Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Dün Türkiye-Çin ekonomik ilişkileri açısından orta ve uzun vadede atılan adımları ele almaya çalıştım. Bugün ise daha taze, mevcut ya da bazı tatsız olaylara rağmen devamlılık olasılığı yüksek açısından önemli bir faktör de turizm. Daha doğrusu Çin’in Türkiye’ye gelmeye istekli Çinli turist potansiyeli. Türkiye’den Çin’e giden turist sayısı çok düşük ama 1 milyar 400 milyon nüfusluk Çin’in orta-üst yaşam standardına ve seyahat etmeye para ayırabilen şanslı 100 milyonluk kesimi Türkiye için önemli bir hedef kitlesi, potansiyel müşteri.

Elektronik vize sistemine geçiş, Çinlilerin Türkiye’yi tercih etmesini sağlayan etmenlerden biri oldu. Türkiye kültür tanıtma müşaviri olarak Pekin’de görev yapan Tayfun Şener, Çinlilerin özellikle İstanbul’u çok sevdiklerini, bir Batı şehri olarak gördükleri İstanbul’un hem Asya’dan hem İslam dünyasından boyutlar içermesini çok ilginç ve değerli bulduklarını söylüyor.

Antep ağzındaki 'Adamın Ömer diyeceği ağzını büzmesinden belliydi' sözü her ağzını büzenin ne diyeceği konusunda yol gösterir nitelikte değil...

Bu sözün Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın doğasını yansıttığını söylemek mümkündür. Erdoğan Kızılderililerin 'Çatal dilli' diye niteledikleri türden bir beyaz derili değil. Ne düşünüyorsa onu söylüyor... Ama mesela CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun veya HDP Eşbaşkanı Demirtaş'ın ne düşündüklerini, söylediklerini dinleyerek pek anlayamazsınız.

Kılıçdaroğlu bir yerde MHP'li İhsanoğlu'nu CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı olarak tabanına sunarken 'Tıpış tıpış gidip oy vereceksiniz' der... Bir başka yerde de AK Parti - CHP koalisyonunun Türkiye'ye sağlayacağı yararların 'Uzun vadede' anlaşılacağını söyleyebilir.

2003 yılından bugüne aynı yazıyı paylaşıyor ve özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik saldırının nereden geldiğini analiz etmeye çalışıyorum...

İlk yazdığımda “abartıyorsun” diyenler, özellikle “paralel saldırı” sonrası “az yazmışsın” demeye başladılar...

Sevgili dostlar, günümüzü analiz etmeden geçmişe dönmek ve o yazılardan bir alıntı ile devam etmek istiyorum...

Bakın o günden bugüne neleri paylaşmışız;

“...TSK’ya kimler, neden saldırıyor ve ‘yıpratma kampanyası’ yürütüyor?

Son iki yazıdır, özellikle 2012 yılında, yani Çözüm Süreci'ne dönük zeminin hazırlandığı dönemde yaşanan anormalliklerin üzerinde durdum. Tüm engellemelere rağmen süreç kamuoyuna açıklanmış ve start almıştır.

Şimdi de 3 Ocak 2013 tarihinde Ahmet Türk ve Ayla Akat'ın İmralı'yı ziyareti ile başlayan süeçten sonra neler olmuş hatırlayalım.

Adaya gidişin üzerinden altı gün geçmiştir ki, 9 Ocak'ta Paris'te aralarında Öcalan'ın en güvendiği isimlerden olan Sakine Cansız'ın da bulunduğu üç PKK'lı kadın infaz edilir. Sonraki süreçte, paralel örgüt üyeleri ve PKK/BDP bu suikastı sürecin koordinasyonunu üstlenen MİT'e yıkmak üzere yoğun çaba gösterirler. Hatta kurum içindeki bir kripto MİT antetli bir kağıt üzerine düzmece bir bağlantı belgesi düzenler.

3. Havalimanı projesi, ihalesinden bu yana Kuzey Ormanlarına tahribatından başlayarak, bataklık zemin, kuş göç yolu, finansman garantisi, kot düşürülmesi, haksız kazanç başlıklarıyla şiddetlenen sert bir muhalefetin odağında. ÇED raporu, acele kamulaştırma davaları devam eder, tartışmalar sürerken, projeyi üstlenen Cengiz-Mapa-Limak-Kolin-Kalyon beşlisince kurulan İGA şirketi ise sahada 6 bin metrekarelik şantiye kurup 450 “beyaz yakalı” ekibiyle çalışmaya başladı bile. Projenin ekolojik, hukuki ve finans boyutlarını eleştiren yazılarımın sayısı artınca; İGA’dan bize “kendilerini anlatmak” istedikleri ve sorularımızı yanıtlayacakları mesajı geldi.

Taksim’e yarım saat mesafede Kuzey Ormanları bitişiğindeki Tayakadın’a, 146 ekskavatörün aynı anda kazı yaptığı proje alanındaki şantiyenin yolunu tuttuk.

Bu işin sorumlusu sensin ey hükümet

  • SEN bize 'Artık analar ağlamayacak' demedin mi ey hükümet?

  • Sen bize 'Benim dâhiyane bir planım var, bu işi çözeceğim, neye mal olursa olsun çözeceğim' demedin mi ey hükümet?

  • Sen bize 'Vurup kırarak, öldürerek çözülmüyor. Yeni bir yola girmek lazım' demedin mi ey hükümet?

  • Sen bize '30 yıl aynı yöntemler denendi olmadı, ben şimdi yeni bir yöntem deneyeceğim' demedin mi ey hükümet?

  • Sen bize Abdullah Öcalan'ın çok yapıcı, Kandil'in de onun emrine amade olduğunu söylemedin mi ey hükümet?

  • Sen 'megri megri' diyerek hepimize 'Çok şükür bitiyor' dedirtmedin mi ey hükümet?

  • Sen bize HDP'nin meşru bir parti olduğunu, Türkiyelileşmesine destek verilmesi gerektiğini söylemedin mi ey hükümet?

Sayın Ahmet Kiziroğlu…

Çarpıcı bir açıklama yapmışsınız ve “bu vatan için, bu millet için, evlatlarımızı da, kendimizi de feda etmeye hazırız” demişsiniz.

Bravo.

Ancak…

Başkomutan Tayyip Erdoğan’ın büyük oğlu askerlik yapmadı, küçük oğlu 21 gün bedelli yaptı, damadı 21 gün bedelli yaptı.

Öbür başkomutan Abdullah Gül’ün oğlu 32 yaşında, askerlik yapmadı.

“Evlatlarımızı feda etmeye hazırız” derken, kimin evlatlarından bahsediyorsunuz?

Sizin damat mesela…

Askerliğini yaptı mı?

Yoksa bedelli mi yaptı?

Oğlu terör bölgesinde askerlik yapmış AKP milletvekili var mı?

Tencerelerle, düdüklerle, içine bozuk para doldurulmuş plastik su şişeleriyle kadınların tutturdukları kusursuz ritme kayıtsız kalmak mümkün değildi. Kalabalık meydanlardan o esnada geçmekte olanların bazıları belki bir eğlenti ümidiyle kafasını uzattı. Teflon tavaların ortasına Kürtçe “yaşasın barış”, “biji aşiti” yazdığını görüp anında yoluna dönen de vardı, ama daha çok da kadınlar durup oturarak, en azından alkışlarıyla destek veriyordu. Galatasaray’da polis de köşede hazırdı, düdük satıcılarıysa birden bitiverdi.

Geçen haftalarda tek tek eylemlerle başlamışlardı dünkü en büyüğü oldu. Barış İçin Kadın Girişimi’nin (BİKG) çağrısıyla kadınlar Adana, Samsun, Erzincan, Çanakkale, Antakya, Bursa, Eskişehir, İzmir, Ankara, Kocaeli, Mersin, Muğla ve İstanbul’da Galatasaray ile Kartal meydanlarındaydı. “Biz kadınlar, savaşın göç, yoksulluk, tecavüzler, ölümler, yas ve acı demek olduğunu çok iyi biliyoruz; savaşa karşı sesimizin susturulmaya çalışıldığının da farkındayız.

Uzun zamandır Cumhurbaşkanı'nın ağzından “millî irade” sözünü duymadık. Millî irade çoğunluktu, çoğunluk sandıktı ve sandıktan çıkan çoğunlukta her şeyin üstünde olan ve egemenliği tek başına kullanan iktidardı.

İstifa etmiş geçici bir hükümet, nasıl millî iradeyi temsil edebilir? Erdoğan'ın yıllardır gücünü dayandırdığı millî irade görünmez olunca, geriye kullanabilecek tek vasıta sarayda üretilen entrikalar kalıyor. Saray olmasaydı bu kadar entrika nerede üretilecekti?

Önümüzü görebilmek için bu entrikaları çözmek, onun için de entrikaları oluşturan parçaları bir araya getirmek gerekiyor. Bu yapıçözümünü en sade şekilde Devlet Bahçeli yapıyor. Entrikayı şu şekilde özetliyor: Hedeflediği başkanlığı elde edemedi, iktidarı da kaybetti. 17/25 Aralık dosyasının açılmasından korkuyor; kendini güvence altına alabilecek bir koalisyon hükümeti veya yenilenen seçimle partisini tekrar iktidara getirmek istiyor.

İspanya’da Bask meselesini bitiren anlaşma yapıldıktan sonra şiddet yirmi küsur yıl daha devam etmişti. İrlanda’da bu süre daha kısa oldu ama yine de on yılı aştı. Düşünün ki bunlar sosyoekonomik açıdan göreceli olarak bizden epeyce ‘ilerde’ Batı toplumları. Çevrelerinde Orta Doğu değil Avrupa var… Yine de şiddetin devam edebilmesinin en az üç nedeni olduğunu söylemek mümkün ve bunları aklın kenarında tutmak şu anki ‘yeniden çatışma’ atmosferini belki anlaşılır kılabilir.

İlk neden şiddet örgütlerinin birer sosyolojik ve ideolojik özne olmanın ötesinde, kendini yeniden üreten bir kurumsallaşma yaratmaları. Gerçekliği kendi eylemlilikleri bağlamında tanımlayan, gündelik hayatın işlevini bu misyon etrafında kurgulayan bir insan grubundan söz ediyoruz.

Popüler İçerikler

Fenerbahçe Teknik Direktörü Jose Mourinho ile İlgili İspanya'dan Transfer İddiası Var
Türkiye'de 9.05'te Hayat Durdu! Atatürk'e Saygı Duruşu!
Yeni Sezonda TV Ekranları Fena Karıştı: 5 Dizinin Ertelendiği Sezonda 6 Dizi Şimdiden Final Yaptı!