Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Şehit anasının koluna giren kadın astsubayımız, teselli ederken şunları söylüyor:

-Teyzem, zengin olan asker olur mu? Olmaz!

-Zengin olan asker de olmaz, şehit de olmaz. 

*

Kardeşi şehit düşmüş Yarbay'a yapmadıklarını bırakmayan ahlaksız trollere soruyorum:

Düğmenize basılmadı mı daha?

Ne diye uyukluyorsunuz ki?

*

Hadi başlatın astsubay üzerinde tepinme şenliklerini.

-'Paralel' deyin.

-'Terörist' deyin.

-'PKK'lı' deyin.

-'Vakarsız' deyin.

Hadisenize yahu! 

Bre çaptan mı düştünüz?

Bürokrat kökenlileri saymazsak, Davutoğlu'nun geçici seçim hükümetinde AK Parti dışında yer alan isimler, ülkücü kökenli olup MHP ve BBP'nin adeta afaroz ettiği Tuğrul Türkeş ve Yalçın Topçu.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk “geçici seçim hükümetinin” bakanlar kurulu Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından 28 Ağustos’ta açıklandı.

Ondan daha iki hafta kadar önce 10 Ağustos 2014 günü Tayyip Erdoğan yüzde 52 oyla cumhubraşkanı seçilmişti.

Bir yıl sonra aynı Erdoğan AK Parti’nin yüzde 10 oy kaybettiği 7 Haziran seçimini Anayasa’da daha önce kimsenin uygulamadığı bir maddeye dayanarak 1 Kasım’da tekrarlamak için düğmeye basmıştır.

Seçim tekrarını hem AK Parti, hem de kendi güçlü başkanlık projesi için bir şans daha görmektedir; böyle bir şansı kullanmaktan memnun olmadığını iddia etmek zordur.

Davutoğlu adı üstünde geçici seçim hükümetinin geçici bir hükümet gibi çalışmayacağını söylemiştir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 30 Ağustos resepsiyonunda seçime tatlı bir havada girilmesi temennisinde bulundu. Seçim güvenliği konusunda tedbirleri alacaklarını vurgulayan

Erdoğan “7 Haziran’da yaşananlar 1 Kasım’da yaşanmayacaktır diye düşünüyorum” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde ilk kez 30 Ağustos resepsiyonuna ev sahipliği yaptı. Resepsiyondaki yenilikler, mekanla sınırlı değildi. Başından sonuna kadar ilklerin yaşandığı resepsiyonda sorularımızı yanıtlayan Erdoğan’ın özellikle seçim güvenliğine yönelik sözleri önemliydi. 1 Kasım’a resepsiyondaki gibi tatlı bir havada girilmesi temennisinde bulunan Erdoğan, şu açıklamaları yaptı:

- TEMENNİMİZ, YAŞADIKLARIMIZI YAŞATMAYACAK BİR KARAR VERMESİ: Sayın Başbakan, 25 kişilik geçici kabineyi takdim etti. Ben de onayladım. Kaybedecek vaktimiz yok. Malum YSK seçim takvimini açıkladı. Türkiye’nin özellikle siyasetinde hırgürden öte başında da söylediğim gibi egoları bir kenara koymak suretiyle birlik beraberlik içerisinde bir kabine oluşabilirdi. Sadece benim dediğim olsun değil, ülkenin menfaatlerini de gözönüne alarak bir koalisyon çıkardı. Başbakan, gayret etti ama maalesef netice alınamadı.

Her iktidarın bir dönüm noktası vardır: 

Bazen sembolik bir jest, bazen bir eylem veya demeç… 

Ecevit hükümetinin sonunu, Başbakanlık kapısında yere fırlatılan bir yazarkasa getirdi sözgelimi… 

Erbakan’ın iktidarını, Başbakanlık konutunda cemaat ve tarikat liderlerine verdiği iftar yemeğinin fotoğrafı bitirdi. 

27 Mayıs’ı, Menderes’in “Orduyu yedek subaylarla da yönetirim” lafı tetiklemişti; 12 Eylül’ü, Meclis’in aylarca başkan seçememesi… 

Çoğu sonucun kökeninde daha derin nedenler vardı; ama akılda kalan gerekçeler, bunlar oldu. 

Çöküşün başlangıcı 

Yıllar sonra AK Parti devrinin tarihi yazıldığında, “Çöküşün başlangıcı” bahsine kimisi Haziran ayaklanmasını, kimisi Haziran seçimini yazacak. 

Ancak bence bunlar kadar, belki daha fazla, yaslı bir yarbayın, kardeşinin tabutu başındaki çığlığı hatırlanacak. 

Haklı bir öfkenin acıyla sarmalanmasıyla yükselen o çığlığın nasıl hızla ülke çapında yayılıp yüreklere işlediği anlatılacak.

Davutoğlu'nun yol Haritası” başlıklı yazıda, ”Bir Alevi bakan ya da başörtülü bakan konusunda sürpriz yaşanır mı?” diye sormuş ve “ Orasını bilmiyorum. Ama merak ediyorum” demiştik.

Yeni kabinenin açıklanmasıyla birlikte merakımız giderilmiş oldu.

Bakanlar Kurulu'nda iki Alevi bir de başörtülü bakanımız oldu.

Merve Kavakçı'nın başörtülü olduğu için Meclis'te yemin ettirilmediği bir Türkiye'den

Ayşen Gürcan'ın başörtülü ilk bakan olarak kabinede yer aldığı bir Türkiye'ye geldik.

Başbakan Davutoğlu'nun kurduğu 63'ncü hükümet hiçbir şey yapmasa dahi bu yönüyle tarihte yerini aldı.

Başörtülüler okullardan atıldı, “İkna odaları”na alındılar, milletvekili seçildikleri halde Meclise sokulmadılar. Ama onlar meşruiyet çizgisinden bir milim sapmadan, demokratik yollardan mücadelelerini verdiler. Bugün başörtülü olarak okullarına gidebiliyorlar. Kamuda görev yapıyor, milletvekili olarak Meclis sıralarında oturuyorlar. Şimdi de bakan olarak kabineye girdiler. Ayşen Gürcan bu açıdan bir ilktir. Bir semboldür. Başörtülü kadınların mücadelesinin bir sonucudur.

Tiyatro sanatçısı Levent Üzümcü'nün İstanbul Şehir Tiyatroları'ndan ihraç edilmesinde Gezi direnişi sürecindeki duruşu ve Sosyalist Enternasyonel'de yaptığı konuşma gerekçe gösterildi.

2013'te yaptığı o konuşmada Türkiye'yi 'sokakta, okulda, işyerinde, bilgisayar başında, spor karşılaşmalarında sürekli kamplaşmaya itilen bir ülke' olarak tarif etmişti Üzümcü.

Aradan geçen iki yılda bu kamplaşma öyle keskinleşti ki, artık kimsenin kimseyle bir arada yaşayası da kalmadı. Ya da en azından bunun mümkün olduğuna dair inanç yitti.

Galiba en fenası da bu.

Herkes makulden uzaklaştı; kimse birbiriyle geçinemez oldu.

Öyle ki, lokanta basıp Çinli diye Uygur Türkü dövmek veya PKK'li sanıp üsteğmeni linç etmeye kalkmak gibi absürdlüklerde de sınır tanınmadı.

Tüm bu saçmalıklar olup biterken İrlandalı turistin esnafı sıra dayağından geçirmesi binlerce insanın yüreğine su serpti. 

Ne de olsa, otoriteye sırtını dayamış 'eli satırlı, eli sopalı had bilmezlere' en sonunda biri 'haddini bildirmişti'.

*

Üzümcü 2013'te toplumun üzerindeki baskıyı daha çok hayat tarzlarına müdahale üzerinden eleştirmişti.

Şimdi 'tarz' sözcüğü düştü, basbayağı 'hayat' kaldı geriye.

Tahmin ediyorum ki, o konuşmayı bugüne uyarlayıp yapacak olsa ihracı değil iki yıl almak, gününde kovulurdu. Zira hiçbir meselede 'süreç' diye bir şey de kalmadı.

Siyasete ilgi duyan ve 7 Haziran seçimlerinden bugüne kadar yaşanan kararsızlık ortamının zararlarını şu ya da bu şekilde yaşayanların cevabını aradığı soru, '' şeklinde değil mi?

Öncelikle bilelim ki Türkiye'deki hiçbir seçimde bir önceki seçimin sonuçları aynen tekrarlanmadı.

Hatta bir seçim öncesindeki sonuçlarla birinci olan partilerin barajın altına düşüp TBMM dışında kaldıkları bile görüldü.

Neticede 7 Haziran seçimlerine giderken içinde bulunduğumuz sosyo-politik ve psikolojik ortamı, bugünün ortamı ile karşılaştırdığımızda, 1 Kasım seçimlerinden farklı sonuçlar çıkacağını tahmin etmek zor değildir. 

Parlatma bitebilir

Bir hoşluk olsun diye belirli çevrelerce cilalanıp parlatılan HDP'ye yerleşik kentlilerin ve mesela CHP'lilerin yeniden oy vermeleri ne kadar mümkündür ki?

'PKK sizi tükürüğü ille boğar' benzeri söylemleri seslendiren HDP'liler ile askerlerimizin polislerimizin pusuya düşürülüp şehit edilmeleri arasında bağlantı kuramamak için, geri zekâlı olmak gerekmez mi?

PKK ile HDP arasında bir görüş ayrılığı veya çatışma mı var? Kandil'deki örgüt yöneticileri ile HDP'liler arasında siyasi bir ayrışma veya bir bölünme mi yaşanıyor? Bu sorular son günlerde fazlasıyla gündemde.  

HDP ile Kandil arasındaki karşılıklı atışmanın Demirtaş'ın Brüksel dönüşüne denk gelmesi önemli bir detay. Daha önce 'Silah bırakın desek bile PKK bizi dinlemez' diyen Demirtaş, Brüksel ziyaretinin ardından cesur demeçler vermeye başladı. PKK'ya 'Silahlar ama'sız, fakat'sız bırakılmalı' çağrısında bulundu. Kandil'den 'HDP neyi başardı ki bize silah bırak çağrısı yapıyor' tepkisine karşılık olarak ise Demirtaş 'Hiçbir şey kazanmadıysa; bu çağrıyı yapabilecek kadar halkın desteğini alıp, özgüven kazandı' cevabını verdi. Demirtaş'ın bahsettiği bu 'özgüveni' nasıl kazandığı çok önemli. Üzerinde durmayı hak eden bir konu. Demirtaş'ın yaşadığı bu özgüven patlamasının arkasında şüphesiz ki Brüksel var.

* * *

Karşılıklı laf düellosu olarak tezahür eden açıklamaların, Kandil ile HDP arasında ciddi bir görüş ayrılığını yansıttığını söylemek kuşkusuz abartılı olur. Fakat bu polemiğin HDP ile Kandil arasındaki birtakım uyuşmazlıkları göz önüne serdiği de bir gerçek. Bir yanda terör  yöntemlerini öne çıkaran silahlı bir örgüt, diğer yanda ise sivil alanda bulunan bir siyasi parti. Bu iki kutbun çelişmesi, çatışması elbette kaçınılmaz olarak gündeme gelebilir. Silahlı olanlar ile sivil siyaset yapanlar birbirlerine pek sıcak bakmaz. Bu biraz da işin doğasından kaynaklanıyor.

Önceden verilmiş oylarımız çöpe gitti. Hükümet kurulması gerekirken; hükümet kurulmamasına karar verilerek seçimlerin yenilenmesine kararı verildi.

Mükerrer ne demektir?  Aynı zamanda ikiden fazla tekrarlanan, aynı şeyin tekrarıdır.

Birden çok demek olan mükerrer, (mükerrere) kelimesi Arapça ve sıfat.  Anlamı ise “tekrar olunmuş”, “birbiri üstüne iki veya daha ziyade defa olmuş” demek. Sözlükte “Ümidler verilir işve-i mükerrerlerle,- T. Fikret”örneği verilmiş (Osmanlıca-Türkçe Sözlük. M.Nihat Özön. 4.Basım Ocak 1965. İnkilap-Aka Kitabevleri). Hukukta kullanılır. Mükerrer ıskonto, mükerrer sigorta…

Ceza hukukunda tekrar eden anlamında iki veya daha çok suç işleyenkişiye “mükerrir, mükerrire” denir.TCK’na göre “Önceden işlenen suçtan dolayı verilen hüküm kesinleştikten sonra yeni bir suçun işlenmesi halinde, tekerrür hükümleri uygulanır. Bunun için cezanın infaz edilmiş olması gerekmez.” Bu sanıklara mükerrir denir (Madde 58).Tekerrür halinde hükmolunan ceza, mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilir ve mükerrir hakkında cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanır.

Meslektaş-larım hatırlar. 1990’lı yıllarda Emniyet gibi kurumlarda çalışan ve hatta mafya gibi oluşumlarda yer alan insanlara usulsüz bir şekilde basın kartı verildiği ortaya çıkınca ‘basın kartının işlevi’ ciddi tartışmalara neden olmuştu. O günden beri benim içinde basın kartının hiçbir önemi olmadı.

25 yıldır basındayım; mesleğimi yaparken meslek örgütlerinden ve çeşitli kurumlardan sayısız ödül aldım, gazeteci kimliğimle kitaplar yazdım ve savaş bölgelerine bile askeri uçaklarla basın kartı sahibi olmadan gittim...

Peki, nedir bu kartı özellikli yapan? Devletin, resmi kurumların haberlerini takip edebilme özgürlüğü, ulaşım araçlarında ise kolaylık sağlar... Bu kartı alabilmek için basın yayın sektöründe çalışmanın yanı sıra bazı özel şartları da yerine getirmiş olmanız gerekir. Basın Kartları Komisyonu başvuruları değerlendirir, Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürü imzalar ve kartınızı alırsınız.

‘Kapı aralamak’

Ancak Aralık 2014’ten beri 100 kadar gazetecinin başvurusu onaylanmadan bekletiliyor. Sebebi Basın Kartları Yönetmeliği’nin meslek örgütlerinin görüşü bile alınmadan değiştirilmiş olması... Yeni Yönetmelik Resmi Gazete’de geçtiğimiz günlerde yayımlandı ve mevcut Basın Kartları Komisyonu’nun görev süresi sona erdirildi.

Popüler İçerikler

Eski Bakan Işın Çelebi'den Fenerbahçe'ye Sert Yanıt: ''Devletin İmkanlarını Kullanıp ‘Yapı’ Diyemezsin''
Apar Topar Çıkarılmışlardı: Kızılcık Şerbeti'nde Giray ve Heves Ayrılığının Gerçek Nedeni Ortaya Çıktı
10 Kasım 1938’de Hayatını Kaybeden Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Son Sözü "Aleykümesselam" Oldu