Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

6 Haziran 2015 günü Diyarbakır’da HDP’nin seçim mitinginde bomba patladı, 4 kişi öldü, 400’den fazla kişi yaralandı. 20 Temmuz 2015 günü Suruç’ta Kobane’ye yardım malzemesi götürmek üzere toplanan sosyalist gençlerin arasına bir intihar bombacısı daldı, 33 genç öldü, 100’den fazla kişi yaralandı. İki olayda da faillerin IŞİD militanı olduğuna dair güçlü emareler vardı ama henüz soruşturmalarda bir adım ilerlenmedi. Ardından Ceylanpınar’da iki polis evlerinde kurşuna dizildi, olayı HPG’ye bağlı yerel bir grup üstlendi, beş gün sonra PKK sorumluluğu reddetti. Bu olay da hala aydınlanmadı. Ardından TSK’nın IŞİD ve PKK’ya eş zamanlı harekatı başladı. Elbette “az IŞİD, çok PKK” şeklinde. IŞİD sözlü tehditle yetindi şimdilik ama PKK’nın fiili cevabı gecikmedi. Bombalamalar, mayınlamalar, roketatarlı saldırılar. Devlet zaten sürekli arazideydi. Onun eli hiç bir zaman armut toplamazdı zaten. Resmi kaynaklara göre korkunç bilanço son olarak şöyleydi: 43 güvenlik görevlisi (asker, polis ve korucu), 14 sivil, 58 PKK’lı hayatını kaybetti, 186 kişi yaralandı. kaybetti, 197 kişi yaralandı. PKK kaynakları güvenlik güçlerinin kaybının 250 civarında, kendi kayıplarının 30 civarında olduğunu iddia ediyorlar.

Yazılarımı veya sosyal medyadaki paylaşımlarımı okuyanlar bilirler ki devletin şiddetini asli, yapısal ve sistematik, ezilenlerin kendilerine şiddet uygulayan devlete karşı verdikleri mücadelede başvurdukları şiddeti, tali, savunmacı, tepkisel, veya türev şiddet diye nitelerim. Bu yüzden de öncelikle ve ağırlıkla devletin şiddetini eleştiririm. Bu konuda yüzlerce yazı yazmışımdır. (‘Şiddet’ konusunu ayrı bir yazıda ele almayı düşünüyorum.)

Bir anayasal cilve AKP/HDP hükümeti geliyor

1 Kasım'da seçim olacak.

Bu belli.

Peki ama seçime hangi hükümetle gidilecek?

İşte burası karışık.

Anayasa diyor ki:

Cumhurbaşkanı ülkeyi seçime götürürse...

Tarafsız bir seçim hükümeti kurulur.

Bir seçim hükümeti yani.

Bir tür milli mutabakat hükümeti.

Her parti, bu hükümete milletvekili sayısına göre bakan verir.

Yani AK Parti'den 10 bakan, CHP'den 5 bakan, MHP'den 3 bakan, HDP'den 3 bakan...

Aşağı yukarı böyle bir kabine.

Fakat bir sorun var.

MHP ve CHP dedi ki: 'Biz bu kabineye üye vermeyiz'.

HDP ise dedi ki: 'Ben varım'.

Bu durumda zorunlu olarak...

Seçime kadar bir 'AK Parti/HDP hükümeti' söz konusu olacak.

İnsanın şahsiyeti, fırtınada belli olur.

Uçak sallandığında paraşüt açanlardan mısınız; kokpite koşanlardan mı, Allah’a sığınanlardan mı; kişiliğiniz orada anlaşılır.

Erdoğan ’ı kriz anlarındaki tepkileri açısından incelersek şu sonuca varırız:

O, düşeceğini anladığında uçağı ateşe verenlerden…

Gezi

Örnekleyelim.

Son 2 senede 3 büyük kriz yaşadı Erdoğan…

İlki Gezi’ydi.

2013 Haziranı’nda ülkenin yarısı kendisine karşı sokağa çıktığında, isyanı orantısız güçle bastırdı. “ Gençlere kulak verelim” diyenleri elinin tersiyle itip polise ateş açma yetkisi verdi. Berkin ’e kıyanları, “ destan yazdılar ” diyerek kahraman ilan etti. Hiçbir suçlu polisi savcıya teslim etmedi. Meydanları gösterilere kapattı. Ve isyanın nedeni olan Topçu Kışlası’nı inadına yapacaklarını söyledi.

Şiarı şuydu:

“En iyi savunma, saldırıdır.”

PKK ve diğer terör örgütlerinin Türkiye’deki eylemlerinin seçimden hemen sonra başlamasının nedenlerini araştırmak önceliklerimizden biri olmalıdır. Zira IŞİD’in Suruç katliamı da, ondan hemen sonra ortaya çıkan ve arkası kesilmeyen PKK saldırıları da, arada bir eylem yapıp kaybolan DHKP-C de şüphe yaratan bir paralellik gösteriyor.

Çözüm süreci denilen ve muhalefet partilerinin “içeriğini biz bile bilmiyoruz ama Kandil ve Öcalan biliyor” dediği süreçte PKK tarafından depolanan silahlarla saldırıya uğrayarak hayatını kaybeden insanlarımızın yanında ülke her konuda yokuş aşağı inişe geçmiş durumda.

Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi her ne kadar “Türkiye güçlü ülke, kriz gelmez. Ben söylüyorum” dese de ekonomi göstergeleri onu doğrulamıyor. Uluslar arası kredi değerlendirme kuruluşu Standart & Poors “Erken seçim çağrısının Türkiye’de yıl sonuna kadar siyasi belirsizliği yüksek tutacağını, yılbaşından bu yana TL’nin Dolar karşısında yüzde 25’ten fazla değer kaybettiğini, bunun da yatırımcıları kaçıracağını” açıkladı.

Financial Times “Şiddet ve siyasi belirsizlik”ten, “erken seçim çağrısı ardından TL’nin dip seviyeleri gördüğünden” söz etti. Durumumuzun parlak görünmediği ve belirsizlik sürerse daha da kötüye gideceği uyarılarını dikkate almak için geç kalıyoruz.

Cuma günü daha Siirt’te kaybettiğimiz 8 askerimizin üzüntüsü içindeyken Van ve Şırnak’ta yapılan PKK saldırılarında 5 asker yaralandı, 1 yüzbaşı şehit oldu.

Bu köşeyi takip edenler Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras ve vaatleri hakkında ne düşündüğümü bilirler. Çipras’ın ucuz popülizm yaptığını, beyaz gömleği ve gençliğiyle imajdan ibaret olduğunu, vaatlerini gerçekleştirmesinin imkân dahilinde olmadığını ve borçların üzerine yatmayı adeta bir onur referandumuna dönüştürerek yüzde 61 destek almasına rağmen IMF ile masaya oturmasının tam bir kurnazlık olduğunu yazmıştım.

Çipras IMF ve AB ile referandumdan sonra masaya oturmasının bedelini partisinden 34 milletvekilinin açık muhalefeti ve partide güç kaybetmesiyle ödemişti. Önceki gün Yunan Başbakanı’nın istifa haberi geldi. Bu ilk bakışta bir yenilgi, bir vazgeçiş gibi görünüyor. Hakikaten öyle mi?

Ben Yunanistan’ı daha büyük bir felakete sürüklemek isteyen radikal sol çevrelerde büyük heyecan uyandıran bu istifanın Çipras’ın akıllı bir hamlesi olduğunu düşünüyorum. Bunu teyit etmek ve Yunanistan’ın genel havasını öğrenmek için tespitlerine güvendiğim dostum, a Haber ile İHA Atina Temsilcisi ve Elefteros Tipos gazetesi yazarı Manolis Kostidis’le konuştum. O da benimle aynı fikirde.

Çipras’ın IMF ile masaya oturduktan sonra karşı karşıya kaldığı ve 34 milletvekilinin ayrılıp yeni bir parti kurmasıyla sonuçlanan parti içi muhalefet dolayısıyla istifa etmesi zaten bekleniyordu. Bir anlamda ucuz kahramanlık siyasetini IMF ve AB ile masaya oturarak bozmuştu Çipras. Ancak bunu ‘AB’ye hayır’ popülizminin orta vadedeki ağır bedellerini gördüğü için yapmıştı. Yani ülkesi için doğru davranıp partisinin içinde iktidar kaybetmişti.

Radikal kanadı yatıştıramayan ve partideki çatlama nedeniyle “erken seçim kararı alan Çipras ’ın “ SYRİZA modeli ” Avrupa solu için cazibe merkezi olmaktan çıktı.

Kamuoyu yoklamaları gerçi Çipras ’ın başındaki tüm badirelere rağmen popülaritesini hâlâ büyük ölçüde koruduğunu ve SYRİZA’nın sandıkta gene ilk parti olacağını gösteriyor.

İktidar partisinin henüz bir alternatifi yok. Yunanlı seçmenin “kimyası” da bir biçimde “karizmatik lider” Çipras’la, tüm problemlere rağmen uyuşuyor….

Bunun da nedeni ya suyu geçerken şimdi at değiştirmek istememelerinden, ya ne olursa olsun sandıkta yaptıkları kişisel tercihlerinde yanılmış olabilecekleri gerçeği ile şimdi yüzleşmek istemediklerinden; Çipras’ın temiz ve dürüst olduğunu düşündüklerinden; kendileri için önce başka hiçbir Yunanlı liderin yapmadığı ölçüde mücadele ettiğine inandıklarından ya da Merkel Avrupa’sına karşı görüntü babında olsun “birlik ve beraberlik içinde olma” arayışından mı bilinmez, kolayına SYRİZA’nın liderini terk etmek istemiyorlar.

Ama tüm bunlar Avrupa solu için başlangıçta yepyeni bir umut rüzgârı yaratan “SYRİZA modelinin” aldığı yara bereyi gizlemiyor.

Bir taban örgütlenmesi olarak çıkan ve sol mücadelenin değişik renklerini yan yana getirmek becerisini gösteren ortak hareket şeklinde gördüğümüz SYRİZA, geçen ayın çelişkili referandum hamlesi ardından -heyhat!- dağılarak tuz buz oldu.

Açılım’ın revaçta olduğu günlerdi. Murat Karayılan, Kandil’de basın toplantısı düzenledi. Yüce Türk basını koştura koştura gitti. Bazı yalaka köşe yazarlarımız, aman geç kalmayayım diye iki gün önceden gitti. Bizim gaztecileri kalaşnikoflarla karşıladılar. Apo posterleriyle, PKK bayraklarıyla donatılmış mekanlarda tavuk-pilav yedirdiler. Muz cumhuriyeti’nden geldikleri için, muz ikram ettiler. Karınlarını doyurunca, hepsini sıraya soktular, donlarına kadar aradılar. Kamyonet kasalarına bindirip, dağa çıkardılar.

160 gazeteci gelmişti. Alayını çadıra soktular. Karayılan, Apo posteriyle PKK bayrağının önüne oturdu. Konuşma yapacağı masada, 34 ayrı televizyon kanalının mikrofonu vardı. Anadolu Ajansı bile oradaydı. Devletin resmi haber ajansı, Kandil’e gönderilmişti. Tarihte ilk’ti.

Karayılan, “Türkiye dışına çekileceklerini” müjdeliyordu. Yüce Türk basını da “bravo, şahane, yaşasın” manşetleri atıyordu. 50 bin insanımızın ölümünden sorumlu terör örgütü, “sivil toplum örgütü” gibi gösteriliyor, güzellemeler yapılıyordu.

Mesela… PKK’lılardan bile daha çok PKK’cı olan bi gazteci var. Şunları yazmıştı: “Kandil’e çıktık, PKK’nın pasaport kontrolünden geçtik, çat pat Türkçe konuşan, kontrol noktasının şefi olduğu anlaşılan sevimli bir delikanlı ‘abi ben sizi bir yerden tanıyorum’ diye sordu, ‘televizyondan olabilir mi?” dedim, ‘tabii ağabey, televizyonda seyrettiydim, bu adam cesur adam be dediydim’ dedi.”

Demek ki neydi?

Teröristler “sevimli delikanlı”ydı.

Başta terör ve ekonomik çöküntü olmak üzere yaşadığımız bütün sorunları alt alta yazıp, tek tek her birini “Erdoğan olmasaydı” diye irdelemeyi deneyin.

En başta Türkiye'de bugün bir koalisyon hükümeti kendi içinde kurduğu dengelerle hukuka ve akla uygun bir yönetimi oluşturmuş ve ihtiyaçlara cevap veriyor olabilirdi. Birbiriyle rekabet eden iki partinin birlikte hükümet sorumluluğunu üstlenmesi birbirlerini dengeleyecek, keyfîliğin ve zorbalığın da sonunu getirecekti. Alternatifi bugün yaşadığımız istikrarsızlık ve onun içinde barınan güvensizlik ve endişe hali olduğuna göre kaçırdığımız fırsata yanmayı bırakıp asıl çareye odaklanmalıyız. Çare, sorunları çözmek için adım attığımızda önümüze çıkan tek kişilik engeli aşmaktan ibaret. Türkiye'nin her şeyi gölgede bırakan bir Erdoğan sorunu var ve bu seçimde bizi bu sorundan kurtaracak olanların önü sonuna kadar açık. 7 Haziran'da HDP “Seni başkan yaptırmayacağız.” diyerek bayır aşağı son sürat inen freni patlamış kamyonu yavaşlattı. Şimdi önüne çıkıp bu kamyonu durduracak, kenara çekip trafik için tehlike oluşturmasını engelleyecek babayiğitlere ihtiyacımız var. Mümkün mü? Cevap demokrasinin kendi içinde mevcut.

Demokrasi, sayıların rejimidir. Gezi olaylarından itibaren bu sayıların dengesi tersine çevrildi. Barış ve uzlaşma arayışlarını temsil eden iktidar, o gün iktidarının devamını dostların ve düşmanların sayısına bağladı ve düşmana saldırarak dostlarını tahkim etmeye başladı.

Aşağıdaki haberleri okuyanlardan kimler üzülmüş, kimler utanmış, kimler mutlu olmuştur dersiniz?

Habertürk'te yayımlanan Şefik DİNÇ / Veysi İPEK / Ahmet YUKUŞ imzalı haberleri özetleyerek aktarıyorum:

  • Şiddetli çatışmaların yaşandığı Hakkâri'nin Şemdinli ve Diyarbakır'ın Lice ilçelerinde vatandaşlar evlerini terk etti.

Şemdinli'de 10 binden fazla kişi Irak'a giderken, Lice'de 8 bine yakın kişi ilçeden ayrıldı. Lice'de devlet hastanesinde görevli 4'ü uzman 13 doktordan, 1 pratisyen kaldı. Irak'a sığınmışlar

  • Şemdinli adeta ölü bir kasaba görünümündeydi.

Kentte açık işyeri sayısı iki elin parmağını geçmiyor. Bazı vatandaşlar ailelerini yakın olan köylerine götürürken, bu imkânı olmayan 10 binden fazla insan, çoluk çocuk Derecik'te sıfır noktadan Irak'a gitmiş.

  • Merkez nüfusu 12 bin 500 olan Lice'de son 2 haftada 8 bine yakın kişi köye veya Diyarbakır'a gitmiş. İlçedeki 300 esnaf kan ağlıyor; kirasını, kredisini ödeyememekten dert yanıyor. Öğle saatlerinde köylerden cuma namazı için ilçeye gelenler sessizliği bozuyor. Köylüler, imamlarının da çatışma nedeniyle köyü terk ettiği için ilçeye geldiklerini anlatıyor. Doktor kalmamış

  • Çıkan çatışmalarda yaralanan ve 25 yataklı hastanede yatan hastalar, Lice'de doktor olmadığı için evlerine gönderilmiş.

Övünmek gibi olmasın demeyeceğim..

Bugün pazar, affedin.. İzninizle bugün övüneceğim..

Siyaseti iyi okuduğum için hakkım..

Cumhurbaşkanı’nın düşünce dünyasını çözdüğüm için hakkım..

Falcılık yapmadığım, gerekçelendirdiğim için hakkım..

Bu sonuç yeni bir seçimin işaretidir dedim.. Aynı akşam gazeteme yazdım.. 8 Haziran günkü köşemin başlığı şuydu: Sandıktan koalisyon değil, seçim çıktı.

NTV’nin seçim yayınında ‘Erken seçim olacak’ derken stüdyodaki yorumcular tebessümle karşılamıştı!..

Bu adam da ne diyor der gibi..

Haklıydılar.. Nasıl gülümsemesinler ki!.. Sandıklar yeni açılmış, sonuçlar daha kesinleşmemiş, adamın teki Türkiye sonbaharda seçime gidecek diyor..

İşkembeden atmadım.. Neden yeniden seçim olacağını anlattım, gazetemde de yazdım..

‘ Sandıktan çıkan sonuç koalisyonu işaret ediyor ama koalisyon zor.. Hem de çok zor..

Ak Parti’nin katılmadığı bir koalisyonun kurulması imkânsız..

CHP-MHP-HDP koalisyonu olmaz.. MHP ile HDP’nin aynı hükümette yan yana gelmesi hayal ötesi..

Geriye ne kalıyor?.. Ak Parti’nin koalisyon için bir partiyle evlilik yapması..

Popüler İçerikler

Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!
"Aşk Solcudur..." Kızılcık Şerbeti'nde Deniz Gezmiş Anıldı
Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!