Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Bugünkü gelişmeleri yorumlarken, bazı köşe taşlarını daima hatırlamakta yarar var. Birçok vatandaşımız çözüm süreci neticesinde ortaya çıkan ateşkesi memnuniyetle karşılamıştı. Ne oldu da dün “barış” diyenler, bugün “savaşa” soyundu?

28 Şubat 2015’te Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan, İdris Baluken, Yalçın Akdoğan, Efkan Ala bir araya geldiler ve üzerinde mutabakata varılan ilkeleri açıkladılar. Bu arada, Sırrı Süreyya Önder, Öcalan’ın yazılı niyet beyanını kamuoyuyla paylaştı. Öcalan aynen şöyle diyordu: “Asgari müştereğin sağlandığı ilkelerde, silahlı mücadeleyi bırakma temelinde, stratejik ve tarihi kararı vermek için PKK’yı, bahar aylarında, olağanüstü kongreyi toplamaya davet ediyorum. Bu davet, silahlı mücadelenin yerini demokratik siyasetin almasına yönelik tarihi bir niyet beyanıdır.”

Yazıma başlamadan bütün şehitlerimize Yüce Allah’tan rahmet diliyorum... Sizler, bu ülke için canınızı verdiniz...

Sevgili dostlar, atılan adımlar tek tek ortaya dökülüp çizgiler kalınlaşınca yapılan plan daha net görünüyor. Hedef “Büyük KAOS ve ardından BÜYÜK TÜRKİYE yerine BİTİK BÖLÜNMÜŞ TÜRKİYE”!

Nasıl mı? Nasıl olduğunu lütfen bundan sonrasını çok dikkatli okuyarak sizler de sorgulayın.

Hatırlarsanız uzun bir süredir yurtdışında davet edildiğim bir toplantı ve buradan kavga ederek ayrılışımı detayları ile yazıyorum. Saati geriye sararken aklıma çok net bir kare düştü ve arkasından maalesef bugüne kadar söyledikleri “YERLEŞİK UNSURLAR” tarafından tek tek yerine getirilen, stratejist yabancı arkadaşın sözleri geldi...

“Barış geliyor, o zaman neden devlet kalekol yapıyor, ama neden söyleyin neden?” diyorlardı.

Meğer o sırada silah stokluyorlarmış.

Neden?

Çünkü “kalleş olmak” tam da bunu gerektirir.

PKK’nın önce Dağlıca’da öldürdüğü askerler, sonra Iğdır’da öldürdüğü polisler ve derken Tunceli’de kızının gözü önünde vurduğu polis ile birlikte şehit sayımız 31’e yükseldi. Bu yazı yazıldığı sırada öyleydi ve bazı HDP’liler böyle bir gündemde bile ülkeyi Suriye olmakla tehdit edebiliyordu.

Biliyorum...

Ne söylesem, ne yazsam;

birileri anlayamayacak,

birileri bilerek, isteyerek anlamayacak,

birileri sadece bir cümlesi üzerinden yargılayıp diğer bölümleri görmezden gelecek,

birileri saptıracak,

birileri bambaşka yerlere çekecek.

Birileri kızacak, öfkelenecek, küfür edecek.

Böyleyiz...

Yapacak bir şey yok.

Ama konuşmamak, yazmamak da çözüm değil.

PKK, saldırıya geçmeden önce bölgedeki GSM hatlarına ait, ”Baz istasyonları”nı imha ediyor. Böylece haberleşme imkanını ortadan kaldırıyor.

Sonra “Pusu” devreye giriyor.

“Seri pusu” deniliyor bu sisteme.

PKK bunu 3 yıl önce Çukurca'da kullanmıştı. Birbirine bağlı el yapımı mayınları (EYP) belirli aralıklarla patlatmış, 3 askerimiz şehit olmuştu.

Dağlıca'da ise üç aşamalı tuzak kurdukları ortaya çıktı.

Birinci tuzak: Patlayıcı ihbarı yapıp, bölgeye intikal eden Mayın El Yapımı Patlayıcı Timi (METİ) mayınları imha ederken ateş açtılar.

İkinci tuzak: METİ timinin yardımına koşan Yarbay İlker Çelikcan'ın içinde bulunduğu zırhlı araçların geçişi sırasında el yapımı mayınlar patlatıldı.

Bir siyasi parti liderine ‘katil’, bir medya patronuna ‘terörist’ diyecek kadar pervasız, Hürriyet Gazetesi’ni milletvekilleri öncülüğünde bastıracak kadar şirazeden çıkmış durumdalar. Gerilimi tırmandırmak, muhalifleri sindirmek, HDP’yi bir şekilde baraj altı bırakıp 400 milletvekili hedefine ulaşmak amacındalar.

HDP yüzde 10’un üzerinde oy aldığı sürece başkanlık hayallerinin gerçekleşmesi mümkün olmadığı gibi, tek başlarına iktidar olmaları ve Meclis’i kontrol altında tutmaları da mümkün değil.

Gelen her şehit haberine HDP hanesinde yazılacak eksi puan gözüyle bakıyorlar. O yüzden HDP’yi PKK ile bir tutuyor, HDP’ye oy vermiş herkesi terörist ilan edebiliyorlar.

İrlandalı yumruğu çakıp yere yıkınca düzen bekçisi esnafı bir bir, milyonlarca insanın yüreğinin yağları eridi. Şakası çok yapıldı İrlandalı yumruğunun. Oysa bir hakikat açığa çıktı o gün. Esnaf tek başına dövüşmek yerine kalabalık saldırıyordu yalnız saydığı kimseye, yetmiyor, pusu kurup arkadan vuruyordu sopalarla. Talih esnaftan yana değildi bu kez. Karşısında gücü kuvveti yerinde biri olunca dağıldı hepsi tek tek! İşte yaşadığımız günün şifresi budur.

Ali İsmail’i böyle öldürdüler. Korelileri aynı dürtüyle dövdüler. Hürriyet gazetesini bu inançla bastılar. Yüz yüze olma cesaretinden uzak, pusu kurmaya alışık, hep kalabalık, hep zalim… Oysa savaş koşullarının bile etik ölçüsü vardır. Yazık ki öyle günlerde değiliz. “Klavye delikanlılığı çıktı, mertlik bozuldu” diyeceğim ama bıktım bu erkek dilinden. Üstelik pek çok kadının da kullandığı bu eril dilden!

Hep gazetelerde okuruz ya benim gerçekten başıma geldi.

Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde, tarihî, yüksek bir binanın tepesinde beliren genç adamı ilk fark eden kadın “ Bakın bakın, atlayacak ” diye haykırdı.

Daha beş dakika geçmeden binanın altında yüzlerce insan birikmişti.

Herkes işaret parmağıyla genç adamı gösteriyor, yanındakiyle hummalı bir tartışma sürdürüyordu.

–Ne oldu ki oraya çıktı acaba?

Polis gelmedi hâlâ yahu!

–Ne istiyor? Talebini söyledi mi?

–Blöftür be abi. Bok atlar…

–Bence de atlayamaz. Atlasın da görelim.

Şehit haberlerinin peş peşe geldiği günlerde, Star’da yazmaya başlıyorum. Rabbim hayırlı etsin. Bir savaş var ve kalemimle cephede olmam gerektiğine inanıyorum.

Dağlıca’da 16 askerimizin ardından dün de Iğdır’da 13 polisimiz şehit oldu. PKK bu defa patlayıcılar, roketatar, füze kullandığı için şehitlerimizin sayısı artıyor, terör tırmanıyor ve toplumsal infial büyüyor.

Maalesef, çözüm sürecinde terör örgütü PKK, tam bir iç savaş hazırlığı yapmış. Bunu fark etmeyen, bunda ihmali olan, ya da kastı olan kimlerse, onlar mutlaka araştırılmalıdır. PKK’nın hazırlığına göz yuman görevliler varsa, büyük bir ihanetin işbirlikçileridir ve onlar en kısa zamanda cezalandırılmalıdır.

Dağlıca'da 2011'den bu yana en yüksek sayıda şehit asker haberinin travması geçmeden, bu kez, Iğdır'dan geldi insanların içini karartan haber. Dağlıca şehitlerinin cenaze günü, Iğdır'da 14 polis için cenaze kaldırılacağı duyuruldu.

48 saat arayla, bu kadar yüksek sayıda güvenlik gücü kayıplarına eşlik eden Cizre'den gelen güvenlik güçlerinin ateşiyle hayatını kaybeden çocuk ölüm haberleri, sokağa çıkma yasağı ilân edilmiş ilçeler, hatta Diyarbakır gibi merkezler; ülkenin tehlikeli biçimde 'iç savaş'a doğru yol aldığına işaret ediyor.

Ülkenin hemen her yerinde herkes kendi arasında bu 'ihtimal'den söz ediyor. Türkiye, yaklaşık bir buçuk ay sonra seçime gidecek bir ülkeden ziyade. 'iç savaşe gidiş yolunun taşlarını döşeyen' bir ülkeyi andırıyor.

Bunca zamandır Türkiye'nin 'Suriyelileşmesi' tehlikesine dikkat çekmek için dilimizde tüy bitti, kalemimizde mürekkep kalmadı.

Popüler İçerikler

Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?
Icardi'nin A Milli Takım Forması Giymesi İçin CİMER'e Başvuruda Bulunuldu!
Sevgilisine Atacağı Fantezi Mesajını Yanlışlıkla Karısına Atan Ünlü Patron İcralık Oldu