Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Lütfen türlü suçlar uydurup bizi hukukla, hapisle, türlü çeteler ve eşkıyalar icat edip taşla sopayla köşeye sıkıştırmaya çalışmayın. Gazeteciye vurmak kazandırmaz.

Son birkaç aydır yaşadıklarımızın bir görünen tarafı var, bir de görünmeyen tarafı.

Örneğin Doğan Grubu’na ve gazetecilerine yöneltilmiş kin, nefret ve zorbalığın kaynağı meselesi…

8 yıldır bu gruba bağlı gazeteciler, yöneticiler, patronlar akıl almaz suçlama ve tehditlerle karşılaştı. Bunları yeniden saymaya lüzum yok, malumunuzdur.

‘Böyle bir ülkede gazete yapmaya çalışıyorsanız, bunları göğüslemek durumunda kalabilirsiniz’, türünden bir görüş vardır. Ki çoğunlukla buna katılırım.

ŞEMS Ethem'in paçavralarından biri geçen gün uydurma bir haberi manşet yaparak yayınlandı.

Masa başında uydurulmuş habere göre Doğan Medya Grubu terör örgütünü destekliyordu.

Akıllarınca bu iddialarına kanıtlar da bulmuşlar, bunları 'belge' diye yayınlamışlardı.

Neler mi? Mısır'da yüzde 52 oyla seçilen Mursi'nin idama mahkum edilmesi haberi, bazı gazeteci arkadaşlarımızın Twitter mesajları, bazı röportajlar ve DHA'nın hack'lenen Twitter hesabından atılan bir korsan tweet!

Satamayan, satmadığı için de okunmayan bu paçavranın iddialarını ciddiye almadık tabii.

Ama meğerse okuyan bir kişi varmış, okumakla yetinmediği gibi ciddiye de almış!

Bakırköy Cumhuriyet Savcıvekili, bu masa başında uydurulan haberi ciddiye alıp Doğan Medya Grubu hakkında 'terör örgütü propagandası yapmaktan' soruşturma başlattı.

Evet, bu seçimlerin favori aldatmacası da bu kampanya olacak. Oysa bu da “HDP barajı geçemezse musluklardan kan akacak” kurgusundan daha farklı değil.

Aynı zamanda bir siyasetçi olarak HDP'nin barajı geçip geçmemesi zerre kadar umurumda değil.

7 Haziran'dan önce de siyasi rekabet veya çıkarılacak vekil açısından da umurumda değildi.

Benim için HDP'nin hangi ittifakın içinde yer alacağı önemliydi. Çünkü bu Türkiye'nin geleceğini ilgilendiriyordu.

3 Ocak 2013 tarihinde kamuoyuna ilan edilen Çözüm Süreci'nde, PKK'nın tavrı karşısında, HDP kendisine şiddetten arınmış bir siyasi alan yaratmak için samimi bir kıpırdanma içinde olsaydı dahi, bu Türkiye için çok değerli bir imkan olurdu.

“Önce çözüm süreci diyordunuz şimdi operasyonları savunuyorsunuz” diye bir tezvirat var. Devletten biri de çıkıp bir laf etmiyor. O halde ben kendi açıklamamı yapayım, ola ki samimiyetle merak edenler vardır. Önce bir soru: Diyelim ki sabıkalı bir akrabanız var, “Ben değiştim, gerçekleri idrak ettim, yanlış yapmışım ama sizin de hatalarınız oldu, beni bu yola iten davranışlarınız oldu. Ben doğruyu eğriyi idrak ettim, gelin barışalım” diyor, ne yaparsınız?

İnsaniyet namına şans verirsiniz. Ama bu şans, bıçağını çocuğunuzun boynuna dayadığını gördüğünüz gün biter. Benim için çözüm süreci barış için uzatılan bir eldi ve o gün o eli kavramak doğruydu.

Bugün ise, verdiğim şansı geri almam, PKK’ya “Ülkeyi terk et” demem doğru.

Devleti ya da hükümeti bilemem, ben bu şansı HDP’nin çağrısıyla başlayan 6-7 Ekim olaylarının sonuçlarını gördüğümde geri aldım. KCK çözüm sürecini Türkiye’ye karşı bir şantaj aracı haline getirdiğinde geri aldım. Aysel Tuğluk, “Türkiye’de IŞİD zihniyeti iktidarda; AKP artık çözüm sürecinin tarafı değildir” dediği gün geri aldım.

AKP, koalisyon kuramazdı. Kurulduğundan beri tek başına hükümet olmaya alışmış ve başka türlüsünü bilmeyen bir parti. Bunun ötesinde özellikle son yıllarda amacı bir “restorasyon”, “100 yıllık parantez kapatma” olarak ilan edilmiş bir “Yeni Türkiye” arzusu var. Nasıl “eski Türkiye” bir tek parti idaresinde inşa edildiyse, AKP de “yeni Türkiye” yi tek parti idaresinde inşa etmeyi doğal hakkı olarak görüyor.

Bu sebeple Hürriyet baskınına orkestra şefliği yapan AKP milletvekili seçim sonuçları ne olursa olsun Erdoğan ’ı başkan yaptırmaktan bahsediyor. İş artık yeni Türkiye’yi tek parti rejiminde kurmayı doğal bir hak bilmenin de ötesine geçmiş durumda. Söz konusu olan tek parti de değil tek adam rejimiyle bunu gerçekleştirme rüyası.

AKP’nin daimi hüzünlü kırgını Bülent Arınç ’ın partisini “Eskiden bizdik şimdi ben olduk” diye tanımlaması ve koalisyon kurulamamasının sorumlusu olarak Erdoğan’ı işaret etmesi de bunu gösteriyor.

Vatandaş mesaj geçmiş, şöyle diyor: “Ermeni göçüyle ilgili Osmanlı’yı suçlayanlar nedense Suriyeli bebek ve çocuk göçmenler için ellerini oynatmıyor.”

Doğru... Ermeni tehcirinde 1 milyon kişinin göç ettirildiği söylenir.

ABD’nin petrole el koymak için indiği Güney Asya ve Ortadoğu’dan ise milyonlarca insan Avrupa’ya akıyorlar. Yollarda perişan oluyorlar. Denizlerde çoluk çocuk boğuluyorlar. Ucuz petrol kimin içindi? Batılı sanayi ülkeleri için. Onlar ne mi yapıyorlar? Bir ara kapıları açtılar. Göçmenlere şefkat gösterip ülkelerine kabul eder gibi yaptılar. Ve sayı çoğalınca dün yine kapattılar. Avrupa’ya giren göçmen sayısı henüz 1 milyonu bile bulmadı...

Türkiye ise 2 milyon sığınmacıyı aylardır besliyor. Barındırıyor. Bazıları:

  • Efendim Suriye’yi Türkiye karıştırdı tabii ki aldığı göçmenlere bakacak, diyor.

Defterimin arasında bir iğde dalı buldum, mayıs ayındaki yolculuktan kalmış. Cizre’deki Mem û Zin türbesini ziyaret etmiştik, yukarıdan Cizre’ye bakmıştık, mevsim bahardı, o günden bir iğde çiçeği saklamışım Cizre’nin ağaçlarından…

Uzun ve sancılı bir yaz girdi araya, yaz gibi olmayan bir yaz. Zira memleketin batısında doğup yaşayanlar için yaz mevsimi masa örtüsündeki karpuz lekesine, ayağımızdaki terliğe, evlerdeki patlıcan biber kızartmasına karşılık gelen bir şeydi. Plajlarda hit olacak, hiç bilmeseniz bile maruz kalacağınız saçma pop şarkıları eşliğinde, asıl bunaltıcı şeyin sıcak değil nem olduğunun konuşulduğu, o miskin ve mânâsız yaz günlerine, hasretlik çekeceğimizi pek de düşünmemiştik elbette.

Suruç’ta gençler katledildi önce; Türkiye’nin farklı yerlerinden aynı amaç için bir araya gelmiş, masum insanlar yok edildi.

AK Parti’ye oy veren herkese samimiyetle soruyorum:

İçinizde Aydın Doğan ’ın DHKP-C ile bir yakınlığı olduğunu gerçekten düşünen var mı? Aydın Doğan yıldızlı beresiyle devrim saflarında mı mücadele veriyor sizce?

Ahmet Hakan mesela.

Sizce PKK’li bir gazeteci mi?

Yazdığı yazılarda veya Tarafsız Bölge programında PKK’nin amaçları doğrultusunda mı hareket ediyor?

Ertuğrul Özkök bağımsız bir Kürdistan peşinde mi?

Cüneyt Özdemir , Şirin Payzın , Mirgün Cabas , Nevşin Mengü örgütlerin şehir kadrosundan mı?

Auschwitz'e 100 km mesafeden başlayarak, Cizre'ye 100 km kala kesilen bir yolculuğun hikayesi...

Aslında nerede, ne zaman başladığı kestirilemeyen, şöyle ya da böyle sonlandığında bile tamamlanmamış kalacak bir yolculuğu hikayelendirme çabası. Geceler ve sonsuzluk boyunca sürüp gidecek, bir kez, bir sonsuz kez daha son gücümü talep edecek bir çaba... Ve elbet, daha ilk sözcükte, anlatılamaz olana çarpıp parçalanan ilk sözcükte -savaş, Auschwitz ya da Cizre- uç veren yenilgi. Varoluşu anlamlı, kutsal ya da katlanılır kılan bütün hikayelerden vazgeçiş. İşitilmeyenin, hep işitilmez kalacak olanın uçsuz bucaksızlığı karşısında çaresizce geri çekiliş.

Auschwitz, İstanbul, Urfa-Birecik'te Barış Paneli, Diyarbakır, Suriçi, Silvan, Cizre yolu...

Devlet çatışmaların sürdüğü illerde operasyon kararı yetkisini sivil il valilerinden yeniden askere devretti. Bunun sebebi ne? Güvenlik analisti Metin Gürcan bu kararın perde arkasını ve Türkiye’nin içinde olduğu şiddet sarmalının yarattığı sosyal maliyetleri Al Jazeera için yazdı.

Türkiye’de ikinci ayını dolduracak olan çatışmalarda hem PKK’nın hem de Türk güvenlik güçlerinin uyguladıkları şiddet düzeyinin kontrolsüz bir biçimde hızla arttığı, böyle olunca da çatışmaların sosyal maliyetlerinin ağırlaştığı gözleniyor.

Geçilen en son kritik eşik ise çatışmaların sürdüğü illerde operasyon kararı yetkisinin sivil il valilerinden yeniden askere devri oldu.

Popüler İçerikler

TSK'dan Atatürkçü Teğmenlerin Kılıçlı Yemini İçin Açıklama: "Mesele Kılıç Değil, Emre Uyulmaması"
"Bir Evim Varsa Onun Sayesinde": Hakan Meriçliler'den Vural Çelik Tartışmasında Gülse Birsel'e Büyük Destek!
Demet Akalın 'Laiklik' Açıklamasıyla Gündem Olan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'e Ateş Püskürdü!