Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Washington’a yolunuz düşerse uğrayacağınız yerlerden biri mutlaka Newseum olmalı. Basın Müzesi olarak tanımlanabilecek olan Newseum’da yazılı, görsel ve dijital haberciliğin gelişim aşamalarını, gazeteciliğin zaman içindeki değişimini güzel ve basit sunumlarla görebilirsiniz. Dünyayı değiştiren olayları gazetelerin birinci sayfalarından okuyabilir, gazetecilerin tarihe nasıl şahit olduklarını, görevlerini yaparken nasıl zorluklarla karşı karşıya kaldıklarını da anlayabilirsiniz.

Sadece bunları değil, gazeteciliğin olmazsa olmazı basın ve ifade özgürlüğünün geçtiği aşamaları da yakından değerlendirebilirsiniz. Müzenin bir duvarında şu ifadeler göze çarpıyor örneğin:

“Özgür basın, demokrasinin temel taşıdır. Halkın haber alma hakkı vardır. Gazetecinin de haber verme hakkı vardır. Gerçekleri bulmak güç, bir haberi yazmak tehlikeli olabilir. Bilgelik, acımasız olma hakkını; sorumluluk da adil olma görevini verir. Habercilik, yapım aşamasındaki tarihtir. Gazeteciler, tarihin ilk taslağını yazarlar. Nihayetinde, özgür basın, gerçeği ortaya çıkarır.”

Basının özgürlük alanını daraltmaya çalışan yönetimlerin de ilk hedefi gerçeğin ortaya çıkmasını önlemek, ikinci hedefi de kamuoyunu dilediği gibi yönlendirebileceği bir medya ortamını yaratmak zaten.

AKP iktidarı ile birlikte ülkemizde deyim yerindeyse bir ‘TAŞERON’ patlaması yaşandı.

Bugün inanıyorum ki bu ülkedeki ‘TAŞERON’ işçi sayısı normal sendikalı işçi sayısını kat ve kat geçmiştir.

Bana göre günümüzün modern köleliği olan TAŞERON işçiliği öyle boyutlara geldi ki devletin vatandaşına iş bulmakla görevli resmi kurumu olan İŞKUR’da bile TAŞERON işçi çalışmaya başladı.

En küçücük bir sosyal hakları olmayan asgari ücretle ya da onun biraz üstündeki rakamlarla çalışan daha doğrusu çalışmaya çalışan TAŞERON işçilerin olayı artık mizah seviyesine de geldi.

Nasıl mı?

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ihaleye çıktı.

Ne ihalesi derseniz kiralık tiyatro oyuncusu ilanına çıktı.

Şaka gibi değil mi?

Ama şaka falan değil.

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı Şehir Tiyatrolarında çalıştırılmak üzere 12 ay süreyle 17 tiyatro oyuncusu alacak.

Evet, defter, kalem, masa, sandalye alır gibi tiyatro oyuncusu alacak ve bunun içinde ihaleye çıktı.

Bunun ülkemizde bir ilk olduğuna inanıyorum.

İnanıyorum da bu tiyatro sanatçıları neye göre hangi kritere göre kiralanacak.

İstanbul Bilgi Üniversitesi Sivil Toplum Kuruluşları Eğitim ve Araştırma Birimi çatısı altındaki Kamu Harcamalarını İzleme Platformu'nun çalışmalarına zaman zaman yer veriyorum.

Kamu Harcamaları Platformu 49 sivil toplum kuruluşundan beri oluşuyor ve dört yıldan sürdürdüğü 'harcamaları izleme' çalışmalarını milletvekilleriyle paylaşıyor.

Yaklaşık bir yıl önce (8.11.2014 tarihli yazı) platformun, kamu harcamalarının dağılımıyla ilgili raporunu yazmıştım. 

Platform sözcüsü Prof.Dr. Nurhan Yentürk'ün yeni ulaştırdığı 'STK'lar için İstanbul Büyükşehir Belediyesi Harcamalarını İzleme Kılavuzu' oldukça çarpıcı veriler içeriyor.

İstanbullu olarak hepimizi yakından ilgilendiren veriler.

56 sayfalık İBB Harcamalarını İzleme Kılavuzundan dikkat çekici iki tespit var.

Biri, OECD ülkelerine göre mahalli idare harcamalarında hayli geri olduğumuz.

OECD ülkelerinde mahalli idari harcamalarının Genel Yönetim harcamaları içindeki payı ortalama yüzde 21 iken Türkiye'de bu pay yüzde 9.6 ile sınırlı.

Yani Ankara dizginleri elden bırakmıyor, planlama, karar alma ve uygulama süreçlerine hâkim olmak istiyor.

İSTANBUL İLE KARS ARASINDA DAĞLAR KADAR FARK

İkinci tespit ise şu: 

Şehirde yaşayan nüfus başına yapılan belediye ve bağlı kurumlar harcamaları karşılaştırıldığında İstanbul, Ankara ile doğudaki şehirler arasında dağlar kadar fark söz konusu.

1 Kasım seçim-lerinin belirleyicisi 82 bin 792 oy olabilir mi?

Kâğıt üzerinde, belirli seçim bölgelerine, kurmaylarının istediği sayılarda dağılırsa bu 82 bin 792 oyla AK Parti 19 milletvekili çıkarıyor, tek başına iktidarı sürdürebiliyor.

Yani...

7 Haziran’ın AK Parti’ye göre“19 zayıf halkasına” istenildiği gibi dağılırsa ihtiyacı 82 bin 792’den 19 oy fazlası.

Zincirin gücü en zayıf halkasının direnci kadardır.

Anlatayım...

.......................

AK Parti seçim karargâhında “az farkla birer milletvekili kaybedilen seçim yöreleri” araştırılmış.

İşte sonuçlar:

MHP’YE 1’ER MİLLETVEKİLİ:

'İnsanlık nüfusu artık bu küreye sığamayacak bir hızla ilerliyorken doğal gıda stokları çöküyor. Kaybedecek birşeyi olmayan insan grupları çoğalıyor'

Bu bilgi ışığında sorarım sizlere; nüfusun bu kadar hızlı artışına rağmen kaynaklar sınırlı bir artış içerisindeyse, kaynak sıkıntısı çeken ve bu kaynağa ulaşmakta zorlanan devletler neler yapar?

Bu soruya ilişkin 2. Dünya savaşından sonra kurulan diğer organizasyonlar gibi dünyanın zengin güçlerinin o zamanki adı GATT (General Agreement on Tariffs and Trade-Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması) ve sonrasında 1995’te kurulan Dünya Ticaret Örgütü’yle (World Trade Organization, WTO) yapmaya çalıştığı bu paylaşım kaynaklı sorunları engellemek.

Zira dünyada arzı kısıtlı kaynakların yüzde 80’ine sahip nüfus yüzde 20 iken, dünya nüfusunun yüzde 80’i bu arzı kısıtlı kaynakların sadece yüzde 20’sine sahip. Yukarıda adını zikrettiğim organizasyonlar, bu adaletsiz yapı tıpkı 1. ve 2. dünya savaşlarındaki gibi kaybedecek bir şeyi olmayan devletlerin kaynak ihtiyacı için başka bir devlete savaş açmasını önlemek için kuruldu.

Böylece; geçmişte bilindik şekliyle sömürgecilik kalktı ama yerine belirli bölgelerde seçilen güçlere destek verilerek kendilerine yandaş devletler ile zenginler için kalkan ülkeler oluşturuldu.

Seçimlerde siyasi partilerin milletvekili adaylarının kimlerden oluştuğu, bizde kısmen önemlidir. İsimler özellikle kimi bölgelerde, küçük yerlerde belirleyici olur. Örneğin önce aşiret bağlantılarıyla sonra Kürt hareketinin etkisiyle Güneydoğu uzun yıllar bu bölgelerden birisiydi. 

Son yıllarda büyük kentlerin temsil içinde ağırlığının artması, sert kutuplaşmalar, kimlik politikaları şahıslardan çok siyasi dalgaları, siyasi söylemleri öne çıkarmaya başladı. 

Durum Güneydoğu'da bile artık böyle. Nitekim 7 Haziran seçimlerinde AK Parti'den HDP'ye kayan oylar siyasi iktidarın kötü aday seçiminden daha çok Kürt meselesine yaklaşımındaki, söylemindeki sertlik ve geriye dönüşle, Kobani olaylarıyla, Kürt hareketinin kendi içinde bir eşik atlamasıyla ilgiliydi. 

Bugün kamuoyu araştırmalarınca, onca şiddet ve terör dalgasına rağmen HDP oylarının 7 Haziran seçimleriyle aynı seviyede bulunması bu durumun bir göstergesi.

İki yıllık çatışmasızlığın ardından yaşananları Urfa halkı nasıl değerlendiriyor? Kobani ve Suruç’ta yaşananlar Urfa’yı nasıl etkiledi? AKP ve HDP’ye bakış nasıl? Düşünce kuruluşu PODEM’den Ayşe Yırcalı, Etyen Mahçupyan’la birlikte bölgenin farklı özellikleriyle öne çıkan şehri Urfa’da Urfalılarla görüştü ve izlenimlerini Al Jazeera için yazdı.

Şanlıurfa birçok farklı kesimin bir arada yaşadığı, tarihsel ve kültürel sermayesi en zengin Anadolu kentlerinden biri. Şehirde Türkler, Kürtler, Araplar, Zazalar, Kırmançlar, Aleviler, Ezidiler, Şafiler, Hanefiler ve şimdi Suriyeli göçmenler bir arada yaşıyor. Bu heterojen nüfus yapısı sadece şehir merkezi için değil, Urfa’nın ilçeleri için de geçerli.

“Suruç’ta yaşanan saldırıya bir milat olarak bakılıyor. Saldırı, IŞİD tarafından gerçekleştirilmiş gözükse de, esasen kimin yaptığına ya da yaptırdığına dair şüpheler var. Suruç’ta halkın sinmiş olduğunu öğreniyoruz.”

Urfa’yı Urfalılardan dinlerken şehre dair en sık duyulan özellik, tarihsel olarak çatışmalardan uzak durulması, sükûnet ve güvenliğin ön planda tutulması. Urfa’nın yerli halkı çoğunlukla eylemlere ve sokak gösterilerine mesafeli kalan, çatışmalı dönemlerde geri planda duran bir topluluk. Hatta şüphe uyandıran hareketlenmelere bir otokontrol mekanizması ile halkın müdahale ettiği anlaşılıyor. Çatışmaların en yoğun olduğu dönemlerde bile Urfa’da OHAL ilan edilmemiş olması, şehrin bu özelliğinin en net göstergesi. Eski ve köklü feodal yapının varlığı, bu durumun önemli sebeplerinden biri. Feodal yapı üzerinden devlet otoritesinin şehirde güçlü bir şekilde ikame ettirilmesi ise bu hali güçlendiren bir unsur.

“Korucu” kurumunun yeniden ihdas edilmesi de bugünlerin ilginç konuları arasında. Bir açıdan baktığınızda çok şaşırtıcı sayılmaz, çünkü “Yeni Türkiye” demekten yorgun düşen Tayyip Erdoğan ve AKP bildiğimiz Türkiye’nin kurumlarını, söylemlerini, alışkanlıklarını yeniden egemen kılmak için ellerinden geleni yapıyorlar.

Kürt halkının geleneksel geçmişinde aşiret çok önemli bir toplumsal birimdi. “Aşiret” gibi bir yapı, sözgelişi “ulus” gibi bir birimin önünde durur ve oraya (tabii bilinçlilik düzleminde) erişime engel olur. Aşiretler kendi yapacaklarına karar vermek için önce öteki aşiretlerin ne yaptığına bakarlar. Aralarında yaşanan tarihten ötürü, bunlardan bazılarıyla araları iyidir, ama bazılarıyla hiç iyi olmayabilir, hattâ düpedüz düşmanlık da olabilir.

Osmanlı devletini yönetenler heterojen (ve bayağı kalabalık) bir toplumu yönetmek için, bu toplumu meydana getiren topluluklar arasındaki ilişkileri kendi istedikleri hedeflere varmak için kullanmayı çok iyi öğrenmişler, bu işin uzmanı olmuşlardı. Kürt toplumunun genel yapısı oldukça saydamdı. Orada böyle bir yapılanma vardı. “A” aşireti falan filan nedenlerle devletle sürtüşüyor; ama “B” aşiretiyle de arası iyi değil. Öyleyse devlet uygun söylemle “B” aşiretiyle temasa geçebilir ve onu kendisiyle birlik davranmaya ikna edebilir.

Kamuoyu araştırmaları seçim sonuçları konusunda Yunanistan’da bir kez daha yanıldı. Hepsi SYRIZA ve Yeni Demokrasi’nin başa baş gittiğini söylüyordu. Çipras’ın partisi en yakın rakibinin 7 puan önünde yarışı bitirdi. Ocak ayındaki seçimlere göre bir buçuk puan gerileyip, 4 milletvekili daha az çıkardı ama herkesin beklediği 8-10 puanlık gerilemenin yanında bunun anlamı yok. Çipras aynı yıl yapılan iki seçim ve bir halkoylamasının hepsinde büyük bir başarı elde ederek, Yunan siyasal yaşamında kalıcı bir lider olduğunu ve yaman bir siyasetçi olduğunu kanıtladı. 

Seçimin büyük kaybedeni, ağustos ayında SYRIZA’dan ayrılıp, Halk Birliği adındaki yeni partileriyle seçime giden AB ve Avro karşıtı sol kanat oldu. Parlamento dışı kalan Halk Birliği’nin, son seçimde oyların yüzde 5.5’ini almaya devam eden Komünist Partisi’yle arasında anlamlı bir fark oluşturması, siyasal alan açması zor görünüyor. 

Seçimin diğer kaybedeni Yeni Demokrasi. Oy oranını çok az artırmış olsa da, SYRIZA ile arasındaki farkı kapatamadı. Seçmenlerin büyük çoğunluğu için Yeni Demokrasi, Yunanistan’ın içinde debelendiği büyük krizin birinci sorumlusu olmaya devam ediyor. Bu kanaatin değişmesi hem zaman hem de sağ kanatta radikal bir kadro yenilenmesi gerektiriyor.

Doğu’da:

Karakolu bastılar, dört şehit

Batı’da:

Beykoz ormanları imara açılıyor, araziyi karadan gezip beğenen Arap şeyhi “bir de havadan göreyim” dedi…

*

Doğu’da:

Binbaşı şehit oldu…

Batı’da:

Çeşme’de iki koy AKP’yi destekleyen işadamlarına satıldı…

*

Doğu’da:

Bir üsteğmen, bir onbaşı, iki er şehit…

Batı’da:

İstanbul Avcılar’daki dev liman Kumport Hong Kong’lu Casco Pasifik’e gitti…

*

Doğu’da:

Üç şehit…

Batı’da:

Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi de yüksek rant kurbanı, arazisi ve ormanı satılıyor…

*

Popüler İçerikler

Yeni Sezonda TV Ekranları Fena Karıştı: 5 Dizinin Ertelendiği Sezonda 6 Dizi Şimdiden Final Yaptı!
Fernando Muslera, Jose Mourinho'yu Hedef Aldı: "İstemiyorsa Gidebilir"
Türkiye'ye Gelir mi? Suudi Arabistan'da Forma Giyen Cristiano Ronaldo'dan Değişim Kararı