Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Bir HDP heyeti, CHP-HDP buluşmasının hemen ardından Kamu Düzeni Müsteşarı Dervişoğlu'nu ziyaret etti. IŞİD'le çatışırken öldürülen 13 kişinin cansız bedeni buradaki anlaşmadan sonra Türkiye'ye alındı. Görüşmede, Öcalan'ı ziyaret konusu da açıldı.

Daha önce dolaylı ve gayrı resmi birkaç temas vardı ama 7 Haziran seçimlerine giderken Kürt çözüm süreci görüşmelerinin dondurulmasından bu yana ilk resmi görüşmeydi bu.

HDP milletvekilleri (ve aynı zamanda İmralı heyeti üyeleri) İdris Baluken ile Sırrı Süreyya Önder, 4 Ağustos Salı akşam üzeri Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı (KDGM) Muhammed Dervişoğlu’nu makamında ziyaret ettiler.

Ziyaret ne duyuruldu, ne üzerine bir açıklama yapıldı.

Ancak hem resmi, hem partili kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre somut bir konuda anlaşmaya varıldı, bir somut ilerleme sağlandı.

Gazetede arkadaşlarla “Acaba Bakırköy’e mi taşınsak” diye konuştuk. 

Niye mi?

Yaptığımız haberler bizim mahallede suç; Bakırköy’de suç değil de ondan... 

Adliye’ye bir baskın oldu, bir savcı şehit edildi. Savcıyı rehin alanlar öldürüldü, yataklık edenler bulunamadı. Kapıdan rahatça girmelerine göz yumanlar sorgulanmadı. Ama hadisenin fotoğrafını basan 18 gazeteci hakkında 7.5 yıla kadar hapis isteniyor. 

Davayı neresinden tutmalı? 

DHKP-C’nin başına silah dayadıklarının fotoğrafını basmak “teröre destek”sayılırken, IŞİD’in boynuna bıçak dayadıklarının fotoğrafını basmanın serbest olmasından mı? 

Aynı fotoğrafları kullanan yandaş medyanın suçlanmamasından mı? 

Yoksa aynı habere Çağlayan’da bakan savcı bunun 7.5 yıl hapis gerektiren bir suç olduğuna hükmederken, Bakırköy’de bakan savcının soruşturmaya gerek duymamasından mı? 

Bir hukuk devletinde böyle garabet yaşanabilir mi?

Haa… Bir de katile katil, kanla beslenene vampir, hırsıza hırsız, ahlaksıza ahlaksız derim. ‘Şerefsiz’ sözcüğünü pek kullanmam, çünkü şerefsizlerin ağzında anlamını yitirmiş; mafya tetikçilerinin, kendini bilmez muktedirlerin, polisin, lumpen kabadayıların küfrüne dönüşmüştür.

Yıllar önce Van’dan Hakkâri’ye bir arkadaşımızın düğününe gidiyorduk. Özel harekâtçılar mıydı, jandarma mıydı hatırlamıyorum, kimlik kontrolu için minibüsü durdurdular. Görevli; biz çıtı pıtı ‘yabancı’ hanımlardan kimliklerimizi rica etti, sonra minibüs şoförüne dönüp ‘İn aşağı ulan şerefsiz, kimliğini ver’ diye bağırdı. Şoförümüzün kimliği zaten hazırdı, pencereden uzatmış kontrol sırasını bekliyordu. Sessizce indi minibüsten, hazrola geçti. Hepimizin kimlikleri kibar bir teşekkürle geri verilirken, ‘Al, s…tir git şerefsiz’ diye gürledi görevli. Şerefsiz, arabaya binip direksiyona geçti, yüzü maske takmışçasına ifadesizdi, gözleri buğuluydu, aktı akacaktı yaşlar. Şarkılar, türküler sustu minibüste. O bizden, bizse şerefsiz sayılmadığımız için ondan utanıyorduk. Söyleyecek sözümüz yoktu, Devlet’in lümpen küfür diliyle tanışmıştık.

Çok somut ve çok trajik gelişmeler arasında yaşarken çok soyut kavramlar üzerinde yapılan tartışmalara da tanık oluyoruz. Bunlardan biri MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Twitter'de yayınlanan 'Yalılarda viskisini yudumlayıp HDP'ye oy veren şerefsizler... Şimdi, HDP ile koalisyonu kurun' içerikli mesajı ile gündeme gelen 'Şeref' kavramı değil mi? 

Bilmek yetmez ki... 

Bahçeli son mesajında 'Şeref' kavramını açarak yeniden ele almış... Özetle şöyle demiş: 

'- Şerefi herkes bilir. Bilmek bir şeye sahip olunduğunun delili değildir. Şerefli olmak manevi bir mükâfat, insan varlığının beyannamesidir. Hayatta haklı ve meşru bir gayesi olan, müdafaa edeceği değerleri bulunan herkes için şeref vazgeçilmez bir nimetin doyumsuz lezzetidir. Şeref; kendimize ve çevremize duyduğumuz saygının vicdan, ruh ve münasebette somutlaşmış ve nüfus etmiş insani hal özetidir.' 

Bir tartışma 

Sayın Bahçeli'nin 'Bilmek' kavramı üzerindeki sözleri, aslında 'Şeref'e ilişkin değerlendirmelerinden daha gerçekçi ve daha doğru... Gerçekten de 'Bilmek bir şeye sahip olunduğunun delili değildir.'

1991 Körfez Savaşı, Kuveyt'i Irak işgalinden kurtarmış, ancak bölgeye istikrar getirmek yerine yeni bir savaşa zemin hazırlamıştı. Bugün ABD liderliğinde IŞİD'e karşı yürütülen savaşın da geçmiştekine benzer, istenmeyen sonuçlar doğurup doğurmayacağını zaman gösterecek.

Iraklı General İyad Futeyh Ravi komutasındaki dört Cumhuriyet Muhafızları tümeni, Irak-Kuveyt sınırını geçiyor. Irak Özel Kuvvetleri, başkent Kuveyt'e helikopterlerle ve denizden saldırıyor.

“Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i 19. vilayet olarak Irak topraklarına katması, IŞİD'in 2014 yazındaki Musul işgali ile çarpıcı benzerlikler taşıyor. Her iki işgal de Ortadoğu devletlerinin sınırlarını kalıcı olarak değiştirme yönünde bir girişimdi.”

Sabah 5:30'da başkent kuşatılıyor. Saatler öğleden sonra 2'yi gösterirken Irak işgal kuvvetleri Kuveyt'in kontrolünü tamamen ele geçirmiş durumda.

Kuveyt'in işgali 24 saatten kısa sürdü. Ne var ki 25 yıl sonra bugün bölge, özellikle de Irak hâlâ 2 Ağustos'ta olanların sonuçlarını yaşamaya devam ediyor.

Yüksek Askeri Şura (YAŞ) sona erdi.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) komuta kademesi yenilendi.

En önemlisi, Genelkurmay Başkanı değişti.

Teknik olarak 30 Ağustos 2015 tarihinden geçerli olsa da, ordunun başında artık Orgeneral Hulusi Akar var.

Hulusi Akar ile tanıştığımızda ben mesleğin başlarında bir muhabir, o da kurmay albaydı.

O zaman da; iletişime açık, üniformalı yaşamın dışındaki dünyanın farkında, sosyal ilişkileri üst düzeyde, herkesi dinleyen, tavırlarıyla birçok silah arkadaşından ayrışan, ‘sempatik’ olarak nitelenebilecek bir subaydı.

Aradan geçen yıllarda, yaptığı görevlerde, başarısının yanı sıra hep ‘sert bir komutan’ olduğunu duydum Hulusi Akar’ın. Ama biz sivillerle temas noktalarında, yukarıda aktardığım izlenimlerim hiç değişmedi.

Gelelim tanıştığımız o yıllara...

Kurmay Albay Akar, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı’nın Özel Kalem Müdürü’ydü.

Çözüm Süreci'nin tıkanarak çatışmasızlık ortamının sona ermesi üzerine HDP, hem bu süreçteki tutumunu anlatmak hem de sürecin yeniden başlamasını sağlamak amacıyla uluslar arası destek arayışı başlattı. Bu kapsamda çeşitli ülkelerin büyükelçileri ve temsilcileri ile görüşmeler yapan HDP, Brüksel'de de temaslarda bulunacak.

Türkiye'de özellikle 7 Haziran seçimleri sonrasında siyaset sertleşirken, Çözüm Süreci de tıkandı. Çatışmasızlık ortamı sona ererken, PKK'ya yönelik operasyonlar da devam ediyor. Özellikle AK Parti ile çözüm sürecinin aktörlerinden HDP arasında da sert tartışmalar dikkat çekiyor. Sık sık 'PKK silahlı eylemlerini sona erdirsin, askeri operasyonlara da son verilsin' diyerek çatışmasızlık sürecine yeniden dönülüp sürecin kaldığı yerden devam etmesini isteyen HDP, bir süredir uluslararası destek için de görüşmeler yapıyor.

BÜYÜKELÇİLER VE AB İLE GÖRÜŞME

HDP Eş Başkanları Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ bu kapsamda geçtiğimiz haftalarda İran İslam Cumhuriyeti Büyükelçisi, ABD ve İngiltere Büyükelçileri, AB Türkiye Delegasyonu ev sahipliğinde AB'ye üye ülkelerin büyükelçileri ve müsteşarlarıyla bir araya geldi.

7 Haziran'dan önce 'Güzel bir yaz olacak' demiştim.

Şimdi de şunları söylüyorum.

-SANIYORLAR Kİ: HDP'ye böylesine girişince ona oy verenleri caydıracaklar.

Ben de diyorum ki: Taaruzda inandırıcılık sınırını öylesine aştınız ki, yaptıklarınız ters tepecek. Aksine insanlar kenetlenecek.

HPD, barışı ve Türkiyelileşmeyi savunmaya devam ederse, aynı oyu alacak. 

* * *

-SANIYORLAR Kİ: HDP'ye giden Müslüman Kürtlerin ve çözüm isteyen Kürtlerin oyları yeniden AKP'ye dönecek.

Ben de diyorum ki: Kalemşorlarınız insanlar üzerinde öylesine terör estiriyor ki, bu da ters tepecek.

* * *

-SANIYORLAR Kİ: PKK'ya ve Demirtaş'a vurdukça MHP'ye giden AKP oyları geri dönecek.

Ben de diyorum ki: Hayır dönmeyecek. Çünkü bu olayda MHP, AKP'nin çizgisine değil; AKP, MHP'nin çizgisine gitti.

Bahçeli'nin kullanımı iki “r” ile yazılan “şerrefsiz” olmalı. Elfâz-ı galiza ve müstehcene kullanmadan karşınızdakini incitmek için zorlayabileceğiniz en son sınır bu iki “r”li kelime.

Şeref kelimesini, Fransızca'dan aldığımız “onur” veya eskiden Osmanlıların kullandığı “namus” kelimesi yerine kullanmıyor MHP lideri. Zaten kelimenin Türkçe'de hakaret anlamında kullanımı sorunlu, Arapça aslında kimse bu şekilde istimal etmeyi aklına getirmez. “Şerefli” deyince birine yüksek bir paye veriyorsunuz, “şerefsiz” deyince o üstünlüğü geri almış oluyorsunuz. Mânâyı ancak galat halinden çıkartabiliriz. MHP lideri Bahçeli, galiz kelimeler kullanmadan yumruk yumruğa kavgaya girişmeden önceki son kelimeyi kullandı. Sonrasında muhatabının konuşabileceği, hatta “lütfen geri al bu sözü, bana hakaret edemezsin” diyebileceği bir fırsat bile kalmıyor ortada.

MHP liderinin ağzından çıkan bu sözden sonra “siyasetin şerefi” etrafında uzun soluklu bir tartışmamız olacak gibi görünüyor. Sorun şurada: Bahçeli, bu sözü, siyasî hasmı olan ve seçimden sonra daha da sertleştiği HDP'ye veya temsilcilerine hitaben sarf etmiyor. MHP lideri, muhatabını, bu lafzı kullanmadan önce tam olarak tanımlıyor.

AKP ile CHP heyetleri Davutoğlu’nun deyimiyle istikşafi görüşmeler yaptılar.. Keşif amacıyla masaya oturup 30 saat harcadılar..

Sonuç ne, bilmiyoruz..

Koalisyon görüşmeleri başlayacak mı, başlamayacak mı belli değil..

Bugüne kadar olan keşifti..

Daha müzakere aşamasına gelinmedi..

Cumhurbaşkanı hükümet kurma görevini seçimden 32 gün sonra vermiş..

Davutoğlu görevi alalı 28 gün oluyor..

Topla; 60 gün..

60 gün sonra 8 Haziran sabahında gibiyiz.. Bir milim yol kat edilmedi.. 

Sanki, seçmen AKP’yi iktidardan indirmedi.. 

Sanki, seçmen koalisyonu işaret etmedi..

Sanki, seçmen Türk milliyetçileriyle Kürt milliyetçilerini eşitlemedi..

Sanki, bu ülkede seçim yapılmadı..

Popüler İçerikler

Çanakkale'de AK Partili Belediyenin Tepki Çeken Atatürk Afişi Kaldırıldı!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Karşıtlarına Mesaj Yolladı: "10 Yıl Daha Yaşasa Bambaşka Olurdu"
Fernando Muslera, Jose Mourinho'yu Hedef Aldı: "İstemiyorsa Gidebilir"