Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Madem...

- HDP'yi parti olarak kabul etmiyorlar.

- HDP'ye oy veren milyonları adam yerine koymuyorlar.

- HDP'nin oy verdiğine oy vermiyorlar.

- HDP ne derse tersini yapıyorlar.

*

O zaman MHP şu sorulara cevap vermelidir:

- HDP 'çok doğru' bir önerisine destek verdiğinde... Önerimize HDP destek veriyor diye önerilerinden cayacaklar mıdır?

- Diyarbakır, Batman, Şırnak, Van, Ağrı, Batman gibi HDP'ye oy yağdırmış kentlerimiz, MHP açısından ne ifade edecektir?

- MHP, HDP'nin geçtiği yoldan geçmeyerek, içtiği çaydan içmeyerek... Nasıl bir demokrasi anlayışı ortaya koymuş olacaktır?

AKP-MHP Koalisyonu ihtimali gibi, bir AKP-CHP Koalisyonu ihtimali de -en azından şu günlerde- pek de güçlü bir ihtimal gibi görünmüyor.

TBMM, dün “Başkan” ını buldu. Türkiye’nin son dönemlerde gördüğü “en düşük profilli” Savunma Bakanı, AKP Sivas Milletvekili İsmet Yılmaz.

İsmet Yılmaz, Tayyip Erdoğan’ın sağ kolu Binali Yıldırım’ın bürokratı, Tayyip Erdoğan’ın ise, TSK üst kademelerinde yapılan önemli değişikliklerden sonra, kendi “Savunma Bakanı” olarak göreve getirdiği kişi olarak hatırlandığı takdirde, “yeni TBMM Başkanı” nın Cumhurbaşkanı’nın “yeni Türkiye” tasavvuruna çok uygun bir isim olduğuna hükmedilebilir.

Zaten İsmet Yılmaz da TBMM Başkanı seçildikten sonra yaptığı konuşmada, “Kuvvetler Ayrılığı” kavramını “Cumhurbaşkanı’nın koordinasyonu” ile birlikte telaffuz etmiş olması, özellikle, dikkat çekici olmalı.

İktidar yanlısı medya seçim sarsıntısını atlatmaya çabalıyor. İlk bocalamadan sonra, seçim sonuçlarından bazı dersler çıkartılması gerektiğini söyleyenleri bir güzel terbiye ettiler. Doğan grubunda yazıp çizen muhafazakârları ise aforoz ettiler. 

Saflar yeniden sıklaştırıldıktan sonra Aksaray talimatıyla Suriye savaşı için cephe kazmaya başladılar. 

Önce “PYD, IŞİD’den tehlikeli” manşetleri geldi. IŞİD’in katliamlarında bir haber değeri görmeyen bu yayınlar, IŞİD’in Kobane’de patlattığı bir hastaneyi PYD patlatmış gibi haber yaptılar. 

Biliyoruz ki gerçek olmayan haberler yapmak, manşetler atmak konusunda hiçbir sınırları yok. Defalarca yalanlanan, doğru olmadığı beş saniyede anlaşılan manşetler uzmanlık alanlarına giriyor. 

Amaca giden her yol mubahtır anlayışının en pespaye, en düşük seviyedeki örneklerini her gün sergilemekten çekinmiyorlar. 

İktidarın Suriye’de iflas üzerine iflas yaşayan siyasetini iktidara sarılmak amacıyla kullanmak için seviyeyi daha da düşürecekler.

İslamcı kardeşlerim, kıymetli yazar arkadaşlarım… Aslında, durumun siz de farkındasınız.

Her ne kadar yazılarınızda, konuşmalarınızda, demeçlerinizde “Tayyip Erdoğan bizim doğal liderimiz, reisimiz, ondan asla vazgeçmeyiz”deseniz de, o sizden vazgeçti. Hepinizi, gözünüzün yaşına bakmadan harcadı. Hem de çok fena harcadı.

Sarayda siz yoksunuz, Yiğit Bulut var. Erdoğan’ın medyasında siz yoksunuz; Cemil Barlas, Cem Küçük, Nagehan Alçı ve benzerleri var. Erdoğan’a yakın medyanın tamamı neredeyse devşirmelerden oluşuyor.

Partide siz yoksunuz, fakat Markar Esayan, Muhsin Kızılkaya, Şamil Tayyar gibileri el üstünde tutuluyor.

Dışarıdan bakan herkes, ‘Reis’ dediğiniz Erdoğan’ın ‘entelektüel kurmayları‘ olarak bu devşirmeleri görüyor. Çünkü partide, medyada, uçakta, sarayda onlar var. Tayyip Erdoğan adına onlar konuşuyor.

Dün bu yazıyı yazdığım saatte TBMM henüz başkanını seçememişti, üçüncü tur oylaması bitmek üzereydi.

Ama aslına bakarsanız MHP liderinin önceki gün ve dün yaptığı açıklamalar, başkan seçimini de bir formaliteye dönüştürmüş bulunuyordu.

'HDP'nin oy verdiği adaya oy vermem' diye yola çıktı, 'CHP çatı aday İhsanoğlu'na oy versin'e geldi, ardından da 'Dördüncü turda bizim adayımız olmazsa boş oy kullanırız' dedi.

Bu 'politika'nın bir tek sonucu olabilirdi, AKP'nin adayı Meclis Başkanlığı seçimini son turda alıp götürebilirdi.

Böylece muhalefet, Devlet Bahçeli'nin 'Onunla konuşmam, bununla yan yana durmam' politikası nedeniyle aslında çoğunlukta oldukları Meclis'in başkanını götürüp AKP'ye hediye etmiş oldular.

Ortağı olduğu koalisyonu bozup, AKP'nin iktidara gelmesiyle sonuçlanan erken seçime gitme ısrarından sonra bir kez daha Bahçeli, AKP'nin değirmenine su taşımış oldu.

Olabilir, bu nedenle onu eleştiremeyiz. Sonuçta bir partiyi yönetiyor, partisinin kurulları ona güveniyor, o da böyle bir politikayı doğru buluyor. Partisinin milletvekilleri de bu politikayı doğru bulmuş olmalı ki onun istediği yönde oylarını kullanıyorlar.

Ama tarih, bu tür 'anti politikaların' sahiplerinin sonunda güldüklerini hiç yazmıyor.

Politika, sorunları çözmek için yapılır. Esasen 'pozitif' bir eylemdir. Demokratik uzlaşma sorunlara ortak çözümler üretebilmek için gereklidir ve esasen 'parlamento' diye bir organın varlığı bunu sağlamak içindir.

Bahçeli belli ki kendisine tek hedef olarak 'muhalefet etmeyi' seçmiş.

Türk siyasetinin ileri gelenleri ve ileri gidenleri temcit pilavına kaşık sallarlarken, dünyadaki değişim ve gelişmeler bizi tepeden tırnağa etkiliyor, değiştiriyor... 50 milyonu aşkın akıllı cep telefonlu, kredi kartlı, 25 milyonu internete giren yeni Türkler için, siyasetten beklenenler de, ' Kriz ' kavramının anlamı da, eskisinden çok farklı. Sosyal medyadaki ' Suhteler 'in mesajları ile birbirleri hakkında aşağılayıcı sözler söylemeyi siyaset etmek zanneden politikacıların konuşmaları arasında fark olmasa da, geniş kitleler için durum farklı.

Yeni bir çağ ' Acaba Bahçeli HDP için neler diyecek ' veya ' Acaba Demirtaş Öcalan'ı mı, yoksa Kandil'i mi dinleyecek ' sorularına cevap ararken, bilişim çağının hayatımıza ve hepsi de sonunda birer ' Dijital insan ' olan siyasetçilerin hayatlarına ne ölçüde yansıdığını düşünüyor muyuz?

Mesela Avrupa hava alanlarından ABD'ye gitmek için kalkan her yolcu uçağının personeli, havalandıktan sonraki 15 dakika içinde uçaktaki tüm yolcular hakkındaki tüm bilgileri Amerikan güvenlik birimlerine bildirmek zorundaymış. Bu konuda AB ile ABD arasında, 11 Eylül 2001 terörist saldırısı ertesinde bir anlaşma yapılmış.

Meclis Başkanlığı seçiminin birinci günü ile ikinci günü arasındaki geceye bakacak olsak bugünkü gazeteler,

MHP-HDP İşbirliği yaptı” manşetiyle çıkardı.

Seçime 4 saat kala Bahçeli bir hamle yaptı. Muhalefetin oyun planı bozuldu ve bugün başlıklar, “MHP-AK Parti işbirliği” olarak çıktı.

Oysa HDP 1 gün önce kapalı grup toplantısı yapmış, Baykal'ı destekleme kararı almıştı. Ancak, MHP'yi ürkütmemek için kararlarını açıklamamışlardı.

Akşam 19.30 civarında Baykal'ın kurmaylarına ulaşan bir mesajda ise MHP'nin grubunu serbest bırakacağı söyleniyor, “ Baykal'a oy vereceğiz. Şimdiden hayırlı olsun” deniliyordu.

Bahçeli başından beri kurulan oyunun farkındaydı. Dolaylı ya da dolaysız bir şekilde HDP ile isimlerinin bir arada anılmasına izin vermedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile İsmet Yılmaz’ın Meclis Başkanı seçildiğinin Geçici Başkan Deniz Baykal tarafından ilan edilmesinden birkaç dakika sonra sohbet olanağı buldum.

Kılıçdaroğlu MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Meclis Başkanlığı seçimi konusundaki tavrının, 7 Haziran’da sandıktan çıkan mesajla uyuşmadığını düşünüyordu. Tarihi bir fırsatın kaçırıldığı inancındaydı.

CHP lideri kısa sohbetimizde sorularımıza şu yanıtları verdi:

MHP’nin bu tavrını bekliyor muydunuz?

Beklenen bir tavırdı. Başından beri beklenen bir şeydi. Çünkü AKP ne zaman köşeye sıkışsa kurtarıcısı bellidir. Koltuk değneği bellidir. Onun için beklenen bir şeydi.

Meclis Başkanlığı seçiminden çıkan sonuç sizce AK Parti-MHP koalisyonunun habercisi mi?

Onu bilemem. Kendi görüşmeleri var mıdır yok mudur o konuda bir yorum yapmak istemem. Bilmediğim bir konuda nasıl yorum yapayım?

Dünyayı batı ile doğunun, global güçlerle Müslümanların, giderek tüm muhalefetle AKP’nin mücadele alanı olarak görenler için bir AKP/CHP koalisyonu zinhar kaçınılması gereken bir komplo. Çünkü batı dünyası ve laik burjuvazi de bunu destekliyor. Bu aktörlerin Türkiye ile ilgili iki isteği var: Biri ekonomik ve siyasi istikrarın sağlanması, ikincisi dış politikada etkilenebilir ve kontrol edilebilir bir Türkiye’nin yaratılması. İkinci unsur elde edilemediğinde söz konusu aktörlerin birinci unsurdan da feragat ettikleri ve istikrarsızlık yaratma peşinde oldukları doğru bir gözlem… Ancak bu tutum her durum ve koşulda geçerli değil. Çünkü istikrarsızlık belirli bir sınırı aşarsa Türkiye’yi kontrol etme imkânınız da hiç kalmaz. Bu nedenle eğer dış politikada etkileme yerini etkileşime terk ederse, aynı aktörlerin bir anda koyu bir ‘istikrarlı Türkiye’ taraftarı olması da beklenmeli.

AKP/CHP koalisyonu söz konusu kesim için bunu ima ediyor. Ancak bu koalisyonu savunmak için o kesime ihtiyaç yok. Türkiye Kemalizm’le etiketlenen tarihsel bir parantezin sonuna geldi. Bundan sonrasında toplumsal birlikteliğin merkeziyetçilik, devletçilik, otoriter laiklik ve resmi Türk milliyetçiliği etrafında örülmesi mümkün değil. Öte yandan bu yapıyı normalleştirecek ve demokratikleştirecek ana unsur olan İslami kesim, çeperden geliyor. Bunun kendi başına olumsuz bir niteliği yok. Ancak yüzeysel bir modernizmin etkisinin sürdüğü bu dünyada, çeperden gelen İslami kimlik taşıyıcısı kendisini rasyonellik ölçütüyle kanıtlamak zorunda.

Olası koalisyon modelleri gazetelerin birinci sayfasını süslüyor. İbreler AKP-CHP koalisyonu diyor.

Türkiye için istikrar, CHP için şans anlamına gelecek bu tür bir koalisyon gerçekleşir mi, göreceğiz. Seçmen diyalog, barış, adalet istiyor, kavga, kutuplaşma değil. AKP bu yüzden oy kaybetti. Ayrıca CHP'nin Çiller koalisyonu ile kaptırdığı sosyal meseleyi AKP ile koalisyonda geri alma şansı var. En az 6 milyon oy tabanı ve varoşlara geri dönmek diyebileceğimiz bu süreç CHP'yi iktidar alternatifi yapabilir. Ama CHP'nin en önemli misyonu özgürlükler, hukuk devleti ve dış politikada yaşanan eksen kaymasında restorasyon gereği. Bu kapsamda AB süreci önemli bir kaldıraç olabilir. CHP umut kaynağı olabilmesi için, saflarındaki ulusalcı, darbeci unsurları aşmak zorunda. Yapabilir mi? Göreceğiz.

CHP, yıllardır ilk defa oldukça başarılı, kendi program ve politik hedeflerini merkeze alan bir seçim kampanyası yürüttü. İlk defa AKP endeksli değil, kendi politikası ile algılandı. AKP'nin CHP tezlerini kampanya söylemine konu edinmesi CHP'nin kampanya etkinliğini belgeler nitelikte idi. Buna rağmen CHP elle tutulur bir oy başarısı elde edemedi, kampanyanın hedefi olan kitlelerden oy alamadı. CHP seçmeni hâlâ iyi eğitilmiş yüksek gelirli kitleler.

Popüler İçerikler

"Bir Evim Varsa Onun Sayesinde": Hakan Meriçliler'den Vural Çelik Tartışmasında Gülse Birsel'e Büyük Destek!
RTÜK Başkanı'ndan Gündüz Kuşağı Programlarına Son İkaz: "Toptan Yok Ederiz!"
Kılıçlı Yemin Olayında Yeni Gelişme: Teğmenlerden Sonra Komutanlar da Disipline Sevk Edildi