Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Siyasi tarihimizi sert kavgalarla zehirleyen kültürel hastalıklarımızdan biri 'derin görüş ayrılıkları' üzerine kavgalar etmek, fakat bunları çözmek için uzlaşmayı becerememektir.

Başbakan Davutoğlu da niye koalisyon kurulamadığını anlatırken, eğitim ve dış politikada CHP ile 'derin görüş ayrılıkları' olduğunu söyledi.

Almanya'da Hıristiyan Demokratlarla Sosyal Demokratlar arasında yahut İngiltere'de İşçi Partisi ile Muhafazakâr Parti arasında böyle 'derin görüş ayrılıkları' var mı?!

Siyasi çatışmalar çıktığında müzakereler yoluyla uzlaşmaya varılmasını 'tavizcilik' diye aşağılayan bu ataerkil kültür, sorunlarımızın çözümünü hep zorlaştırdı.

Uzun zamandır bu köşenin başlıkları Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Saray’da muhtarlarıyla yaptığı konuşmaların içeriklerinden çıkıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan seçim sonuçlarının hemen ardından seçim sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yürünen yolda yapılmasını istediklerini bir bir sayarak, hukuken istifa etmiş, yetkisiz, geçici görev yapan Davutoğlu Hükümetine, AKP yönetim kadroları, tabanına dikte ettirdi... 

Birinci tekil şahıs, tek karar verici, tek yetkili güç olduğunun ilanı, söylem dilini bilinçli olarak hiç değiştirmedi. Anayasal hukuk devleti düzenimize aykırı, Parlamenter düzeni, seçim sonuçlarını ancak yetkili bir hükümetin verebileceği yaşamsal kararları kendi yetkisiz hükümeti, AKP yönetim organları, oy veren seçmenlerinden başlayarak bütün ülkeye dayatma hakkı, gücü varmış gibi “tek karar verici” dili yandaşları bile açık açık savunamadıkları için, kastın üstünde, inançlarının, savunduklarına bağlılığın, kişiliğe özgü üslubu gibi bir sevimlilikte pazarlamayı yeğliyorlar...

7 Haziran seçimlerinde başkanlık sistemini tercih etmek AK Parti'nin yaptığı bir hataydı. Acaba, bugün, erken seçimi tercih etmek de AK Parti'nin yaptığı ikinci hata mı?

Perşembe günü, hem Başbakan Sn. Davutoğlu’nu, hem de CHP lideri Sn. Kılıçdaroğlu’nu dinlerken, çoğu kişi gibi, ben de “İşte tam da bu”duygusu içindeydim. 

Liderler, özlediğimiz, Türkiye siyasetini kutuplaşmadan çıkartacak tavır, yaklaşım, uslup ve dili sergiliyorlardı; saygılı, yumuşak, sorumlu, kapsayıcı.

Koalisyon masasının dağılma kararını duyunca da “Yazık oldu” dedim.

Gerçekten yazık oldu.

Daha da önemlisi, Kılıçdaroğlu’nun doğru olarak vurguladığı gibi “Türkiye tarihi bir fırsatı kaçırdı.”

Evet, Erdoğan takıntım var, saklamıyorum.

Üstelik epeyce derine giden bir takıntı bu.

Erdoğan’ın yaptıkları aklımdan hiç çıkmıyor.

Psikolojik bir sorun mu yaşıyorum?

Hayır.

Gerçekte benim takıntım Erdoğan’la değil.

Bakın, satır başlarıyla anlatayım.

Ayrıca ilk defa da anlatmıyorum.

Biraz sabır rica ediyorum.

Telefonla haber attırmış...


Telefonla gazeteci kovdurmuş...

Telefonla gazete patronu azarlamış, ağlatmış...


Telefonla TV programı sansürlemiş...


Telefonla köşe yazarını işinden etmiş...

Meydanlarda gazeteci yuhalatmış...

Meydanlarda gazeteci tehdit etmiş...

Kendisine ancak hoşlandığı soruları soran yandaş gazetecileri huzura kabul etmiş, gazeteci diye ancak ‘Saray soytarıları’yla rahat etmiş…

Sıcak siyasette dar alanda mücadele evresi başladı.

Seçimlere nasıl bir hükümetle gidileceği, seçim kampanyasının dinamikleri ve seçimler-sonuçları önümüzdeki aşamanın kritik virajlarını oluşturacak.

Şüphe yok, ilk tartışma Davutoğlu'nun hükümet kurma görevini iade edip etmemesiyle başlayacak.

Başbakan bu konudaki eğilimini önceki gün açıkladı. Hükümet kurma faaliyetlerinde henüz tüm yolların tüketilmediğini ima eden, parlamentonun inisiyatifi çerçevesinde erken seçim hükümeti ve kararı için görüşmelerini sürdüreceğini söyleyen Davutoğlu'nun bu tavrı bir yanda… Aynı gün böyle bir davranışın yetki gaspı olacağını, Davutoğlu'nu hükümet kurma görevini iade etmeye davet eden Kılıçdaroğlu tavrı öte yanda, bu ilk tartışmanın niteliğine şimdiden işaret etti…

AK Parti ve CHP arasındaki koalisyon olasılığı yerini, “Şimdi ne olacak?”sorularına bıraktı.

Temennimiz o ki, bu görüşme süreci, erken seçim olması ve sandıktan yeniden benzeri bir durum çıkması ihtimaline ışık tutsun, partiler birbirine muhalefet etsin ama bu kez çalmak zorunda kalabilecekleri kapıları çok sert çarpmasınlar.

Zira Türkiye’nin yaşadığı bölünme, evvelki dönemlerde olana hiç benzemiyor. Eski Türkiye’de zora girildi mi asker sazı eline alır, kimin cumhurbaşkanı olması gerektiğine ilişkin mesajını Meclis’in üzerinden jet uçurarak verir, olmadı darbe yapar, saha da derin devletin görevlendirdiği adamlarla, JİTEM’le filan düzenlenir, törpülenir, öne çıkanları hapse atılır, kalanı da solcusu-sağcısı bir hizaya toplanırdı.

Koalisyon görüşmelerini çıkmaza sokan makam Cumhurbaşkanlığı. Tayyip Erdoğan, bir koalisyon kurup, Meclis’in çalışmasını arzu etmez. Onun umudu erken seçimde, HDP’yi barajın altına düşürüp, gene AK Parti’yi iktidar yapmak ve kendisini güvenceye almak. Öte yandan, kamuoyunda uzlaşmaya karşı çıkan taraf gibi görünmek de istemiyor. Bu yüzden, bazı iyi niyet beyanlarında bulunuyor.

Şimdi Ahmet Davutoğlu’nun, MHP ile görüştükten sonra bir sonuca ulaşamazsa, hemen görevi iade etmesi gerekiyor. İlk başta söylediği gibi, Tayyip Erdoğan hükümet kurma görevini Kemal Kılıçdaroğlu’na vermeli. “Kılıçdaroğlu da kuramaz” diye düşünse bile, bu imkân ana muhalefet partisi liderine tanınmalı. Belki, MHP’yi bir seçim hükümetine ikna edebilir. Belki seçim hükümeti, bir CHP azınlık hükümeti olur. MHP ve HDP dışarıdan destekler.

Uruguay Halk Partisi bile kendisini AK Parti'ye üç günde anlatabilirdi. Oysa CHP, kendisini AK Parti'ye ancak 32 günde anlatabildi.

32 gün boyunca CHP'yi ve ilkelerini keşfetmeye çalışan AK Parti'nin, aynı zamanda 13 yıl boyunca CHP ve tarihi hakkında söylenmedik tek bir kelime bırakmayan parti olduğu unutulmasın lütfen.

Aklımda bir soru var: Saray koalisyon isteseydi, Ahmet Davutoğlu erken seçim kararı alabilir miydi? Bu soruya 'Evet' deniliyorsa... Davutoğlu için 'İrade sahibidir' denilebilir. 'Hayır' deniliyorsa... Davutoğlu için ne denilmesi gerektiğini size bırakıyorum.

Koskoca milleti 32 gün boyunca oyalayanlara sesleniyorum: İnsan hiç değilse ayıp olmasın falan diye maraza çıkararak masayı devirir.

Ömer Çelik 'Siyasette barometre olmaz' diyordu. Yaptıklarına bakılınca insanın 'Sizin yaptığınız siyaset için barometreye bile ihtiyaç olmaz' diyesi geliyor.

Alpaslan Türkeş, Devlet Bahçeli gibi “Türkiye bir mozaiktir” söylemine “Ne mozaiği ulan!” diye çıkışan, “Türkiye Türklerindir” diyenler... 

Sinirden havalara zıplamadan önce derin bir nefes alın. Çünkü bu etnik temelli tartışmaların hepsi boş. Bugün Türkiye’de yaşayanlar ne saf Türk, ne Kürt, ne Yunan, ne de Ermeni...

Hepsi ve daha fazlasının karışımı!

Sadece Türkler ve Kürtler için söylemiyorum. Japon’undan Alman’ına hiçbir ırk saf değil. Bilim, 70 bin yıl öncesinde gezegende yaşayan bir insanın (tür: homo sapiens), hepimizin atası olduğunu kanıtladı.

2005’te National Geographic, ‘genom’ projesini başlattı. Nereden geldiğimiz ve Dünya’ya nasıl dağıldığımızı anlamak için gönüllülerden kan örnekleri toplandı. Projenin ilk ayağında 450 bin örneğin DNA analizi yapıldı. 

Projeye katılan ve kendi DNA örneğini gönderen Murat Mirza, genomturkiye.com’de araştırmaların sonuçlarını yazdı.

AKP- CHP Koalisyonunun mümkünatsızlığını ilk günden beri yazdım, anlatmaya çalıştım. Ama, 14. doğumgününde hâlâ AKP’yi tanıyamadığı, tanımlayamadığı için Türkiye’de azımsanamayacak bir kesim, bu ihtimalin “olasılığına” inandı.

14 Ağustos 2001’de kurulan bu partinin hâlâ “öngörülememesini” ben şaşkınlıkla karşılıyorum. Eleştireni, seveni, tüm siyasi sistemi yeniden tanımladığı hâlde kayıtsız kalmayı başarabileni; belki önce AKP’yi olduğu gibi anlamamız gerektiğini düşünüyorum. Küfretmek veya tapmakla bir yere gelinmiyor zira.

AKP içinde ve AKP’ye yakın kesimlerde elbette, bu koalisyon seçeneğinin parti için en iyi tercih olduğuna inanmış olanlar olabilir. Ama bu yönelim öyle beklendiği gibi ve bu koalisyonun süslendiği gibi, “büyük sorunları çözecek büyük koalisyon” biçiminde değil; daha ziyade, “AKP’ye yönelik, Batı ve Türkiye içi Batılılaşmış kesimlerin negatif algılarını kırıp, bu kesimlere karşı CHP’yi aracı koşup bir ateşkes sağlamayı” öngörüyordu. Yani, “AKP’nin optimum kazanımının CHP’nin üzerine basılacak ve işi bitince patlatılacak bir istihkâm köprüsü olarak kullanılması yoluyla” elde edileceği düşünülüyordu.

Popüler İçerikler

"Bana Bilmediğim Bir Şey Söyle" Akımına Gelen Tıkanan Muhabbeti Açmalık Bilgiler
18 Yaşındaki Şampiyon Balerin Eylül Sıla Ilgaz, Aile Evindeki Odasında Ölü Bulundu
Türkiye'de 9.05'te Hayat Durdu! Atatürk'e Saygı Duruşu!