Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Reyhanlı ve Diyarbakır katliamları gibi, Suruç katliamı da, Kürtlere, Türkiye partisi ve Türkiyeli olmak isteyen HDP'ye, çözüm sürecine, demokrasiye, birlikte yaşamaya, ve, koalisyon kurma olasılığına karşı yapılan bir terör saldırısıydı.

Onlar bizim gençlerimizdi.

Onlar bizim öğrencilerimizdi.

Onlar bizim çocuklarımızdı.

Bir masa etrafında çay içerken gülen yüzleri vardı.

Sonra, elele tutuşarak can veren bedenleri…

Kobani'ye yardıma gittiler.

Fikriye Ece Dinç, bir dostumun yeğeni. Henüz 19 yaşındaydı. Kadıköy Anadolu Lisesi mezunu, İstanbul Hukuk’u kazanmış, pırıl pırıl bir öğrenci.

Başarılı bir öğrenci yetiştirmek, nispeten kolay. Ama vicdanlı, yardımsever, düşünen Apple-tab-span' style='white-space:pre'> bir çocuk yetiştirmek... İşte o, çok zor.

‘Son model ayfon alsam, hangi marka çanta benim olsa’nın dışında bir dünyası olmayan gençliğin “normal” sayıldığı bir çağda, Kobane’de çocuklara yardım etmek için yola çıkan fidanlardan biri Ece.

Suruç’ta basın açıklaması yaparken pankartın tam altında duran... Ve en iyi arkadaşı Büşra ile birlikte, oracıkta can verenlerden biri.

Yeter artık bu birlik beraberlik yaveleri! Yeter artık “Terörün dini, diyaneti, mezhebi, ırkı yoktur, terör nereden gelirse gelsin…” tekerlemeleri! Teröre karşı “ortak deklarasyon” sahtekârlıkları yeter! Savaşı, ölümü kutsayanlarla, kana susamış ırkçı milliyetçilerle, pespayelikleri iyice ortaya dökülen yandaşlarla, saray soytarılarıyla, güç ve iktidar uğruna ülkeyi de bölgeyi de ateşe atmaktan kaçınmayanlarla, halklara ihanetlerini herkese hain diyerek örtmeye çalışanlarla birlik beraberlik içinde değilim/değiliz.

Bırakın artık şu anlamsız, “terörün dini, mezhebi, şusu busu yoktur” yutturmacasını, hele de “terör nereden gelirse gelsin…” palavrasını. Terörün, şiddetin dini de vardır, mezhebi de, ırkı da vardır milleti de.

Hesap vereceksiniz. Öyle usulen kınamakla, ezbere lanetlemekle olmaz. Hesap vereceksiniz.

Urfa’da IŞİD’i soran gazetecilere, IŞİD tehdidi yok deyip sonra da gazetecileri gözaltına aldıran o valiniz hesap verecek. “Var mıymış şehrinde IŞİD tehlikesi vali efendi” diye soracaklar mahkemede, izleyeceğiz.

Suruç’ta katledilen gençleri katliamdan önce gazetelerinde haber yapıp hedef gösteren parti gazeteleriniz hesap verecek.

PYD, IŞİD’den tehlikeli diye manşet atarak IŞİD’e gülücük dağıtan yemleme medyanız hesap verecek.

Bizzat siz hesap vereceksiniz.

Gencecik insanlar. Kimisi 20 yaşında, kimisi daha genç. İç dünyalarının güzelliği gülen yüzlerine vuran genç kadınlar ve genç erkekler. Samsun'dan, Eskişehir'den, Trabzon'dan, İstanbul'dan, Türkiye'nin 'kuzeyi' ve 'batısı'ndan gelip, güneydoğusuna, 'sınır ötesi'ne Rojava'ya koşan üniversiteliler…

Ellerinde Kobani çocuklarına götürdükleri oyuncaklar, Kobani'nin çilekeş Kürt halkına taşıdıkları ilaç, gıda ve tıbbî malzemeler… 'Kürt düşmanlığı' üzerine ülke inşa etmeye kalkanlara inat, 'Türk enternasyonalizmi'nin yüz akları…

Ve, sınıra Kobani'ye 10 kilometre ötede Suruç'ta katliam. Giden 32 can, Türkiye'nin her yönüne yola çıkan bedenleri paramparça edilmiş 32 cenaze, ülkenin hastanelerinde yaşam savaşı veren onlarca yoldaşları, yüreği kan ağlayan milyonlarca Türkiye insanı…

Yönettiğiniz devlet ne iş yapıyor?

Gencecik çocukların bedenlerini barbarların vahşetinden koruyacak kurumlarınız nerede?

Şark cephesine mühimmat kuryeliği yapan istihbaratınız Kobane’deki çocuklara oyuncak taşıyan o öğrencilerin yedi ceddini fişlerken böylesi bir eylemden bihaber olabilir mi?

Hırsızlık ortaya çıkmasın diye 6000’den fazla polisi sürdüğünüz bir ortamda emniyetimizi kimlere teslim ettiniz?

İl başkanlarınız gibi çalışan, teröristi soran gazetecileri gözaltına aldıran valilerinizin yönettiği kentlerde daha kaç bomba patlatılmayı bekliyor?

Lâfı fazla dolandırmaya gerek yok. Suruç’taki katliamın siyasi sorumlusu hükümettir. Belli ki bir güvenlik açığı var ve bu güvenlik açığı sadece tedbirsizlikten Kabiliyetli ve deneyimli istihbaratçılar köşe bucak dağıtıldı, bazıları cezaevine gönderildi. Hâkim kararıyla alınan dinleme izinleri, yasa dışı ilân edildi. Hatta darbe delili gibi gazetelerde yer buldu. İstihbari dinlemelerin, adli dinlemelerden farklı olduğu gerçeği bir kenara bırakıldı. Vazifesini yapan polis, Pensilvanya çetesinin(!) elemanı ilân edildi. (Adli dinlemelerde, kuvvetli şüphe ve başka yolla delil elde etme imkânın bulunmaması ön şartı mevcutken, istihbari dinlemeler önleyici mahiyette olduğu için, iletişimin denetlenmesi faaliyetinde böyle bir şart aranmıyor.) Yanlış uygulamalar sebebiyle, istihbaratta büyük bir zaaf ortaya çıktı. Buna, Suriye politikamız yüzünden sınırların kevgire dönmesini de ilâve ediniz… IŞİD’i bir türlü gerçek tehlike gibi görmeyen zihniyeti de göz önüne alınız… Vahim tabloyu tamamlayabilirsiniz.

Bugünün gazeteleri, yayın organları soğuk savaşın, vesayet çağının gazeteleri gibi değiller.

Çok parçalı gerçek ve çoğulcu algı bugün bir veri. Gazetecinin haberi, bugün, çoğu zaman, hele konu insan, topluluk ve siyasetse, artık algıda bile gerçeğin tam yansıması değil. Gerçekliğin, görünür, ulaşılabilir pek çok başka parçası var. Bu durum türlü algı ve okumaları meşru kılar.

17-25 Aralık hadiseleri iyi örnektir.

Darbe mi yolsuzluk mu? Baskı mı isyan mı? Sivil yapı mı istihbari teşkilat mı?

“ Biz Suriye meselesini bir dış mesele olarak görmüyoruz. Suriye meselesi bizim iç meselemizdir ” buyurmuşlardı taa 6 Ağustos 2011’de… Komşuda ideolojik hırslarıyla körükleyip durdukları yangını Türkiye’ye çoktan taşıdılar! Suruç’ta yitirdiğimiz 32 can, bu zihniyetin sebep olduğu ikinci toplu katliamın kurbanlarıdır.

Söyleye söyleye dilimizde tüy bitti. Mesele salt IŞİD MIŞİD değil. Mesele Türkiye’yi yöneten siyasal İslamcı ideolojinin Arap isyanlarında boşa çıkınca azgınlaşan zihniyeti. Bu zihniyet Arap isyanlarını, yayılmacı politikaları için fırsat belledi. Sınırı ardına kadar açıp Suriye’de rejim devirme meraklısı Batılıların yardımıyla “ ılımlılar ” diye pazarlananlara silah taşıyıp durdular. Taa Haziran 2011’de, 120 Suriye askerini kesip parçalarını Asi Nehri’ne atmışları allayıp pullayan bu zihniyet, olsa olsa radikallere insan malzemesi üretebilirdi. İş geri tepince Batılılar tereyağından kıl çeker misali aradan sıyrılırken, mezhepçi güdüleri tavan yapmış bizim siyasal İslamcılar kabak gibi ortada kaldılar. Kâh “ antiemperyalist ” retorikle Batılılara verip veriştirdiler, kâh yalvardılar. İktidar hırslarının da, süslü sözlerle pazarladıkları demokrasi filan değil, otoriter bir tek tip düzen arzusunun tezahürü olduğunu Gezi sürecinden beri Türkiye’de deneyimledik.

Su­ruç, Su­ri­ye­’de­ki res­mi adı Ayn El Arap olan, Kürt grup­la­rın Ko­ba­ni de­dik­le­ri il­çey­le ade­ta iç içe geç­miş du­rum­da… Mür­şit­pı­nar Sı­nır Ka­pı­sı­’na uzak­lı­ğı 4 ki­lo­met­re. De­mir­yo­lu­nun 30 met­re ile­ri­sin­de Su­ri­ye top­rak­la­rı baş­lı­yor. Gi­re­ni-çı­ka­nı bel­li ol­ma­yan, nü­fu­su 200 bi­ne yak­la­şan bu il­çe, Su­ri­ye bağ­lan­tı­lı olay­la­rın Tür­ki­ye­’de­ki önem­li bir mer­ke­zi sa­yı­lı­yor.

Bu il­çe, al­çak­ça bir ey­lem so­nu­cu 31 gen­ci­mi­zin ha­ya­tı­nı kay­bet­me­siy­le gün­dem­de… Can­lı bom­ba­nın uzak­tan ku­man­day­la, te­le­fon­la pat­la­tıl­dı­ğı de­ğer­len­di­ri­li­yor. Gü­ven­lik bi­rim­le­ri ta­ra­fın­dan şu ana ka­dar 300’e ya­kın te­le­fo­na el ko­nul­du. Olay ye­ri­ne ya­kın sin­yal ve­ren bu te­le­fon­lar uz­man­lar ta­ra­fın­dan in­ce­le­ne­cek ve bu­nun­la da bir yol alın­ma­ya ça­lı­şı­la­cak. Can­lı bom­ba­nın IŞİD mi­li­ta­nı ol­du­ğu­na iliş­kin de he­nüz bul­gu yok. Sa­de­ce “ma­ku­l” şüp­he var.

Popüler İçerikler

Apar Topar Çıkarılmışlardı: Kızılcık Şerbeti'nde Giray ve Heves Ayrılığının Gerçek Nedeni Ortaya Çıktı
Türkiye'de 9.05'te Hayat Durdu! Atatürk'e Saygı Duruşu!
İzmir'de 5 Küçük Kardeşin Öldüğü Yangın Faciası: Bakanlık, Aileyi 18 Kez Ziyaret Etmiş!