ise Türksat’ın sahip olduğu platformlar. Her iki platformun yönetiminde de AKP içinden Tayyip Erdoğan’a yakın isimler var. Bunlar arasında Mustafa Varank’tan Yiğit Bulut’a pek çok “tanıdık” simayı saymak mümkün. RTÜK’ün uyardığı platformlardan belki de özellikle abone sayısı açısından en büyüğü Digiturk. 3.5 milyon abonesiyle ve süper lig maçlarını yayınlama hakkıyla en önemli platform konumunda. RTÜK tarafından uyarı gönderildiğinde halen Digiturk’te yönetim içinde yer alan bir kaynağa şunu sordum: Katarlı beIN Media Group yöneticileri RTÜK’ün bu kararı için ne dediler? Kaynak aynen şu yanıtı verdi: Katarlılar platformu hâlâ devir almadı ki... Yönetim Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nda... 

Oysa bundan 3 ay evvel Ramazan Bayramı’ndan önce bizzat TMSF Başkanı Şakir Ercan Gül ön protokolün imzalandığını ve bayram sonrası satış fiyatının açıklanacağını söylemişti. TMSF yetkilileri de devir işleminin kısa sürede biteceğini duyurmuşlardı. 

Cumhuriyet’in 3 ay önce manşetten sorguladığı “neden şeffaf bir ihale yapılmadığı ve satış fiyatının neden açıklanmadığı” konuları ise hâlâ gizemini koruyor.

IŞİD Ankara’daki terör eyleminin sinyallerini veriyor muydu? Türkiye'yi hedef alan açıklamaları var mıydı? IŞİD’in kapasitesi bu kapsamda bir saldırı için yeterli mi? IŞİD, bir 'üst akıl'ın planladığı bir eylemin taşeronu olabilir mi? 

10 Ekim 2015'te Ankara'da gerçekleşen terör eylemini kimin yaptığı hâlâ tartışılıyor. Resmi makamlar kaynaklı haberlerde eylemi gerçekleştiren teröristlerin Suruç'taki eylemi gerçekleştirenlerle aynı hücreden olduğu, hatta birisinin Suruç eylemcisinin ağabeyi olduğu belirtilmesine rağmen, hâlâ IŞİD saldırının faili olarak ilan edilmiş değil.

Buna gerekçe olarak örgütün eylemi üstlenmemesi, eylemin kapsamı ve biçiminin bu tür bir örgütü aşması ve saldırıdan önce atılan 'bomba patlayacak' içerikli mesajların HDPli iki kişi tarafından gönderildiğinin ortaya çıkarılması gösteriliyor. Ayrıca saldırı IŞİD militanları tarafından gerçekleştirilmiş olsa bile eylemin arkasında bir dış güç ve başka örgütlerle (PKK/PYD) yapılan ortaklık olduğu iddiaları dile getiriliyor.

Peki IŞİD Ankara’daki terör eyleminin sinyallerini veriyor muydu? Türkiye'yi hedef alan açıklamaları var mıydı? Bu kapsamda bir saldırı için kapasitesi yetersiz miydi? IŞİD, bir 'üst akıl'ın planladığı bir eylemin taşeronu olabilir mi?

Ankara’daki kanlı katliamda ölenlerin hikâyelerini günlerdir tek tek okuyorum. Merzifon’dan Metin, Yozgat’tan Hacı, Adana’dan Nevzat, Trabzon’dan Gökmen, Aydın’dan Elif, Bingöl’den Abdülkadir, Denizli’den Gökhan, Tarsus’tan Orhan, Suruç’tan Gülhan ve Yılmaz…

Ölenler Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Arap… Emekçi, eşitlik ve özgürlükten yana, halkların kardeşliğinden yana, sosyalist, hepsi barış isteyen insanlar… Kürtlerin hak mücadelesinin yanında olan insanlar…

Suruç’ta ölenler de çoğunlukla sosyalist Türk gençlerdi.

Bu insanları katlederek verilmek istenen mesaj ya da mesajlar nelerdir?

Ben bu mesajlardan birinin “Kürde dokunan yanar”  mesajı olduğunu düşünüyorum.  

Uzun yıllar cezaevinde yatan solcu Türk bir arkadaşım cezaevinde onlara sık sık “Sizler hainsiniz” denildiğini söylerdi. “Kürtler hasım düşman, ama sizin gibi Kürtleri destekleyen Türkler ise hainsiniz” denilerek işkence yapıldığını söylerdi. Ankara’da, Suruç’ta katledilenlerin bu devletin gözünde “Kürtlerle işbirliği yapan hain Türkler” olduğu gerçeğini gözden kaçırmayalım. Belki de o nedenle devlet erkânı için bu insanların ölümüne sırıtmak, yasları ile dalga geçmek böylesine kolaydır.

IMF, Ekim 2015 tarihli iki rapor yayımladı: Dünya Ekonomik Görünümü ve Küresel Finansal İstikrar Raporu… Bu yazıda birincisine Ekonomik Rapor, ikincisine Finansal Rapor diyelim.

Dünya ekonomisinin en kapsamlı verileri IMF’dedir; en azından bu nedenle bu raporlar ciddiye alınmalıdır. Bu kuruluşun emperyalist ideolojinin önde gelen inşacılarından biri olduğunu ve bu dünya görüşünü politika önerileri ile hayata taşıdığını da biliyoruz.

Sözü geçen raporları da bu ayrımı dikkate alarak süzgeçten geçirmek gerekir. Ben de öyle yapacağım.

Ekonomik Rapor, Daha Düşük Hammadde Fiyatlarına Uyum Sağlamak  alt-başlığını taşıyor. Finansal Rapor’un alt başlığı ise Yükselen Ekonomilere Kayan Riskler ifadesini içeriyor. Bu riskler, “Kırılganlıklar, Geçmişin Mirası ve Politika Sorunları” ile bağlantılıdır.

Başlıktan da anlaşılacağı gibi, bu rapor, “yükselen piyasalar ve gelişmekte olan ekonomiler” üzerinde odaklanmaktadır. Bu çapraşık kategoriyi “çevre ekonomileri” diye değiştirelim.

Raporları gözden geçirelim; ama Türkiye’yi de ilgilendiren birkaç tema ile sınırlı kalarak…

Ankara’da hayatını kaybeden insanlarımız için milli maç öncesinde saygı duruşu yapıldı, tribünler yuhaladı, ıslıkladı. Golümüzü atan futbolcumuzun mezhebi tartışıldı.

*

Üzerinde “barış” yazılı pankartlar, sedye oldu, kefen oldu. Sosyal medya hesabında canlı bombaya fatiha okuyanlar oldu. Ulusal yas ilan edildi, adalet bakanı sırıttı, tarım bakanı şarkıcının düğününe gitti, bir başka düğünü “yasımız var ulan” diyerek bastılar, piyanist şantörü öldürdüler. TRT’de “ölenlerin hepsini aynı kefeye koymayın, oradan geçen masum insanlar da vardı, kurunun yanında yaş da yanmasın” mesajı okundu, spiker “aynen katılıyorum” dedi.

*

Şehidin cenazesi, üstüne benzin dökülerek yakıldı. Kadın teröristin cenazesi çırılçıplak sokağa atıldı, erkek teröristin cenazesi polis aracının arkasına bağlanarak, sokak sokak sürüklendi.

*

Türkiye’nin gururu Profesör Aziz Sancar, Nobel ödülü kazandı, Türk mü, Kürt mü, Arap mı… Orası merak edildi.

Popüler İçerikler

İş Kadını Olan Eski Eşinden Aldığı Nafakayla Düğün Yapan Damat, Düğünden Sonra Nafaka İstemeye Devam Etti
Mauro Icardi'den Olay Wanda Nara Paylaşımı: ''Evimde 2 Saat Boyunca Beni Taciz Etti''
Yönetmen İlker Canikligil'in "Kaçak Film" Çıkışına Röportaj Adam'dan Aşırı Haklı Tepki