Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Seçim ertelemek zor bir iştir. Sıkıyönetim ve olağanüstü hal engel değildir, geçmişte o koşullar altında seçimler yapılmış, iktidarlar el değiştirmiştir. Bir tek savaş hali bu durumu değiştirebilir. O da Meclis kararına, Meclis tatilde, ya da kapalıysa Cumhurbaşkanı'nın kararına bakar.

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun dün AK Parti MYK toplantısı ardından yaptığı çağrı pek çok bakımdan gerçek bir “acil durum” çağrısıdır.

CHP ve MHP’nin açıkça reddetmiş olduğu erken seçim ortaklığına zamanın dolmasına çeyrek kala tekrar çağırmak öncelikle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Hızla seçim” açıklamasının ardından AK Parti’nin HDP ile baş başa kalmaktan rahatsızlık duyduğu anlamına gelir.

Zaten Davutoğlu bunu bir ara “Bizi HDP ile birlikte bırakma kurnazlığı” diye söyleyiverdi.

Ama bu son dakika çağrısı aynı zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı şu ortamda HDP’li bir hükümete önayak olma yükünden kurtarma amacını da içeriyor.

BİR: Silahlar sussun.

*

İKİ: Başkalarının çocukları üzerinden efelik yapılmasın.

*

ÜÇ: 7 Haziran'dan önce akmayan kan, bugün neden akıyor? İzah edilsin.

*

DÖRT: 'Analar ağlamasın' konseptine yeniden dönülsün. 

*

BEŞ: Çözüm süreci yeniden başlasın ve bugünden itibaren bir tek cenazenin bile gelmemesi için harekete geçilsin.

*

ALTI: 7 Haziran'dan önce 'Cenazeler gelmiyor, yaşasın barış' dedirtenler, bugün neden cenazelerin gelmesi karşısında kıllarını bile kıpırdatmıyorlar? Açıklasınlar.

*

YEDİ: Kardeşin kavgası nihayet bulsun. Yeniden kana değil, barışa dönülsün.

*

SEKİZ: HDP, 7 Haziran'da tarihinin en büyük siyasi başarısını kazanmışken... 7 Haziran gününün hemen ertesinde... PKK hangi karanlık odakların dürtüklemesiyle silaha sarıldı? Bize izah etsin.

*

DOKUZ: Plan nedir? Son terörist öldürülünceye kadar savaş mı? Topluma açıklansın.

*

ON: Kanı durdurmak eldeyken... Neden durdurulması için herhangi bir çaba sarf edilmiyor? Bir izah yapılsın.

“Gerilla 16 tane hükümet eskitti.” Bu sözler eski PKK militanı Aytekin Yılmaz’a ait. Gazeteci Ruşen Çakır ile geçtiğimiz gün yaptığı periscope söyleşisinde eski örgütünün, barış konusunda ‘samimiyetsiz’ bulduğu AK Parti iktidarının hesaplarını nasıl alabora ettiğini anlattı.

Oysa birçok gözlemci tersini savunuyor. Tezleri kabaca şöyle:

22 Temmuz günü Ceylanpınar’da iki polisi evlerinde enselerinden vurarak katleden örgüt, iktidar partisinin tuzağına düştü. Suruç katliamının intikamı olarak sunulan bu eylemin izah edilir en ufak yönü yok. Gariban polislerin (Doğru!) Suruç’taki vahşetle ne ilgileri vardı? Ateşkesi ilk bozan taraf PKK oldu. Böylece savaşı yeniden başlatmak için sabırsızlanan Saray beklediği fırsatı yakaladı. Güneydoğu tekrar kana bulandı.

Seçim süreci -fiili- AK Parti azınlık hükümeti rotasına dümen kırdı.

Durum şu: 

En büyük olasılık -ve doğru olanı- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “seçim hükümeti” kurma görevini Meclis’te en fazla milletvekili olan AK Parti Genel Başkanı Davutoğlu’na vermesidir.

Yasa gereği bu hükümete Meclis’te grubu olan partiler, sayılarıyla orantılı bakan vermeliler.

CHP ve HDP şimdiden “Seçim hükümetinde yokuz” açıklaması yaptı.

Davutoğlu AK Parti’ye milletvekili sayısıyla orantılı bakanlıklara kendi partisinden milletvekilleri atayacaktır.

CHP ve MHP kontenjanlarını ise bağımsız kişilerden atamalarla dolduracaktır.

Fakat...

Herhalde...

Bir partinin kayıtlı üyesi olmamakla beraber AK Parti’ye yakın isimleri bakan yapar.

Gene yasa gereği bağımsızlara verilmesi gereken İçişleri, Adalet ve Ulaştırma bakanlıkları zaten AK Parti’ye yakın ama “resmi” durumları “bağımsız” olanlarla doldurulur.

İç savaş, bir ülkedeki vatandaşların, etnik veya dinî bazı gerekçelerle gruplara bölünüp birbirleriyle savaşmalarını gerektirir. Türkiye'de şu anda böyle bir tehdit yok, böyle bir tehdidin gerçekleşebileceğinin işaretleri de yok.

PKK, 20 Temmuz'dan bu yana tam beş kez 'serhildan' yani ayaklanma çağrısı yaptı. Ancak istisnai birkaç yer dışında, çoğunluğu HDP'ye oy veren bölge halkı bu çağrıya karşılık vermedi. 

Aynı şekilde, halkın ekserisi PKK'nın 'Kürt' kimliğiyle özdeşleştirilmesine karşı duruyor.

TSK saflarında PKK'ya karşı savaşırken şehit düşen Kürt askerler olduğu herkesin malumu. 

Devlet, terörle mücadeleyi 'Türk-Kürt' ekseninde ele almaya karşı olduğunu 'Türkün gücünü göstermek'ten bahseden özel harekâtçıya açılan soruşturma ya da 'kamu kurum ve kuruluşlarında Türkçe hariç bir dilin konuşulmayacağı' yönünde Kürtçeyi hedef aldığı belli olan Kaymakam'ın şahsi ve keyfi uygulamasına anında son verilmesi gibi gelişmelerle gösteriyor. 

Ne var ki MHP lideri Bahçeli, devamlı iç savaş ihtimalinden bahsediyor. Bu yıl başında, Dolmabahçe Başbakanlık Ofisi'ne yönelik terör saldırısı sonrasında Bahçeli, 6 Ocak'taki grup konuşmasında, 'Dolmabahçe Çalışma Ofisine yönelik çakma suikast girişimi aklımızla alay etme anlamına gelmiştir' diyerek aynı Demirtaş gibi 'Saray Gladio'su' tarzı bir iddiaya başvurmuştu.

Son dönemde Türk parası hızla değer kaybetti. Ve nominal kur ve reel kur tartışması başladı.

Önce nominal kur ne anlama geliyor onu açıklayalım.

Nominal kur günlük banka gişelerinden ya da döviz büfelerinden alım-satımı yapılan döviz fiyatını anlatır.

Reel kura gelince…

Reel kur kısaca enflasyondan arındırılmış kur anlamına gelir.

“Peki, reel kur nasıl hesaplanır” sorusu aklınıza gelebilir. Hemen cevaplayalım; reel kur üç yöntemle hesaplanır. Şöyle; reel kurun hesabında kirli hesaplama yöntemi, BigMac indeksi ve marjinal emek verimliliği yöntemleri kullanılır.

Şimdi ilk olarak kirli hesaplama (dirty calculation) yöntemini ele alalım; buna göre başlangıç olarak nominal kurun reel kura en yakın olduğu düşünülen bir dönem alınır. Ve bu başlangıç döneminden bugüne o ülkede yaşanan enflasyonundan diğer ülkenin enflasyonu arındırılarak ülke parasının reel kuru hesaplanır.

12 Eylül Darbesi’nden sonra başlayan ülkeyi değiştirme operasyonu sonucunda gelinen nokta yeni bir insan modelinin ortaya çıkmasını amaç edinmiştir.

Hele hele son 13 yıl ise artık o modelin rötuşlarını yaparak ne olduğunu ve ne olmadığını sağladı.

Son insan modeli tüm egemen paydaşlarla beraber İslamcı kurallara göre şekillendirilmiştir.

Çok şükür…

Fakat ne olmadığının etkileri daha net anlaşılmaya başlanınca işlerin şekli de değişti.

Zaten genlerinde sömürme ve emek hırsızlığının tüm ayrıntılarını taşıyan ekonomik ve sosyal etkileşim artık ötekileştirme boyutu ile daha cesur ve ilahi boyut kazandı.

Ama hakkını vermemiz gereken çok kuvvetli yönleri de var.

Mesela çok cesurlar; özellikle maddi kazanç konusunda.

Kararları alırlar; yasalar, yönergeler ve tüzükler arkadan düzenlenip, alınan karar uygulanışı bittikten sonra karar defterine yazılır.

Terör, kimden gelirse gelsin, hedefi ne olursa olsun, “terör”dür rezil herifler. 

Terör uygulayan kişiye “terörist” adı verilir, terör eylemine de adlı adınca “terör eylemi” denir.

Dünyanın her yerinde böyledir bu... Değişmez!

Bir medya grubunun patronuna saldırılmıştır...

Ciddi bir saldırıdır bu... “Ama”sız, “fakat”sız, “lakin”siz kınanmalıdır.

Siz terörü kınama yürekliliği, hedef olmuş kişilere “geçmiş olsun” deme nezaheti ve inceliği göstermiyorsunuz. İnsanlık dersinde sınıfta kaldınız ve hadi “mazursunuz” diyelim...

Peki, o “havuz medyası” yaftalaması da ne oluyor rezil herifler?

Saldırı, “havuz medyası”na yönelik olduğunda, bunu doğal karşılamamız mı gerekiyor?

Ne demiş oluyorsunuz “havuz medyası” yaftalamasını kullanarak? Ve niçin haberlerinizde bu hususu özellikle öne çıkarıyorsunuz?

Saldırıyı meşrulaştırmak mı istiyorsunuz?

Bunun “doğal ve olması gereken” bir sonuç” olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Savaş yenilgidir, sonuçları çok acı bir yenilgi! Aklın yenilgisi, vicdanın yenilgisi, insanlık değerlerinin yenilgisi! Demek ki, siyaset yapıyoruz, ülke yönetiyoruz diye ortalarda dolaşanların aklı yetmemiş, vicdanı kör hırslarının önüne geçememiş, bu kadar basit; basit ama bedeli çok ağır. Savaş, insan canı üzerinden hesaplaşma, can üzerinden pazarlıktır; lanet olsun öyle pazarlığa! 

Siyaset kaba güce müracaat etmeden sorun çözme becerisidir, demek ki sorun çözme ehliyetiniz yokmuş. Siyasetin kurnazlık, ucuz hesap, ayak oyunu sanıldığı yerde, sorun çözülmez, aksine büyüdükçe büyür, sonra Türk Mehmet cepheye, Kürt Mehmet cepheye! Yeniden, gencecik çocukların canı üzerinden kirli hesaplara dönüldü, hepsi bu. 

Neydi çözüm süreci, neden destekledik çözüm sürecini? Kan akmadan çözmekti meseleyi, destek verememek akla, vicdana sığmazdı. Aslında pek bilmiyorduk kimin neyi nasıl çözeceğini. İktidar, “Soru sormayın, çözüm zarar görür” buyurdu, Kürtler “Sadece destek verin, gölge etmeyin, biz ne yaptığımızı biliyoruz” dedi. Bildikleri birbirlerini oyalamakmış, yanlış hesapmış, özgüven yarışı, siyaset kumarıymış. İş döndü dolaştı, fatura Anadolu çocuklarına çıktı. Bundan sonrası tufan!

PKK, EYP’lerinden (El Yapımı Patlayıcı) birini daha, önceki gün Siirt - Pervari karayolunda infilak ettirdi.

8 askerin şehit olduğu bu saldırıya uğrayan, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin envanterinde, TTZA kısaltmasıyla anılan Taktik Tekerlekli Zırhlı Araçtı.

Askeri aracın ‘zırhlı’ olması elbette mühim ama patlayıcının gücü, dolayısıyla yarattığı etki, hedefin özelliklerini ikinci planda bırakabiliyor.

Bu son saldırıda olduğu gibi.

Nasıl mı?..

Bu nasıl bir EYP?

O zırhlı aracın boş ağırlığı 6 bin 300 kg. Yani 6 tonun üzerinde.

İçindeki 8 personel ile birlikte, o anki ağırlığı yaklaşık 7 ton.

EYP’nin ne denli güçlü olduğunu şuradan anlayabilirsiniz.

7 tonluk o araç, patlamanın etkisiyle yerden 4 metre yükselmiş ve bulunduğu noktadan tam 12 metre öteye uçmuş !

Popüler İçerikler

Askerlerine Cinsel Saldırıda Bulunan Komutana 38 Yıl 70 Ay Hapis Cezası Verildi
Sevgilisine Atacağı Fantezi Mesajını Yanlışlıkla Karısına Atan Ünlü Patron İcralık Oldu
TSK'dan Atatürkçü Teğmenlerin Kılıçlı Yemini İçin Açıklama: "Mesele Kılıç Değil, Emre Uyulmaması"