Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Ben size madde madde anlatacağım. Devlet sorumluları gerçekten bulmuş mu, güvenlik ve istihbarat zafiyeti var mı. Siz karar vereceksiniz.

Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük terör saldırısı. Ankara’nın göbeğinde.

8 saat sonra Türkiye Cumhuriyet Başbakan’ı Ahmet Davutoğlu çıktı ve şöyle dedi: “Halkımızın tüm kesimlerine sesleniyorum. Bugün de daha önce olduğu gibi tam bir dayanışma içinde olmamız gerek. Geçmişte Diyarbakır’da, Suruç’ta, Reyhanlı’da yapılan saldırıların sorumluları yakalanmış, adalete teslim edilmiştir.”

Ankara Gar'ına ulaştığımda yerde yatan onlarca cansız bedeni gördüm.

Yaralılar toplandı, cenaze araçları gelmeye başladı, bazı provokatörler, cansız bedenlerin yerde yattığı bir sırada bile slogan atıp, ortamı germeye çalıştı. Kan, barut ve ölüm kokusunu arkada bırakıp oradan ayrıldım.

Patlamanın meydana geldiği iki noktada da yerde çukur açılmaması canlı bomba kuşkusunu güçlendirmişti. “Barut yoğunluğu” testi yapılarak, eylemi iki canlı bombanın gerçekleştirdiği tespit edildi. Canlı bombaların üzerindeki pimi çekmek suretiyle eylemi gerçekleştirmediği anlaşıldı. Uzaktan, telefonla infilak ettirilmiş. Ölü sayısını artırmak için çelik bilyelerle güçlendirilmiş TNT'ler kullanılmış. Ankara Garı'nın önündeki kameralar ve MOBESELER inceleniyor. Sabah 06.45'te patlamanın olduğu bölgeye gelen, bir süre ağacın altında dinlenen bir görüntü tespit edilmiş durumda. Ölü ve yaralılardan parmak izi alındığı biliniyor. Olay anından yoğun bir telefon trafiği yaşanıyor bölgede. Tam 1700 HTS kaydı tespit edildi.

ROBOSKİ, Reyhanlı, Gezi, Soma, Ermenek, Suruç, Ankara...

Yollarda, madenlerde, parklarda, meydanlarda binlercemiz öldü.

13 yılda 16 bin 33'ümüz... Kimimiz çoluğunu çocuğumuzu daha iyi şartlarda okutmak, kimimiz ev parası biriktirmek, kimimiz hasta babamıza bakmak için ter dökerken onun bunun ihmali yüzünden öldük. Yüz değil, bin değil, 16 binimiz!

Bazen tek başına gidiyoruz ölüme, tuğla dizerken iskelenin ipi kopunca...

Bazen bir düzinemiz, çalıştığımız inşaatın asansörü yere çakılınca.

Bazen 20-30 tarım işçisi bir kamyonun kasasında...

Ankara’da en az 97 vatandaşımızın öldüğü insanlık dışı saldırıyı kimin yaptığını henüz bilmiyoruz. Somut bir bilgiye dayanmadan, “Filan yapmıştır” demek de doğru değil.

İktidar mensuplarına göre saldırının arkasında, “Ülkemizi bölmeye çalışan, Türkiye’yi Suriye veyahut Irak yapmak isteyen dış güçler var.”

Diyelim ki bu tahmin, iddia, açıklama doğru. Diyelim ki hakikaten de dış güçler ülkemizi bölmek, parçalamak istiyor. Bunun için vahşi saldırılarla bizi öldürüyor ve de birbirimize düşürüyorlar. Amaçları da ülkemizi Irak veyahut Suriye yapmak.

Peki dış güçlerin hedef aldığı, parçalamak istediği bir ülkenin iktidarı, yöneticileri böyle mi davranır?

Yazı yazmak.. Hele bir gazeteye ‘ilk kez’ yazmak.. Öylesine zordur ki, konuyu da sözcükleri de bin kez tartarsınız.

Öyle yaptım. Sonra Ankara’da bombalar patladı. Hayatlar uçup gitti. Sözler tükendi. Geriye neredeyse ‘fiziki’ bir acı ve tarifsiz bir öfke kaldı. Ertesi gün, gazete manşetlerini görünce, o acı ve öfke de patlayacak hale geldi.

Bu üç gazeteye ve ‘ortak’ manşetlerine bakınca insanın aklına bir ‘sahne’ geliyor. Devlet konutlarının birinde, adına ‘güvenlik zirvesi’ denen bir toplantı.. Kamuoyuna, o toplantıda, saldırıların arkasında kim/kimler var sorusunun tartışıldığı söyleniyor. Güvenlik zafiyeti var mı yok mu, bunun masaya yatırıldığı fısıldanıyor.

Tarih, 13 Şubat 2015.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Meksika ziyaretinde, mevkidaşı Nieto ile beraber basın toplantısında.

Konu, o günün taze haberi:

ABD'de üç Müslüman üniversite öğrencisi bir terör saldırısına kurban gitmiş.

Erdoğan gürül gürül konuşuyor:

'Ben, Sayın Obama'ya sesleniyorum! 'Neredesin Başkan' diyorum! Dışişleri Bakanı’na, Biden'a sesleniyorum, 'Neredesiniz' diyorum! Biz siyasiler, ülkemizde işlenen cinayetlerden sorumluyuz.

Bu başlık geçen hafta okuduğum iki bölümlü bir yazıya ait ( Murat Utkucu , 4-5 Ekim, Taraf). Utkucu, “ Vatan-millet ideolojisi ” üzerine yazmış, cumartesi facianın hemen ardından, içime işleyen bu başlığı hatırladım. Bir kez daha insanlar ölüyor, “ vatan sağ olsun ” edebiyatı devreye giriyor. Bir kez daha, “ terörü lanetleme ” hezeyanları, birlik beraberlik çağrıları. Oysa, tersi düşünülebilir mi, psikopat olmayan kim terörü lanetlemiyor olabilir? Öyleyse geçelim bu lanetleme faslını, “ cenaze ağlayıcılıları ”na mahsus en çok çığlığı atma yarışını. Böyle bir manzara karşısında kimin içi ağlamıyor olabilir ki? Ama bir dakika, ne “birlik ve beraberliği ”, dalga mı geçiyorsunuz?

Türkiye'nin dirliğini, düzenini, bütünlüğünü ve insanlarımızın yaşamlarını hedef alan terör eylemleri ertesinde, bunları yapanların gerçek kimliklerini ve amaçlarını tam bilmeden, birbirimizi yememizi anlamak kolay değil...

Ankara'daki bombalı katliam ertesinde gösterilen tepkilere bir bakın...

Failleri saptamak konusunda herkes o kadar kolaycı ki... Bunların arasında hemen ' Devlet 'i, ' Hükümet 'i, ' Cumhurbaşkanı 'nı suçlu olarak ilan edenler o kadar fazla ki... Kim zarar gördü?

Demokrasilerde siyaset savaşlarının yeri seçim sandığıdır. Türkiye ise giderek tırmanan terörün gölgesinde seçime hazırlanıyor. Kirli bir siyaset üzerinden yaratılmak istenen kaos ortamının önüne geçmek için sivil toplum örgütleri bir miting düzenlemek isteyince, terör bu kez barışı hedef aldı. Ve Türkiye, tarihinin en kanlı terör eylemlerinden birini yaşadı.

100’ün üzerinde insanın hayatını kaybettiği olayda ceset parçaları etrafa dağılıp ortalık kan gölüne dönünce internette yer alan görüntülere haklı olarak “geçici” yayın yasağı getirildi. Bunu anlamak mümkün; terörün amacına hizmet etmemek ve toplumda panik yaratmamak için... Ancak yetkili merciler kabul etmese de olaydan hemen sonra Twitter, Facebook gibi internet sitelerine de belli bir süre erişim engellendi...

Birileri sistematik bir düzenle zekâmıza hakaret ediyor, hafife alıyorsa ortada zekâmızla ilgili bir problem var demektir.

“Şimdi birlik olma zamanıdır; nerden gelirse gelsin terörü hep birlikte kınayalım vs...” Başbakan, katliamdan saatler sonra TV'de insanlara böyle seslendi. İçişleri Bakanı yüzümüze baka baka, “Güvenlik zaafiyeti yoktur.” dedi; tam bu esnada yüzünde ağlamakla gülmek arasında zoraki bir tebessüm beliren Adalet Bakanı'nın, İçişleri Bakanı'nın yaptığı bu müthiş espriye güldüğünü farz ediyorum.

'Biz barışı öle öle getireceğiz…'

Bu sözler Ankara’daki saldırının hemen ardından saldırı alanından bir kadının sözleri. Gazeteci İrfan Değirmenci’nin tweetinde kameraya haykıran kadın şöyle söylüyor:

“Barışı öle öle getireceğiz. Hepimiz ölsek de bu barış gelecek. Barışı biz bu memlekete öle öle getiriyoruz. Çocuklarımız parçalanmış, her yerde parçalanmış. Bu soysuzlar böyleler. Barış gelecek. Cizre burası, Nusaybin burası, Mardin burası oldu artık, başkent böyle artık, kan gölüne çevirdiler buraları…”

Popüler İçerikler

Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman
Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt
Berfu ve Eser Yenenler'in 3. Kez O Ses Yılbaşı'na Katılmaları Tepki Topladı