Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Sus hain, eskiden Ermeni olduğunu söyleyemezdin.”

AKP’den önce Cemevi diye tutturabiliyor muydunuz ey gafiller!”

“Bu nankör Kürtlere en büyük hakları AK Parti verdi, hâlâ konuşuyorlar.”

Yukarıdaki cümleler sizlere tanıdık mı bilemem ama ben her gün bunlara benzer onlarca mesaj alıyorum. Memlekette hakkını hukukunu arayan tüm kimlikler için kullanılan “AKP’den öncesi tufandı” argümanını artık ezberlemiş hâldeyiz.

Alevi’yi, Ermeni’yi, İşçiyi, kadını sonra konuşuruz.

Fakat Kürtler için meseleye biraz bakmakta fayda var.

Çünkü bu söylem, özellikle çatışmaların başladığı son dönemlerde Erdoğan’dan Arınç’a, Davutoğlu’ndan ilçe kaymakamlarına kadar sık sık tekrar ediliyor.

BİR: Bugünden bakıldığında AK Parti için 'Oyunu birkaç puan arttırabilir' diyebiliriz. Nereden gelecek bu birkaç puan? Tabii ki MHP'den...

İKİ: Seçime var daha en az üç ay... İşte bu üç ay içinde... Çatışmalar sürerse... Şehit cenazeleri gelmeye devam ederse... Ahali, 'Bu işin sorumlusu AK Parti' demeye başlayabilir. İşte o zaman oyunu arttıran parti AK Parti yerine MHP olabilir. 'PKK', 'terör', 'şehitler', 'vatan', 'bölünmez' gibi sözcükler devreye girince... Kazanan MHP olur. Yani AK Parti dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olabilir.

ÜÇ: Milliyetçilik yarışı söz konusu olduğunda AK Parti'nin MHP'yi geçmesi imkânsız. İşte bakın: Devlet Bahçeli, bugün itibariyle moral üstünlüğü ele geçirmiş durumda. Bütün polemiklerin içinde Bahçeli var. Şu anda adından en fazla söz edilen lider: Devlet Bahçeli...

Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan “Devletin 90’lı yıllara döndüğü falan yok ama örgüt 90’lı yıllarda takılıp kaldı. Demokratikleşen bir devlet var; baskıcı, zalim, 90’lı yılların uygulamalarını devam ettirmeye çalışan bir örgüt var” diye konuştu

Suruç saldırısının ardından başlayan terörist eylemler ve devletin buna gösterdiği refleks çözüm sürecinin askıya alınmasına yol açtı.

PKK’ya eylemsizlik çağrısı yapan HDP yönetiminin, hem uluslararası zeminde hem de Türkiye’de aleyhine dönmeye başlayan havayı dağıtmaya dönük çabaları sürüyor.

Devletin, güvenlik esaslı mücadele konseptine döndüğü bir dönemdeyiz. Bu süreçte, İmralı’daki Abdullah Öcalan ile devlet yetkililerinin görüşmeleri sürüyor.

Ekonomi çok zorda!

Fena değil feci gidiyor.

Yazın bir kenara.

Bu gidişle Türkiye, ‘2001 krizi’nden çok daha büyük bir bedel ödeyecek.

Yoksulluk ve işsizlik tavan yapacak.

Aş ve iş sorunu gitgide büyüyecek.

Felaket senaryosu yazmıyorum.

Gerçeğin ta kendisi bu.

Ekonominin altında çalışan bir saatli bombanın tik tak sesleri hızla yaklaşıyor.

Tehlikenin farkında mısınız? Belki değilsiniz. Türkiye’nin toz duman ortamında ekonomi geri plana düştü çünkü...

Göstergeler çok kötü. Gitgide kötüleşiyor! İhracat tam yedi aydır düşüşte! Üstelik ilk kez geçen temmuz ayında nispi olarak ithalattaki düşüşten daha fazla düştü.

Kılıçdaroğlu ve yakın çalışma ekibi Davutoğlu'nun önünde duran büyük fırsatı kullanıp AK Parti-CHP uzlaşma koalisyonuna gitmek yerine, Erdoğan'ın telkini doğrultusunda ülkeyi şu karışık ortamda seçime götürmek durumunda kalacağına inanıyorlar.

AK Partili Ömer Çelik’in çıkıp Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu “istikşafi” heyeti eş-başkanı Haluk Koç ile birlikte 10 Ağustos Pazartesi saat 18.00’de akşam oturmasına beklediklerini söylemesinden hemen sonra CHP Meclis grubunu 12 Ağustos’ta toplantıya çağırınca ortalık hareketlendi.

Düşünüldü ki, Kılıçdaroğlu Meclis Grubu ve parti yöneticilerine AK Parti ile koalisyonu danışacak...

Eğitim sisteminde İmam Hatipler’in ağırlığının arttığını hep duyuyordum ama meseleyi bu kadar yakından incelememiştim. Düz liselerin pek çoğunun Anadolu lisesine, önemli bir bölümünün de İmam Hatip lisesine çevrilmesiyle birlikte, sınav kazanamayan çocuklar İmam Hatip’e gitmeye zorlanıyor. Her yıl, baskı biraz daha artıyor.

8’inci sınıfta bir çocuğunuz var. TEOG’u (Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş) başaramazsa, Anadolu lisesine giremez; düz lise de kalmadı. Bir meslek lisesi seçmek zorunda. Her mahallede İmam Hatip liseleri var. Okullar donanımlı, geniş imkânlara sahip. Sınavda kazanamayan ister istemez, aileler karşı gelse de başka seçenek bulunamadığı için İmam Hatip’e gidiyor.

“Cama kartopu gelince…”

Gazeteci Nuh Köklü’yü öldürmekten sanık esnafın ağabeyi Cumhurbaşkanı’na yazıyla başvurup olayı “kendi açılarından” anlatmış!

Yok, hayır.

Kendisi aklınca, düşüncesince, “Cumhurbaşkanı ile iktidarın açısına göre”anlatmış! Elbette herkes yakınını korumaya, kollamaya, masum göstermeye yahut masumiyetini ispatlamaya çalışır.

Ama burada ağabey “sanığın masumiyeti” kadar “maktulün suçluluğu” üzerinde duruyor. O “suç” da, “o gün o sırada şunu yaptı, bunu yaptı”dan ibaret değil.

“İdeolojik” bir tahlil!

Çünkü sanığın ağabeyi “doğal olarak” şuna inanmış:

Biz varız, bir de onlar! Yargı da buna göre işler. Çünkü yargıyı belirleyen de Cumhurbaşkanı ve iktidardır!

Yoksul ailelere kömür yardımı, AKP’nin iktidarını tahkim eden önemli politika araçlarından biri. 

Hükümetin, 2003 yılında 650 bin ton ile başladığı kömür yardımı, 2013’e gelindiğinde 2.2 milyon tona ulaşmıştı. 10 yılda 3.5 kat artış.... 

Kömür yardımı, Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ), Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK), Hazine ve madenler arasında kurulan bir sistemle yürütülüyor. 

TKİ, 2011 yılına kadar, yoksullara yapılacak kömür yardımını ihale yoluyla sağlıyordu. 

Devlet, ihaleyi en basit tanımıyla satın alınacak mal ve hizmetin kamu lehine düşmesi için yapar. 

Ama dört yıl önce çıkarılan bir Torba Kanun’a eklenen maddeyle, ihale şartı kalktı. 

TKİ, dört yıldır, canının istediği şirketten istediği kadar kömür satın alabiliyor. 

İhaleyi kaldırdığınız zaman, şirketlerin lehine fahiş kârların oluşması ise kaçınılmazdır. 

Peki bu zararı kim ödüyor? Hazine. Yani biz.

Özellikle genç okurlar mesaj yağdırıp soruyor:

Herkes yazdı.

Sen yazmadın.

Hulusi Akar kimdir?

Ilık bi bahar akşamıydı…

Ankara’daki ABD elçiliğinin bahçesindeki koltuklarda seçkin misafirler oturuyordu. Sinema perdesi kurulmuş, ışıklar kapatılmıştı.

Celal Bayar, Adnan Menderes, iktidardaki demokrat parti’nin bakanları, ellerinde kadehler, suratlarında gururlu bi gülümseme, film seyrediyorlardı. Başrolde, cumhurbaşkanımız vardı. Eisenhower çağırmış, Celal Bayar da, İngiltere’den yola çıkan Mauritania gemisine binerek, ABD’ye varmıştı. 

Ike lakabıyla tanınan general başkan, bizim cumhurbaşkanına Beyaz Saray’da yemek yedirmiş, burada yaptığı konuşmada “Türk milletinin istikbalini alakayla takip etmemiz gerekiyor” demişti...

Bir süre önce Akil İnsan Heyetlerinde görev yapmış küçük bir grup olarak, Kadir İnanır'ın önerip teşvik ettiği bir toplantı sonrasında da bir açıklama yaptık. Siyasete geri dönüşü talep eden, silahların susması için herkesin üzerine düşeni yapmasını ima eden bir çağrıydı bu.

Bu tür çağrılar çatışmaları bitirmez. Ancak tercüman olabilirler. Kamuoyunda yeniden umut ve beklenti yaratırlar. Barışa dair umut, şiddet karşısında siyasetin gücü ve meşruluğunun en önemli kaynaklarından birisidir.

Nitekim açıklamadan bir süre sonra iki hükümet üyesinden aldığım hava olumluydu. Bu tür girişimlerin onları da rahatlattığını düşünüyorum.

Benzer tablo HDP kanadında ve Kandil'de de karşımıza çıktı. Çatışmaların bitmesi, tarafların makul bir şekilde geri çekilmesinin imkanlarının oluşması onlar için de önemli görünüyor.

Popüler İçerikler

Bakanlığın Gıda İfşaları Devam Ederken En Fazla At ve Eşek Etinin Satıldığı Şehirler Belli Oldu
Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı
Cübbeli Ahmet Çakarlı Araçla Geldiği Etkinlikte Şeriatı Savundu: Skandal Sözlere Tepki Yağdı!