Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

IŞİD'in, Suriye topraklarındaki varlığına karşı Amerika'nın Türkiye üzerinden savaşa girmesi üzerine, Türkiye'yi saldırılarından -cezalandırma ya da caydırma amacıyla- hedef alması muhtemeldir. Dolayısıyla, 'güvenlik önceliği'nin 'IŞİD tehdidi'ne verilmesi şarttır... İki cephede savaşılmaz...

Amerikan savaş uçaklarının İncirlik’ten devreye girip, IŞİD hedeflerini bombalamaya başlamasıyla, Türkiye siyaseti yeni bir evreye girdi.

Zira, bu “operasyon” devam ederse, -ki, ABD açısından etmesi ihtimali yüzde 100’e yakın- Türkiye’nin içi-dışı IŞİD’in saldırı hedefi haline kendiliğinden gelmiş demektir.

Hatırlayalım: IŞİD, Irak el-Kaide’si, bir diğer adıyla el-Kaide el-Rafideyn yani Mezopotamya el-Kaidesi olan örgütün devamıdır. O örgütün ilk adı ise “Tevhid ve Cihad” dır ve kurucusu 2006 yılında bir Amerikan hava operasyonunda öldürülmüş olan (Ürdün’lü) Abu Musab el-Zarkavî’dir.

Abu Musab el-Zarkavî’nin örgütü, 2003 Kasım ayında yani Irak Savaşı’nın başlamasından altı ay sonra, İstanbul’da iki ayrı tarihte (ikincisi 20 Kasım) büyük çaplı terör eylemlerine girişmiş, Sinagog, İngiltere Başkonsolosluğu ve HSBC’deki büyük bombalama eylemleri, çok sayıda insan hayatını mal olmuştu.

Türkiye, dün sonucu tarihe not düşülebilecek kadar önemli bir görüşmeye odaklanmıştı.

7 Haziran seçiminden çıkan 4 partili Meclis’in dayattığı “koalisyon” için daha masaya oturulmadan azalan seçeneklerin başbaşa bıraktığı iki büyük ve taban tabana zıt partiyi buluşturan masanın kaderi aslında dünkü görüşmeden önce de belli gibiydi. Geçtiğimiz pazartesi günü buluşan Başbakan Ahmet Davutoğlu ile CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 4,5 saati bulan görüşmesinden çıkan olumlu hava, hem yapılan açıklamalar hem de kulislere yayılan bilgilerde önemli ölçüde zaten dağılmıştı.

Yine de süresi sınırlı bir reform hükümeti konusunda tarihe geçecek bir sürpriz yaşanır mı beklentisiyle Ankara, saat 14.00’te yapılan buluşmaya kilitlendi. 1,5 saat süren görüşmenin sonucu ise beklendiği gibiydi.

Herkesin tahmin ettiği şey gerçekleşti ve AKP ile CHP arasındaki koalisyon görüşmeleri bir sonuca ulaşamadı.

Seçim gecesi yazdığım yazıdaki tahminim doğru çıktı, 'Erdoğan seçimi zorlamak ister' demiştim, oyun planının ilk aşamasını başarıyla tamamlamış bulunuyor.

Davutoğlu, dün MHP ile yeniden bir temas kurabileceğini söyledi ama onu da engelleyecek olan Erdoğan'dan başkası değildir.

Bundan sonraki hedefi, Anayasa gereği bir seçim hükümeti kurmak yerine, bir AKP azınlık hükümeti kurmak ve seçime öyle gitmektir.

Çünkü bir AKP azınlık hükümeti demek, devlet olanaklarının seçimde sınırsız kullanılması demek.

Bunu nasıl yapabilir:

Elinde böyle bir olanak var. Ahmet Davutoğlu'nun kuracağı yeni bir hükümeti atayabilir ve Meclis'ten bir seçim kararı çıkartabilir.

Bu hükümetin güvenoyu alabilmesi için muhalefet partilerinden birinin oylamaya katılmaması ya da katılıp çekimser oy vermesi yeterlidir.

MHP'nin HDP alerjisi bu konuda işe yarayabilir diye hesaplıyordur.

O durumda seçim kararını TBMM alır ve bir 'seçim hükümeti' kurulmasına gerek kalmaz.

Birçok araştırma, yenilenecek bir seçimde de tablonun çok fazla değişmeyeceğini ortaya koyuyor.

“İktidara yakın” akademisyen, gazeteci, kamuoyu araştırmacısı vs. diye bir kategori var biliyorsunuz, bu isimler ile konuşularak, iktidarın ne düşündüğü anlaşılmaya çalışılıyor. Bunlardan biri, son verdiği bir röportajda, özetle “önce PKK zayıflatılacak, sonra o koşullarda masaya oturulacak” demiş. Yani, PKK’nin zayıfladığı düşünüldüğü zaman gelene dek, asker, polis birçok genç, “uygun koşullar oluşana dek ölüme sürüklenecek”, bunun adı da “vatan savunması”olacak, daha fazla insan ölmesin diyenler “PKK’nin zayıflamasını istemeyen hainler” diye itham edilecek, barış sesleri bu gerekçe ile bastırılacak. “Akademisyen”in seslendirdiği, işte böyle bir iktidar aklı, akıllara durgunluk verecek bir akıl, olmaz olası bir akıl! Doğrusu zalimlerin aklı, yani aslında akıl diye geçinen akılsızlık! Güç sahiplerinin dayatabildiklerini akıl diye yutturma çabası!

Madem böyle düşünüyordunuz, “Analar ağlamasın dense Çanakkale savunulamazdı” diye “barış süreci”ne karşı çıkan eski bir CHP’li politikacıya neden esip gürlediniz? Dahası, 12 Eylül darbesinden önce, askerin istese çatışma ortamını durdurabileceğini, ama darbeye gerekçe yapmak üzere, özellikle beklediğini söyleyerek, o zalim stratejiye neden karşı çıktınız?

Yeni çatı oluşumu Alphabet’i duyuran Google, çıtası çok yüksek bir oyun planına hazırlanıyor. Şirket, 21. yüzyılın en yenilikçi dönüşümünün önünü mü açacak yoksa dünyayı raydan çıkaracak bir felaketin kapısını mı aralayacak?

“Alphabet (alfabe) ismini sevdik çünkü harfler insanlığın en önemli inovasyonlarından dilin simgeleridir ve aynı zamanda Google arama endekslenmesinin temelini oluşturan topluluklardır.”

10 Ağustos 2015 Pazartesi günü Google kurucularından Larry Page’in abc.xyz sitesine yazdığı ve dünya piyasalarını sarsan blog yazısındaki beni en çok düşündüren cümleydi bu. Bu yeni oluşuma göre Google artık Alphabet oluşumunda yer alan bir şirket olarak yoluna devam edecek ve şu ana kadar Google altında toplanan şirketlerin arama işleviyle ilgili olmayanları ve bundan sonra kurulacak oluşumlar ile yapılacak satın almalar da Alphabet çatısı altında yer alacak.

Halkın 7 Haziran'da, sandıkta verdiği mesaj 'koalisyon kurun' değildi. Hiçbir seçmen sandığa 'partim koalisyon kursun' motivasyonuyla gitmez. Partisinin iktidara gelip kendi çizgisinde iktidar etmesi için gider.

Nitekim seçimler sonrasında ortaya çıkan Ak Parti- CHP koalisyonu seçeneğine iki parti tabanında da %80 ile %90 arasında değişen olumsuz bakış vardı. Koalisyon hükümetinin kurulması, Ak Parti'nin de CHP'nin de kendilerine oy veren kitlelere 'halk için halka rağmen koalisyon yaptık' demeleri olacaktı.

Meclis'e giren partilerin ikisi, MHP ve HDP, 7 Haziran gecesi koalisyona girmeyeceklerini ilan ettiler. Bu anlamda Bahçeli, çok sakınmasına rağmen Demirtaş'la aynı 'siyasi sorumluluğu' göstermiş oldu.

Ayrıca Bahçeli, hem koalisyon sorumluluğundan köşe bucak kaçıp, hem de Ak Parti ve CHP'yi bir an önce koalisyon kurmaya davet ederek 'kafa konforu'nun nereye varabileceğini gösterdi. Hemen her evde vardır ya, bahar temizliği günü gelip çatınca 'hadi size kolay gelsin' deyip ortalıktan sıvışan bir kız kardeş; Bahçeli'ninki de o hesap...

İsrail, ABD ile İran arasında imzalanan nükleer anlaşmaya karşı çıkarken, Obama, İsrail'in bu itirazında yalnız olduğunu söylüyor. Amerikalı liderin İran anlaşmasıyla alınan dersleri Filistin meselesine de uygulama yoluna gitmesi halinde ise İsrail'in yeni sıkıntılarla karşı karşıya kalması muhtemel.

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama'nın 6 Ağustos'ta başkent Washington'daki Amerikan Üniversitesi'nde yaptığı konuşma, ABD-İsrail ilişkilerinde tarihi bir dönemece girildiğini işaret ediyor.

Söz konusu ortam, Başkan Obama'nın İran ile nükleer anlaşmaya varma başarısını, eski başkanlardan John F. Kennedy'nin elli yıl kadar önce nükleer çağda diplomasi yönündeki benzer bir çağrısı ile ilişkilendirmek üzere özellikle seçilmişti.

Obama'nın anlaşmayı cesur bir şekilde savunmuş olması elbette önemli, ancak başkanın konuşmasını ABD-İsrail ilişkileri tarihinde bir dönüm noktası – AB-İsrail ittifakını savunanların başını ağrıtacak bir gelişme – haline getiren şey bu değil.

Beklenti dört siyasi arasında bir tür, bir yolla, bir şekilde bir uzlaşma imkanının bulunması, bir koalisyonun kurulmasıydı.

Olmadı…

Türkiye (büyük bir ihtimalle) seçimlere gidecek. 

Meclis'te temsil edilen dört parti arasında kağıt üzerinde bir çok koalisyon formülü ve hükümet seçeneği vardı. AK Parti-CHP, AK Parti-MHP, AK Parti-HDP, AK Parti-CHP-MHP, CHP-MHP-HDP koalisyonları bunlar arasında yer alıyordu. Ancak, malum, alan ilk günden daraldı, daraltıldı. MHP'nin HDP'yi gayri meşru ilan etmesi, bu partiyle dolaylı, dolaysız tüm işbirliğini reddetmesi geriye iki formül bıraktı. Bunlardan AK Parti-MHP koalisyonu da MHP tarafından ilke olarak reddedilince, geriye tek seçenek, AK Parti-CHP koalisyonu kalıyordu. 

Bu iki görüşmeler hiç beklenmedik biçimde, alışılmadık ölçüde yumuşak, yapıcı ve uzlaşmacı bir atmosferde yürüdü. Kabul etmek gerekir ki, bu tablo bile yerleşik çatışmacı siyasetin bir ölçüde normalleşmesine, gerginliğin kısmen azalmasına, uzlaşma umutlarının doğmasına neden oldu, hatta katkıda bulundu.

Eğer “istikşafi” görüşmelerden AK Parti ile CHP arasında bir koalisyon kararı çıkacağını bekleyenlerden idiyseniz, herhalde hem şaşırmış, hem de üzülmüşsünüzdür.

Türkiye dışında herhangi bir başka ülkede 7 Haziran seçimleri sonuçları alınmış olsaydı, sandıktan önde çıkan iki parti, öyle bizdeki gibi haftalar süren bir görüşme maratonuyla da değil, en kısa sürede ülkeyi yönetecek bir hükümeti kurmak üzere bir araya gelirdi.

Bizde gelmedi, gelemedi.

Görüşmelerin sonucunda varılan noktayı, hükümeti kurma görevini üstlenenAhmet Davutoğlu’ndan dinledik: İşi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a ve 45 günde hükümet kurulmazsa ülkeyi seçime götürme yetkisine bırakmayacak, Meclis’i toplayıp kararı bizzat milletvekillerine aldıracaklarmış...

Çok cesur bir düşünce bu.

Nedeni belli: Henüz göğüslerine taktıkları milletvekili rozetinin keyfini doya doya kullanamamış yeni yüzlerin çoğunluğu teşkil ettiği bir Meclis bu ve milletvekillerine gidip de gelmeme ihtimalleri olan bir seçim kararı aldırmak bayağı zordur.

AKP cemaat soruşturması istemiyor…

Aldatma” deyip duruyorlar ya, tek başına aldatma olmaz herhalde…

Cemaat tek başına yapamayacağına göre, mesela bizzat en yetkilisinin itiraf ettiği Türk Ordusu’na “Kumpas” nasıl yapıldı?..

Diyelim ki Bülent Arınç’ın “Ankara’nın arsalarını cemaate parsel parsel satma“ itirafı niye sessizliğe gömüldü?..

Paralelin faaliyetleri araştırılsın diye verilen önergeler niye

AKP’nin oyları ile ret edildi de soruşturulması, araştırılması istenmedi, şikayetçiysen?..

*

Saf saf soruyoruz biz de “Savcı nasıl kaçtı?” diye…

Mahkemeye çıksalar konuşacaklardı, haberleri olmadan parfüm şişesi geçiremiyorsun gümrükten…

Törenle mi uğurlayacaklardı?…

Popüler İçerikler

Kızılcık Şerbeti'nde Giray'ı Canlandıran Kaan Taşaner Dizide Rol Almaktan Duyduğu Pişmanlığı İtiraf Etti
Türkiye'de 9.05'te Hayat Durdu! Atatürk'e Saygı Duruşu!
Wanda Nara'nın Icardi'nin Mesajını İfşaladıktan Sonra L-Gante'yle Yaptığı Paylaşım Icardi Fanlarını Kızdırdı!