Basit bir gerçeği bir türlü kabul edemiyoruz: Biz bir toplumsak, birbirini beğenmeyen, birbirinden haz etmeyen, birbirinden alan kapmaya çalışan farklı kesimlerimiz olacak. Bu devirde bunun hâlâ böyle söylenebilmesi aptalca, ama çözmemiz gereken mesele, birarada nasıl yaşayacağımız.
Burası artık kimsenin “bayram geldi, dargınlar barışsın” diyebileceği bir ülke değil. Dargınlığımız artık, giderilebilir türden bir mesafe değil. Görünen o ki, bir arada yaşamanın kalanabileceğimiz tek şekli, bazılarımızın mahkum, bazılarımızın gardiyan olduğu bir vaziyet.
Birbirimize ilişmeden, olabildiğince temas etmeden yaşayabilirdik, birbirimizden haz etmesek de. Böyle değil. “Asmayalım da besleyelim mi”ye pek uzak değiliz.
Toprağın kabahati var mı, bilmiyorum; yoksa suçlu başımızdan geçenler mi? Damarlarımıza kimin ne zaman zerk ettiğini bilemediğimiz o zehir hepimizin hayatını karartıyor.