Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Amerika ve Rusya, Avrupa ve AB'de beliren 'Esadlı geçiş dönemi' ve 'PYD-YPG'nin olumlu' algısı, Türkiye'ye ciddi meydan okumaları oluşturuyor. Her ikisi de, Türkiye'nin tezlerine ve isteklerine zıt gelişmeler.

5 Eylül’de yayımlanan yazımda, üç yaşında, evinden uzak bir yerde yaşamını yitiren, ve sahile vurmuş küçücük bedeniyle vicdanlı olan hepimizi, tüm dünyayı gözyaşlarına boğan vuran Suriye’li “Aylan Kurdi'nin masum bedeni acaba bardağı taşıran damla olur mu; vicdan ve adaleti, başta Batı'ya ve küreselleşen dünyaya hatırlatır mı” diye sormuştum.

Aylan Kurdi’nin masum bedeni , belki büyük güçlerin liderlerine vicdan ve adaleti hatırlatmadı, onlar hala olaylara “çıkar” ve “güç” temelinde olaylara ve süreçlere bakıyorlar; ama, Suriye ve “mülteci sorunu”nu dünya siyasetinin temel gündem maddesi yaptı.

Sandık ve seçmenin taşınmasını tehlikeli bulan CHP lideri, bunun “Orada devlet yok” anlamına geldiğini savundu. Kılıçdaroğlu Fransa’daki programı nedeniyle yarın Meclis açılışına katılmayacak. Bunun Cumhurbaşkanı’nı protesto amaçlı olmadığını vurgulayan Kılıçdaroğlu ekledi: Ankara’da olsaydım Cumhurbaşkanı’nı dinlerdim

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bugün partisinin seçim bildirgesini açıklayacak. 7 Haziran seçimi öncesi başta emeklilere yönelik vaatleri olmak üzere ortaya attığı projeler büyük ilgi çeken ve tartışılan Kılıçdaroğlu ile dün telefonla görüşme imkanı buldum. Yapacağı konuşma üzerinde çalışan CHP lideri, 1 Kasım için de özellikle ekonomi odaklı, ilgi çekici ve gerçekçi projelerini açıklayacaklarını söyledi.

Kılıçdaroğlu’nun başta Güneydoğu’daki bazı ilçelerde sandıkların taşınması kararlarının çıkması olmak üzere kritik konulardaki açıklamalarını şöyle aktarabilirim:

Merkezinde Doğan Grubu'nun ve bizzat Aydın Doğan'ın bulunduğu ' Medya-Siyaset ilişkileri ' yine yoğun biçimde tartışılıyor. Öncelikle şu gerçeği kabul etmeliyiz. Türkiye gibi ülkelerde ' Devlet ' çok güçlüdür. Ancak bu devletin gücünü bazen iktidarda olan partiler, bazen darbe yapan askerler, bazen yargı ve her zaman da ' Bürokrasi ' kullanır.

Gerçek bir ' Kuvvetler Ayrılığı ' olmadığı için, siyasal konjonktüre göre kim o anda güçlü ise, o ' Devlet 'tir de. En yasa dışı eylemler bile ' Devletin rutin dışı işleri olabilir ' denilerek kabullenilmiyor mu bu coğrafyada? Gelişmiş demokrasilere bakılarak bizde de var olduğu söylenen bir durum daha var... Buna göre medya (yahut basın) ülkenin ' 4'üncü Kuvveti 'dir.

KİTAP çalışması için, gazetecilik hayatımın en uzun tatilini yaptım.

Çok okudum...

Çok düşündüm...

Çok da seyrettim olup biteni...

Ve şunu bir kere daha çok iyi anladım.

-Türkiye sevdalısıysanız eğer...

-Bu ülkenin bir şehrinin Kahramanlar Mahallesi'nde, yoksul bir Evlad-ı Fatihan ailesinin göçmen çocuğu olarak doğmuşsanız...

-Bu ülke, sizi öz evladı kabul etmiş, bu Cumhuriyet size eğitimin bütün imkânlarını sağlamışsa eğer...

-Genç bir insanken, kanınız gerçekten deli bir delikanlıyken, ülkenin başbakanının karşısına dikilip fikrinizi söyleme hakkı ve cesaretini veren bir eğitim almışsanız...

-Solcu bir öğrenciyken, sağcı bir hükümete meydan okuyan, onu yerden yere vuran bir öğrenci derneğinin yönetim kurulu üyesi olarak burs verecek kadar adil ve hoşgörülü bir devletiniz olmuşsa, onun muhafazakâr iktidarlarını görmüşseniz...

“ Medyayı dize getirmek için ilanlarını kesmeliyiz ”, “ Bunları batırmak lazım ”…

Türkiye’deki bizlere çok aşina gelen bu sözler, Asya’nın en demokratik ve dünyanın en müreffeh ülkelerinden Japonya’da, iktidardaki Liberal Demokratik Parti’nin (LDP) gençlik kollarının üyelerine ait… Türkiye-Japonya Medya Forumu için bulunduğumuz Tokyo’da, Japon meslektaşlarımızdan hayretler içinde işitiyoruz. Güvenlikçi anlayışın tezahürleri dünyanın neresine gitseniz değişmiyor.

İsmine bakıp aldanmamalı, zira LDP ekonomide liberal ekolün başını çeken, tarihi nepotik ve kleptokratik uygulamalarla dolu, siyasette ise milliyetçi/muhafazakâr çizginin temsilcisi. Asya’da değişen güvenlik iklimi ve Çin’in askeri yükselişine karşı İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ülkeyi selametle barış içinde yaşatıp ekonomik kalkınmayı sağlamış pasifist anayasaya yönelik son hamlesiyle büyük tartışma yaratmış vaziyette.

Evet, yutmamız gereken büyük kurbağalar var, ama barışa ancak böyle varılıyor.’

Juan Manuel Santos, Kolombiya Devlet Başkanı

Dünyanın en uzun süredir devam eden iç savaşı bitmek üzere. Geçtiğimiz çarşamba (23 Eylül) günü Kolombiya devlet başkanı Juan Manuel Santos, Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri – Halk Ordusu (İspanyolca kısaltması FARC-EP) silahlı örgütünün liderleriyle Küba’nın başkenti Havana’da buluştu ve görüşmeden, son büyük anlaşmazlık kaynağı olan çatışma sonrası adalet konusunda görüş birliğine varıldığı haberi geldi. Santos, ‘Timochenko’ kod adlı gerilla lideri ve Küba devlet başkanı Raúl Castro’nun beyaz gömlekler içinde el sıkıştığı resim, 51 yıl süren ve en az 220.000 kişinin hayatına, 6-7 milyon kişinin yerinden edilmesine neden olan savaşın bittiğini müjdeliyor. Peki bu noktaya nasıl gelindi? Bundan sonra ne olacak? Savaş karanlığına döndüğümüz bu günlerde, Kolombiya örneğinden ne gibi dersler çıkarılabilir?

Ekonomik Güven Endeksi dün yüzde 16,7 oranında azaldı. Ve Ağustos ayında 85.1 olan Ekonomik Güven Endeksi Eylül ayında 70.9 oldu. Hemen belirtmekte fayda var. Ekonomiye güvende böyle bir gerileme daha önce görülmedi.

Peki, nedir Ekonomik Güven Endeksi?

Hemen cevaplandıralım. Ekonomik Güven Endeksi, tüketici ve üreticilerin genel ekonomik duruma ilişkin değerlendirme ve beklentilerini, eğilimlerini özetleyen bir öncü gösterge oluyor. Tüketici Güven Endeksi, Reel Kesim Güven Endeksi, Hizmet Sektörü Güven Endeksi, Perakende Ticaret Sektörü Güven Endeksi, İnşaat Sektörü Güven Endeksi’nden oluşuyor. Yine bu endeks mevcut durumu ve önümüzdeki üç ay ve 12 aylık beklentileri gösteriyor . İşte bu geniş kapsamlı endeksin böyle hızlı bir şekilde gerilemesi önümüzdeki aylarda ekonominin daralacağını bize gösteriyor .

Aydın Doğan efendinin “hiç müdahale etmediği” gazetesinde, “Sevgili günlüğüm” tadında Sayın Cumhurbaşkanı'na yazdığı mektup birkaç hedefi amaçlıyor.

Aslında bu öncelikli olarak Sayın Erdoğan'ı kendisi ile eşitleyerek itibarsızlaştırma girişimi. Aklınca, “Pijama ile karşılatmadın ama, ben de gazetemden seni böyle muhatap alırım, her türlü bulaşırım” diyor.

Cumhurbaşkanı'nı seçim öncesi yine tartışmanın merkezine koyarak, buradan bir sinerji yaratma niyetinde.

“Sen Kasımpaşalıysan, Ben de Kelkitliyim” diyerek, gerçekte arkasında sağlam bir desteğin olduğunu fark ettirmek istiyor. Burada Kasımpaşa, “yerli ve özgünlüğü” ima ederken, Aydın Doğan'ın gücünü aldığı yöre, Cumhurbaşkanı'na yüzde 80 destek veren Kelkitliler olmadığına göre, burada ima edilen, “Arkam sağlam ve sen onların kim olduğunu biliyorsun” demek olmalı.

Teröre “kurban” verdiğimiz şehit er Barış Akkabak, bebekken annesini kaybetmiş, cami avlusuna bırakılmış, dedesi tarafından büyütülmüştü. 78 yaşındaki dedesi, ayda sadece 293 lira engelli maaşı alıyordu, başka geliri yoktu. Taziyeleri kabul ederken gördük ki, pantolonunun dizleri yamalıydı, gömleği lime lime erimişti.

*

Taşeron katliamına “kurban” verdiğimiz şehit madenci Tezcan Gökçe’nin 75 yaşındaki babası Recep amca, ayda sadece 140 lira yoksulluk maaşıyla geçiniyordu. Cenaze töreninde şahit olduk ki, sekiz liralık cızlavetleri yırtıktı, ceketi delik deşikti.

*

İşsizliğe “kurban” verdiğimiz üç çocuk babası vatandaşımız, borçtan bunaldı, üstüne benzin döktü, TBMM önünde kendini yaktı.

İskandinav sosyal demokrasi divası Danimarka ile Doğu Avrupa faşizminin güncel Katolik misyoneri Macaristan, “yerli” Avrupalılık değerinde buluştular. “Küresel” demokrasi ve insan hakları index birincisi, refah ülkesi Danimarka 1,4 milyon Suriyeli’nin sığındığı Lübnan’da gazetelere İngilizce Arapça “Sakın ha buralara gelmeyin!” ilanı vermiş.

Akabinde iki gün sonra panikle “marka demokrasi algısı” zarar görmesin diye yakışıklı Danimarkalı polis ve Suriyeli küçük mülteci kızın sempati avcısı kurgu fotoğrafları dijital medyada 1,2 milyon tık almıştı...

Suriyeli sığınmacıları Budapeşte’de Avrupa faşist tarihinin karanlık bilinçdışını hortlatarak karşılayan AB’nin bekçi kulübesine yerleşmiş Macaristan da geçen hafta Danimarka Hükümeti’nden aldığı cesaretle Lübnan ve Ürdün’deki gazetelere sığınmacılara yönelik ağır tehdit dolu “Gelmeyin!” ilanı vermişti.

Popüler İçerikler

Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!
Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman
151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı