Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

7 Haziran seçimlerinden sonra MHP’nin tavrını çok konuştuk.

İçinde HDP geçen hiçbir cümleyi duymak dahi istemediler. AK Parti’nin iktidardan düşmesi için yakalanan en önemli fırsatı elleriyle geri teptiler. Meclis Başkanlığı seçiminde Huysuz Şirin edasıyla davranıp alanı yine AK Parti’ye teslim ettiler.

Erdoğan’ın memnun olmadığı seçimin yenilenmesine vesile oldular.

Mazeretleri çok netti:

Sadece PKK değil HDP de teröristti. Ve bu ülkeyi bölmeye çalışıyordu.

Memleketi tekrar birlik ve beraberliğe, huzur ve güvenliğe taşıyabilmek için önerilerini sıraladılar:

Türklük bilincini yeniden tesis etmek, HDP’li vekilleri Meclis’ten kovalamak, partiyi kapatmak, vekilleri hapse yollamak, sıkıyönetim, Kandil’i haritadan silmek vesaire…

MUHSİN KIZILKAYA: Aday olamadı. Böylece kısa dönem askerlik gibi, kısa dönem milletvekilliği yapmış oldu. Keşke bu kısa dönemde susmasaydı, konuşsaydı, birkaç aykırı şey söyleseydi de başına böyle bir iş gelseydi. Hiç değilse listeye konmamasının bir nedeni olurdu. Muhsin'i severim son tahlilde... Sonuçta ÜZÜLDÜM.

UĞUR IŞILAK: Onun için hep şunu söyledim: Şarkılarını yap, seçim müziklerine ağırlık ver, sanatını konuştur, senin ne işin var Meclis'te? Niye heves edersin ki siyasete? Hele ilk gün Meclis'te uyurken yakalanınca... Bu görüşüm çok daha keskinleşmişti. AK Parti onu da koymadı listeye... En çok da kendisi adına SEVİNDİM.

Maliye Bakanlığı’nın internet sitesini açtığınızda, bundan tam üç ay önce konulmuş bir yazılı açıklama görüyorsunuz. 

Açıklama, geçen martta torba yasayla Cumhurbaşkanı’na verilen örtülü ödenek kullanım yetkisiyle ilgili yazım hakkında. 

Mayıs ayı bütçe rakamlarının açıklanmasıyla birlikte, örtülü ödenekteki artışı irdelediğim yazıda, nisan ayında 51.5 milyon TL olan örtülü ödenek harcamasının, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın seçim mitingleri yaptığı mayıs ayında 109.1 milyon TL’ye ulaştığına dikkat çekmiştim. 

Maliye 16 Haziran tarihli açıklamasında “Bakanlığımız tarafından Cumhurbaşkanlığı’na seçim öncesi örtülü ödenek aktarılmamıştır. Dolayısıyla habere konu edilen unsurlar gerçeği yansıtmamaktadır” bilgisine yer vermişti. 

Biz de bu açıklamayı haberleştirdik.

Özlemişim.

Abdullah Gül’ü dinlerken fark ettim.          

Güler yüzlü...

Yumuşak, itici olmayan bir üslup...

Ilımlı bir söylem...

Demokrasiye vurgu...

Hukukun evrensel ilkelerine selam...

Avrupa Birliği’ne önem...

Bunları unutmuş gibiydik.

Evet, öyle.

Abdullah Gül’ü geçen akşam NTV’de izlerken, kaç zamandır böyle bir tarzdan epeydir ne kadar uzak kaldığımızı düşündüm.

Sayın Gül farklıydı.

Her Allah’ın günü televizyon ekranlarında karşımıza çıkan yüz hatları gergin, burun delikleri titreyen, suratları takallüs etmiş o devlet büyükleri gibi değildi.

Gül’ün bu havası bende geleceğe dönük bir umut ışığı yaktı.

Diplomatik deyişle:

İhtiyatlı bir iyimserlik uyandı içimde.

Abdullah Gül bir açıdan eskisi gibiydi.

Yine ıkına sıkına konuştu.

Bu aday listesi, tasfiye, koruma ve yer değiştirmeleriyle Erdoğan-Davutoğlu ekibinin artık ellerindeki her damla imkânı, güçlerini azami kullanmak amacıyla seferber ettiklerini gösteriyor.

Başbakan Ahmet Davutoğlu dün akşama doğru sosyal medyada bir fotoğraf paylaştı.

Bu fotoğraf, Davutoğlu’nun eli imza atarken gösteriyordu.

Biraz sonra, saat 17.00 itibarıyla Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) teslim edilecek 1 Kasım seçimleri milletvekili aday listesinin kendi imzasını taşıdığını anlatıyor, listenin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın mührünü taşıyacağı iddialarının böylece önünü kesmeyi amaçlıyordu.

Bu fotoğrafın yayınından birkaç saat önce, Hürriyet internet sayfasına bir “son dakika” haberi düştü.

Bu yazıyı okuduğunuz saatlerde siyasi partilerin milletvekili aday listeleri açıklanmış olacak.

Bu, aynı zamanda seçim startının verilmesi, seçim kampanyasının başlaması anlamına geliyor. Haziran ayının başından bu yana, Türkiye bir hükümet formülü, bir anlamda bir hükümet istikrarı arıyor.

Kasım seçimleri bu formül üretilemediği için yapılıyorsa, seçimlerin seçmen açısından en önemli meselesi ve anlamı şüphe yok ki istikrar olacaktır.

Peki istikrar deyince neyi anlamak gerekir?

Daha doğrusu istikrar denince kim neyi öne çıkaracaktır?

Ekonomi çevrelerinin, muhafazakar seçmenin gerek piyasa, gerek terör eylemleri, gerek otorite ve kararlılık ilişkisi açısından önemli ölçüde hükümet istikrarını öne alması beklenir.

Sevgili okuyucularım, beğenelim veya beğenmeyelim Türk siyasetinde Alparslan Türkeş isminin her zaman ağırlığı vardı.

İsmini ilk kez 27 Mayıs 1960 ihtilali sonrasında duymuştuk.

Kurmay albaydı, darbeciler arasındaydı ve Milli Birlik Komitesi üyesi olmuştu.

Sonraki siyasi hayatı MHP gibi partilerde geçti, genel başkanlık yaptı. Vefat edene kadar ismi siyasette her zaman oldu, faşist olarak tanımlandı.

Ülkücülüğün kurucusu ve lideri idi.

Baba bir ana ayrı iki oğlu vardı:

Tuğrul Türkeş ve Kutalmış Türkeş.

Bir önceki dönemde (2011 seçimi öncesinde) AKP Kutalmış’a el attı, listesinden milletvekili seçtirdi. Ancak Kutalmış’ın siyasette hiçbir zaman ağırlığı olmadı, ismi cismi duyulmadı.

ZAC Ebrahim, 1990'da Yahudi Savunma Ligi'nin lideri haham Meir Kahane suikastını yapan ve 1993'teki Dünya Ticaret Merkezi bombalama eyleminin mimarlarından olan El-Seyyid Nusayr'ın oğlu.

Daha 7 yaşındayken babasıyla poligonda hedef pratiği yapan, etrafı fanatiklerle dolu, beyni bağnaz öğretilerle şekillenen bir çocuk düşünün.

680 kg patlayıcı yüklü bir minibüsü Dünya Ticaret Merkezi'nin otoparkına yerleştiren adamlara 'amca' diyerek büyüyen bir çocuk düşünün.

19 yaşına kadar 20 kez taşınmak zorunda kalmış, sosyal beceriler geliştirememiş, kimliğini hep gizli tutmuş bir ergen düşünün.

İşte Zac o. 

Zac bugün 32 yaşında ve barışa katkı sağlamak için hikâyesini anlatıyor.

Peki bir teröristin oğlu nasıl oluyor da bu kadar koşullanmaya, insanların ırkı ve dini ile değerlendirilmesi gerektiğine dair beyninin yıkanmasına rağmen çevresinin etkisinden kurtulup bir tür 'barış elçisine' dönüşebiliyor? Nasıl oluyor da bir teröristin oğlu insanlara ilham verebiliyor?

'Çevre'nin ağırlığını AK Parti iktidarı ile 'Merkez'e koyması ertesinde belirli kesimler çoğunluktan farklı olduklarını vurgulamak için kendilerini 'Beyaz Türkler' olarak sunmaya başlamıştı.

Bu 'Beyaz Türk' kavramının içeriğini anlamak için eli kalem tutan hemen herkes kendince yorumlar yapmaktaydı. Mesela Fehmi Koru 'Taha Kıvanç' mahlasıyla yazdığı Yeni Şafak'taki köşesinde 2010'da şu yorumu seslendirmişti: 

Şarap uzmanları 

'...Kendilerini 'Beyaz Türk' sanan tipler başkalarından ayrılmak için üstünlük noktaları bulmak zorundalar. Bazısı 'şarap uzmanı' kesiliyor, bazısı farklılığıyla dikkat çekmek için resmiyet kokan davetlere bile kırmızı pantolon veya sapsarı tişörtlerle gidiyor, bir bölümü 'arya' meraklısı olduğunu ilân ediyor...'

“Fethullahçı Terör Örgütü”iddiasını ispatlamak üzere bulunan yollardan biri deTahşiyeciler idi. El Kaide dostu, Usame Bin Ladin hayranı Mehmet Doğan’a, Gülen’in ve “polisteki ekibinin” tuzak kurduğu iddiası, Gülen Cemaati’ni silahlı suç örgütü yapmaya yetti. Oysa masum gibi gösterilen Mehmet Doğan’ı, sadece Emniyet İstihbarat değil MİT ve Askeri İstihbarat da takip ediyordu.

13 Mart 2009 tarihinde İstihbarat Başkanı Korgeneral İsmail Pekin imzalı ve Kara Kuvvetleri’ne gönderilen gizli bir yazıda Tahşiye grubunun El Kaide ile ilişkisi anlatılıyor: “…M. Doğan ve Grup mensupları, Usame Bin Ladin ve El Kaide terör örgütüne tam anlamıyla destek vermekte olup, M. Doğan, El Kaide terör örgütü ile ilgili olarak ‘El Kaide’nin süper bir güç olduğu, El Kaide’nin içerisinde her milletten mücahidin olduğu ve ümmetçi kimlikli bir İslâm ordusu oluşturduğu, bu ordunun Mehdi’nin emri ile kâfirle savaşı başlattığı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kâfir olduğu, Türkiye’nin de İslâm ordusu El Kaide’nin vereceği savaşla kurtarılacağı, kendisinin öncelikli hedefinin Türkiye’deki bütün medreseleri kontrolü altına alarak El Kaide’nin hizmetine sunmak olduğu’şeklinde açıklamalarda bulunmuştur…

Popüler İçerikler

Türkiye'de 9.05'te Hayat Durdu! Atatürk'e Saygı Duruşu!
İzmir'de 5 Küçük Kardeşin Öldüğü Yangın Faciası: Bakanlık, Aileyi 18 Kez Ziyaret Etmiş!
18 Yaşındaki Şampiyon Balerin Eylül Sıla Ilgaz, Aile Evindeki Odasında Ölü Bulundu