Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Altan Tan'a göre Kürt siyasi hareketi, üç konuda kafa karışıklığı yaşıyor. İşte Tan'ın 'Kürt Siyasi Hareketi'nin bütün unsurları olarak artık bir karar vermemiz lazım' dediği üç konu:

1-SAVAŞ MI, BARIŞ MI?

YENİ bir demokratik Türkiye Cumhuriyeti'ni mi inşa edeceğiz, yoksa savaşarak, çatışarak, ayrışarak bölünecek miyiz? Bu konuda Öcalan'ın kararı var. Dedi ki, 'Bundan sonra Türkiye Cumhuriyeti toprakları içinde Kürt siyasetinin silahla hak arama dönemi sona ermiştir. Bundan sonra demokratik, legal, fikri bir siyasi mücadele olacaktır'. Bu tarihi bir karardır. Burada netleşmemiz gerekir. 'Ben demokratik bir Türkiye istiyorum, bu iş olmazsa vurayım, kırayım, alayım bohçamı ayrılayım' olmaz. Nikâha giderken boşanma planı da yapılmaz.

2-BATI BLOKU MU, ORTADOĞU MU?

BİZ Avrupa Birliği ve Batı bloku içinde bir Türkiye ve Ortadoğu mu tasarlayacağız, yoksa İran-Rusya ekseninde bir Ortadoğu mu? Bu konuda da hem Öcalan'ın hem de birçok arkadaşımızın kafası net: Batı içinde bir gelecek tasarlanmasından yanalar. Ama kafası net olmayan arkadaşlarımız var. Bu konuda bütün arkadaşlarımızın netleşmesi ve bir karar vermesi gerekiyor.

Ben bir vakıf sahibiyim. Bir gün banka hesabımda beklemediğim, yüklü bir paraya rastlıyorum. Parayı, ülkenin uluslararası arenada gururu kabul edilen çok önemli bir sanayi şirketi göndermiş. 

Yapılan araştırmada ortaya çıkıyor ki, ülkenin gururu olan bu şirket; aslında bu parayı bana değil, aynı sahada faaliyet gösterdiği kardeş bir şirketin hesabına gönderecekmiş. 

Fakat bankanın veri sisteminde hata olmuş. İşlem sırasında para yanlışlıkla benim hesabıma gitmiş. 

Hatanın bankadan kaynaklandığı resmi yazışmalarla da ortaya çıkıyor. 

Yine de bir sabah erkenden evim basılıyor. Ve deniyor ki: 

“Yanlışlıkla size gönderilmiş bu para konusunda bankanın açıklamasını hiç inandırıcı bulmadım. Ayrıca bu işlem, Merkez Bankası’nın EFT sisteminin işleyiş mantığına da tamamen aykırı.” 

Yani? 

Yanisi şu: Banka hata yaptığına bizi inandıramadığı için biz sizin evinizi, çocuklarınızın odasını aramaya karar verdik. Çünkü bankanın yaptığı bu hatalı işlem dolayısıyla sizin terör örgütünü finanse etmiş olma ihtimaliniz var.

Seçimler, özgürlükçü demokrasilerin olmazsa olmaz unsuru, ama tek unsuru değil. Yargı bağımsızlığı, ifade ve basın özgürlüğü olmaksızın demokrasiler işleyemiyor, daha doğrusu onlara modern anlamda demokrasi denmiyor.

Türkiye’de medyanın durumuyla ilgili dün ilk çarpıcı haber, aslında Sözcü gazetesinin birinci sayfası oldu.

“Sözcü susarsa, Türkiye susar” başlığıyla çıkan gazetede birinci sayfada köşe yazarlarına ayrılmış anons kutuları vardı. Ama kutuların içi boştu, hiçbir şey yazılmamış, beyaz bırakılmıştı.

Yalnızca kısa bir yayıncı notu vardı manşetin altında.

Kürt sorunu gidişiyle, kapsadığı ulusal ve bölgesel çatışma alanıyla en çok endişe duymamız gereken konu. Seçimler bile bu sorun karşısında ikincil önemde seyrediyor, güvenlik ve muhtemel sonuçları açısından Kürt sorunuyla iç içe girmiş bulunuyor.

Öyle bir noktaya ilerlenebilir ki, bu sorun, siyasi istikrarı hükümet modelinden, hükümet istikrarından daha fazla etkileyebilir. Ülkenin alacağı demokratik ya da güvenlikçi yön bile hükümet terkibinden çok, bu sorunun tüm siyasi aktörleri aşan istikametiyle şekillenebilir.

Nitekim bir yandan Rojava'da ortaya çıkan yeni durum ve dengeler, diğer taraftan Güneydoğu'da bugün ucu bir taraf için özerklik ilan etmeye diğer taraf için bunu engelleyecek operasyonlar yapmaya giden alan kontrolu kavgasının ulaştığı nokta, her iki taraf için de çözüm sürecini mevcut haliyle işlevsiz kıldığı, çözüm süreci bu iki durumu kuşatmadığı, onları yanıtsız bıraktığı için bu çatışma ve yangını yaşıyoruz

Çatışan aktörlerin kendilerini doğrulamaları, bunu yaparken insan hakları, demokrasi, mağduriyet, bütünlük, vatan, onur gibi kavramlar kullanmaları, şu ya da bu merkez , bu ya da şu siyasetçi gibi aktörleri öne çıkarıp, tek sorumlu kılmaları sık görülen bir durumdur. Bu tür araçsallaştırmalar ancak gerçek stratejileri maskeler, malum kavramlarla paketlerler.

2006’dan bu yana Terörle Mücadele Yasası’nda yer almasına rağmen daha önce uygulanmayan para ödülü düzenlemesi yürürlüğe girdi.

Yönetmeliğin kapsamı alabildiğine geniş. Çünkü, “Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar” diye uçsuz bucaksız bir ifadeye yer verilmiş.

Bir ödül komisyonu kurulacak ve failleri yakalatanlara verilecek ödül miktarını belirleyecek.

Asker, polis, terörle mücadelede görevli kamu personeli yönetmelik kapsamında değil. Korucular istisna.

Komisyon, sağlanacak bilgiye, aydınlatılan suça veya ihbar edilecek failin önemine göre miktarı belirleyecek.

Üst sınır 200 bin TL’yi aşamayacak, ancak ihbar edilen failin örgütün üst düzey yöneticisi olması, aydınlatılacak suçun toplumda oluşturduğu infial ve etki de dikkate alınarak bu rakam 4 milyon TL’ye kadar çıkabilecek.

Saraydaki adamın tersine işleyen dehâsı önünde düğmelerimi ilikliyorum; bize her gün feryad edecek yeni bir konu bulmayı başarıyor.

55 milyon seçmenin iradesini buruşturup çöpe atmasını unuttuk; muhalefet, ‘seçimlerin iptalini' protesto etmek yerine yeni seçimlere hazırlanmakta. Başımıza gelebilecek her musibet bize revâdır ve haktır.

Sahi siz ‘Anasayal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Bürosu' diye bir kurumun varlığından haberdar mıydınız? Şaka gibi geliyor kulağa değil mi; resmen ironi! AKP'nin, özel yetkili savcılıkları kaldırdıktan sonra kurduğu bu muhterem heyet ilginç işleriyle adını duyurdu: 2.5 yıl sonra başlatılan Böcek operasyonu, TÜBİTAK soruşturması, IŞİD haberlerine yayın yasağı derken kurul adına hareket eden büro savcısı dün de, Koza-İpek Grubu'nun FETÖ ile ilişkisini açığa çıkarmak için düğmeye bastı.

Hani bir reklam var ya, Çokokrem yemenin bahanesinin çok olduğunu söylüyor.

Türkiye’de de medya organları muktedire birer Çokokrem gibi görünüyor. Türlü türlü bahanelerle, teker teker yemek istiyor hepsini...

Dün bu Çokokremlerden birisinin ham yapılması için iştahlı bir başlangıç yapıldı.

İpek ve Koza gruplarının ofisleri basıldı, aramalar yapıldı, hikayeyi biliyorsunuz.

İki tane ana gerekçe var bu arama kararlarında.

Diyorlar ki bu Koza ve İpek grupları, Türkiye’ deki hesaplarından yurtdışındaki kendi hesaplarına büyük miktarlarda para aktarmış...

Ben hiç böyle bir suç duymadım bugüne kadar...

Ayrıca şunu da söyleyeyim, bu kadar uzun süredir iktidar medyası tarafından, “bunların bütün mal varlıklarına el koyun” diyerek tehdit edilen bir grup, değil bir miktar parasını, bütün parasını bile yurtdışına çıkarsaydı şaşırmazdım, kınamazdım, yadırgamazdım...

Kazanmak için her yol mubah sananların günah düzeni son sürat sürüyor.

Bir taraftan başta kendi çabalarıyla mümkün hale gelmiş bir karış barış baraj için yakıldı…

Ne iktidarın ne PKK’nın beğendiği HDP oylarının cevabı onlarca asker, polis, vatandaş, çocuk ve gencin ölümü oldu.

“Barış” a duacı AKP’li Yunus dahil; evinin damında vurulan anne dahil; 7 yaşındaki Baran dahil.

Bir taraftan kin, intikam, panik, gözdağı baskınları.

Bir manşet haberin cevabı holding-medyaya cümbür cemaat baskın oluyor.

Ne deseniz, zamanlamayı başka türlü izah edemezsiniz.

Kovdurulan gazeteciler, susturulmak istenen manşetler ve Dünya Basın Özgürlüğü Günü’ne armağan olsun diye iki İngiliz gazeteciye de hem Işid hem PKK’dan tutuklama.

Şimdi artık vicdandan filan bahsetmiyoruz.

O çoktan uçup göçüp gitti.

Ama akıl da kalmadı.

Düzen kafayı yedi.

Gelin yaşadığımız şeyin adını doğru telaffuz edelim.

Ali Bulaç Hoca’nın “ sosyoloji ile savaşamazsınız ” sözü aklımızın bir köşesinde dursun ve artık gerçekleri çekinmeden konuşalım.

30 yıldır süregelen savaşın bugünkü boyutu bir halk ayaklanmasıdır.

Kürt Halkı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin politikalarına isyan etmiştir. Bu isyan, sandıkta altı milyondan fazla oy, 80 vekil ve bölgedeki neredeyse tüm belediyeleri kazanmış durumdadır. Üstelik bölgede, iktidarın yaftalamaya çalıştığı gibi zorla ve baskıyla hareket eden bir seçmen de yoktur.

HDP , sadece Hakkâri ’de yüzde 86,4 oy almıştır. Yüksekova ’da bu oran 93,6 ’dır.

Şırnak ’ta yüzde 85,3 , ilçeleri Silopi ’de yüzde 89,9 , Cizre ’de yüzde 91,9 , İdil ’de yüzde 83,6 ’dır.

Diyarbakır ’da yüzde 79 , ilçeleri Silvan ’da yüzde 88,9 , Bağlar ’da yüzde 81,4 , Lice ’de yüzde 96,0 ’dır.

Ağrı ’da yüzde 78,2 , ilçeleri Diyadin ’de yüzde 88,8 , Doğubayazıt ’ta yüzde 89,5 ’tir.

Mardin ’de yüzde 73,3 , ilçeleri Kızıltepe ’de yüzde 86,3 , Derik yüzde 88,1 , Nusaybin yüzde 90,4 ’tür.

Demokrat Parti’deyken “Tayyip Erdoğan kendisini padişah olarak görmek istiyor, paçalarından yolsuzluk akıyor” diyen Süleyman Soylu, AKP’li oldu.

Atatürk’e “kefere Kemal” diyen, Kılıçdaroğlu’na “çakma Gandi” diyen Mehmet Bekaroğlu, CHP’li oldu.

CHP’li Celal Doğan HDP’li oldu.

CHP’deyken “Tayyip Erdoğan’ın gömlek değiştirdik demesine aldanmayın, yılanlar da gömlek değiştirir ama zehiri bitmez” diyen Savcı Sayan, AKP’ye geçti.

AKP’nin müsteşarıyken CHP’ye genel başkan yardımcısı yapılan Murat Özçelik, “oyumu HDP’ye verdim” dedi.

Saadet Partisi’ndeyken “AKP gibi firavunlaşmayacağız, Tayyip Erdoğan gibi İsrail’in vagonu olmayacağız, AKP Amerikan mandasıdır” diyen Numan Kurtulmuş, AKP’li oldu.

AKP kurucusu Dengir Mir Mehmet Fırat, HDP’ye geçti.

Ahmet Davutoğlu’nun adı meğer Ahmet Kalkan’mış, sonradan Davutoğlu yapmışlar.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun adı meğer Kemal Karabulut’muş, sonradan Kılıçdaroğlu yapmışlar.

Necmettin Erbakan’ın yeğeni CHP adayı oldu.

Bülent Ecevit’in kendi evini bağışladığı, milletvekili yaptığı koruma polisi, AKP’den aday oldu.

MHP’li Mansur Yavaş CHP’li oldu.

Popüler İçerikler

Kılıçlı Yemin Olayında Yeni Gelişme: Teğmenlerden Sonra Komutanlar da Disipline Sevk Edildi
Teğmen Ebru Eroğlu İle İlgili Skandal Karar: Küfür ve Taciz İfade Özgürlüğü Sayıldı
"Bir Evim Varsa Onun Sayesinde": Hakan Meriçliler'den Vural Çelik Tartışmasında Gülse Birsel'e Büyük Destek!