Erdoğan cephesinde savaş yığınağının, MHP kalesinin etrafına yapıldığı ayan beyan ortaya çıktı. 7 Haziran Erdoğan-HDP kapışması olarak geçmişti, bu sefer 1 Kasım'a kadar Erdoğan ile MHP arasındaki bilek güreşini takip edeceğiz.
Erdoğan isminin karşısına parti isimlerini laf olsun diye koymuyorum; altını çizerek tekrarlayalım: Bu seçim Erdoğan-Bahçeli kutupları arasında değil Erdoğan ile MHP arasında geçecek. Tek bir kişinin diktatörlük arayışı ile MHP'nin kurumsal kişiliği veya direnci karşı karşıya gelecek. Bu kutuplaşma MHP için eşsiz bir fırsat barındırıyor: Erdoğan'ı durduracak parti rolünü üstlenmek. Bu rolden seçim sonuçlarını belirleyecek temel soruya geliyoruz: MHP bu fırsatı kullanabilecek mi? Benzer denklemden 7 Haziran'da HDP'nin aldığı gibi başarılı bir sonuç elde edebilecek mi?
Tuğrul Türkeş'in “davaya ihanet”i, MHP'yi değil Bahçeli'yi sarstı. Bir mirasyediye, soyisminden dolayı gösterdiğiniz ilgi ve himayenin karşılığını böyle bir “ihanet”le aldığınız zaman, sadece sahip çıkanların kadirşinaslığı sorgulanır. Babasının siyasî davasının halefleri, oğlunun soyismine ihtiram ettiler. Liderler öz evlatlarına zaman ayıramıyor, üstelik çocuklarının annesini erken bir zamanda kaybetmişti. Ayrıca Tuğrul Türkeş'in ülkücülüğü, babası öldükten sonra onun mirasından pay almak için başlamıştı. Şefkat Çetin, Ali Uzunırmak gibi davanın her türlü ezasını-cefasını çekerek kendisini kanıtlamış isimler Saray entrikaları ile ayartılmış olsaydı, MHP çok derin bir yara alır ve her şey sorgulanırdı. MHP'den ihraç edilmek üzere olan Sinan Oğan bile, böyle bir teklifi kabul etmezdi. Sandıkta siyasî dürüstlük de hakkını alıyor; Tuğrul Türkeş'in Seçim Hükümeti'ndeki parlak konumu MHP oylarında bir miktar artışa bile sebep olabilir.