Barış umutları henüz solmamıştı. Yüreğimiz pır pır ederek, yine hayal kırıklığına uğrayacağımızdan korkarak yaklaştığımız “çözüm” hâlâ bir ihtimaldi ve biz o ihtimali çok sevmiştik. 2013 Newroz’unda insanlar ülkesinin, kendisinin, çoluk çocuğunun yarınları için umutlanmıştı. Yol kazaları olacaktı, provokasyonlar, müdahaleler olacaktı, biliyorduk ama suyun yatağını bulacağına inanıyorduk.
HDP bu umudun meyvesiydi. Kurulduğunda soru işaretleriyle yaklaşılan, cılız, küçük; serpilip gelişmesi için barış havasına ihtiyacı olan bir meyve. Hiç umulmadık ağızlardan tekrarlanan, “dağda savaşacağınıza ovada siyaset yapın” telkinleri; “silahlar bırakılsın, siyaset konuşsun” söylemleri arasında, ovada siyaset yapmaya gelmişlerdi. Bir yandan sol devrimbazların öte yandan iplerin ellerinde kurtulmasından korkan Dağ’daki savaşçıların çelmelerine, hırpalamalarına rağmen bunu mümkün olduğunca başarmaya çalıştılar. Türkiye partisi olmaya doğru attıkları adım, nicel değil nitel bir değişimin habercisiydi. Henüz ova yolunun başındaydı ama Türkiye barış ve demokrasi güçleri için, bu toprakların bütün halkları, bütün insanları için yaşatmaya değer önemli bir deneyim, elbirliğiyle geliştirerek yarınlara taşıyacağımız bir umuttu.