Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Rojava'da ölen on üç gencin cenazesi bir haftadır sınır kapısında, bir soğuk hava konteynerinin içerisinde bekletiliyor. Aileleri orada perişan... Peki kardeşim, bunca Müslümanın arasından birilerinin de çıkıp, 'Yahu bırakın, insanlar cenazelerini gömsün, ayıptır, günahtır,' diyemeyişi nasıl bir vaziyetin ifadesi?

Derin hakikatleri bir çırpıda ve tokat gibi açığa vuruveren sözler haliyle hepimizin zihnine kazınır, çabuk hatırlanır, çabuk yayılır. Hangi deyişlerin ne kadar sık kullanıldığına bakılarak bir memleketin hali anlaşılabilir. Türkiye'de en sık tekrarlanan özlü sözlerden biri şu: “Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın.”

Sırf son iki aydan kısa bir döküm yapayım dedim, yapamadım. Beceremedim, elim gitmedi. Biliyorsunuz nasıl olsa.

İnsanların vurularak, bombalanarak, parçalanarak, suikastlarla, planlı cinayetlerle can vermesi, yargısız infazlarla öldürülmesi, hattâ nasıl öldürüldükleri bile bilinmeden yok edilivermeleri, bizim yakın tarihimizin temel karakteristiği. İttihatçıların köprü üstünde muhalif gazeteci vurarak açtığı yolda Cumhuriyet yönetimi istikrarla ilerledi, Kürt isyanlarında başvurulan kitlesel yok etme işlemleri geliştirilip sivil alana uyarlandı ve Alevi katliamlarında bunlardan yararlanıldı.

Devlet Bahçeli 'Boğaz'da, yalılarda viskisini yudumlayıp oyunu HDP'ye veren şerefsizler...' demiş...

Daha önce de Recep Tayyip Erdoğan'dan benzeri cümleler duymuşluğumuz var: 'Viski içen monşerler... Akıllı telefonuyla Boğaz'a nazır 'tüvit' atanlar...' vb.

Üstüme alınacak halim yok; mal-mülk sahibi değilim, müzmin bir kiracıyım ama 'bööööyle mühim adamlar' sürekli suçlayınca yalılara ve sakinlerine bir bakma ihtiyacı duydum.

Kendime rehber olarak da bu konuda uzman olan kıymetli şahsiyet Saffet Emre Tonguç'u seçtim.

*

Boğaz'da 600 yalı var sevgili okur ve bunların hatırı sayılır bir bölümü boş.

Yalıların boş olmalarının çeşitli nedenleri var.

Bir kere yalıları hem satın alması hem de yaşatması zor, ultra pahalı bir hadise.

Boş olanların bir bölümünün sahipleri yurtdışında yaşıyor, bir bölümü alıcı bulamıyor, bir bölümü de miras paylaşımındaki pürüz vb. gibi nedenlerden dolayı 'hayalet' vaziyette.

Örnek vermek gerekirse Necmettin Erbakan'ın Kanlıca'daki yalısı boş...

Birden fazla yalısı olan ve bazılarını kullanmayan aileler de var ama 'Bir tur versene' diyecek halimiz yok...

Enflasyon denilince “Gönlüne göre, seç seç al” durumu oluştu. Farklı tanımlara göre, farklı enflasyon oranları açıklanıyor. Düşük göstermek isteyene göre enflasyon rakamı var. Yüksek göstermek isteyene göre de.

Bu farklı enflasyon oranlarından, “indi-bindi” tartışmalarında kullanılan enflasyon oranı, iki ayın fiyatları arasındaki ortalama değişim oranı.

Haziranda 100.00 TL’ye dolan tüketici sepeti temmuzda 100.09 TL’ye dolmuşsa (bu anlatımlar kaba anlatımlardır), bir ayda fiyatlar yüzde 0.09 arttı demektir. Aylık “manşet enflasyon” yüzde 0.09’dur.

2014 ayında 100.00 TL’ye dolan tüketici sepeti, 2015 Temmuz ayında 106.81 TL’ye doldurulabilmişse, yıllık ”manşet enflasyon” yüzde 6.81’dir.

Görülüyor ki “manşet enflasyon” denilen enflasyon iki “uç” ay arasındaki değişimi gösteriyor.

Ortalama yüksek

Halbuki, insanlar yıl boyu kesintisiz tüketim harcaması yapıyor. Her ay fiyatlar iniyor, biniyor. O nedenle, 12 aylık dönemde sadece iki “uç” ay arasındaki fiyat değişimine bakarak, fiyat artışlarının tüketiciye yükünü hesaplamak mümkün olamaz.

Barışı gerçekten isteyenler için söylüyorum:

Şu sıralar söylenebilecek en anlamsız sözün - niyet ne olursa olsun - silah kullanan tarafları eşitleyen; saldıranla saldırılanı, haklıyla haksızı, meşru olanla meşru olmayanı

aynı kefeye koyan, dolayısıyla suçluyu

gizleyen “silahlar sussun” cümlesi olduğunu bir an önce görsek iyi olacak.

Silahlar tekrar susacak mutlaka

Ama ancak PKK’nın ayakları yere bastığı, olmadık hayallerden vazgeçtiği ve Öcalan’ın 2013’te yaptığı tespiti sözde değil özde kabul ettiği, yani silahların miadını doldurduğunu, siyasetten başka çözüm olmadığını bu defa gerçekten anladığı zaman susacak. Ve ne yazık ki, o vakte kadar yine masum gençlerimizi toprağa vermeye devam edeceğiz.

Siyasal sözlüğümüze “paralel” sözcüğü 2009’da girdi. 2009 yerel seçimlerini izleyen günlerde, emniyet müdürlüğü önünde avluda sıraya sokulmuş, elleri kelepçeli DTP’lilerin fotoğrafının basına servis edilmesinin ardından “paralel devlet yapılanması” suçlamasıyla ilk kez karşılaştık. Partinin yerel örgüt yöneticilerden belediye başkanlarına, il genel meclisi ve belediye meclisi üyelerine kadar uzanıyordu gözaltına alınanlar listesi. Bunu birçok benzer gözaltına alma ve tutuklama dalgası izledi. Tutuklananların sayısı binlerle ifade edilmeye başlandı. 

Aralık 2009’da DTP, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. KCK operasyonu adı altında sunulan ve resmi amacı “PKK terör örgütünün paralel devlet yapılanması niteliği kazanmış sivil alandaki uzantılarını” etkisiz kılmak olarak sunulan bu bastırma ve sindirme operasyonları 2012’ye kadar devam etti. Şubat 2012’de iktidarın zirvesinde, Oslo görüşmelerini bahane edip, MİT Başkanı’nı hedef alarak yürütülen iktidar ortakları arasındaki güç savaşından sonra bu tutuklamaların hızı kesildi.

En başından bu yana 4G ihalesinin 6 ay veya bir yıl ertelenmesi gerektiğini savundum. 3 nedenim vardı: 3G’ye geç geçildiği için harcanan kaynakların karşılığının alınmaması, fiber transmisyon altyapının yetersizliği ve bu konuda kanuni düzenleme ihtiyacının olması, 4G ihalesine katılacak yerli şirketlerin hazır olmamaları ya da nasıl bir katılım sağlanacağına dair yol haritasının yokluğu...

Ocak 2015’te “4G ihalesi erken, yapılmamalı” derken, Turkcell, Vodafone ve Avea cenahında yaptığım araştırmalarla makul sebeplerim bunlardı. Fakat halen daha da tam olarak giderilmiş değiller. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) Başkanvekili Ömer Fatih Sayan ’ın, 26 Ağustos’ta yapılacak 4G ihalesinde değişikliğe gidilerek 4.5G teknolojisiyle hizmete başlanacağını duyurduğu detaylar, benim endişelerimi tam olarak gidermiyor. Mesela ilk ihale şartnamesine itiraz ettiğim detaylardan birisi, yeni teknoloji şartının konmamış olmasıydı. 4G denerek her türlü ürüne kapı aralanmıştı. Şimdi 4.5G şartıyla doğru noktaya gelinmiş.

Ulaştırma Bakanlığı ’nın politikaları doğrultusunda BTK , ihale şartnamesini yenileyerek Uluslararası Mobil Telekomünikasyon (IMT) yetkilendirmesi için dikkat çeken değişiklikler yapmış. Vurgu yapılan en önemli husus, Araştırma-Geliştirme (Ar- Ge) yapan ve yerlilik oranı daha yüksek haberleşme sektörünü hedefleyen bir vizyon. Acaba ne kadar vizyoner?

Ödüm kopuyor… Herkes sürekli aynı soruyu soruyor, çünkü. “Yeni Şafak'tasınız siz. Hem gazetecisiniz. Hem de zaten biliyorsunuzdur. Koalisyon mu olacak, erken seçim mi?”…

Ne diyeyim ben?.. Bir bilsem… Kim biliyor acaba?..

Türkiye inanılmaz bir 'müphemiyet bulutunun' içinden geçiyor. Hükümetin almak için çırpındığı, 20 yılda bir nasip olabilecek, Türkiye'nin tanıtım ve itibarı için hayati önem taşıyan, kamu diplomasisi için bulunmaz fırsat, tarihin önümüze getirdiği en büyük şans, elimizin altından kayıp gitmek üzere…

G-20 (Group of 20: Dünyanın en büyük 20 ekonomisi), B-20 (Business: İş Dünyası Meseleleri), L-20 (Labour: İşçi Dünyası Meseleleri), C-20 (Civil: STK Meseleleri), T-20 (Think: Düşünce Gelecek Tasarımı Meseleleri), Y-20 (Youth: Gençlik Meseleleri), W-20 (Woman: Kadınların Meseleleri) toplantılarına bu ülke hükümetsiz, ya da kendimizi avutmak için resmi adıyla söyleyelim 'Geçici Hükümet' ile mi girecek? Seçim atmosferine start verildiği bir gerginlik ortamında mı girecek?

' Gerginlik Ortamı '; çünkü tekrarlanacak seçim sonrasının ne getireceği de 'müphem'… Tek başına AK Parti iktidarı mı? Yoksa yine koalisyon ' naz niyazı ' mı?..

Allah, Davutoğlu'na demir gibi sinir sistemi versin…

Ev baskınları, yargısız infazlar, gözaltında işkence, sallanan (aslında olmayan) hükümet, savaş… 90’ları çok sık anar olduk. O yılların unutulan en büyük fenomeni köy yakmalar ise, Irak Kürdistan Özerk Yönetimi’ndeki Zergele köyünün bombalanmasıyla düştü hayatımızın orta yerine.

TSK uçakları, üç gün önce sabaha karşı bir vakitte sivillerin yaşadığı Zergele köyünü bombaladı. Bombardımanda on köylü öldürüldü, 15 köylü yaralandı.”

Haberin ajanslara düşmesinin hemen ardından, tarihi katliamlar, köy yakmalarla dolu devlet yalanlamaya girişti. TSK “Biz öyle şey yapmayız” dedi. Dışişleri Bakanlığı “üzüntüsünü” belirtti.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu ise olayı şöyle anlattı: “İlk bombalamada bir köylü kadın yaralanıyor. Herkes onu kurtarmak için yanına gidiyor. Kandil belediyesi çalışanları da sesi duyunca köye yöneliyorlar. Tam bu sırada uçaklar tekrardan geliyor roket vuruyor; sekiz sivil ölüyor, 20’ye yakın da yaralı var. İkinci saldırı alan üzerindeki keşif uçağının yönlendirmesiyle yapılıyor.”

IŞİD’den kelepir tarihi eserler! Apamea Antik Kenti’ndeki mozaikler, Palmira’dan büstler, hayvan heykelleri, takılar, eşyalar… Suriyeliler getiriyor Türkler satıyor. Nerede ve nasıl mı? ‘Burnumuzun dibinde’ ama biz yabancılardan okuyalım…

IŞİD’in Suriye’nin tarihi kentlerinden Palmira’daki bazı antik büstleri parçalayışını içimiz acıyarak izlemiştik.

Hatta bunun üzerine ben, İkinci Dünya Savaşı sırasında Naziler tarafından çalınan sanat eserlerinin bulunması için kurulan ve filmi de yapılan ‘The Monuments Men’ gibi bir ekibin bu bölge için oluşturulması hayalimi de yazmıştım.

Öğreniyoruz ki o büstlerin hepsi parçalanmamış; bir kısmı satılmış.

Suriye’deki tarihi eserler artık IŞİD için önemli bir gelir kaynağı.

Yağmalanan eserler Türkiye ve Lübnan üzerinden Avrupa’ya; özellikle İsviçre, Almanya, İngiltere ile Dubai ve Katar gibi Körfez ülkelerine gidiyor.

Hasan Cemal, katliamdan bir hafta sonra Diyarbakır, Urfa üzerinden Suruç'a gitti, oradan Kobane'ye geçti; gördüklerini, duyduklarını yazdı.

Özgürlüğe inanan bir demokrat; Kürt sorunu çözülmeden Türkiye'nin huzur bulamayacağını iyi bilen bir aydın; nihayet mümkün olan her yoldan tahkik ettiği gerçekleri halka duyurmakla sorumlu bir gazeteci olarak bunu yapmayı görev bildi. İzlenimlerini T24 internet gazetesinde 27 – 31 Temmuz arasında beş gün yayımlanan yazılarla, sayıları sadece twitter üzerinden 500 bine yaklaşan okurlarıyla paylaştı. Türkiye'nin Kürt bölgesindeki ruh halini anlamak bakımından son derece dikkate değer olan izlenimlerden altı çizilmesi gerekenlerin başlıcaları şöyle:

Diyarbakır'da Cumhurbaşkanı “Erdoğan'ın 7 Haziran yenilgisini bir erken seçimle tersine çevirmek ve 276 milletvekilinin üzerine çıkmak için her türlü kanlı tuzağı kuracağına, ‘derin devlet'i acımasızca kullanacağına dair yaygın bir inanç” var… 20 Temmuz Suruç (ve ondan önce 5 Haziran Diyarbakır) katliamlarını IŞİD'in yaptığından, Ceylanpınar'da öldürülen polis cinayetlerini PKK'nın işlediğinden “derin kuşku” duyuluyor…

Popüler İçerikler

Kılıçlı Yemin Olayında Yeni Gelişme: Teğmenlerden Sonra Komutanlar da Disipline Sevk Edildi
Zoru Başardık: Karadağ'a Üç Puan Hediye Eden Milli Takım'a Gelen Tepkiler
Icardi'nin A Milli Takım Forması Giymesi İçin CİMER'e Başvuruda Bulunuldu!