Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Patriotların çekileceğine dair açıklamayı duyan Türk yetkililerin morarma nedeni nedir? Ankara neden korkuyor? Bu öfke ve korkunun altında yatan Türkiye'nin Suriye cephesinde yaptıkları ve yapmayı planladıklarından kaynaklanan tehdit beklentisidir.

IŞİD’e karşı İncirlik Üssü’nü açan mutabakatın mürekkebi kurumadan ABD ve Almanya, Patriot füze savunma sistemlerini çekeceğini duyurdu. Hem Amerikan hem Türk tarafı “Patriotların yazılımı yükseltilecek”, “Gerekirse bir hafta içinde tekrar Türkiye’ye gönderilecek” ve “ABD, Türkiye’yi savunma taahhüdüne bağlı kalacak” kabilinden mesajlarla bunun siyasi önemini düşürmeye çalışsa da çekilme kararı, müttefikler arası artan güvensizliğe dair yeni bir duruma işaret ediyor.

Elbette buna ABD’nin müttefikini terk ettiği anlamı yüklenemez. Ancak Patriot misyonunu ekim itibariyle bitirme kararı şunu bir kez daha gösterdi ki Suriye konusunda epey zamandır ayrı telden çalan Obama yönetimi, Erdoğan’ın Türkiye’sine daha fazla jest yapma niyetinde değil. PKK’ye karşı operasyonlar, IŞİD’le mücadelede ikircikli tavır ve defolu Suriye siyaseti dahil birçok konuda Ankara’nın seyir çizgisine kuşkuyla bakan Alman hükümeti de öyle.

Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin asfalt yapımları ihalelerine sadece bir firma katılabiliyor. Başka asfalt ihalelerinde onlarca müteahhit kıran kırana mücadele ederken, Ankara’da bu ihalelere katılan olmuyor. Çünkü, şartnamede öyle koşullar var ki, başka firmaların ihaleye girmeleri mümkün değil. Seçimden 5 gün sonra yapılan 1,5 milyar liralık ihalenin de ilginç bir öyküsü var. 26 Haziran’da bu köşenin okurlarına “ihale öykülerini” yazdıktan sonra Kamu İhale Kurumu’nun bu duruma daha ne kadar seyirci kalacağını da sormuştum. Ses geldi ses… Gökçek’in yaptığı bu büyük ihale iptal edildi. Hâlâ bu ülkede görevini yapma çabası içinde olan bürokratlar olduğunu unutmayalım. Hepsi sağ olsunlar, hepsi var olsunlar.

Melih Gökçek’in oğlu Ahmet Gökçek, 30 Ocak 2009’da Ankaragücü yönetimine seçildiğinde, yönetime girenlerden biri de daha önce dolmuş işletmeciliği yaptığı için “Dolmuşçu Mustafa” olarak bilinen Söğüt İnşaat’ın sahiplerinden Mustafa Akan’dı. Bizim hikayemiz Mustafa Akan değil Gökçek’in, belediyeyi nasıl büyük zararlara soktuğuyla ilgilidir.

BELEDİYENİN DİNLEMEDİĞİ KARAR

İhale şartnamesinde bir hüküm var. O maddede “İdare sert taş (bazalt) ocak göstermeyecektir. İstekliler, Ankara il sınırları içinde sert taş imalatı için kullanılacak ocağa ait Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı İşletme İzin Belgesi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı çevre izin belgesi, Çevresel Etki Değerlendirme Belgesi, Güvenlik belgesini teklif ekinde vereceklerdir” deniliyor.

Türkiye'de halkın oyunu alarak yönetim sorumluluğunu yüklenen bir siyasetçinin gündemindeki çözüm bekleyen sorunları bir düşünün...

Geçen yüzyıldan bugüne aktardığımız 'Güneydoğu sorunu', 'Kıbrıs sorunu', 'Bölgesel sosyal adaletsizlik', 'İşsizlik', 'Eğitimdeki darboğazlar', 'Sağlıksız kentleşme' benzeri konular siyasetin değişmez gündeminin maddeleri değil mi?

Üstelik 21'inci yüzyıl hemen yanı başımıza 'Irak sorunu' ve 'Suriye sorunu' gibi bir dev boyutlu yeni problemler de getirdi. Ayrıca üyesi olmayı hedeflediğimiz Avrupa Birliği, din merkezli bir 'Yabancı düşmanlığı' çemberine sıkışmış gibi. Dünyanın yeniden yapılandığı, haritaların değiştiği, 'Demokrasi' ile 'Güvenlik' kavramlarının karşı karşıya getirildiği bir dönem bu... Global dengelerde yeni güç merkezleri oluşmakta. Çin ve Rusya var mesela.

Bütün bu sorunlar doğrudan ya da dolaylı olarak, bizi de etkiliyor. 'Acaba PKK'nın arkasında hangi parmaklar var diye' sürekli endişelenmiyor muyuz? 

Siyasi sapıklar 

Bütün bu kargaşa arasında sırtlarında yumurta küfesi olmayan birtakım sorumsuzların ve kifayetsiz muhterislerin sadece Tayyip Erdoğan takıntılarına dayalı olarak siyasete yaklaşmalarına ne demek gerekir diye düşünürken, cevabı sevgili Salih Tuna'nın Yeni Şafak'taki köşesinde buldum.

Bu davranış biçiminin adı kesinlikle 'Sapıklık'tır.

Türkiye ve ABD'nin imzaladığı 'İncirlik mutabakatı'nın detayları artık iyice belirginleşti.

Obama'nın IŞİD'e Karşı Mücadele Özel Temsilcisi ve aynı zamanda ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı olan Brett McGurk'le yaptığım mülakatı, Cumartesi günü bu sayfada paylaştık. 

ABD NE DİYOR?

Öncelikle, McGurk'ün cevaplarından ne anladık?

1. McGurk Türkiye'nin 'IŞİD'i bahane ederek PKK'yı vurduğu' savının doğru olmadığını birkaç kez tekrarladı. Ve Türkiye'nin şu anda IŞİD'i vurmamasının tek sebebinin, iki ülke arasında yapılan teknik askeri düzenlemeler olduğunu söyledi. Amaç ise aralarında tam entegrasyon sağlamak.

2. İki ülkenin İncirlik anlaşmasının son aşamasında olduğunu, Türk jetlerinin çok yakında ABD F-16'larıyla birlikte İncirlik'ten kalkıp IŞİD'i vuracaklarını söyledi.

3. İki ülkenin IŞİD'e karşı operasyonlarıyla, yani İncirlik anlaşmasıyla Türkiye'nin PKK saldırılarını kalın bir çizgiyle birbirinden ayırdı. 

4. Türkiye'nin PKK'yı vurmasının ABD'de 'endişe' yarattığını söyledi.

5. Ancak yine de Ankara'nın kendini savunma hakkına sahip olduğunu savundu.

Trajikomik kıssayı naklederek başlayalım: Başkanlık sistemi, 1982 Anayasası hazırlanırken o zamanın dalkavukları tarafından Kenan Evren’e önerilmiş ve ‘Diktatörlüğe yol açabilir’ yorumuyla reddedilmişti. Yavuz Donat ile 2004’te yaptığı söyleşide şunları söylemişti Kenan Evren: “ Dedim ki… Beni düşünmeyin… benim için yeni bir sistem getirmeyin… zira benden sonra ne olur bilemem… Öyle ya, biri gelir diktatör olur… Onun için bu konuyu benim dışımda düşünün.” Diktatörlük ‘endişesi’ taşıyan insan, Kenan Evren idi!

Başkanlık sistemini geçelim. Nasıl olsa olmayacak. Boş konuşuyorlar. Kısa süre sonra bu tartışmayı gündeme getirip kamuoyunu meşgul edenlerin, hüzünle hatırlanacağı kanısındayım. Burhan Kuzu ise Orhan Aldıkaçtı kadar dahi hatırlanmaz. Şirin Payzın’ın program arşivlerinde kalır; Etyen Mahcupyan’la birlikte! Biraz sabır…

Türkiye’de yaklaşık 40 yıldır ısıtılıp ısıtılıp önümüze konulan başkanlık önerisi, güçlü sağcı liderlerin fantezilerinden ve Amerikan hayranlıklarından kaynaklanır.

Lânet olsun! Topunuza lânet olsun!

Savaşa sürdüğünüz gencecik askerlerin, subayların, polislerin cenazelerinde timsah gözyaşları döken muktedirler! Seçim yatırımı olarak bir cenazeden ötekine koşturup televizyon ekranlarında boy gösterenler! Omuzları kalabalıklar, şapkaları sırma kokartlılar; yürekleri gibi kara takım elbiseleri, maskeli suratları, riyakâr nutuklarıyla siyasetçiler! Yangın yerine çevirdiğiniz bölgenin, her yanına kin ve nefret tohumları ektiğiniz ülkenin büyük başları! Devlet denilen o korkunç terör örgütü! Hikmet-i devlet denilen kanlı iktidar aklı! Gencecik insanları ölüme yollarken, muktedirlerin menfur iktidar amaçlarını maskelemek için uydurulmuş şehitlik kavramı bezirgânları!

Ve de sizler: Kürtlerin özgürlük mücadelesini; Kürt halkını devlet postalı altında ezdirme, kırdırma, barış umutlarını yıkma pahasına savaş, kör şiddet ve terör hareketine dönüştürmekten çekinmeyenler! Silah ve savaştan başka yöntem tanımayan; Türküyle, Kürdüyle, bütün üyeleriyle huzur ve barış isteyen Türkiye toplumunu, ne olduğu, neye hizmet ettiği belirsiz amaçlar uğruna ateşe atanlar!

Şehit cenazelerinde poz verirken, Varto’da çatışmada vurulan Kürt kızı Kevser’in, çırılçıplak soyulup sokakta teşhir edilen cansız bedenini görmeyen, göstermeyen, ne oluyoruz diye Varto’ya koşturmayan topunuza lanet olsun!

Çözüm Süreci’ni sona erdirdiğini açıklayan PKK’nın demokratik özerlik ilan ettiği bölgeler arasında yer alan Muş’un Varto ilçesinde valilikçe başlatılan sokağa çıkma yasağı dün sabah kaldırıldı. Sokağa çıkma yasağının devam ettiği saatlerde PKK’lılar ile güvenlik güçleri arasında yaşanan çatışmalarda 6 PKK’lı öldürüldü. Güvenlik uzmanları, Varto’da yaşananları, “PKK için de güvenlik güçleri için de önemli bir provaydı. PKK, bütün ilçeye yayılan bir kalkışmayı amaçladı. Güvenlik güçleri ise sokağa çıkma yasağı ilan ederek PKK’lılara, halka zarar gelmeden müdahale amacındaydı. Değerlendirmemiz, operasyonun başarılı olduğu yönünde” diye değerlendirdi.

Sokağa çıkma yasağının sona erdirilmesinin ardından dün ilçede yaşanan gelişmeler, 20 saatten fazla süreyle cadde ve sokaklarında sadece güvenlik güçleri ile PKK’lıların dolaştığı ilçedeki olaylarla ilgili ipuçları verdi. PKK’nın niçin Varto’yu hedef seçtiği sorusunu yanıtlamadan önce, ilçenin Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından “riski yüksek 12 ilçe” arasında sayıldığını anımsatmak gerekir.

Kulan’daki şehitlik

Varto, tıpkı Cizre, Silopi, Yüksekova, Nusaybin, Şemdinli, Eruh gibi PKK’nın önem verdiği ilçe merkezleri arasında. Bunun nedeni, Varto’nun ilçe merkezi ile köylerinde örgütün etkinliği. Örgütün şehitlik olarak adlandırdığı mezarlığın burada bulunması da bir başka önemli etken. PKK’nın şehitliği ilçeye çok yakın olan Kaynarca Köyü’ne bağlı Kulan mezrasında. Çatışmalarda öldürülen PKK’lılar, örgüt yönetiminin talimatıyla burada gömülüyor.

Başbakan Davutoğlu ile MHP Genel Başkanı Bahçeli, koalisyon görüşmelerinden önce Kocatepe Camiinde şehit cenazesine katılmışlardı.

Şehidin acılı annesi liderlere, ”Ne olur bir araya gelin ve bir çözüm bulun” demişti.

Şehit annesi sanki tam aksini söyledi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, çözüm adına kendisine sunulan önerilerin tümüne “Hayır” dedi.

Davutoğlu- Bahçeli görüşmesinin perde arkasına ilişkin ulaştığım kulis bilgilerini paylaşacağım ama ondan önce herkesin merak ettiği, ”Bundan sonra ne olacak?” sorusuna cevap aramak istiyorum.

Başbakan Davutoğlu, Çarşamba günü partisinin en yetkili karar organı olan MKYK'yı toplayacak. Buradaki müzakerelerden sonra ya aynı gün ya da en geç Perşembe günü görevi Cumhurbaşkanı Erdoğan'a iade edecek.

Bu durumda Anayasa'nın 116 ve 114 maddelerinde öngörüldüğü şekilde 45 günlük süre 3 gün sonra dolacak.

Bundan yaklaşık 8 yıl önce, 21 Ekim 2007'de yapılan ve Cumhurbaşkanı'nın parlamento yerine halk tarafından seçilmesini öngören anayasa referandumundan hemen önce şöyle yazmıştım:

“Sandığa gideceğim ve ‘hayır' diyeceğim... Halkoyuyla seçilmesi, parlamenter sistemde devlet başkanının sembolik yetkili temsil makamı olma niteliğiyle bağdaşmaz. Çünkü halk tarafından seçilen devlet başkanı kendisine fazladan güç vehmedebilir; üstüne vazife olmayan işlere karışabilir. Hele iki dönem görev yapma imkanı tanınacak olursa yeniden seçilmek için rekabete girişeceğinden, makamın daha da siyasallaşıp, tarafsız ve uzlaştırıcı rolünden uzaklaşması kaçınılmaz olabilir.” (“Bayramınız kutlu, oyunuz ‘hayır' olsun,” Zaman, 13 Ekim 2007.) Bu, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine karşı yazdığım yazıların sadece sonuncusuydu.

Öngördüklerim hemen harfiyen gerçekleşti: Ağustos 2014'te halk tarfından Cumhurbaşkanı seçilen Tayyip Erdoğan, “kendisine fazladan (anayasada yazılı olandan fazla) güç vehmediyor, üstüne vazife olmayan işlere” karışıyor. Anayasanın görevini “tarafsızlıkla yerine getirmesini” öngörmesine ve “devlet organlarının uyumlu ve düzenli çalışmasını gözetmek”ten ibaret olarak tanımlamasına rağmen, halk tarafından Cumhurbaşkanı seçilmesiyle sanki parlamenter yerine yarı – başkanlık sistemi ihdas olmuş gibi davranıyor.

Uluslararası koşulların yardımı ve ABD ile AB'nin de desteğiyle Erdoğan hızla parladı ve 13 yılda 9 seçim kazanmak gibi müthiş bir başarı gösterdi. Ama her çıkışın bir inişi var ve bu iniş de 7 Haziran 2015’te başladı.

7 Haziran 2015 AKP’nin seçimlerle, oyla elde ettiği “meşru” iktidar döneminin sona erdiği tarihtir. 8 Haziran'dan itibaren bir tür “gayrimeşru” iktidar dönemi başladı ve bunun ne kadar süreceğini, hatta hangi siyasi biçimleri alacağını henüz bilmiyoruz. 7 Haziran gecesi aslında Tayyip Erdoğan ve AKP’nin beklemediği bir Türkiye ortaya çıktı ve geride kalan aylarda bu hakikate direnen, bunu tanımamaya çalışan bir lidere ve onun etrafında kenetlenen bir siyasi harekete tanık oluyoruz.

Bir siyasi hareketin iktidara tırmanması rastgele, tesadüfi bir hadise olmadığı gibi iktidardan düşmesi veya uzaklaşmaya başlaması da aynı şekilde rastgele veya tesadüfi değildir. Türkiye’de daha önce Demokrat Parti’nin (DP) yaptığını yapan tek parti Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) oldu; üst üste üç seçim kazandı. DP 1950, 1954 ve 1957 seçimlerini kazanırken AKP de 2002, 2007 ve 2011 seçimlerini kazandı.

Popüler İçerikler

Narin Güran'ın Babası Arif Güran İlk Mahkeme Sonrası Konuştu: "Kızımı Nevzat Bahtiyar Katletti"
Çanakkale'de AK Partili Belediyenin Tepki Çeken Atatürk Afişi Kaldırıldı!
10 Kasım 1938’de Hayatını Kaybeden Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Son Sözü "Aleykümesselam" Oldu