Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Başlıktaki sorunun cevabını hemen vereyim: Hiç biri. Nedenini açıklamaya çalışacağım.

Başlıktaki sorunun cevabını hemen vereyim: Hiç biri.

Nedenini açıklamaya çalışacağım.

Öncelikle…

Siyasetçilerin de Kürt sorununa kafa yoran kişilerin de çok iyi bildiği olguları bir bütün halinde yeniden ortaya koymak gerekiyor.

Çünkü bilmiyormuş gibi yapıyorlar.

Çünkü bu olguları unutturmaya çalışarak aslında bizleri kandırıyorlar.

Diyorlar ki, ‘HDP PKK’ye silah bırak desin.’ ‘HDP PKK ile arasında mesafe koysun.’

Koalisyon arayışlarında ikinci etap bu hafta başlıyor.

Başbakan Davutoğlu, “CHP ile daha ileri bir aşamadayız ” dedi.

Ama bu, iki partinin koalisyon kuracağı anlamına gelmiyor. Başbakan, ”Bu, MHP'ye uzak durduğumuz, HDP ile koptuğumuz anlamına gelmez” deme gereği duydu.

MHP ve HDP iki konuda açık çek verdi. AK Parti, bunu en az koalisyon kadar önemsiyor. Hatta koalisyondan daha fazla desem yeridir. Bahçeli, ” Biz, ülkeyi çaresiz ve sıkıntılı duruma düşürmeyiz. Hele CHP'yi bir deneyin. Yoksa erken seçim olsun. Olmazsa, biz ülkeyi çaresiz bırakmayız” demişti. Bahçeli, bu sözlerinin AK Parti hükümetine destek verecekleri anlamına gelmediğini söyledi. Zaten işin sırrı burada yatıyor.

HDP Eş Genel Başkanlar Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş da, ” AK Parti-CHP hükümetini destekleriz, ama eğer bu mümkün olmazsa hemen seçim kararı almayın. Bir tur daha yapın, seçim hükümetini tartışmaya hazırız” mesajını vermişlerdi.

Ege sahilleri yakıcı güneşi, ferahlatan deli rüzgârı, serin deniziyle tatilciler için şüphesiz bir cennet. Ancak, canını kurtarmak için binlerce kilometre yol tepen Suriyeli, Afgan, Irak, hatta Myanmarlı sığınmacıların kâbusu…

Ayvacık ve Assos’ta, yumurta atsan pişecek kıvamdaki asfalt yolun kenarında dahi ayakları parçalanmış, aç biilaç mültecilere rastlayabiliyorsunuz.

Her gece çoluk çocuk yüzlerce insan, gece minibüslerle Babakale’ye taşınıyor. Sabahın erken saatlerinde Korubaşı köyünün Yeşil Liman koyuna yürüyorlar.

Tanıklar, her gün 25’er 50’şer kişilik 9-10 uyduruk şişme botla Midilli adasına geçmeye çalışan sığınmacıların halini izlerken çaresizlikten helak olduklarını anlatıyor.

Buradan Midilli adasının kuzey ucundaki Molivos’a olan mesafe, sadece 9.65 km. Ancak, bazen denizin hırçınlığı, bazen botların bozulması sebebiyle gerisin geriye dönüyor; daha beteri denize gömülebiliyorlar.

Türkiye’de sadece eleştiren, “Olmaz” deyip hiçbir çözüm önermeyen muhalif bir kesim oluştu.

Bu kimselerin son zamanlarda memnun oldukları tek şey, Yunanistan’daki sol iktidar SYRIZA’nın stratejiden uzak slogandan öteye gitmeyen davranışları.

7 Haziran’da Türkiye uçurumun kenarında durdu. Dikkatinizi çekerim “Uçurumdan döndü” demiyorum, “Uçurumun kenarında durdu.”

Ülke olarak tek nefeslik zamanımız var. Ülkeyi uçurumun kenarından uzaklaştırmak için herkesin sorumluluk duygusuyla hareket etmesi gerekiyor.

Fakat kimileri hiç oralı değil. “CHP, AK Parti’yle koalisyon kursun” denildiğinde “Olmaz” diyorlar. HDP, AK Parti ile diyalog başlatıp pozitif mesajlar verdiğinde, kabul edilemez buluyorlar. MHP zaten uzlaşmaz tavrıyla tüm denklemlerin dışında.

Yıl 2009...

RTÜK'te AKP'li İlhan Yerlikaya'nın başkanvekili olmasının ardından kurulun aldığı kararlar tartışılıyor.

Bir yemek programında margarita içkisinin tarifi yapıldı diye, bir dizide sanatçının elinde bira şişesi var diye, bir programda kadın bikinili diye, bir meşrubat reklamında oyuncu 'şehvetli biçimde öpüştü' diye ceza isteniyor. Prezervatif reklamına, dizide 'Beren Saat'in çıplak omuz başı'na ceza veriliyor.   

'Gençlerin ve çocukların ahlaki gelişimi zedeleniyor... Genel ahlaka aykırı' sözleri RTÜK'ten yankılanıp duruyor.  

*

7 Haziran seçimlerinin ardından 'RTÜK'te AKP saltanatı bitti' sandık.

Evrensel yayıncılık ilkeleri yeniden gündeme alınacaktı, RTÜK görevinin dışına çıkarak belli bir ahlak anlayışı doğrultusunda toplumu dönüştürme misyonunu kendine vazife edinemeyecekti.

Birkaç gündür 17-25 Aralık yolsuzluk-rüşvet soruşturmalarıyla ilgili olarak Rıza Sarraf olayı yeniden gündeme getirilip, önceden bilinen kurye rolündekilerin ifadeleri gazetelerde yer alınca, makale arşivimi gözden geçirdim. Bu İran’a altın ihracatı katakullisi ile ilgili ilk yazıyı 9 Temmuz 2012’de Cumhuriyet’teki köşemde yazmışım: “İran’a altın ihracatı büyümeyi şişirdi” başlığıyla...

Ardından, kafayı taktım bu mevzuya ve yine 11 Temmuz, 14 Temmuz ve 30 Temmuz 2012’de 3 yazı ile bu işte bir bit yeniği olduğunu yazmışım. Eleştirilerim, İran’a enerji ithalatının karşılığının külçe altınla yapılmasının ihracatı şişirdiği, buradan hareketle cari açığı düşük gösterdiği, hatta net ihracatı yüksek göstererek büyümeyi şişirdiği yönündeydi. Yani, o günlerde, bu “İran alacağının tahsilatı”nın yapılış biçimi, bunun aktörleri ve aldıkları avantalar, dağıtılan rüşvetler ile ilgili ipuçları ortaya çıkmadığı için, benim gibi Radikal’den Fatih Özatay, Uğur Gürses, Dünya’dan Alaattin Aktaş da bu “tuhaf altın ihracatı”na hep makro dengeleri makyajlayıcı etkisi yönünden yaklaşmıştı.

2012 sonlarında, devlet adına Öcalan ile hedefe ulaşmak için, silaha ihtiyaç duyulmayacak bir ortamın yaratılması ortak kararı alınmıştı.

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın bayram namazı çıkışında Kürt sorunu hakkında söyledikleri yine kafamı karıştırdı.

Anadolu Ajansı metninden çıkardığım özeti verdikten sonra Sayın Erdoğan’ın tavrını ve Kürt sorunuyla ilgili görüşlerini değerlendirmek istiyorum.

“( Dolmabahçe Mutabakatı ) ifadesini asla kabul etmiyorum . Burada neyin mutabakatını, kimle, ne için sağlıyorsun? Eğer ada ile ilgili bir çalışmaysa böyle bir şey asla olmaz. Parlamentodan çok güçlü bir şekilde çıktığı zaman onun bir karşılığı olur. Bölücü terör örgütüne sırtını dayamış olanlarla bir mutabakat asla yapılamaz.

20 Mart ve 23 Mart 2014 tarihlerinde Yeni Şafak’ta şu anda çokça konuşulan yolsuzluk dosyalarıyla ilgili iki yazı yazmıştım. Tabii ben devletin bekasını temel aldığım için partilerle ilgili meselelere çok girmedim. Ama gerektiğinde bunlara da girilir. Nitekim CHP’nin Ataşehir belediyesinden gelen yolsuzluk iddiaları çok kişinin canını yakacak gibi görünüyor. Geçtiğimiz yazılarda belirttiğim bazı konuları yeniden hatırlatmakta fayda var.

Önce Battal İlgezdi’den başlayalım. Bir dönem paralel örgütün medya elemanı Mehmet Baransu, sürekli İlgezdi ile ilgili yolsuzluk haberleri yapardı. Hatta ekranlardan İlgezdi’ye hırsız diye bağırdı. İlgezdi de ekrana bağlandı ve bu ismi üzerine Karslı Gürsel Tekin’’in saldığını söyledi . O olay da Gürsel Tekin-Sarıgül kavgasının uzantısı sayıldı. Oysa o gazeteci öncelikle paralel yapının tetikçisiydi. Şantaj yaptılar ve sonra da istediklerini aldılar...

Aylar önce okuduğum bir yazıda “evinizdeki kedinin, köpeğin, kuşun haklarını savunup akşama pirzola kızartmak sizi ‘hayvansever’ kategorisinden çıkarır ve ‘hayvanını sever’ kategorisine sokar” diyordu. Acı ama gerçek…

Özellikle son birkaç yıldır dünyada ve Türkiye’de çevre ve hayvan hakları konusunda duyarlılık epeyce arttı. Sokak hayvanlarını, doğayı korumaya yönelik yüzlerce eylem yapıldı, yapılıyor. Her hangi bir kurum ya da kişi bir hayvana artık eskisi gibi eziyet edemiyor. Herhangi bir kurum ya da kişi doğayı talan ederken bir punduna getirmeye, yasallığa kavuşturmaya falan çalışıyor. Artık “öldürün bu sokak köpeklerini” demek çok büyük cesaret istiyor ki bu mahalle baskısından çok mesudum.

Hayvanlar yeryüzünde en az bizim kadar hakkı olan canlılar. Sadece yaşama hakkı değil beslenme, üreme hakkı olan canlılar. İnsanın yaşamak için bir eve ihtiyacı olması, bir evde yaşayabilmek için bir işe ihtiyacı olması bunun için de çalışmak zorunda olması yani emeğini satıyor olması onu yeryüzünün sahibi yapmaz.

İran ile P5+1 arasında imzalanan nükleer anlaşmasının ne şekilde uygulanacağı ve bölge açısından doğuracağı sonuçlar henüz belirsiz. Ancak ilerleyen dönemlerde siyaset ve stratejinin her şeye baskın çıkması muhtemel.

İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif nükleer anlaşmasıyla ilgili ilk yorumunda anlaşmanın kimse için mükemmel olmadığını ama herkes için önem taşıdığını söyledi.

Zarif'in sözlerine şunu eklemeliyim: Anlaşma, Ortadoğu'da ve Batı'nın bölgeyle ilişkilerinde her şeyi etkileyecek.

“Anlaşmanın başarısı iki tarafın da iyi niyetine bağlı. İran anlaşmayı nükleer programını gizli biçimde geliştirmek için kullanmamalı, ABD ise İran'ı güçsüz kılmak için anlaşmayı istismar etmemeli.”

Anlaşmanın ne şekilde uygulanacağını ve bölge açısından doğuracağı sonuçları ise bekleyip göreceğiz.

Popüler İçerikler

Almanya’daki Saldırıyı Kim Yaptı? Noel Pazarı Saldırganının Kimliği ve Röportajı Ortaya Çıktı
Kadınlarla Kafayı Bozan Sözde Hoca Bu Kez de "Karını Bize de Evde Oynat" Sözleriyle Tepki Çekti
Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt