Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Erdoğan ve AKP, kendi açılarından, 1 Kasım'a doğru, 7 Haziran öncesinden çok daha olumsuz şartlarda yol alıyorlar.

7 Haziran seçimleri akşamı Türkiye’nin demokratik geleceği ve esenliği için yeni ve umutlu bir sayfanın dönmüş olduğunu düşünen ve umutlananlar arasında ben de vardım.

Aradan birkaç gün geçmedi ki, “gerçekçilik” umudun yerini aldı. “Yeniden seçim” ya da bir “erken seçim” in kaçınılmazlığına ilişkin en ufak bir kuşkum olmadı.

Bir “koalisyon” un kurulacağını sananlara, ayrıca arzulayanlara –yerli ya da yabancı-, koalisyonun kurulmasının mümkün olmadığını nedenleriyle izah ederek, “kategorik” biçimde şu görüşü ifade ettim

Son bir haftadır, Ankara ile Washington arasındaki güven sorununu açığa vuran peş peşe haberler, daha doğrusu iddialar gündemi meşgul etmeye devam ediyor.

Bunlardan biri Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun IŞİD karşıtı operasyonlara yönelik anlaşmanın teknik müzakerelerinin tamamlandığını açıklamasına ilişkindi.

Çavuşoğlu’nun ifadelerinin akabinde Beyaz Saray Sözcüsü Josh Earnest Türk yetkililerin ‘Güvenli bölge konusunda ABD ile anlaştık’ mealindeki beyanların gerçeği yansıtmadığını ve müzakerelerin sürdüğünün altını çizdi. Earnest’ın açıklamalarını üstüne balıklama atlayan bir kısım medyamız Beyaz Saray sözcüsünün Türk dışişleri bakanının ‘yalan’ ını ortaya çıkarttığını savundu. Çavuşoğlu da nedense aynı kanaate varmış olmalı ki “Amerika’yla saat farkından dolayı bilgi oraya geç gitmiştir” türünde tuhaf bir gerekçe ortaya attı.

“Ben MHP’deyim. İstifa etmedim. Etmem. Anayasal bir görev üstleneceğim. Onlar da beni atamaz.”

Tuğrul Türkeş işte böyle diyor.

Gerekçe, “Devlet sahipsiz kaldı”.

Dün bu köşeden duyurdum...

MHP Ankara Milletvekili Tuğrul Türkeş, 23 Ağustos 2015 Pazar günü öğleden sonra yaptığımız telefon görüşmesinde; geçici seçim hükümetinde bakanlık teklifi alacak olan milletvekillerinin, partisi içinde ‘hain’ ilan edileceğini söylemişti.

Buna rağmen, çok önemli bir işaret vermişti Türkeş o konuşmamızda:

“Seçilene hain diyecekler ama bir de şu var ki, devlet de sahipsiz iki buçuk aydır.”

Yaşadıklarımız, faşizme kayış emareleri; en iyisi bu gidişten medet uman muhafazakârı, dindarı, Kürt’ü, Türk’ü aklına başına alsın, bu gidişin sonu fena.

“ Ya istikrar, ya kaos ”muş! Yüzde kırklı oy alan bir parti “ kaos ”tan bahsediyorsa, bu “ kaos şantajı ”ndan başka bir şey değildir. Siyasi kaos dediğiniz, olsa olsa parlamentoda aşırı parçalanma olan yerde olur; bizde zaten yüzde on barajı ile, demokrasiden taviz verilmek pahasına, bu tür bir parçalanmanın önüne geçilmiş, yüzde on üzeri oy alan dört parti Meclis’e girmiş. Dahası, iktidar partisi yüzde kırkın üzerinde oy almış durumda. Yüzde kırk gibi bir çoğunluğu temsil eden bir partinin “ kaos ”tan söz etme hakkı yok; ediyorsa “ ben tek başıma yönetmek dışında seçenek tanımıyorum ” diyor demektir. AK Parti’nin yaptığı tam da bu, yoksa kaos istemiyorsanız, çalışır çabalar uzlaşırsınız, gerisi lafügüzaf.

Tek tip siyah tişörtler giyiyor, yüzlerini kapatıyorlar. Tamamı gençlerden oluşuyor. Silahlılar. Adı YDG-H (Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi). Kurulmasına 2012'nin kasım ayında Kandil'de karar verildi. PKK'nın 'şehir milisleri' olarak örgütlendirildi. 2013 Haziran ayında Şırnak'ta kuruluşunu ilan etti. Çözüm sürecinin etkisiyle birlikte Güneydoğu'da hızla yayılan örgüt, 25 Ağustos 2014'te misyonunu 'Özerkliği inşaa etme' olarak duyurdu.

Kamuoyu YDG-H'yi Güneydoğu'da araç durdurup kimlik soran, yüzleri maskeli 'PKK'nın asayiş birimleri' olarak tanıdı. Ancak bu oluşum adını 6-7 Ekim olayları sırasında Diyarbakır'daki cinayetlerle duyurdu. 16 yaşındaki Yasin Börü, Riyad Güneş ve Maşallah Dakak'ı öldürme tarzları ünlerini zirveye taşıdı. 52 vatandaşın öldürüldüğü olaylar, Güneydoğu'da PKK'ya mesafeli Kürtlerin üzerinde büyük korku rüzgarı esmesine yol açtı. 6-7 ekim olaylarından itibaren Bölge halkı devlet otoritesinden daha fazla bu silahlı çetenin otoritesini hissettmeye başladı. PKK'ya mesafeli nüfusun bir kesimi batıdaki illere göç ederken, nüfusun bir kesimi de PKK/HDP'ye yaklaşarak YDG-H tehdidinden kurtulmaya çalıştı.

Karşı komşularımız iki kardeş öğretmendiler. Yaşlıca iki kadın! Annem kahramanım benim. Yolunu gözlüyorum tüm gün, pencere kenarında hasret, çocuk gözlerle bakıyorum. Tuhaf bu özlem hiç dinmez. Komşularımız ilkokul öğretmeni; evlenmemişler, çocukları olmamış. Annem öğretmenlere hürmet gösteriyor, onlar da bana yakınlık duyuyorlar. Evleri nedense soğuk, uzak geliyor. Halen çocuksuz evlerden ürkerim. Duvarlar gridir. Demek saplantı olmuş bende! İnsan zihni ne tuhaf; olmadık görüntüler, bilgiler, ansımalar çıkar gelir aniden karşına…

Öğretmen kardeşler çocuklara düşkün, belki hasret… Hafta sonları öğrencilerini tiyatroya götürüyorlar düzenli. Daha beş yaşındayım, beni de davet ediyorlar birine. Annem memnuniyetle kabul ediyor ve tiyatroyla ilk tanışmam böyle oluyor. Fatih’e gidiyorum çocuk kalabalığıyla, en küçükleri benim, şaşkın ve mutluyum. Şehir Tiyatrosu burası; adı şimdi Reşat Nuri Sahnesi… Tiyatroda ilk günüm bu. Büyüleniyorum, heyecanlanıyorum, geceler boyu düşlerime giriyor gördüklerim, anımsıyorum orasını.

Akarsula-rın önüne setler inşa edilerek, akarsuların yolu değiştirilerek elektrik elde edilemez diye bir şey yok. Akarsu çevrelerinde konut, bina yapılamaz diye bir şey yok.

Yanlış olan, HES’lerle akarsuların doğal akış yolunu engellemek. Yanlış olan akarsuların önünü yapılaşmayla kesmek, akarsuların önüne binaları kondurmak.

Biz bu yanlışı yaptık. Yapmayı sürdürüyoruz. (İmkânı olanlar, Karadeniz bölgesini, Doğu Anadolu’yu gezmelidir. Uzman olmaya gerek yok. HES’ler ve yapılaşma için nasıl yanlış yer seçimi yapıldığı, HES ve bina inşaatlarının -bırakınız doğayı tahrip etmeyi- akarsuların doğal akışını nasıl engellediği gözle görülüyor).

Son sel olaylarıyla ortaya çıkan can ve mal kayıplarının suçlusu “tabiat” değildir. Suçlusu HES’ler veya yapılaşma değildir. Suçlu yanlış HES inşaatları ve yanlış yapılaşmadır.

'Ordunun bu zor süreçte canını sıkan bir durum var. O da Yarbay Mehmet Alkan’ın durumu...

Araya girdim: İl İdaresi Kanunu’nda yapılan değişiklikle Jandarma’daki işlemler İçişleri Bakanlığı’na bağlanmıştı. İçişleri Bakanı Sebahattin Öztürk “Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Galip Mendi ile konuşacağını” söylemişti. Yeni bir durum mu var Yarbay Alkan ile ilgili?

Kaynağım şöyle yanıtladı: İl İdaresi Kanunu ne derse desin Yarbay Alkan ordunun mensubu. Kardeşinin acısıyla yaptığı konuşmayla ilgili özellikle iktidar kanadından gelen kimi tepkiler Genelkurmay’da rahatsızlık yarattı. Hatta iktidarın “en üstlerinden” direkt Akar Paşa’ya bu rahatsızlık iletildi. Akar Paşa’nın Yarbay’ı savunduğunu net bir şekilde söyleyebilirim. Ancak iktidar “bu tepki cezasız kalırsa yayılabilir” endişesi taşıyor. O yüzden baskı yapıyor. Akar direniyor.

Karargâh’tan yayılan fısıltılar böyle. Türkiye zor günlere gebe...'

Tuğrul Türkeş olayına dair 10 şey

  • BİR: Gelin itiraf edelim: AK Parti, Tuğrul Türkeş hamlesiyle... Devlet Bahçeli'ye çok ama çok feci bir gol attı. Bu gol, kolay çıkarılacak bir gol değildir ve neresinden bakılırsa bakılsın, Bahçeli sarsıcı bir kroşe yemiştir.

  • İKİ: MHP'nin çelik çekirdeğinde yer alan, genel başkan yardımcısı olan ve de MHP açısından bir efsanenin soyadını taşıyan Tuğrul Türkeş'in gemileri yakması, hepimize şunu gösterdi: MHP öyle dışarıdan görüldüğü gibi bir büyük kenetlenme partisi değilmiş.

  • ÜÇ: Herkes Deniz Baykal'dan bir hareket beklerken... Hareket Tuğrul Türkeş'ten geldi. Hadi hep birlikte Deniz Baykal'dan şöyle güçlü bir özür dileyelim. Hadi. Hep beraber ama...

  • DÖRT: 7 Haziran'dan hemen sonra üst düzey bir MHP'linin gizlice Saray'a gittiği söyleniyordu. Bahçeli de 'O MHP'liyi arıyorum, bulursam partiden atacağım' demişti. O MHP'li Tuğrul Türkeş miydi acaba?

Apo efsanesi bitti mi? Valla ben bilmem devletim bilir! Vaktiyle kendisi için “Demokrasiye katkı sağlıyor”, “Olayları okuma kabiliyeti ve tecrübesi var”, “Türkiye'nin önünü açıyor”, “Bölgenin reel politiğini sağlıklı değerlendiriyor”, “Dünyanın geleceğini iyi okuyor” diyenler cevaplasın bu soruyu. Lütfet ya âli devlet. Dağıt bulutları, karanlıklardan ak ışıklara çıkar bizleri.

Apo'yu satranç tahtasına PKK'ya şah-mat çekmeye sürdüler. Dimyat'a pirince giderken PKK şehirlerde yayıldıkça yayıldı, evdeki bulgurdan olunacağı anlaşılınca mutabakatlar çöpe atıldı. “PKK ateşli silahlar şenliğinden” hükümeti sorumlu tutmayalım diye, “Ne mutlu şehit olana” edebiyatına yaldızlı sayfalar eklendi. Hatta bir bakanımız “Amacım şehit olmak” diye evlat kaybedenlerin yangınını körükledi. Ağlayıp figan etmek, “ne değişti?” diye sormak ayıplandı.

Popüler İçerikler

Türkiye Kaçıncı Sırada? Bir Ankete Göre En Güzel Kadınların Bulunduğu Ülkeler Açıklandı
Bahis Reklam ve Teşvik! Acun Ilıcalı, TV8 ve Exxen Yetkilileri Hakkında Soruşturma Başlatıldı
Beklenen Gün Geldi: Birbirinden Ünlü İsimler Saygı1 Formatının İkinci Konuğu Sertab Erener İçin Sahneye Çıktı!