Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Star gazetesini yürekten tebrik ediyorum. Bugüne dek İslamcı basının kıyıda köşede kalmış yayın organlarında kalem koşturan bir yazardaki cevheri görmüş ve onu transfer etmiş.

Kalemi işlek, zekâsı pırıldak, duruşu ve yerine geldi mi vuruşu isabetli böylesi yazarların gün yüzüne çıkması şüphesiz hem bir ödevdir hem de fikir hayatımıza muazzam bir katkıdır.

Ethem Sancak Bey’e ve onun nezdinde bu kıymetli işi gören herkese bir değil bin teşekkür borçluyuz.

Star gazetesinin bundan böyle haftada dört gün yazarak bir anlamda mürekkep şövalyeliğini yapacak yazarının adı Selahattin Eş Çakırgil .

Muhtemelen tanımazsınız. Ancak ben tanıyorum.

Kemal Kılıçdaroğlu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kılıçdaroğlu’nun yönettiği CHP’deki dönüşümden memnun musunuz?

Uzunca süredir katıldığım tüm televizyon programlarında veya tüm özel sohbetlerde bu sorulara hep olumlu cevap verdiğimi söyleyebilirim.

Bugünkü CHP benim için ideal bir sosyal demokrat parti kimliğini henüz taşımasa da kendi yakın geçmişiyle kıyasladığımızda önemli bir mesafe katetmiştir.

Abdullah Gül ’ün Ermeniliğinin peşine düşmüş Birgül Ayman Güler lerin, “ Dersim’de analar ağlamasın deseydik operasyonu yapamazdık ” diyen Onur Öymen lerin vitrinde olduğu bir partinin bugünkü pozisyonu başkadır elbette.

Sizlere, aynı eylemlerde polisten beraber gaz yediğim ona yakın CHP’li vekil sayabilirim.

Bir hak davası için bir vekile ulaşmak gerekiyorsa telefon defterimde HDP’li vekil kadar CHP’li vekilin numarası mevcut.

Tuğrul Türkeş dün ilginç ve önemli bir basın toplantısı yaptı.

Geçici bakanlar kurulunda yer almayı kabul etmesi üzerine partisi MHP tarafından ihraç istemiyle disiplin kuruluna sevk edilen Türkeş, kendisine yönelik eleştirilere kesin ve keskin yanıtlar verirken, oklarını hem MHP'nin, hem ülkedeki hakim siyaset anlayışına yöneltiyordu.

Bu tür bireysel seslerin pek az çıktığı bir siyasi dünyamız, bireysel siyasi davranışların pek az görüldüğü bir siyasi arenamız var.

Türkeş'in sesini o açıdan köşemize de taşımamızda yarar var.

Türkeş, hükümet üyesi olma görevini anayasal bir sorumluluk olarak tanımlıyordu. Bu sorumluluğu yerine getirmesini eleştiren MHP yönetimine ise bu konuda “ siyasi parti ”yi değil, “ partili ”yi sorumlu kılan anayasa hükmünü hatırlatarak, partiliyi bağlayacak parti grup kararı almanın bu hükümle uyumlu olmadığını ima ediyor ve şunları söylüyordu:

“Anayasayı okumadan, anayasayı bilmeden ülke yönetmeye talip olmak kabul edilmez bir iştir...”

Türkiye’de basın özgürlüğünün geldiği noktayı tüm çıplaklığıyla gösteren gelişme; hakkında Cumhurbaşkanı’na hakaret soruşturması açılan Hürriyet Gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök’ün yazılarına ara vermek zorunda kalmasıdır.

İpek Medya Grubu’na yapılan baskın öncesi Fuat Avni’nin attığı tweetler etkisini göstermiş, Havuz Medyası’nın sürekli ve her türlü saldırısına maruz kalan Aydın Doğan, ciddi bir taviz vermek zorunda kalmıştır.

Çok uzun zaman yayıncılık anlayışı nedeniye eleştirdiğim, tartıştığım Ertuğrul Özkök bu ülkenin en etkili gazetecilerinden biridir. Hürriyet dışında Alman Bild Gazetesi’nde yayınları yayınlanmakta, Dünya Gazeteciler Birliği’nde etkin görev yaptığı için uluslararası alanda da bilinen bir isimdir.

Saray’ın baskısı böyle bir ismi korumaya yetmemiştir. Okuma-yazması kıt bir kuşak, karanlık Ortaçağ anlayışıyla düşman gördüğünü imha stratejisini başarıyla sürdürmektedir.

Evet, seçilmişlerin derin devletle mücadelesine ilk kez bu dönem şahit oluyoruz. Bugüne kadar hiçbir hükümet, derin devletle mücadele etme iradesini gösteremedi.

Devlet bürokrasisi ile sivil topluma egemen olan derin yapılar, her kritik dönemde, askeri darbelerle veya medya operasyonlarıyla seçilmiş hükümetleri alaşağı etmeyi başardı. Bizim bugüne kadar izlediğimiz tek film buydu. 60’ta, 70’te, 80’de, 28 Şubat’ta aynı filmi izledik. 17-25 Aralık’ta da Cemaat yine bu filmi millete izletmeye kalktı ve fakat, bu kez tarih tersinden işledi. Seçilmiş hükümet, derin devleti ve onun bağlantılarını tasfiye etmeye koyuldu. Ve işte biz de millet olarak ilk kez yeni bir filmi izlemeye başladık.

Bugün hükümet üzerinde koparılan fırtınanın tek sebebi seçilmiş iradenin derin devleti tasfiyeye yönelmesidir. Batı medyasının Erdoğan’ı bu kadar hedef haline getirmesi, yerli medyanın Cumhurbaşkanı’nı ölümle tehdit edecek kadar zıvanadan çıkmasının sebebi, devlet devlet sisteminin çökertilmesidir.

Erdoğan’ın “sistem değişti” açıklamasına gösterilen tepkinin arkasında da bu var; bürokrasiyi ve toplumu kuşatan derin devlet sistemi değişiyor; 1960’lardan beri derinleşerek süregelen derin devlet hükümranlığı söküp atılıyor.

Avuç içi kadar teknelere balık istifi doluşmuş insanların güneşten kavrulmuş hallerini gördük denizin ortasında...

Aç, susuz, yorgun ve perişan bir halde Avrupa şehirlerinde karaya çıkışlarına tanık olduk.

Sayfiyeciler yoga yaparak ruhlarını arındırmaya çalışırken, bütün insanlığın ruh aşınmasının alamet-i farikası olan mülteciler önlerinden geçiyordu.

Onlar gelmesin diye duvarlar örüldü; dikenli teller çekildi.

Onlara ne kadar acımasız davranacaklarını anlatan Avrupa sağı iktidarlara yürüdü.

Irkçıların günlük menüsünün ayrılmaz bir parçası haline geldi mülteciler...

Onların cesetleri kumsalda boylu boyunca uzanıp yatarken, sayfiyecilerin güneş ışıklarıyla oynaştıklarına, deniz manzarasının tadını çıkardıklarına tanık olduk.

ABD’nin en büyük silah tedarikçisi Lockheed Martin, bu yılın ikinci çeyreğinde 11.6 milyar dolar satış geliri açıkladı.

Bu tutar, şirket beklentilerinin yüzde 4.5 üzerinde.

Geçen yılın aynı döneminden de 300 milyon dolar fazla.

Lockheed Martin, iç piyasadaki (ABD) “zayıf” ortama karşın, satış gelirlerindeki yükselişin, uluslararası piyasalardaki talep artışından kaynaklandığını belirtiyor.

Devam edelim...

İngiltere’nin en büyük silah tedarikçisi BAE Systems’in ikinci çeyrek satış gelirleri 6.2 milyar dolar.

O da satışlarını geçen yılın aynı dönemine göre 100 milyon dolar artırmış.

Ve ABD’nin diğer büyük silah üreticisi Raytheon. Onun ikinci çeyrek satış geliri ise 5.8 milyar dolar. Raytheon’un satışlarında da geçen yıla göre artış var.

KOS'ta bir Suriyeli çocuğa mikrofon uzatılıyor. Şöyle diyor:

'Türkiye'de yaşamaktansa yolda ölmek daha iyi.'

Nasıl ölmek istemeyeceği sorulduğunda pek çok insan 'Boğularak' der.

Bu çocuk, kendisi için en kötü ölüm şeklinin Türkiye'de yaşamak olduğunu söylüyor.

Kıyıya vuran çocuk fotoğrafını bu cümleyle birlikte okumalıyız.

Her gün yüzlerce insanı ölümü göze alarak çıktıkları bir yolculuğa itecek ne yaptık biz?

Ya da ne yapmadık?

Önce toplum olarak kendimizle yüzleşelim istiyorum.

Bu savaşı başlatanlara ve körükleyenlere kızalım elbette.

Ama bir kısmımızın da bu kızgınlığı baştan beri neden bitap haldeki insanlara yönlendirdiğini sorgulayalım.

Cansız bedeni kıyıya vurmuş Aylan'ın fotoğrafı hepimizi darmaduman etti.

Peki o zaman, Kos'taki o çocuk neden 'Türkiye'de kalmaktansa ölmek daha iyi' dedi?

Karaya vuran çocuk, boğulan bir çocuktur; “kıyıya vuran insanlık” filan değil.

Gerçeği somut ve çıplak görmek yerine ona sıfatlar taktığımızda, kıyıda bir çocuk görüyoruz ama başka çocukları görmemeye devam ediyoruz.

Karaya vuran çocuk, önce kendi hikayesini, sonra diğer çocuklarınkini taşıyor.

Biz onu öyle görmediğimizde de var olan hikayesini.

Bu çocukların neden kendi topraklarında bir hayata sahip olamadıklarının, kimlerin buna sebep olduklarının hikayesi.

Neden hep Batı’ya Batı’ya baktıklarının ve battıklarının hikayesi.

Evladım Kobanili imiş.

Halepli de olabilirdi, Felluceli de, Trabluslu, Marakeşli de, Dakarlı da.

Öyle oluyorlar ve öyle ölüyorlar.

Düştü düşecek Kobani işte!

Son 60 yılın en küçük siyasi ahlaksızı

EY İhsan Özkes denilen şahıs!

Sen değil misin, daha dün...

-'Ak Saray değil kaçak saray' diyen.

-'Günah çıkaran Papa gitti, kaçak saray israfıyla, haramıyla kaldı' diyen.

-'2014 yılı, asgari ücretlinin bir aylık maaşının, kaçak saraydaki bir bardağın ücretine ulaşamadığı yıldır' diyen.

-'Erdoğan'dan yiyenler, Erdoğan'dan doyanlar, Erdoğan'ı başkasına yedirmezler' diyen.

-'Suriye'de bugüne kadar ölenlerin vebaline Erdoğan da ortaktır' diyen.

-'Tayyip Erdoğan dünya lideri değil, dünya zengini' diyen.

-'Erdoğan'ın fıtratında kin var, intikam var' diyen.

-'Hz. Muhammed yaşasaydı, Saray'a gitmezdi' diyen.

Ey İhsan Özkes adlı şahıs!

Daha dün bunları söyledin.

Şimdi utanmadan, arlanmadan, en küçük bir yüz kızarması yaşamadan Saray'a sırnaşıyorsun.

Popüler İçerikler

İstanbul Bağcılar ve Ataşehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Okullarda Yılbaşı Kutlamasını Yasakladı!
Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!
Önce Meydan Okuyup Sonra R Yapmıştı: Murat Övüç "Bülentinkiler Sahte" Dediği Diva'nın Eteklerine Kapandı!